“Dünya genelinde salgın hastalık yüzünden yaklaşık bir yılı aşkın süreden beri okullarda yüz yüze eğitim yapılamıyor. Bu durum sınıf ortamında eğitim alması gereken temel eğitim çağındaki öğrenciler açısından ciddi risk oluşturacak yönde ilerliyor.”
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
Sorumluluk sahibi yöneticiler, eğitimsiz ailelerin elinde yetişecek çocukların ileride toplumsal sorunlara neden olabileceği kaygısını üzerinden atamıyor. ABD gibi gelişmiş ülkeler kalıcı alışkanlıklarını kazanılacağı yaş grubunu sınıf ortamına almak için tüm imkânlarını seferber ediyor.
Eğitimi öncelikli mesele olarak görmeyen ülke yöneticilerinin ihmalleri ise pandemiyle sınırlı değil, onlar her devrede yaptıkları siyasi tercihlerle genç dimağlarda ciddi boşluklara neden oluyorlar. Eskiler eğitimle olumlu davranış kazandırmayı ihmal eden toplumların ayakta kalamayacağını düşündükleri için böyle dönemlere fetret devri demişler. Hayatını eğitim hizmetlerine adamış Fethullah Gülen hoca efendi bu haftaki yazısında fetret devirlerinin toplumlara yaşattığı travmalar ele alınıyor.
İnsanlar temiz bir fıtrat üzerine doğar, ancak boş bir sayfa görünümündeki duygu ve düşünce dünyası eğitilip faydalı şeylerle doldurulmazsa hataya açık biri daha halkın arasına katılır. Toplum düzenini bozacak yapıdaki bu mizaçlar herkesin üzerinde uzlaştığı kuralları çiğneyerek hem kendilerine hem de konumuna göre ilgili oldukları çevreye zarar verir bazen geniş çaplı yıkımlara sebep olurlar.
Semavi dinler getirdikleri değerlerle insanlarda güzel duyguları geliştirmeye onlara düzgün bir hayat çizgisi sunmaya çalışır, ancak müntesipleri ciddi bir irade eğitiminden geçmemişse başlangıçta faydalı işlerle olumlu kanaat uyandırsalar da yaşantılarını başladıkları gibi sürdüremeyebilir. İyi niyetini koruyabilenler her zaman tutarlılık içinde hareket ederken, iç dürtülerine teslim olmaya hazır tabiatlar zamanla zikzaklar çizmeye başlar, kolaycılığa kaçıp önlerine çıkan fırsatları kanun dışı yollarla değerlendirmeyi seçebilirler.
Kötülüklere kapalı insanların sahip olduğu iç disiplin, sağlıklı toplumlar oluşturmak için çok önemlidir. Herkesin birbirini kontrol edebildiği şeffaf toplumlarda insanların hata eğilimleri azalır. Bu da ancak, toplumun iyi bir otokontrol sistemine sahip olması, fertlerin irade eğitiminden geçmesi, herkesin aynı refleksi göstereceği duyarlı bir toplum yapısının kurulmasıyla mümkündür.
Toplumları bütünlük içinde bir arada tutan şeyler onların geçmişten günümüze ortak mutabakatla oluşturdukları değerler ve yaşam kurallarıdır. Eğer bazıları üzerinde genel uzlaşı olan kurallara aykırı hareket ederse orada düzen bozulur. Toplum mekanizmaları yanlışa müdahalede gecikirse kısa yoldan hedefine ulaşmak isteyen birçok insan benzer şekilde kural çiğnemeye başlar ki böyle bir yerde kargaşa kaçınılmaz olur.
Toplumların eğitimle kazandıkları olumlu davranışların çoğu etik-ahlaki ve moral değerlerden beslenmektedir, gelişmiş toplumlarda doğrudan yaptırımı olmayan bu değerler ortak reflekslerle korunur. Değerlere bağlılığını sürdüremeyen biri dışlanır, saygınlığını kaybeder ve adeta manevi cezalarla hatadan uzak kalmaya zorlanır.
Ayrıca her ülkede yazılı kanun ve kurallarla belirlenmiş sınırlar vardır ki, onlara karşı çıkan biri yaptığı yanlışın büyüklüğüne göre cezai işlemlerle engellenir. Bütün bunlar ahengin korunması için yılların birikimiyle ortaya konmuş o toplum açısından hayati öneme sahip prensiplerdir.
Ahlaki değerler kanun ve kurallarda mutabakatın sağlanamadığı toplumlarda kişiler zaaflarıyla baş başa kalır. Toplumun önüne geçenler istikrarlı bir çizgi tutturamayınca onların yaşantılarındaki tutarsızlık örnek alanlar tarafından taklit edilerek hızla yukarıdan aşağıya doğru yayılır. Örnek olması gerekenlerin zaaflarına teslim olduğu yerlerde yeni yetişenlerde ciddi kafa karışıklığı ortaya çıkar, gerçeklerden kopanların sayısı artar.
Herkese nasihat ederken aktardığı değerlerin önemine inanmayanlar kalıcı tesir uyandıramaz. Hem toplum önünde görünüp hem de çirkin görüntü oluşturmaktan kendini koruyamayanların yaptıkları hatalar sıradan insanlarda daha çok zarar verir. Söyledikleriyle yaptıkları çelişenler kendi elleriyle önem verdikleri değerlerin yıkılmasına zemin hazırlar.
