Aktif Haber yazarı İsmail S. Gülümser darbeyle ilgili yazmaya devam ediyor.
İsmail S. Gülümser’in ‘Darbe Senaryosu-7’ yazısı şöyle:
Uzmanların değerlendirmesine göre devlette MİT müsteşarı Hakan Fidan ile Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın görüşmesi devletin hiyerarşik düzeni içinde izahı mümkün değil. Bu ikili ancak her ikisinin de amiri olan Cumhurbaşkanın özel talimatı olursa Genelkurmaydaki diğer komutanları atlayarak görüşme yapabilirler.
Darbeden bir gün önce bu ikilinin uzun bir görüşme yapması, 15 Temmuz günü saat 20.30 gibi Genelkurmaydaki toplantıdan çıktıktan sonra olayların başlaması, darbenin tüm kurgusunun kendilerince yapıldığının açık bir göstergesi.
Bir diğer gösterge de Eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin’in 15 Temmuz günü ölümlerden AKP gizli ordusu olarak binen SADAT milislerini sorumlu tutması, milislerin psikolojik harp taktiklerinde görevli Nevzat Tarhan’ın açıkça 1.000 milisin o gece sokakta olduğunu söylemesi ölümlü olayların senaryosunun art niyetli bu ekipçe planladığını gösteriyor.
Bizim askerimiz kendi vatandaşına asla kurşun sıkmaz, bundan önceki darbelerde en zor anlarda bile askerlerin sivil vatandaşlara ateş ettiğine ilişkin örnek göstermek mümkün değil. Hâlbuki darbe gecesi asker kurşun ya da bombasıyla ölümlerin olduğu anlatılıyor. Bu normal değil, ölümler ancak istediği sonucu elde etmek için her şeyi göze almış Erdoğan ve ekibince planlanmış olabilir.
Halkın salalarla sokağa davet edilmesi olaylara halkın tepki gösterdiğini ispatlamak için önceden çalışılmış senaryonun bir parçası. Sokağa çıkanlara baktığınızda ise aslında bunun bir halk hareketi olmadığını AKP teşkilatlarında önceden görevlendirilmiş şahısların sokak hareketlerinde yer aldığını ortaya çıkıyor. Basit bir internet taraması yaptığınızda iktidarın onca sansürüne rağmen sivil ölümlerin hemen hepsinin Cumhurbaşkanını koruma refleksiyle hareket eden partiler olduğunu görebilirsiniz. Bu durum sokak hareketlerinin aslında önceden parti teşkilatlarında planlandığını gösteren en önemli ip uçlarından birisi.
Eğer darbe asker tarafından yapılıyorsa iktidar elindeki ikinci bir silahlı güç olan polisi kullanacağı yerde, onları harekete geçirmemesi polislerin ellerinde silah olduğu halde olaylara müdahalesinin engellenip halkın öne sürülmesi iktidarın partililerin ölümünü özellikle istediğini ortaya koyuyor.
15 TEMMUZDA ÖLENLER KİMLER
Darbe günü 249 kişinin şehit edildiği 2 binden fazla vatandaşımızın yaralandığı belirtilmişti.
Ölenleri araştırdığınızda 3 grup insanın hayatını kaybettiğini görülüyor.
-AKP teşkilatlarınca önceden tembihlenip sokak hareketlerine katılması istenmiş parti yönetici ve üyeleri (174 kişi)
-Olayların yaşandığı yerlerde görev yapan güvenlik görevlileri (75 kişi)
-Aksakallı ekibince darbeye karıştığı gerekçesiyle öldürülmesi istenen subaylar ile oraya tatbikat var diyerek götürülmüş kendini kalabalıkların ortasında bulmuş olanlardan habersiz masum er ve askeri öğrenciler (Başbakan 36, Genelkurmay 104 darbeci askerin öldürüldüğünü açıklamıştı)
Partililerden ölenlerin neredeyse tamamına yakını Cumhurbaşkanının çağrısı üzerine sokağa çıktığı belirtilmiş, ancak mahkeme tutanaklarına bakıldığında partililerin sokağa çıkma konusunda çok önceden uyarıldığı ve sadece riski göze alabilenlerin talimata uyarak olayların içinde yer aldığı görülüyor. 249 şehidin nerelerde nasıl öldüğüne bakınca konu daha iyi anlaşılıyor.
SİVİL ÖLÜMLERİN NERDEYSE TAMAMI PARTİLİLERDEN OLUŞUYOR
Elinde silah olmayan kendini korumaktan aciz partili ölümlerinin gerçekleştiği yerler.
