Ekonomist Emre Alkin, blogunda kaleme aldığı yazısında, yaşanan sorunlar karşısında karar alma mekanizmalarının doğru çalışmadığı endişelerine dikkat çekiyor:
Tam 1 yıl önce rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir sözünü sosyal medyada paylaşmıştım. “Meseleleri mesele etmezseniz, mesele olmaktan çıkar..”
Tecrübeli siyasetçi bu sözü “hiçbir şeyi kafaya takmayın” tadında söylememiştir mutlaka. Değişik ses tonlarıyla okunduğuna farklı anlamlara gelebilir bu söz. Yan bir meseleyi görmezden gelmek değil ama bir meseleyi “gerçek” olarak kabul etmek anlamında söylenmiş olduğunu tahmin ediyorum.
Eğer bir gelişmenin varlığı kabul edilmiş ise, o zaman çözümünün de önü açılmıştır. Süleyman Demirel’İn dediği gibi bir mesele olduğuna dair bir kaygınız yok ise, o zaman bunu konuşmanın da gereği kalmaz.
Ancak, ciddi meselelerimiz var. Yabancı haber ajansları özellikle Uzak Doğu Piyasalarında Türk Bankalarının yoğun Dolar satışı yaparak kurları sakinleştirmeye çalıştıkları yönünde haberler paylaşıyorlar. Bunun üzerine Merkez Bankası’nın yedek akçelerinin kamuya verileceği açıklamaları da gerginliği artırdı.
Her ne kadar Dolar/TL dün sabah sakin başlamışsa da, ilerleyen saatlerde yükselişe başladı. Bunun sebebini sadece ekonomik kararlarda aramanın doğru olmadığını düşünüyorum. Karar alma mekanizmalarının doğru çalışamaması en büyük derdimiz. Ankara “panik halinde” çözüm üretmeye çalışan bir algı veriyor.
“Aman negatif bir şey söylemeyin uyarısı…”
Geçen hafta çarşamba günü davetli olduğum bir iftarda dile getirilen konu da buydu: İş insanları, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan davetli grubu “problemleri çözmenin yolu problemlerin varlığını kabul etmekle başlıyor” şeklinde ortak paydada buluştular. Bazı davetliler de günden günde değişen mevzuattan akıllarının karıştığını belirtirken, bazıları da son gelişmeleri yabancı ortaklarına anlatmakta zorluk çektiklerini ifade ettiler.
Geçen hafta boyunca katıldığım tüm toplantılarda, iş insanlarının benzer kaygıları ifade ettiğine şahit oldum. Ticaret, ihracat ve iş dünyasını ilgilendiren mevzuatı yazarken kimseye danışılmadığını ya da sadece bir kesime danışıldığı konusunda herkes hem fikir. Bu sebeple gelen itirazlarla sürekli değişiklik yapılması da, “yarın sabah yine değişecek, biraz daha bekleyelim” yaklaşımı oluşturuyor.
Aslında çözüm basit: Ankara’nın iş dünyasının tamamını kucaklayan ancak herkesi bir araya getirmek yerine tek tek kabul ederek önerileri dinlediği bir ajanda oluşturulması gerekir. “Aman negatif bir şey söylemeyin” diyerek randevu sahiplerini uyaran yaklaşıma da son vermek lazım. Sorunların varlığını saklamak ya da üzerini örtmek bize fayda vermeyecek.
Bu yazı Emre Alkin’in blogundan alınmıştır