Bazıları toplum önünde görüntüsünü korumaya çalışsa da kimsenin görmediği yerde zaaflarının esareti altında her türlü kötülüğü işleyecek birine dönüşür. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan bu mizaçlar onlara güvenip yola çıkanları her an yarı yolda bırakabilir. Güzel örneklerini kaybetmiş, fetret devri insanlarının oluşturduğu toplumlarda ahlaki erozyon önlenemez. Dindar görünenler dinin getirdiği temel prensiplere gizli ya da açıktan başkaldırmakta beis görmezler.
Kişiler hakkında kötü düşünmenin yanlışlığından dolayı kimse hakkında zan besleyemeyiz, görüntüye bakarak insanlar hakkında olumlu bakış açımızı korumaya çalışırız. Ancak insanların bugünkü durumlarına bakıp onların gelecekte yapacakları hakkında hüküm vermenin zor olduğu, ciddi gayret ve irade gerektiren bu tutarlılığı çok az insanin hayatının sonuna kadar titizlikle aynı istikamette sürdürebildiği de göz ardı edilmemelidir.
Bediüzzaman “her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır” sözünde ifade edildiği gibi insanların kendilerini kötülüğe kaptırmaları için basit bahaneler yeterli olmaktadır. Bu yüzden yıllarca hayatını düz bir çizgide götürdüğünü bildiğimiz insanlar, bir konuma geldiklerinde, her şeyi kolayca elde etmenin mümkün olduğu büyük bir sınavla karşılaşır ve inançlarıyla ilgili problemler yaşamaya başlar.
Yaşanan tereddütler ve iç dürtüler basitten başlayarak gelişen kötü davranışlarla insanı kuşatıp esir almak için tetikte beklemekte onları hataya zorlamaktadır. Bu duygulara karşı koyamayanların küçük bir kusurla başladıkları yolculuk onları içinden çıkılmaz bir girdaba sürükleyebilir, belli aşamadan sonra kusurlar sıradanlaşır ve insan daha fazlasını yapmaya müsait hale gelir.
Temel değerler olarak tanımlanan bu kavramların akıl-mantık-duygu ve vicdanları ikna edecek şekilde sunulmadığı eğitimle olumlu davranış kazandırılamamış beldelerde halk ortak mutabakatlar etrafında bir araya getirilemez. Kural tanımayan kadrolarca yönetilen ülkelerde kayıp yıllar olarak tanımlanacak fetret devirleri yaşanır. Kişiler konumlarına göre gerektiğinde suç işleyerek hedeflerine kısa yoldan ulaşmaya çalışırken bazen yıllar süren çatışmalara bazen de güç kullanıp toplumun yaşamsal haklarının yok edilmesine sebep olurlar.
Güç şehvetine kapılmış yöneticiler kendi çevrelerinde toplananlar için;
-Suiistimale açık bir ortam hazırlayarak onları suça teşvik eder,
-Haram helal duygusunu kaldırıp inandıkları değerlerle ilgili şüphe ve tereddütler oluşturur,
-İnançla gelen bütün değerlere bağlılığı yok ederek onları her şeyi çiğnemeye müsait hale getirirler.
Bu yaklaşımdan etkilenenler bazen rekabet hissiyle herkes gibi hatalı işlere meyleder ve tepkisel davranış içinde inançla gelen bütün değerlere baş kaldırmaya başlar.
Bugün Türkiye’de Cumhuriyet sonrasının en büyük fetret dönemi yaşanmaktadır. Samimi görüntüyle yola çıkmış bir grup çeşitli entrikalarla yönetimi ele geçirdikten sonra zaaflarına boyun eğmiş ve örgütlü bir suç şebekesine dönüşmüştür. Ülke kaynaklarını dilediği gibi dağıtarak devlet ve parti kadrolarını tüm kanun-kural ve değerleri çiğnemeye nimetlerden yararlanma karşılığında suçlarına ortak olmaya zorlamaktadır.
Ülke;
-Kanun ve kuralların yok olduğu,
-Yöneticilerin devlet imkânlarını kullanarak kolayca servetler edindiği,
-Toplumun kanuni dayanaktan yoksun suçlamalarla susturulduğu,
-Suç ortaklığını kabul edenlere her türlü yasa dışı iş yapmanın serbest olduğu,
-Kuralsızlığın kural gibi sunulduğu bir fetret dönemine girmiştir.
Hileli yöntemlerle suç işleyerek bir şekilde ülkenin tapusunu üzerine geçirilirken;
-Ağır aksak bile olsa işleyen düzeni ve var olan nizam tamamen ortadan kaldırılmakta,
-Görevlilerin konumlarını kullanarak kişisel servetler edinmesi adeta teşvik görmekte,
-Yağmacılığın önünde engel olacak her fert hain ilan edilmekte,
-Kuralları hatırlatıp karşı çıkanlar devlet gücüyle derdest edilip tutuklanmakta,
-Devlet kadroları tehdit ve şantajlarla kural tanımayan mafya örgütleri gibi çalışmaya zorlanmaktadır.
Devlet gücünü kullanarak kurdukları suç ağlarıyla kendileri her türlü yolsuzluğu rahatça işlerken basın araçlarıyla kandırılan ya da tutuklanmayla tehdit edilen vatandaşların yaşananlara tepkisi engellenmektedir.
Herkesin mevcut durumuna bakarak iyi niyetin koruması gerektiğini düşünenlerin aldatma yolunu seçen bu türeden insanların tuzaklarına karşı hazırlıksız yakalanmasının cezasını tüm ülke ödemektedir. Önlemenin yolu ise her zaman uyanık olup hep tedbirli hareket etmekten, kötülük yapanlara kırılıp kenara çekilmektense onları davranış hatalarından toplumu düşmek üzere olduğu uçurumdan kurtarmak için elden gelen gayreti göstermekten geçer.