Analiz / İsmail S. Gülümser
Yüksel Çayıroğlu tr7/24’te, dini diriltme iddiasında olan bazı kesimlerin, “yönetimi ele geçirmek için her şeyi mübah” gören anlayışının arka planını ve dinin itibarını nasıl tükettiklerini anlatmış. Aslında İslam dünyasında dindarlığıyla bilinen yönetimlerdeki zafiyet bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Müslümanlar, kendi değerleriyle dünyaya modeller sunma hedefini kaybetmiş bir görüntü veriyor.
“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır”
Az çok fikri olanlar, yapılan hatalardan rahatsızlığını dile getirse de bu durumdan nasıl kurtulacakları konusunda net bir yol haritası oluşturamıyor. Bediüzzaman Osmanlı’nın yıkılış döneminde. “Bizim düşmanımız cehalet zaruret ve ihtilaftır.” “Bu üç düşmana karşı sanat-marifet ve ittifak silahıyla mücadele edeceğiz” ifadeleriyle problemi ve çözüm önerisini net bir şekilde ortaya koydu.
O, hedefini çok iyi belirledi ve bunun dışındaki günlük siyasi tartışmalardan hep uzak durdu. Hayatını üç zararlı unsurla mücadeleye adadı, toplumun cehaletten kurtuluşunun temelden alınması gerektiğine inandı. Gençlerde sağlam bir inanç blokajı oluşturmak için saldırı altındaki iman esaslarıyla işe başladı. “Allah-peygamber-ahiret-kadere” imanı anlatan eserler yazdı. Hapis ve sürgünlerde hiç boş durmadı, kasıtlı olarak yayılan ihtilafları önlemek için çözüm geliştirdi.
Yazdıklarını kendi karanlık dünyaları açısından sakıncalı görenler, önceleri makam vermeye çalışırken sonra düşman ilan ettiler. Toplumun geleceği adına buna katlandı, 28 sene cebri münzevi hayatı çok verimli kullandı. Gençlerin imanını takviye için yazdıkları, gençlik rehberi-küçük sözler-tabiat-kader risalesi gibi eserlerde toplandı, ihlas-uhuvvet gibi risalelerle ihtilafları önlemeye çalıştı. Ömrü, bunların halka mal olmasına yetmedi ama sonrakiler eserlerini dünyayı aydınlatma projesine dönüştürdü.
Zorbalıkla topluma yön vereceğini sanan despotlar
O, en zor şartlarda yılmadan çabasını sürdürürken, İslam aleminde birçoğu itibar kaybını gördüğü halde uzun soluklu mücadeleyi göze alamadı. Hemen her gün bir yenilik ortaya çıkmasına rağmen kimse baş döndürücü gelişmelerin dinle uyumuna vakit ayırmadı. Yönetimdekiler, halkın ahlaki-siyasi-hukuki-iktisadi-toplumsal sorunlarına yoğunlaşmadı, kendi kaynaklarından güne uygun çözüm üretmeyi düşünmedi.
Toplumun değer yargılarını savunma iddiasıyla sorumluluk alanlar, asırlık kurumların neden yıkıldığını, sağlıklı bir toplum oluşturmada neden zorlandıklarını ve bunların nasıl çözüleceğini düşünmek istemiyor, bazısı angarya gibi görüyor. Birliğin niçin bozulduğunu, rekabette neden geri kaldıklarını, neden ahlaklı bir toplum oluşturamadıklarını, halkı fakirlikten kurtaramadıklarını araştırmıyor.
Ümidi coşturacak adımlar atılamadığı için, toplumların özgüveni yıkılıyor. Zorbalıkla topluma istediği gibi yön vereceğini sanan despotlar, maddi güçle sonuca gitmek için halkı baskı altına alıyor ve gaspla iktidar sürdürme peşine düşüyor. Bu zaten yetersiz olan cesareti hepten kırıyor, teşebbüs kabiliyetini öldürüyor ve tembellik bir virüs gibi tüm halka yayılıyor.
