Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
İmam kelimesi, Arapçada “öncülük eden, rehberlik yapan” anlamına gelir. Bu kelime, “ümmet” ve “ememe” (öne geçmek, liderlik etmek) kökleriyle bağlantılıdır. Anlam açısından bakıldığında, imam sözcüğü ile “üm” (anne) kelimesi arasında derin bir benzerlik bulunur. Anne, çocuklarına rehberlik eden, onları koruyup yönlendiren ilk öğretmendir. Ancak imam ile anne arasındaki en önemli farklardan biri, annenin evlatları arasında asla ayrım yapmamasıdır. Çocukları hangi görüşe sahip olursa olsun, onları bağrına basar.
Günümüzde ise, özellikle Cuma hutbelerinde karşımıza çıkan bazı imamlar, bu anne şefkatinden oldukça uzak bir tutum sergiliyor. Maneviyatı birleştirici bir unsur olarak kullanmak yerine, onu tamamen politize edip Müslümanlar arasında ayrımcılığa neden olan bir araç haline getirenler var. Oysa camiler, Allah’ın evi olarak herkesin kendini huzur içinde hissedebileceği mekanlar olmalıdır.
Bu ayrıştırıcı imam tiplemesi, tarihte de kötü izler bıraktı. Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra siyasetin güdümüne giren imamlar, Basra ve Kufe camilerinde uzun yıllar boyunca Ehl-i Beyt’e lanet okudular. Ancak Ömer bin Abdülaziz (ra), bu bidate son vererek hutbelerin tekrar birleştirici bir ruh kazanmasını sağladı. Buradan anlaşılacağı üzere, imam hangi dönemde olursa olsun adaletle hareket ettiğinde birleştirici bir rol üstlenebilir. Ancak siyasal baskılar altında şekillendiğinde, toplumu bölme aracı haline gelmesi kaçınılmaz hale gelir.
Ayrımcı yaklaşım kul hakkını da ihlal ediyor. Bugün imamlar, devletin bütçesinden maaş alıyor. Bu bütçe, farklı görüşlerden vatandaşların ödediği vergilerle oluşturuluyor. Yani imamlar, konumları gereği herhangi bir grubun değil, herkesin imamı olmak zorunda. Bir mezhebi, ideolojiyi ya da siyasi görüşü yücelten ve diğerlerini dışlayan bir imam, aslında görevini kötüye kullanıyor. Dahası, kul hakkına girmiş oluyor. Camilerde verilen hutbeler, toplumu ötekileştiren değil, birleştiren bir dille hazırlanmalı. İmam, bir partinin ya da belirli bir grubun sözcüsü gibi hareket etmek yerine, herkesin vicdanına hitap eden bir rehber olmalı değil mi?
Gerçek anlamda bir imam, toplumu kucaklayan bir anne gibi olmalı. Evlatları arasında ayrım yapmayan, her birine aynı sevgiyle yaklaşan bilge bir kişi gibi hareket etmeli. Çünkü mabetlerin asıl amacı, insanları bir araya getirmek, ruhları iyileştirmek ve topluma manevi bir nefes alanı sunmaktır. Bu özellik mabetleri siyaset yapılan mekanlardan ayırır. Eğer imamlar, camileri siyasi propaganda alanına çevirirse, inanç ortak paydası üzerinden yükselmesi gereken mabetler, ayrışmanın ve bölünmenin mekânı haline gelir. Şayet bir kimse imamın vereceği siyasi mesajı dikkate alarak camiye gidiyorsa bu durum hem Allah’ın rızasına ve hem de ihlasa aykırı düşer.
İnsanlar, camilerde anne şefkatine sahip imamlar görmek ister. Herkesi kucaklayan, farklı mezheplere, meşreplere ve görüşlere eşit mesafede duran, insanları Allah’ın rızası ortak paydasında birleştiren imamlar… Ancak bu şekilde camiler, gerçekten Allah’ın evi olma özelliğini koruyabilir.