-En kalabalık partili ölümleri Boğaziçi köprüsünde gerçekleşmiş köprüde 34 vatandaşımızın öldüğü bilgisi veriliyor. Bu ölümlerin neredeyse tamamına yakının ya köprü ayağındaki keskin nişancıyla ya da silahlı siniperden olduğu basına yansıdı, olaya karışmış helikopterden açılan ateş sonucu ölenlerle birlikte köprüdeki ölümlerin SADAT milisleri koordinesinde yapıldığı belirginleşiyor. (Korkmuş askerlerin etrafa açtığı ateş sonucu ölen hariç)
-Genelkurmay işgaliyle başladığı ifade edilen bina önü ve civarında 30 sivilin öldüğü olaylara adı karışan birçok subayın mahkemede olayla hiç ilişkisi olmadığını delilleriyle anlattığı görülüyor. Genelkurmayı işgal ettiği söylenen timin başındaki Albay Fırat Alakuş dâhil askerlerin Aksakallı’nın günler önce verdiği tatbikat emriyle oraya gittikleri ortaya çıkıyor. Bir kısım askerler de Genelkurmaya siviller saldırıyor denilerek oraya getirilmiş. Bütün görgü tanıkları binanın içinde sakallı cübbeli birilerinin dolaştığını ifade ediyor. Ellerinde silah gece boyunca dışarıda olan SADAT milislerinin Genelkurmay civarındaki ölümlerde rollerinin ne olduğunu tespit etme şansı bulunmuyor. Bölgede dolaşan helikopterden açılan ateş sonucu ölenlerin ise yine Akıncı üs komutanını teslim alıp oradaki tüm hava hareketlerini yönlendiren Aksakallı ekibi olduğunu tahmin etmek zor değil.
-15 sivilin öldüğü Cumhurbaşkanlığı külliyesi civarındaki bombalama olaylarında Akıncı üssünden kalkan uçak ve helikopterler kullanılıyor. Kendilerini yurtta sulh konseyi olarak sunan ancak arka planda Fidan-Aksakallı ikilisinin olduğu ekip uçak ve helikopterlere farklı yerleri bombalama emirleri veriyor. Her şeyin kontrol altına alındığı 16 Temmuz sabahı olanları yeterli görmeyen bu ikili güya yurtta sulh konseyinden gelmiş gibi bir pilota külliye etrafına toplanmış kalabalığı bombalama emri veriyor. Ancak pilot hiç kimsenin olmadığı bir bölgeye atış yaparak büyük bir faciayı önlüyor, yine de oradan geçmekte olanların ölmesine engel olamıyor.
-Saraçhanedeki İstanbul belediyesini kuşatan askerlerin önünde kalabalığa ateş açılması sonucu 14 kişin şehit olduğu 150 kişinin yaralandığı belirtildi. Aksakallı ekibi Yurtta sulh konseyi dedikleri kontrolün tamamen kendilerinde olduğu başkanı belirsiz bir yapıyla İstanbul belediyesi gibi korunaklı bir binayı çoğu öğrencilerden oluşan 53 askeri yönlendiriyor. Askerler ifadelerinde terör saldırısı için yola çıktıklarını anlatıyor, kendilerini kimin görevlendirdiğinden habersiz amirlerinin emriyle belediye önüne gelen askerlerin başındaki albay yaralanıp hafıza kaybı yaşıyor olayları hatırlamıyor. İki yüzbaşı ise sanki ifade vermeleri engellenmek istercesine orada güvenlik görevlilerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybediyor. Harp okulunda yapıldığı söylenen koordinasyonunda kimin olduğu bilinmeyen toplantılarda karar alındığı söylenerek; İstanbul Valiliği, AKP İstanbul il binası, TRT harbiye binası, TRT Ulus binası, Taksim meydanı işgali gibi olaylar ne olduğundan habersiz bu grubun üzerine yıkılıyor.
-Çengelköy polis merkezinin basılmasıyla başlayan 8 kişinin öldüğü olaylarda dava tanıkları askerler önde dururken arkadan sivil polis olduğunu düşündükleri 2 kişinin kendilerine ateş açtığını belirtiyorlar. Sanık albay ölümlerin kendi silahlarıyla olmadığını, olay yerinde kendileri dışında bir grubun ölümlerden sorumlu olduğunu söylüyor, SADAT milislerinin olaydaki rolüne dikkat çekiyor. Benzer durum Marmaris’te de yaşanıyor, gönderilen tim daha henüz oraya varmadan maskeli şahısların bulunduğu helikopterlerden açılan ateş sonucu ölümler yaşanıyor.