Kendi değerlerine güven duymayanlar
Modern gelişmeleri uzaktan seyredenler, inandıkları değerlerin topluma neler kazandıracağını görmediği için eziklik psikolojisine giriyor. Kendi değerlerine güven duymayanlar, çocuklarının modern değerler karşısında eriyip gitmesini seyrediyor. Sağlam bir değer sistemiyle medeni dünyada başarılı model ortaya koymayı kimse dert edinmiyor. Toplumunu mutlu etmekten uzak yöneticiler, halka batı değerlerini kötülerken onların bu değerlere ilgisini anlamakta zorlanıyor. (Ramazanın başlangıcında demokrasinin kendi merkezinde tartışılmasına bakmayın, kusurlar güçlü otokontrol sistemleriyle hemen telafi ediliyor.)
İslam coğrafyasında bu global problemi kimse dert edinmedi ya da sorunu çözme cesaretini kaybetti. Yararlı batı değerlerini dışlamadan, onlarla barışık ortak değer sistemi kurulabileceğini, herkesin birbirinden faydalandığı bir paylaşımın tüm dünyanın ilgisini çekeceğini kimse düşünmedi. Bütün dünyanın birikimiyle dünyanın geleceğine katkı sunabileceklerine inanan olmadı. Batının kusurlu yönlerini eleştirdiler, ama buna rağmen yükselişin sebeplerini araştırma gereği duymadılar. Ellerindeki değerlere inançları kalmadığı için, günümüze aktarmaktan çekindiler.
İktidar ve güç mücadelesine girişenler
İlk kez kendi değer sistemine güvenip her ülkenin şartlarına göre onu uyarlayarak faydalı hizmet sunma cesareti Fethullah Gülen Hocaefendi’den geldi. Bediüzzaman’ın teşhis ettiği hastalıklar ve çözümleri üzerine yıllarca kafa yorup alanda projeler üretildi.160’tan fazla ülkeye gidildi, oraya uygun yöntemler geliştirip topluma olumlu destek yolu arandı, yoğun mesai harcayan ekipler halka yükselme fırsatı sundu.
Dünyaya faydalı olabileceklerine inancını yitirmiş çok geniş bir coğrafyada belki irili ufaklı gruplar, sorunun sebeplerini bulmak ve çözüm geliştirmek için çaba harcıyor. Farklı yol ve yöntemlerle etkili olduklarına önerilerini iletiyor. Birçoğu değişim talepleri ile bu girdaptan çıkış yolu ortaya koyuyor, bazıları kurtuluşu kendi değerlerinde ararken, kimisi de dinde reform sesleri yükseltiyor.
Dinle gelen değerlerin batı değerleri karşısında mağlup olduğunu düşünenler, onun en hayati kurallarını çiğnemekte mahzur görmüyor. Şiddeti özendirip hayata kastederek sonuca ulaşmaya çalışan radikaller ortaya çıkıyor. İktidar ve güç mücadelesine girişenlerin, işledikleri cürümler dinin tüm itibarını sıfırlıyor. Hilafet-şeriat-cihat-siyasi hakimiyet vb. kavramlar etrafında dönen bir din anlayışı kolaycılığı seçiyor. Halkın geri kalması ve ihtilafından batıyı sorumlu tutanlar, batıyla ve batı değerleriyle kavgaya girişiyor.
Bazıları, olumlu hiçbir faaliyet yapmadan problemleri, batıdan ithal edilen demokrasi-laiklik-sekülerizm-kapitalizm gibi ideolojilere, batının sömürgeciliğine bağladı. Batı değerleriyle çatışmayı esas alan bu yaklaşımdakiler, geri kalmışlıktan ancak güçle başa çıkabileceğini zannettiler.
Başkalarına üstün gelmeyi her şeyden önemli görenler
Dinin bir değerler sistemi olduğunu unutanlar, onu salt bir ideoloji haline dönüştürüp aynen sosyalizm, komünizm gibi devrimle yönetime el koyacak bir anlayışa indirgediler. Gücü ele geçirdiklerinde kendi düzenlerini kuracak eğitimden kültüre her şeyi kendilerine göre değiştireceklerdi.
Tepkisel bir anlayışla hareket etti, benzer yöntemlerle onlarla mücadeleye soyundu, dinin getirdiği tüm güzel hasletleri kirlettiler. Dinin emirlerini kendileri için bağlayıcı olmaktan çıkardı, ahlak anlayışını görmezden geldiler. Güç-iktidar için faziletli insan yetiştirmeyi ihmal etti, toplumu yozlaştırdılar.
Dinin getirdiği değerleri yaşamayı hep erteledi, ona şimdilik ihtiyaçlarının olmadığını düşündüler. Temel değerlere bağlılığın işlerini engelleyeceği zannıyla hareket etti, dinin içeriğini görmezden gelip sadece yönetimi ele geçirmeye yöneldiler. İktidarlarında her şey otomatik düzelecekti şimdi yanıldıklarını gördüler.
Başkalarına üstün gelmeyi her şeyden önemli görenler, hedefleri için dinin kesin hükümlerini çiğnediler, yalan söyledi, iftira attı, yolsuzluk yaptı, yağmayı meşru hale getirdiler. Amaç için her kirli işe cevaz veren bir anlayış aralarında yayıldı, yakalandıklarında dinden mazeret buldu utanmadan suça devam ettiler.
Araç gibi kullandıkları dinin içini boşalttılar
Batının sömürmesinden şikâyet edenler, ilk fırsatta emanet verilen hakları sömürmeye koyuldu. Yozlaşmanın toplumu içten çürüteceğini unuttu, her türlü değer kaybına rağmen tepeden şiddet ve zorbalıkla topluma yön vermeye kalktılar. Değerlerine olan güveni kaybettiler, her gün farklı bir dala tutundu, zararlı olduğunu görünce vazgeçti, deneme yanılma yöntemlerinde halkı kobay gibi kullandılar.
Batılıların baskısından şikayetle yetindi, ihmalleriyle ortaya çıkan her problemde başkasına suç atfettiler. Kullandıkları yöntem yanlış olduğu halde, kendilerini sorgulama gereği bile duymadılar. Batının sekülerlik pompalamasından şikâyet ederken, kendileri din soslu bir seküler dünya inşasına koyuldular. Araç gibi kullandıkları dinin içini boşalttı, gençlere hiç değer kazandırmadı enerjilerini suistimal etmekle yetindiler.
Günü birlik yaşadı, geçici hevesler peşinde koştu, bugün kutsal saydıklarını yarın çöpe attı, iç dünyalarını değiştirmeden toplumu değiştirmeye kalktılar. Hep kolaycılığı seçti, hiçbir probleme temelden kalıcı çözüm getirmeyi düşünmedi konforları bozulmadan toplumu düzeltmeye soyundular. Kendileri her türlü suç ve kabahati işledikleri halde yukarıdan talimatla toplumu ıslah edeceklerini sandılar.
İhmalin sonuçlarını yaşayarak öğreniyor
Her şeyde diledikleri gibi tasarruf ettikleri halde, halkta hiçbir olumlu değişim olmadı, aksine gücün yozlaştırdığı insanlar arasında ahlaki çürümüşlük yukarıdan aşağıya doğru yayıldı. Dini içine sindirememişlerin yönetimindeki halk, önündeki örneklerin hatalarını aynen taklide koyuldu. İktidara geldikten sonra yaşayacaklarını düşündükleri din onların yönetiminde toplumdan uçup gitti.
Moral değerleri hayatından çıkarıp atanlar, toplumun bu değerlere sahip olmasını bekliyor. Sağlam inanç sahibi insan yetiştirmeyi erteleyenler, ihmalin sonuçlarını yaşayarak öğreniyor. Dünyadaki şartların İslam’la uyuşmadığını zannedenler, din adına öne geçip toplumu uçuruma sürüklüyor. Faziletli davranışı gereksiz görenler, faziletli toplum bekliyor. Nefsin zaafları altında ezilenler, başkalarına irade terbiyesi öğüdü veriyor.