Günümüzde inananlar dahil tüm toplumlar daha çok kendi hayatını merkeze alan bir anlayışla davranışlarını belirliyor. Bencilliğin öne çıktığı ortamlarda fertler bireysel kazançlarını tercih ettiğinden arlarında sevgi ve saygı bağı kurulamıyor. Aynı düşünceleri taşıyanların bile bir araya gelemediği yerde toplum parçaları birbirinden kopuyor. Bu dağınık yapı kendi plan ve projelerini dayatmaya çalışan kişi ve grupların işine yarıyor. Onları, bölüp parçalayarak yutulacak lokmalar haline getirenler, aralarına ya ihtilaf tohumları atarak ya da varsa geçmişteki eski yaralarını kaşıyıp kanatarak sürtüşmeden menfaat temin ediyor.
80 öncesinde toplum, sağcı solcu diye kamplara ayrıldı aynı mahallede yetişmiş gençler, okulda hâkim görüşe uymak zorunda kaldı. Çocukluk arkadaşları hatta akrabalar bile grubundan dolayı birbirleriyle kavgaya tutuştu. Toplum içinde güven kayboldu, müşfik Anadolu insanının içinden canavarlar çıktı. Halkı ayrıştırarak kendilerine alan açanlar, darbeyle yönetime gelince hiç bitmeyecek gibi görünen anarşi birden sona erdi, akan kanı durduranlar çok büyük bir kurtarıcı gibi alkışlandı.
Darbeciler, yönetimde kalıcı olacakları bir düzen kurup seçime gitti, halk onların yönlendirmesini kale almadı, dört eğilimi (sağcı-solcu-dindar-laik kesimleri) bir araya getiren, batmış ekonomi için umut vaat eden Özal seçimden galip çıktı. Onun, geçmişteki kavgaları unutma, ülke menfaati için özveride bulunup birlikte hareket etme çağrısı karşılık buldu. Başkasına saygıya dayalı anlayış Özal’ın vefat ettiği 1993’e kadar kısmen de olsa devam etti.
Yönetimi devralan zayıf iktidarların, planlanan yeni oyunları bozmaya gücü yetmedi eski yaraları tekrar açtılar. 1997’de 28 Şubat sürecinde halk arasına bu kez laik anti laik çatışması çıkardılar, insanları iş arkadaşına, komşusuna, akrabasına karşı kışkırttılar. Başörtülüler düşmanlaştırıldı, dini hassasiyeti olanlar devlette görev aldığı için suçlandı. Ayırımcılıktan aldığı payla mutlu olanlar, psikolojik harbin aparatı oldu, başkasının mağduriyetini görmezden geldi. Bencilliği öne çıktığı günlerde kişisel hesaplar yüzünden vatandaşlar birlikte yaşama kültürünü kaybetti, sevgi saygıdan mahrum toplumda hakka tecavüz normalleşti.
2002’de, bölüp parçalama oyunu halkın sağduyusu sayesinde yeniden mağlup edildi. Özgürlükleri kısıtlayanlara karşı halk, yasakları kaldırma, yolsuzluğu önleyip, yoksulluğu azaltma vaat eden Erdoğan’ın (3Y sloganı) etrafında toplandı. Yıllardır ülkede siyaset yapanların hiçbir gelecek vaat etmediği bir zamanda umut aşılayan bu anlayış beğeni kazandı. İlk yıllarda farklı görüşlere fırsat verdi eşitlikçi bir yaklaşımla herkesin desteğini aldı ve yönetimi başkalarıyla paylaşmanın verdiği motivasyonla ülke yükselme trendine girdi AB ye aday gösterildi.
Belli bir hedefe doğru yola çıkanlar eğer istikametini koruyamazsa hangi engelde takılıp kalacağını kestirmek zor. Böyle dönemlerde kendini sürekli yenileyip en olumsuz durumlarda bile asıl amacını kaybetmeyenler sağlıklı tercihlerde bulunabilir. Nasıl geçmişte güç sarhoşu topluluklar büyük kabahat işlemişse, bugün de servet ve güce aldanıp hayatın hep böyle devam edeceğini sananlar yanılgıdan kendini koruyamadı. Alkışlar karşısında başı dönenler verilen nimetlere şükredeceğine hiçbir bedel ödemeden kazandıklarıyla böbürlenip etrafına tepeden bakmaya başladı.
