Ülke üzerinde gizli emelleri olan suç şebekleri, Erdoğan gibi güç elde etmek için tüm değerleri pazarlık masasına koyabilecek bir Truva atını kullanarak bugüne kadar birçok kötülüğü işledi, hala da devam ediyor.
Ahmet Dönmez’in “Yüzde on, adil düzenden havuz düzenine” kitabında ve Cevheri Güven’in dönemle ilgili videolarında aktardıklarına göre bu ortaklık, İstanbul belediye başkanlığına, 1994’e uzanıyor.
-80 öncesi suçlardan Fahri Kasırga’nın kurtardığı ülkücü “Hasan Yeşildağ” ile suçun mafya ayağı kuruyor.
-Çevresindeki bir grup hırslı Karadenizli’yi “dindarlar güçlü olması lazım” teziyle kandırıp ihale suçuna ortak ediyor.
Farklı gerekçelerle işlenen suçlarının parçası olmayı kabullenmiş bir grubun desteği ile belediye başkanlığından parti kurmaya kadar uzanan bir suç koridoru kuruluyor ve halka giderek genişlemeye başlıyor.
-Arsa mafyası ile İstanbul’un imar rantları toplanıyor.
-Belediye işlerini özel devredip parti başkanından habersiz pay alarak kendine özel bir kasa oluşturuyor.
Mustafa Koç’un yolsuzluktan kazanılan 1 milyar dolarla parti kurulduğunu ima eden açıklaması olayı özetliyor. Yeterli kaynak oluşturdukları anda Erbakan’a başkaldırıp ayrı parti çalışmasına başlıyorlar. Tam bu sırada ortaya çıkan 28 Şubat irtica yaygarasından da nasipleniyorlar. Kısa sürelik hapishane şartları, Fahri Kasırga gibi bir koruyucu meleğin önceden bir bahaneyle yanına mafya işlerinden ortağı Hasan Yeşildağ’ı yerleştirmesiyle oda parti kuruluş çalışmaları yürütecek şekilde döşetiliyor. Kriz dönemi ilk girdikleri seçimde;
-Partiler reklama kaynak bulamazken, onlar hiçbirinin ulaşamayacağı büyüklükte dev reklamlar veriyor.
-Ülkeyi sıkıştığı krizden yolsuzluk-yoksulluk-yasak sarmalından kendilerinin kurtaracağını vaat ediyor.
-Farklı kesimlerden insanları demokrasi görüntüsüyle kandırıp yanlarına çekerek vitrinde kullanıyorlar.
28 Şubatçı askerlerin baskısı altında hareket kabiliyeti kısıtlanmış partiler çaresizlik içinde kıvranırken onların, eski parti liderleri Erbakan dahil köklü birçok parti hakkında en aşağılayıcı ifadeler kullanmasına izin veriliyor ve büyüklerin baraja takılmasıyla meclis çoğunluğunu kazanıp iktidar olma yolu açılıyor.
-Önde AB kriterlerine bağlıktan bahsedip her yere gülücükler dağıtarak iç-dış bakışlar tavlanıyor.
-Arkada özelleştirme-yol-köprü gibi kalkınma görüntüsü oluşturacak her ihaleden pay alacak yollar bulunuyor.
Yüz milyarlarca dolarlık servet biriktirince geçici süre bindikleri demokrasi treninden inmeye karar veriyorlar.
-Tam bu sırada yolsuzluktan yakalanıyor, suçlardan aklanma karşılığında güç odaklarıyla iş birliğine gidiyor.
-Yıllardan beri bitirme hesapları yapanlara cemaati yem olarak verip, onların destekleriyle ilerlemeyi seçiyor.
Toplumun her kademesine yayılmış seçkin bir grubu yok etmeye azmetmişlerle ortak olup;
-Anadolu insanına yönetimde yer alma fırsatı sunan eğitim kurumlarını kapatma,
-Adalet birimlerini AB standartlarıyla buluşturanları atıp yerine yargı sistemini suça katkı sunacaklarla değiştirme,
-Güvenlik mekanizmasını insana yakışır hale getirenlerden temizleyip sabıkası olanları getirme,
-Dünyayla rekabet edecek eğitim kurumlarını kapatıp hedefsiz iş bilmezlere devretme konularında anlaşıyorlar.
Bütün bunları tek celsede yapma imkânı olmadığı için, kısa sürede sonuca gidebilecekleri hukuk dışı bir ortam hazırlama gereği duyuyorlar. Doğrudan darbe yaparlarsa İran gibi dışlanacaklarını düşünüyor, suçu başkasına atacak kendileri mağdur rolüne soyunup diledikleri gibi yönetimi ele geçirecek bir planı kirli gruplarla birlikte kurguluyorlar. Ülkenin kolayca suç işleyebildikleri eski günlere dönmesini bekleyen devlet içine çöreklenmiş art niyetli grupların geçmişten beri biriktirdikleri fişlemelerden faydalanıyorlar.
-Senaryolarına gerçek görüntüsü verip infial uyarmak için kitlesel ölümlerin olduğu cinayetler tasarlıyor.
-Komutanlarınca verilen bombalama emrini mantık dışı bulan subaylar sayesinde geniş katliamlar önleniyor. Karartmak için yapılan tüm engellemelere rağmen 300’e yakın ölümün olduğu her olayda tetiğin gizli bir elin direktifiyle çekildiği yönünde kanıtlar ortaya dökülüyor. Olaydan sonra:
-Habersizmiş gibi göründükleri her hadisenin arkasında olduğu belirlenenlerin soruşturulmasını engelliyorlar.
-Suçu üzerlerine atacakları masum insanları uzun süreden beri yaptıkları çalışmalarla belirledikleri ortaya çıkıyor.
-Gerçekleri araştırabilecek yargı mensuplarını önceden tespit edip aynı gece ilk KHK’larla ile attıkları anlaşılıyor.
Suçladıkları insanların yaşam hakları ellerinden alınırken onlar, planladıkları gibi OHAL ilan edip tek başlarına gücü ele geçiriyor, kendi darbelerini yürütüp ülke kaynaklarını açıktan üzerlerine geçirmeye başlıyorlar.
Güç ve iktidar sarhoşluğuna kendini kaptırmış bir şebeke yüzünden özellikle son 15 yılda ülke çok şey kaybetti. Başta herkesin güven duyduğu inanan kesimlerin tüm değer yargıları aşamalı olarak yok edildi.
Şimdi güç ellerinde ülke insanlarıyla diledikleri gibi oynuyor, akı kara gibi göstermekten kaçınmıyorlar.
Bu sonuca ulaşmak için ülkede neleri yok ettiklerini hiç hesap etmiyorlar.
-Adil düzenle başlamış bir hikâyeyi, hak ve adalet kavramlarına hiç inanmadıklarını gösterecek yere taşıdılar.
-Doğrulukla meşhur olmuş bir dinin mensuplarını, yalancılıklarıyla anılır hale getirdiler.
-Haram-helal kavramlarını yok etti, güç için hırsızlık ve yolsuzluğu meşrulaştırdılar.
-Yetim malı hassasiyetiyle büyümüş bir topluluğu, ülke kaynaklarını paylaşma yarışına soktular.
-Merhametiyle bilinen bir topluluğa acımasız olma yollarını öğretti, zulmü sıradan hale getirdiler.
-Kadın çocuk yaşlı ve hastalara saygılı bir din mensuplarını gaddarlaştırdı, eziyetlere karşı duyarsızlaştırdılar.
-Hayatını toplum hizmetine adamışları dışlayıp, ülkeyi nefsin isteklerine kendini kaptırmışlara teslim ettiler.
-Demokratik standartlara kavuşmuş güvenlik birimlerini dağıttı, yerlerine suça bulaşmış insanları doldurdular.
-Namus koruma iddiasıyla yola çıktılar, masum kadınların şehvet düşkünlerince çıplak aranmasını seyrettiler.
-Suçluları serbest bırakıp, hayatında hiç suça bulaşmamış insanları gerekçesiz yıllar boyu hapiste tuttular.
Dinin yasak ettiği her çirkin işi güç kaybetmekten korktukları için işlemeye devam ediyorlar. İnsani duygularını kaybetmiş bir şekilde; önlerine gelene küfür ve hakaretler yağdırıyor, yalan söylüyor, iftira atıyor, halkın malını çalıyor, adam kayırıyor, yolsuzluğa bulaşıyor, masumlara zulmediyor, insanların ekmeğini elinden alıyor, çocukları annesiz babasız büyümeleri için her türlü zulmü reva görüyor, ölümlü olaylardan güç devşirmeyi planlıyor, evleri yıkıyor, çoluk çocuk demeden milyonlarca insanı sokaklara döküp göçe zorluyor. Ellerini güçlendirmek için gençleri ölümün kucağına atıyor, sonra da sahte üzüntü görüntüleri içinde öcünü almaktan dem vurup kandırmaya çalışırken ölümlerin oy oranlarını artırdığını söylemekten utanmıyorlar.
Son günlerde iktidar partisi kurmaylarıyla cemaatin barışması konusunda Ekrem Dumanlı’nın sorduğu sorulara karşılık Fethullah Gülen Hocaefendi’nin verdiği cevapları içeren YouTube videosu, toplumda az çok ahlaki değer taşıyan insaflı bireylere güç sarhoşluğu ile unuttuklarını yeniden hatırlatacak önemli açıklamalar içeriyor.
Zulümle insanları dilediği gibi yönetmeyi düşünenlere karşı Hizmet’in her zaman tavrı toplumu bu kötülük sarmalından kurtaracak çareler arama yönünde olmuştur. Ülkede birçok kesim, önlerine konan pazarlık karşısında bir şekilde suçlara ortak olmayı kabul edip kötülüğün parçası olurken, onlar milyonlarca göçmenin yaşamını bile pazarlık masasına sürecek kadar zulümle iç içe geçmiş bir iktidarın suçlarına ortak olma anlamına gelecek faaliyetlerden uzak durmuş ve bunun için yüzbinlerce insan büyük bedeller ödemiştir.
Ancak, Mehmet Akif’in “Bir millet göster ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış” sözlerini önemli bulan ve tarih önünde sorumluluktan kurtulma gereği duyan, yani çok az bile olsa ülke geleceğiyle ilgili kaygı taşıyan birileri arada kalmışsa, bu yıkılış ve yok oluşu durdurmak için harekete geçme ve işlenmekte olan cinayetleri önleyecek adımlar atma zamanı gelmiş ve geçmektedir. İnsanlık yararına yaptıkları hizmetlerle ülkemiz ve dünya geleceğine önemli katkılarda bulunduğunu ispatlamış bir iyilik damarının şer ittifakları tarafından yok edilmesi karşındaki sessizliğe son verilmeli. Hala vicdanını kaybetmemişler masum insanları suç bedeli olarak aklanma karşılığı bir yem gibi kullanılmasının önüne geçmeli. Hayatını toplum hizmetlerine adamış, haftalık günlük rehabilitasyonlarla kötülükle arasına mesafe koyup mümkün olduğunca hata ve kusurdan uzak durmaya çalışmış, dünyadaki nadir topluluklardan biri sayılabilecek hizmet hareketi mensupları yaptıkları en olumlu işlerle suçlanıp şeytanlaştırılmasına dur demek için insaf ve vicdan sahiplerinin zaman kaybetmeden;
-Her hak sahibine haklarının iadesi,
-Devlete ve kişisel mülklerden çalınanların sahiplerine geri verilmesi,
-Mağdur edilmiş mesleği ve tüm birikimleri elinden alınmışların geçmişe dönük tüm kayıpları karşılanması,
-Haksızlıklara yol açan kişi ve grupların yasalar çerçevesinde yargılanması için harekete geçmesi gereklidir.
Çoluk çocuk yaşlı hasta suçlu suçsuz ayırımı yapmadan sadece mensubiyetinden dolayı yıllardan beri yasal hakları elinden alınmış, en temel insan haklarından mahrum edilip şeytanlaştırılarak toplumdan dışlanmışların itibarlarına yeniden kavuşması için gerekli adımların atılmalıdır.
Tarih önünde hayatını toplum hizmetlerine adamış yüzbinlerce insanın aklanıp yeniden toplumdaki saygın yerine kavuşması için bu cadı avına yol açmışlar;
-Eğer suça ortak olmuşlarsa hukuk karşısında gerekli cezayı almalı,
-Söz ve davranışlarıyla bu zulüm değirmenine su taşımışlarsa nedamet edip özür beyan etmeli,
-Genel havadan etkilenerek masumlar hakkındaki çirkin zanlara ortak edilenlerin duygu dünyalarını değiştirecek çalışmalar yapılmalı, mağdur edilenlerin tüm kayıpları tazmin edilmeli, başkalarına peşkeş çekilen kurum kuruluşlar sahiplerine verilmeli, ülke gençliğine yaptıkları hizmetlere kaldıkları yerden devamları sağlanmalıdır.
Güçle boyun eğdirip istediği çizgiye çekmeye alışmış bir yönetim anlayışıyla ülke yöneten zalimlerden bu adımları beklemek şimdilik hayal gibi. Ancak bütün bunlar olmadan, hala her gün onlarca insan darda olanlara yardım ettikleri gerekçesiyle tutuklanırken, cemaatle iktidarın barışabileceğinden bahsetmek, dünyanın değişik coğrafyalarında farklı sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalan insanların hassasiyetlerini görmemek anlamına gelir.
İsmail S. Gülümser