Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
Bir hafta sonu, sahil kenarında, denizle gökyüzünün birbirine karıştığı o huzurlu anları bilirsiniz. Dalgaların kıyıya vururken bıraktığı o ince köpükler, dostluk gibi gelir insana; sürekli yenilenen, ancak bir o kadar da derinlik taşıyan. Peki, dostluğu gerçekten anlamış mıyızdır? Sahiplenmek mi, yoksa layık olmak mı, dostluğun gerçek sırrıdır?
“Bir dostluk, ancak iki kalbin birbirine layık olma çabasıyla ayakta durabilir.”
Bu cümle, belki de dostluğun özünü en güzel özetleyen ifadelerden biridir. Sahip olmak, bir eşyaya sahip olmaktan farksızdır. Bir insanı “benim” diye nitelendirmek, onu bir nesne gibi görmek değil midir? Dostluk, “ben sana sahibim” değil, “ben sana layığım” demektir. Gerçek dostluk, karşılıklı bir hak ediştir.
Dostlukta Layık Olmak
Dostluk, bir bahçeye benzer. Herkes bahçesine sahip çıkabilir, ama o bahçeye hak ettiği gibi davranan kişi gerçek bir bahçıvandır. Çünkü sahip olmak yetmez, o dostluğu güzelleştirmek, ona layık olmak gerekir.
Bir dostlukta, taraflar birbirine layık olmaya çalıştığında, dünyadaki en sağlam sevgi duvarı inşa edilir. Bu duvar, ne bir rüzgârla yıkılır ne de bir depremle çöker. Ama taraflardan biri bu çabayı göstermezse, o ilişki bir gün mutlaka çöker. Çünkü sevgi, layık olmakla beslenir. Bir dostun dostuna layık olması, dostluğu anlamlı kılan en büyük erdemdir.
Efendi ve Köle İlişkisi
Ama ne yazık ki günümüzde, dostluğu layıklık yerine, sahiplikle anlamaya çalışanlar var. Öyle hikâyeler duyarız ki, biri diğerine şöyle der: “Ben senin sahibinim, sana layık olmama gerek yok. Ama sen bana her şeyinle layık olmak zorundasın.” Bu, dostluk değil, bir efendi-köle ilişkisidir. Efendi, kölesine sadık mıdır? Hiç sanmam. Daha güzel bir bahçe gördüğünde, onu da sahiplenmek ister. Bu ilişkide sevgi değil, kontrol ve çıkar vardır.
Oysa, “Bir dostlukta layık olmaktan vazgeçildiğinde, o dostluk bitmiştir.”
Gerçek Dostluk Neyle Beslenir?
Gerçek dostluk, bir insana bir araba ya da ev gibi sahip olmakla değil, ona hak ettiği değeri vermekle mümkündür. Düşünün, kim hayatı boyunca aynı arabayla idare eder? Yeni model çıktığında eskiyi bırakıp yenisine geçer. Ama bir dostluk böyle midir? Gerçek bir dostluğun modası geçmez. Çünkü gerçek dostlukta sevgi, sahip olmanın değil, layık olmanın etrafında döner.
Bir dost size sımsıcak bir gülüşle, “Sen benim için çok kıymetlisin” dediğinde, o an dünyada hiçbir servet o sözü satın alamaz. İşte bu, sahip olmanın değil, layık olmanın gücüdür.
Mevlânâ’nın şu sözleri dostluk için ne güzel bir öğüt verir:
“Dost, elin değil, yüreğin tuttuğudur.”
Dostluk, sahip olmaya değil, o dostluğu yürekte taşımaya dayanır. Eğer insanlar birbirine layık olmaya çalışırsa, ilişkiler en sağlam yapı taşı haline gelir. Layık olmadığınız bir dostluğun içinde, ne kadar sahiplenirseniz sahiplenin, sonunda o ilişki yıkılmaya mahkûmdur.
Bir dost, bir bahçedir. O bahçeyi sahiplenmek değil, onu güzelleştirmek önemlidir. Çünkü dostluk, sahip olunacak bir şey değil, hak edilmeye çalışılacak bir varoluştur. Eğer dostluklarımıza bir eşyadan farklı davranırsak, onların kalıcılığı ve derinliği bize hayatımızın en değerli armağanlarını sunar.
Bir sonraki dostluk ilişkinizde şu soruyu kendinize sorun:
“Sahip olmaya mı çalışıyorum, yoksa layık olmaya mı?”
Cevap, o dostluğun ne kadar kalıcı olacağını belirleyecek. Unutmayın, bir dostun değerini bilmek, onu sahiplenmek değil, o dostluğu hak etmekle mümkündür.