-8 kişinin öldüğü Ankara’daki Akıncı üssünde de üs komutanı Hakan Evrim savunmasında hava hareketlerinde rolü olduğunu kabul etmiyor. Olayları kendini silah zoruyla devre dışı bırakan 250-300 kişilik silahlı grubun yönlendirdiğini, oradan kalkıp farklı yerlerde ölümlere yol açan uçak ve helikopterlerin isim zikretmese de Aksakallı ekibince yönetildiğini anlatıyor.
-Acıbadem Türk Telekom binası işgalinde 6 kişi ölmüştü orada da terör tehdidi talimatıyla binaya gönderilen askerlerden en yüksek rütbeli subay bir teğmen yanındaki astsubaylar ve erlerle birlikte kimin silahından çıktığının araştırılmasına izin verilmeden ölümlerden sorumlu tutuldular, devletin düzenini zorla değiştirmekten müebbet hapis cezası aldılar.
-Birer ikişer sivil ölümlerin yaşandığı diğer bölgelerdeki her olayın arka planında hem ölenlerin hem de öldürülenlerin aynı merkezden talimatlarla yönlendirildiğini, tüm birimleri harekete geçirebilecek yetkiye sahip olanlar tarafından ölümlerin planlandığını görüyorsunuz.
Mesela muhtelif yerlerde tankların altında kalarak ya da tanktan düşerek 10 vatandaşın öldüğü söyleniyor. Aslında binlerce tankı olan orduda kalabalık partililerin olduğu her olay yerine birkaç tank bırakılarak köşeye sıkıştırılmış. Bazı partililerden tankların önünü araçlarıyla kapatmaları bazılarının da tank üstüne çıkıp askerleri indirmeleri istenmiş, linçten kurtulmaya çalışan tank sürücülerinin kalabalığa ateş açmaları ve yüzlerce kişinin ölmesi planlanmış. Ancak her şeye rağmen onlar içinde şoförü olmadığını gördükleri araçların üzerinde geçerek olay mahallinden uzaklaşmak zorunda kalmışlar, bu sırada tanktan düşen araya sıkışan ve aracında ezilenleri olmuş. 11 sivilin de farklı yerlerdeki tanklardan açılan ateşi sonucu öldüğü kayıtlara geçmiş.
Sivil ölümlerin hangi silahlardan çıkan kurşunlarla olduğunun anlaşılmasını engellemek için de, silahların balistik incelemesi yaptırılmıyor, avukatların inceleme talepleri geri çevriliyor.
Gözlerden kaçan bir diğer olay meclis bombalanması, Erdoğan’ın meclisin bombalandığını ve bazı milletvekillerinin öldüğünü gösterebilmek için plan yaptığı anlaşılıyor. Meclis başkanına yaklaşık 40-50 milletvekiliyle Mecliste olma talimatı gönderilirken, hemen arkasından Aksakallı ekibince pilotlara meclisi bombalatma talimatı veriliyor. Pilotlar emri dinlemeyip meclis yerine boş araziye bomba atınca milletvekilleri ölümden kıl payı kurtuluyor ve Erdoğan’ın kendi milletvekillerini öldürtme planı suya düşüyor. Bu kez meclisin bombalandığını ispatlayabilmek için içeriden havai fişekle olduğu izlenimi veren bir patlama yaptırılıyor.
Buna Savaş gemilerine verilen bazı bölgelerin bombalanması emirlerinin komutanlar tarafından engellenmesi ve tanklara halka ateş edin talimatlarına uyulmaması, Marmaris”e giden Sönmezateş ekibinin polisle çatışmaktan kaçınması da eklenince, Erdoğan yönetimince planlanan binleri aşkın ölümün olacağı olaylar askerlerin basiretli davranmasıyla önleniyor ve ölümler çatışmanın ortasında bırakılanlarla sınırlı kalıyor yaklaşık 174 sivil hayatını kaybediyor.
DARBECİLERCE ÖLDÜRÜLDÜĞÜ SÖYLENEN GÜVENLİK GÖREVLİLERİ
En çok güvenlik görevlisinin öldüğü yerlerden biri Emniyete ait Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Merkezi. Burada uçaktan atılan bombalar ve helikopterden açılan ateş sonucu 54 polisin şehit olduğu bildirildi.
Olayları perde arkasından planlayan Aksakallı ve Fidan ikilisi nasıl askerleri terör tehdidi bahanesiyle kandırıp kulandılarsa aynı şekilde o gün polisleri de terör tehdidi bahanesiyle harekât merkezine topluyor fakat her nasılsa hiçbir olayda görevlendirmiyorlar. Ardından kendilerince yönetilen Yurtta Sulh Konseyi adına merkezi bombalatıyorlar.
Bombalama sonucu hayatını kaybeden şehit olarak kayıtlara geçilen polislerin çoğu bugün hayatta olsalardı cemaat mensubu olmakla suçlanıp işten atılacak ve bazıları tutuklanacaktı. Cemaat adına hareket ettiğini söyleyen pilotların cemaat mensuplarının yoğun olduğu polis merkezini bombaladıklarına inanmamız isteniyor.
Nitekim bombalama işlemini yaptığı söylenen pilotlardan bazıları savunmalarında o gece uçmadıklarını bu faaliyette stajerlerin kullanılmış olabileceğini belirtiyorlar. Helikopter pilotları kendilerinin terör tehdidi var diyerek komutanları tarafından görevlendirildiklerini anlatıyorlar.
Bu nasıl cemaat darbesi ise ilerleyen günlerde binlerce polis hiç darbeye karışmadığı halde cemaat mensubu olduğu için meslekten atılıyor, bir bölümü tutuklanıyor. Ancak darbeciler cemaat mensubu polislerin olduğu Gölbaşı harekât merkezini bombalıyor, Ankara Emniyet Müdürlüğüne helikopterle ateş açıyor, Cumhurbaşkanlığı Külliyesini koruyan polislere saldırıyor, Emniyet genel Müdürlüğüne saldırı düzenliyor, Çengelköy polis karakolunu basıyor, İstanbul çevik kuvveti işgal etmeye çalışıyor.
O gece darbecilerin yanında yer almadığı halde ölen 62 özel harekât polisi ve 5 askerden oluşan güvelik görevlisinin neredeyse tamamı bu olayların cemaat tarafından planlandığını ölümlerde cemaatin sorumlu olduğu tezini yalanlıyor.
Tüm ölümlerin tarafları olay yerlerinde buluşturacak güce sahip olanlar tarafından planlandığını gösteriyor.
DARBECİ OLDUĞU İÇİN OLAYLAR SIRASINDA ÖLDÜRÜLDÜĞÜ SÖYLENENLER
Genelkurmay Başkanlığının verdiği bilgiye göre darbeye karışmış Semih Terzi’nin de aralarında bulunduğu yaklaşık 104 kişinin olaylar sırasında hayatını kaybettiği belirtilmiş. İsmi zikredilen subaylara baktığınızda bir kısmının olayların aydınlatılmasını önlemek susturtmak amacıyla Aksakallı ekibi tarafından öldürüldüğü açıkça görülüyor. Aksakallı’nın yaklaşık 40 üst düzey subayın öldürülmesi için emrindeki askerlere talimat verdiği bunlardan bazılarının gerçekleştiği aktarılıyor.
Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in emir subayı olan Mehmet Akkurt Yurtta sulh konseyi adına çekilen sıkıyönetim direktiflerinin kim tarafından hazırlandığını bilen tek kişi idi onun öldürülmesiyle bu emirlerin nereden çıktığı gizlendi.
Marmaris’e cumhurbaşkanını almak üzere giden ekibin başındaki Sönmezateş’in ifadesinde emri Semih Terzi’den aldığını belirtmişti, o öldürüldüğü için olayın perde arkasını öğrenme şansımız kayboldu. Aksakalı’nın 8 kez telefonla verdiği talimat sonucu Terzi’yi öldüren astsubay Ömer Halisdemir’de Aksakallı adamı Mihrali Atmaca tarafından infaz edildiği için olayın arkasına arama şansımız yok. Özel kuvvetler komutanlığını işgal ettiği söylenen Gökmen Ata öldürülerek olaylardaki bir sır perdesi daha saklandı. Bir komutan nasıl olur da hiç mahkeme edilmeden bu kadar kişiyi darbeye karışmış olmakla suçlayıp infaz ettirebilir bunu kimse sormadı.
Jandarma genel komutanlığından açılan ateşle ölenlerin aydınlatılmasını engellemek için orayı işgal ettiği söylenen subaylar İlyas Pekdemir-Ramazan Erdoğan-Yasin Özdemir-Yakup Başıbüyük-Abdülkadir Karadağ-Batuhan Zengin de aralarında olduğu askerlerin tamamı canlı olarak yakalanması mümkünken hepsi polis tarafından infaz edilerek o olayın da üstü örtüldü.
Konun başlığında darbeci olduğu söyleneler dedik çünkü kimin darbeci kimin darbeci olmadığına karar verilemiyor o gece ölen; Ali Alıtkan-Özkan Özendi-Ahmet Özsoy-Ali Şehir- Muhammet Köse-Ali Görmez-Eray Demir-Ziya İlhan Dağdaş-Ali Anar-Osman Küçük-Nuh Duygun-Hasan Karakaş’ın aralarında olduğu 13 güvenlik görevlisi hakkında hala net bir şey söylenmiyor.
BİR GRUP ASKER PARTİLİLERDEN OLUŞAN ÖFKELİ KALABALIĞIN ORTASINA BIRAKILDI
Erdoğan talimatıyla Fidan ve Aksakallı ikilisinin ölümlü olayların yaşandığı her yerde olayların istedikleri gibi gelişmesi için plan yaptıkları ve aşama aşama hadiseleri sürekli yönlendirdikleri anlaşılıyor.
Kaza ve kalp krizi dışında ölümlü olayların tamamının istihbarat operasyonu olarak planlandığını gösteren en önemli delillerden birisi özellikle kalabalık ölümlerin olduğu her olaya üç grup insanın karışmış olmasıdır, bunlar:
-Bulundukları yeri ne olursa olsun asla terk etmemeleri istenmiş partili kalabalıklar ve kalabalıkların arasına yerleştirilmiş olayları Fidan ve Aksakallı ikilisinin talimatıyla yönlendiren istediği zaman kalabalığı harekete geçirecek psikolojik harp taktiklerini bilen SADAT milisleri.
-Partili kalabalıkların ortasına bırakılmış ne olduğundan habersiz birçoğu mühimmatsız askerler ve askeri öğrenciler.
-Genelkurmaydaki toplantıda alınan karar gereği Fidan ve Aksakallı ekibince Yurtta sulh konseyi adına gönderilen direktiflerle istedikleri gibi yönlendirdikleri istedikleri zaman harekete geçirip istedikleri yere bırakabildikleri kendini darbede sanan komutanlar ile terör var bahanesiyle olaylara karıştırılmış subaylar.
Olayların yaşandığı yerlere zamanında güvenlikten sorumlu teçhizatlı polis ekipleri gönderilerek kolayca büyümesi engellenebilecekken, polisler özellikle olayların dışında tutulmuş gönderilen birkaç polisin de müdahalesi engellenmiştir.
ÖLÜMLER İSTİHBARAT OPERASYONUYLA GERÇEKLEŞMİŞTİR
Kalabalık ölümlerin olduğu her olayda:
Nevzat Tarhan’dan aldıkları psikolojik harp taktikleriyle kalabalıkların arasına karışmış SADAT milisleri ve onların yönlendirmesiyle hareket eden partililerden oluşan kalabalıklar Fidan ve Aksakallı direktifleriyle gönderilmiş küçük asker gruplarıyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Askerleri başlarında birkaç komutanla olay yerine gönderenler iletişimi keserek kalabalıkların ortasında sahipsiz bırakmış, öfkeli partilileri milislerle yönlendirip askerlerin üzerine salmış adeta çatışma çıkması ve partililerin ölmesi için elinden geleni yapmıştır.
Linç edilmekten korkan askerler kalabalığın dağılmasını beklemiş ama sürekli direktifle yönlendirilen partilerin orada kalması istenmiştir. Kalabalık elinde silah bulunan ürkek askerlerin üzerine salınmış, kendi vatandaşına silah çekmekten korkan askerler silah kullanmaya zorlamıştır.
Bazı komutanlar havaya ateş açarak kalabalıkların dağılması beklemiştir. Bizim halkımız silahtan korkar silah sesini duyan sıradan vatandaşın dağılıp kaçacağını bildikleri için askerin karşısına gerekirse ölmeyi göze alacak gözü kara partilileri çıkarmış ve ölümlerin yaşanması için taraflar karşılıklı sıkıştırılmıştır.
Bazı yerlerde ölümler SADAT milislerinin uzaktan ateş etmesiyle başlatılırken bazı olaylarda kalabalığın üzerine gelmesinden bunalmış sahipsiz ortada bırakılmış birkaç subayın havaya ateş ederek kalabalığı dağıtmak istemesiyle başlamış, ancak inatçı kalabalık milisler aracılığıyla askerlerin üzerine salınmış askerlerden bazıları ayaklara ateş ederek kendini korumaya zorlanmıştır.
ÖLÜMLERLE 80 ÖNCESİ KAN DAVALARINI YENİDEN ORTAYA ÇIKARDILAR
Bizim insanımız merhamet duygularıyla büyümüştür insan hayatı önemlidir istihbarat servislerinin oyunuyla kan davasına dönüştürmeden ölümlere duyarsız kalamaz. Yönetimi ele geçirmek isteyen bazı askerler 80 öncesinde tarafların içine yerleştirdikleri ajanları ölümlü olaylarda kullandı, kan davası oluşturup toplum kesimlerini birbirine kırdırdılar. Erdoğan partililerin cemaate olan sempatisini bir türlü engelleyemedi, çok tahrik etmesine rağmen partilerde husumet oluşturamadı. Partililerin cemaatle bağını koparmak için kin ve düşmanlık tohumlarının ekilmesine ihtiyaç vardı bunun en kolay yolu 80 öncesi gibi arada kan davası oluşturmaktı.
Erdoğan teamüllere aykırı bir şekilde Fidan’la Aksakallı’yı bir araya getirdi. Fidan’la istihbarat birimlerini ve parti teşkilatlarını, Aksakallı ile bir grup askeri dilediği gibi yönlendirerek cemaati partili ölümlerden sorumlu gösterecek senaryo planladılar. Şu anda cemaatle partililer arasında kan davası oluştu, partiler aynı safta namaz kıldıkları masum cemaat mensuplarının ölmesinden tutuklanmasından işkence görmesinden asla rahatsız olmuyor, hatta daha fazlasını hak ettiklerini düşünüyorlar.
15 Temmuz’da darbeye karşı halk ayaklansaydı silah sesini duyduğu yerde dağılması gerekirdi, halbuki askerlerce işgal edildiği söylenen bazı yerlerde kalabalıkların sabaha kadar orada beklemesi, sivil ölümlerin sadece partililerden oluşması olayda sadece partililerin kullanıldığın kanıtı. Sala verilmesi düşüncesi ise olay halk hareketi gibi göstermek için planlanmış bir senaryo. Partililerin birçoğu ifadelerinde adeta sözleşmişçesine salayı duyduktan sonra çıktıklarını söyleseler de olay yerine geldikleri saate bakıldığında bunun doğru olmadığı önceden parti teşkilatlarında görev dağılımının yapıldığı ortaya çıkıyor.
Ölümlerin; tüm çalışmalarını insan merkezli yürüten, bugüne kadar hiçbir şiddet olayına bulaşmamış, çevresindekileri hep diyaloğa yönlendiren, cemaat tarafından gerçekleştirildiğini söylemenin mantıkla izah edilir yanı olmadığı gibi, ölümlerden cemaatin hiçbir kazancı da yok.
Hâlbuki olaydan Erdoğan’ın kazançlı çıktığı, ölümler sayesinde planlı bir senaryoyu gerçek bir darbe girişimi gibi sunduğu da ortada. Toplumun güvenini kazanmış başarılı bir grubu şeytanlaştırmış ve önünde engel olarak gördüğü bir topluluğu daha saf dışı etmiştir. Bir türlü cemaatle ilişkisini kesemediği partilileri cemaate nefret eder hale getirmiş cemaate yapacağı her türlü zulmü meşrulaştırmıştır. Cemaatin toplumda yapacağı her olumlu faaliyeti engelleme fırsatı yakalamış, demokratik ortamda başarısını önleyemediği bir grubu ortadan kaldırmış, rekabet edemediğini yok etme şansı yakalamıştır. Toplum tarafından sevilen cemaat mensuplarının tamamını suçlamış, itibarını yok etmiş, çoğunu tutuklamış, bazılarının mal varlıklarına el koymuş, toplum içine çıkamaz hale getirmiştir.
Sivil ölümler yani partili ölümleri Erdoğan projesidir ve olaylar Fidan Aksakallı ekibince planlanmış bir istihbarat operasyonudur. Partililerin ölmesi adeta istenerek seçilmiş ve heyecanlı partili kalabalıkla her faaliyetinde itidali tercih eden cemaat mensupları arasında bir kan davası oluşturulmuştur.