Bugün parti yönetimi üstlendiği görevin şuurunda değil, halka zulmederek istediğini elde etmenin şımarıklığına kendini kaptırdı. Halktan aldığı destekle yetki kullananlar, bir süre sonra kendini ülkenin sahibi gibi gördü, kimisi makam ve konumuna aşırı anlamlar yükledi, kendini dünyanın merkezinde gören bu fıtratlar, içlerinde olmadıkları hiçbir olumlu çalışmayı beğenmedi, başkasının her faaliyetini küçümsedi, karalamak için bahaneler aradı.
Babadan oğula bir saltanat hayaliyle parti kurmayları dahil kendine destek olan kesimleri sırtından attı. Yerlerini yetersiz partililer ya da geçmişte kirli işlere bulaşmış sağdan soldan mafyatik kadrolarla doldurdu. Art niyetli ortakların yardımıyla ölümlü olaylar kurguladı, halk arasındaki bağları kırıp ayrıştırarak kalıcı olma yolu aradılar.
Kendini dünyanın merkezi olarak görenler, konumları ne olursa olsun temiz vicdanlar tarafından yadırgandı. Bir süre sonra etraflarında artıklarla beslenenler dışında kimse kalmadı. Dayanışmaları yıkan halkı kamplara bölenler, ısmarlama yazılarla vatandaşı yönlendirmek istese de son seçimde halkın sillesiyle sarsıldı. Bu tutumlarıyla hem dünyalarını hem de ahiretlerini kararttı, tarihe kirli bir sayfa olarak kaydedilecek hale geldiler.
Geçmişten günümüze imkanlarını başkalarıyla bölüşenler ise bir süre sonra toplumun gözdesi oldu. İzmir’de bir cami kürsüsünde başlayan hareket, çok küçük adımlarla mesafe alarak ilerledi ve fedakâr insanların sırtlayıp götürdüğü hizmetler bir süre sonra kabına sığmayıp dünyaya yayıldı. İnsanlık için ortaya konan ceht ve gayret yöneticilerin dikkatini çekti ve kilitli kapılar bir bir açıldı. Dil bilmeyen yeterince tecrübesi olmayan gencecik insanlar çok daha deneyimli kadroların yapamadığı hizmetler üretti ve her ülkenin şartlarına özgü faaliyetlerle o beldeye katkı sundu.
Hayatını başkalarına adamışların yaşamları sürprizlerle dolu, kendi çabalarıyla izah edilemeyecek, ölçüde büyük başarılara imza atan çiçeği burnunda gençler kazanılanları kendilerinden bilmedikleri için nimetler artarak devam etti. Katılımcılar, şöhret peşinde koşmayı, pay kapma beklentisine girmeyi düşünmedi, kendilerinden özveride bulunarak ortak iyilik havuzunu büyüttüler. Alkışlanacak hizmetlerle dünya genelinde takdirle karşılandı lütuf sağanaklarına muhatap oldular, ama kimseye üstünlük taslamadı tevazu ile gönüllere girdi, en aykırı görüşten olanların beğenisini kazandılar.
Başarıdan kendilerini kaybetmedikleri gibi, önlerine çıkan engeller karşısında da asla ümitsizliğe düşmediler. Kazanmanın da kaybetmenin de onun takdiriyle olduğunu bildikleri için mücadeleden vazgeçmediler. Şartlar çok ağırlaştığı dönemde Allah’ın onları gelecek yeni başarılara ehil hale getirmek için hazırladığını düşündüler.
Bazen zalimlerin baskısı altında çeşitli bela ve musibetlere maruz kalınsa, Hapisler-sürgünler-iş ve mal kayıpları yaşansa da hepsinin kader planın bir parçası olarak önlerine konulmuş fırsatlar olduğuna inanıp dayandılar. Bunları yapanlara karşı içlerinde infial oluşmasına izin vermedi, hatalı davranışlarıyla büyük acılara sebep olanların bile takdir sahibinin görevli memuru olduğunu düşündü ve sabrettiler.
Propagandaların büyüsüne kendini kaptırıp ümidini kaybedenler elleri kolları bağlı, onu bunu eleştirerek vakit öldürürken, ümidini koruyup propagandaların etkisinden kurtulmasını bilenler, hizmetlerini artırıp çeşitlendirerek dünyaya adını duyurmaya devam ediyor. Zalimlerle hukuk önünde mücadeleyi sürdürseler bile onların bayağı oyunlarına aldanıp polemiklerle vakit öldürmeyi düşünmüyor. Bugün kendini erişilmez görenlerin bir gün acınacak hale geleceğini kirli bir kâğıt gibi buruşturulup atılacağını, dünya mahkemelerinden kurtulmayı başarsalar da Adalet-i ilahiden kaçışlarının olmayacağını bildikleri için onlara kızmıyor sadece acıyorlar.
Yapılanlara aynıyla karşılık vermeyi düşünmeseler de iftiralara sessiz kalmıyor, Abdülhamit Bilici’nin yaptığı gibi gerektiğinde dünyanın kalbi ABD kongresinde ülkede her kesimin yaşadığı ızdırabı en üst seviyede anlatmaya devam ediyorlar. Kendi kast sistemini başkasına zorla dayatmaya kalkana asla boyun eğmiyor, devlet gücü kullanarak yapılan tüm engelleri aşarak her fırsatta yaşanan haksızlıkları duyuruyorlar. Bunu yaparken küfür ve hakaretlere aynıyla cevap vermedikleri için faziletleriyle göz kamaştırıyor tutum ve davranışlarıyla tüm karalama kampanyalarının tesirini kırıyor, kirli insanların ayak oyunlarından kendilerini koruyarak insanca dertlerini anlatıyorlar.
Dininin içini boşaltan yüksek değerleri birkaç kuruşluk dünya menfaati karşında satanlar, ihtişamlı saray ve köşklerde israf içinde sürdürdükleri hayatla nefretle anılacak hale gelirken onun, güzelliklerini yansıtmak için çırpınıp duranlar, dünyaya ait tüm imkanları ellerinden alınmış olmasına rağmen davranışlarındaki durulukla gönülleri fethediyor. Başkalarını yaşamını mamur etmek için kendini ortaya koyan bütün din büyükleri toplumda iz bıraktığı gibi bugünün özverili insanları da tarihe altın harflerle yazılacak işler yapıyorlar.
Yıllardan beri gittikleri her yerde din hakkındaki önyargıları değiştirmiş, eğitimin dilini kullanarak halk arasında barış köprüleri kurmuş insanlar, dünya genelinde iyilik elçisi olarak çalıştıkları gibi, Türkiye’de yapmadıkları bir suçtan dolayı onları her gün terörle suçlayan zavallılara de el uzatacakları günü bekliyorlar. Propagandacıların güdümüne girmiş eli kalem tutan insanların geçmiş kusurlarını yüzlerine vurmadan, bu dönemde yapılmış hatalara sünger çekmeye hazır olduklarını göstererek onları, utandırmadan bir araya gelmenin çaresini arıyorlar.
Nasıl geçmişte kötülük yapanlar bir süre sonra uzatılan zeytin dalına olumlu yanıt verdi sonrasında kendini affettirecek işlere imza attıysa, tarihin sayfalarına kara bir leke olarak adını yazdıran bugünkü zorbalarının da büyük bölümü de onca çamura rağmen karşılarında hala onları iyiliğe davet eden birilerini görünce umarız taşlaşmış kalpleri erir, yaptıkları zulme aynıyla karşılık vermeyen gönlü zengin insanlar onları da bir gün yumuşatır.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser