Son 15 günden beri dünya, İslami değerleri savunduğunu sanan bir grubun cinayetleri ve onlara misilleme yaparak vatandaşlarının öcünü alma hakkı elde ettiğini düşünen bir diğer dinin mensuplarının karşı cinayetlerini konuşuyor. İslam dini, kimse başkasının günahından dolayı suçlanıp cezalandırılamaz derken, masumları katledip zulmü durdurma, öldürerek sonuç alma planı yapanların çarpık din anlayışının tahlili gerekiyor.
Fethullah Gülen’in “herkul.org” sitesinde bu hafta yayınlanan yazısında, iman zaafına bağlı problemler anlatılıyor. “İnsanın iyiyi kötüden ayırması onun yüce yaratıcıya çok güçlü bir inançla bağlanmasıyla mümkün.”
-Din deyip onun çizdiği sınırları kendisi için gereksiz gören birinin doğru ve yanlış kavramları birbirine girer.
-Nerede duracağını kimse kestiremez, sözleri giderek güvenilir olmaktan çıkar.
Bir gurubu etrafına toplayıp onlara önderlik yapma kalkan, dindar bile olsa Allah’a olan güveni yetersizse insafla ahlakla izah edilemeyecek davranışlarını meşrulaştırıp peşine taktığı kalabalıkları uçuruma sürükler.
İlahi mesajların bu devir için geçersiz olduğu vehmiyle hareket edenler, kendi akıllarından uydurdukları doğruluğu tartışmalı fikirleri din yerine koymaya kalkınca çok büyük yanlışlar işlenir. Bu durumdakiler ağzı biraz laf yapıyorsa, bazen bilerek bazen bilmeden etraflarını ifsat eder, çevrelerine denenmemiş hüsranla sonuçlanacak fikirleri empoze etmeye ve kusurlu davranışlarını yaymaya kalkar. Bu önderler, kendileri olumlu davranıştan uzak halleriyle öne geçip masum kalabalıkları aldatır, onlara vahşi cinayetler işletir.
Böyle kişi ve gruplar dine, din karşıtlarından daha çok zarar verir, çünkü karşı görüşte olanları halk bilir ve onlarla arasına mesafe koyarak korunmaya çalışır. Halbuki din adına hareket ettiği zannıyla arkasına takıldığı birinin inanç zaafıyla bir süre sonra çizgisini kaybettiğini görmeyen basiretten uzak kalabalıklar, onların kusurlarını taklitten korunamaz. Dini temsil iddiasıyla yola çıkmışların sapkın fikirlerini bilmeden kendi malı gibi sahiplenir ve kolayca kötülüğün aparatı haline gelir, iman yönüyle sorunlu önderlerle halk bunalımdan bunalıma itilir.
Dinle sınırları çizilmiş davranış kalıplarını kendisi için yetersiz bulanların, topluma yön verdiği ortamlarda nefsin istek ve arzularının arkasında koşturanlar rağbet görür. Keyfi yaşam tarzına göre hayat sürdürenlerin zaaflara açık hali, benzer zaaflara sahip olanların iştahını kabartır, böylelerinin etrafında nefis düşkünü insanlar toplanmaya başlar ve başkalarının yaşamını tehdit edecek büyük kabahatler işlenebilir.
İnsanlar, dine hizmet iddiasıyla toplum içine karışan cami ve namazda görüntü veren birini, Allah’tan korkup yanlıştan uzak duracağını zanneder, onun hata yapabileceğine inanç zaafı içinde yanlış işlere girebileceğine ihtimal vermez. Toplumları ahlaken yüceltmek için gönderilmiş semavi din mensupları, dine diyanete bağlı olduğu sanılan ama henüz düşünce duruluğuna erememiş, çocuksu heyecan peşinde koşanların yönlendirmesiyle dinin ruhuna aykırı birçok kötülüğe bulaşır.
Kusurlu öndere bel bağlayanlar, toplumu aydınlığa ulaştırmak için yaptığı şeylerin karanlığa hizmet ettiğini göremez. Birçoğu, basit sapmalarla başlayan davranış hatalarının ilerleyen dönemde çok büyük yanlışlara kapı aralayacağını hesap edemez. Böyle bir toplumda, otokontrol sistemi yoksa kalabalıklar yanlışın arkasından gider.
Düşünce yapısı itibarıyla gelgitler yaşayan,
-Bugün ak dediğine yarın kara diyen,
-İki yüzlü davranan yalan söylemekten kaçınmayan,
-Savunduğu en temel doğruları bile basit gerekçelerle terk eden,
-Dinin yasakladığı her türlü kusuru işleyip sonra da yaptıklarına dini kılıflar uydurmaya çalışan,
-Rüşvete yeltenen yolsuzluk yapan kamu kaynaklarını üzerine geçiren, ihaleye fesat karıştıran…
Biri, yakalandığı zaman da bunların ideal uğruna gerekli olduğu yalanına sığınarak yaptıklarını meşrulaştırmayı düşünür. Kusurunu örtüp menfaatini korumak için zulme yönelir, baskı rejimi kurup herkesi sindirmek susturmak ister. Hatalarına karşı çıkana saldırır, gücü yeterse hapseder, tutukladıklarını ikna odalarında serbest bırakma rüşvetiyle susturup işlediği bütün cürümleri zorla kabul ettirmeyi planlar.
Etrafına topladığı şuursuz kesimleri de kusurlarına alet eder, hırsızı yakalayan polisleri cezalandırır çalanı salıverir. Suçunu örtmek için yasa değiştirir, hayatlarında suça bulaşmamış insanları cani gibi gösterme amacıyla hukuk düzeniyle oynar, iftira atar ve peşine taktığı yığınları da bu iftiralarına inandırır. Lider kabul ettiklerinin bu türden birçok zaafını gördükleri halde onu destekleyenler yapılan büyük suçların meşrulaştırılmasına hizmet eder.
İstikamet üzerine hayatını devam ettirmiş din büyüklerinin, görüşlerini beğenmeyip sapkınların marjinal fikirlerinden medet uman, davranışını din dışı fetvalarla şekillendirip uçuk yorumları dine iliştirmeye çalışanın dine verdiği zarar çok büyüktür. Dinle izahı mümkün olmayan en çirkin tavır ve davranışları işlemekten kaçınmayan biri, dini değerleri yok saydığı halde kendini dini yeniden diriltmeye çalışan kurtarıcı gibi gösterir.
Dini zevkine göre eğip bükerken, inandığı değerlere karşı toplumda güven kaybı yaşattığını, temel esasları tartışmalı hale getirdiğini, halkta kendi değerleri hakkında şüphe ve tereddüt oluşturduğunu görmezden gelir. İnancın en sağlam surlarını yıkar, söz ve davranışlarıyla zihinlerde çok büyük yaralar açar.
İslam adına büyük laflar eden, çok büyük iddialar ortaya koyan, ama cehaletleriyle dini değersizleştirdiğini anlamayan temel kavramların içini boşaltanlar, dinle kavgalı olanları sollar geçer. Din der ama insanları ondan soğutmak için her türlü kötülüğü işler, bugüne kadar geçmiş büyüklerin titizlikle kurdukları itibarı silip yok eder, halkta inançla gelen değerlere karşı tiksinti oluşturur. Görünüşte dinin adını kullananların tavrındaki büyük kusur ve kabahatlere şahit olanların dinle ilgili tüm olumlu düşünceleri yıkılır, arkasından gidilecek bir yol olmadığı konusunda kanaat oluşur. İslam dünyası birkaç asırdan beri inançta problemi olan rehberlerin kusurlu davranışları yüzünden yanlışlar içinde bocalayıp durmaktadır.
Tarih boyunca büyük çaplı sapkınlık içine girenlerin tamamı yıkımla sonuçlanmış, prensiplere bağlı hareket edildiği dönemde başlayan yükselme süreci, keyfi yönetime geçilince duraklamaya ve gerilemeye dönüşmüştür.
İddia ettiği değerlere itimat etmeyen, onları yetersiz gören,
-Halkı haram helalle korkuttuğu halde her gün farklı boşlukları kullanıp haram işleyen.
-Temsil görevi üstlendikleri yerlerde kişisel çıkar hesaplarına girip menfaat çarkları kuran,
-Din dedikleri halde onu yıkmak için türlü yollar kullananlar, başarılı görüntü çizseler de kalıcı hizmet üretemez ve bir süre sonra yaptıklarını kendi elleriyle yok eder. Onların kusurlarına şahit olanların güven kaybı arttıkça, menfaat için kalanlar da paylaşılan kaynakların kurumaya başladığını görür ve dağılır gider.
Bu gerçekten hareketle istikametini kaybeden kirli işlere bulaşanlar, bugün el üstünde olsalar da yaptıkları yıkımı saklama şansı yoktur, kendileriyle birlikte bütün toplum yıkılan enkaz altında kalmaya mahkûm olur.
Geçmişten günümüze İslam dünyasındaki tahribatın arkasında inandığı değerlere güvenmeme olduğu açıktır. Çevrelerini taklitle dini yaşantıyı sürdürmeye çalışanlar, inancı içlerine sindiremediği için onun getireceği güzelliklerin de farkında değildir. Bu toplumlarda inanç zaafı olan idarecilerin İslam peygamberinin yaklaşımından uzak tavırları alta doğru yayılmaktadır. Allah’la ve onun peygamberiyle bağı olmayanların inanç zaafları bütün davranışlarına yansımakta, onu temsil edemeyenlerin elinde dini değerler erimektedir.
İnanan bir müminin istikametini koruması yüce yaratıcıya tam güvenmesine bağlıdır. Dine her türlü fitnenin saldırı halinde olduğu bir dönemde, mevcut durumlarını yeterli görmeyip hep davranışlarına daha iyiye taşımaya çalışanların İnançla ilgili durumlarını sürekli gözden geçirip taklitten tahkike doğru düşünce dünyasını değiştirmesi ve gayretlerini artırması gerekmektedir. Gerçek ışık kaynağı olan Kuran ve onu getiren elçiye itimat edenlerin önü aydınlanacak, ondan uzak kalanların sözlerine güven duyulmayacak din dedikleri halde doğru ve eğriyi ayırt edemeyecek karanlıklar içinde bocalayacaktır.
İçten gelerek onu diriltmeye çalışanların olmadığı temsil iddiasındakilerin bile olaylara yüzeysel yaklaştığı yerde gerçek temsilcilerin kollarını sıvaması zorunluluk arz etmektedir. Bu sorumluluğu sırtında hisseden her mümin tahrip edilen değer yargılarını diriltmek için mücadele edecek, altı boş iddialar yerine herkesin kabulde zorlanmayacağı din büyüklerinin sıcak din anlayışlarını tanıtmak için caba harcayacaktır.
Dinin zorlama yoluyla kabul ettirilemeyeceğini akıldan çıkarmayacak, insanların güzel olduğuna inandığı değerler etrafında toplanmasını arzu etse de onu bütün güzellikleriyle yansıtıp herkesin onu kendi özgür iradesiyle seçmesi için çalışacak ancak inanmadığı için kimseyi yargılamaya kalmayacaktır. Dinin adını kullanıp onu tahrip edenlerin, ahlaki değerler deyip her türlü ahlaksızlığı işleyenlerin tahribatının önlenmesi için didinip duracaktır.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser