Aktifhaber
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM
No Result
View All Result
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM
No Result
View All Result
Aktifhaber
No Result
View All Result

İslamilik Endeksi’nin kurucusu Profesör Hossein Askari: Türkiye’yi bir umut olarak görmüştüm ama işler öyle gelişmedi; çok safça bir umut taşımışım

by aktifhabercom
June 11, 2025
İslamilik Endeksi’nin kurucusu Profesör Hossein Askari: Türkiye’yi bir umut olarak görmüştüm ama işler öyle gelişmedi; çok safça bir umut taşımışım
5.1k
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Gazeteci Abdulhamit Bilici, İslamilik Endeksi’nin de kurucusu ekonomist Profesör Hossein Askari ile Turkish Minute için bir röportaj yaptı. Röportajda, Askari, en çok bilinen çalışması olan İslamicity Endeksi’ni anlatıyor.

Bu öncü araç, ülkelerin İslam ilkelerine ne derece yaklaştığını ibadet ritüelleriyle değil, yönetişim, adalet, ekonomik eşitlik ve insan onuru gibi alanlarda değerlendirmek üzere geliştirildi.

Endeks dört ana kategoriye dayanıyor:

Bu Haberlerdeİlginizi Çekebilir

Netanyahu’dan savaş hazırlığı talimatı: İsrail yedek askerleri cepheye çağırdı

Netanyahu’dan savaş hazırlığı talimatı: İsrail yedek askerleri cepheye çağırdı

June 13, 2025
5k
İsrail’in İran’ın nükleer tesis ve askeri komutanlarına yönelik saldırıları hakkında neler biliniyor?

İsrail’in İran’ın nükleer tesis ve askeri komutanlarına yönelik saldırıları hakkında neler biliniyor?

June 13, 2025
5k
  • Ekonomik fırsatları, yoksulluğun azaltılmasını ve adil vergilendirmeyi ölçen Ekonomik İslamilik;
  • Hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik ve yolsuzlukla mücadele çabalarını değerlendiren Hukuki ve Yönetişime Dayalı İslamilik ;
  • Özgürlük, eşitlik ve bireysel hakların korunmasını kapsayan İnsan ve Siyasal Haklar;
  • Ülkenin küresel adalet ve barışa olan taahhüdünü inceleyen Uluslararası İlişkiler.

Dikkat çekici bir biçimde, bu kriterlere göre en yüksek puanları alan ülkeler Danimarka, İrlanda, Hollanda ve İsveç gibi çoğunluğu Müslüman olmayan, ancak adalet, iyi yönetişim ve kapsayıcı sosyal politikalarda başarılı olan uluslar. Buna karşılık, çoğu Müslüman çoğunluklu ülke çok daha kötü performans gösteriyor; bu da İslam öğretileriyle Müslüman dünyasındaki yönetim uygulamaları arasında keskin bir kopukluğu ortaya koyuyor.

Askari’nin çalışması, hem Müslüman toplumlara hem de Batılı gözlemcilere, İslam ve kamusal hayattaki temel değerleri hakkındaki yerleşik kabulleri yeniden gözden geçirme daveti sunuyor.

Profesör Hossein Askari, çalışmalarınız, kitaplarınız ve özellikle sizin geliştirdiğiniz İslamicity Endeksi’nden oldukça etkilendim. Ancak oraya gelmeden önce, biraz da kendinizden bahseder misiniz?

İran’da doğdum ama dokuz yaşımdayken İngiltere’ye gittim çünkü babam ölmüştü ve annem beni disiplin ve eğitim almam için yatılı okula gönderdi. 1940’ların ortalarında İngiltere’deki yatılı okullar çok zorluydu, bu yüzden çok disiplinli olmayı öğrendim. O zamanlar yatılı okullarda öğrencilere dayak atılıyordu, ben de çok dayak yedim, dürüst olmak gerekirse arkamdan kan geldiği olurdu.

Bu milliyetiniz ya da dininiz yüzünden miydi?

Hayır, hayır. Bazı şeyleri yanlış yaptığım içindi ama hiç İngilizce bilmiyordum. Ellerimi cebime koyduğumda bu bir suç sayılıyordu. Her neyse, sabrettim, başa çıktım, daha güçlü oldum. Sınavlarımı geçtim, sonra başka bir okula giderek lise diplomamı aldım. İki dersten S seviyesi (üst düzey sınav) ve matematikten A seviyesi aldım. İngiltere’de devam etmek istiyordum ama sonra bir konu ortaya çıktı: Amerika Birleşik Devletleri’ne gelmem gerekiyordu. MIT’de nükleer fizik alanında doktora sonrası yapan bir kuzenim vardı. Anneme, mühendis olmak istediğim için iki okula başvurmamı söyledi: MIT ve Caltech. Açıkçası bu okullar hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Londra’daki Amerikan Elçiliği’ne gidip daha önce hiç görmediğim çoktan seçmeli sınavları, SAT’leri almam gerekiyordu. Onları aldım. MIT beni kabul etti, Caltech ise reddetti. Bu yüzden biri bana “Hangi okula gittin?” diye sorduğunda, “Sadece MIT beni kabul etti” derim — bu da doğrudur. Orada mühendislik okudum. Lisansüstü eğitimde işletme okudum ve ekonomi alanında da doktora yaptım; hepsi MIT’de.

Sonra öğretim üyeliğine başladım. Dört yıl Boston’daki Tufts Üniversitesi’nde ders verdim. Ardından iki yıl Detroit’teki Wayne State Üniversitesi’nde çalıştım; daha sonra Texas Üniversitesi Austin kampüsüne geçtim. Orada tam profesör oldum ve ardından istifa ettim çünkü Suudi Arabistan Maliye Bakanlığı’yla çalışmaya karar verdim. Bakanın özel danışmanlığını yaptım. Kendisi çok nazik bir adamdı ve onunla çalışmayı seviyordum, ama ben duygularıyla hareket eden biriyim — hoşuma gitmeyen bir şey oldu, ben de bıraktım. 1982’de George Washington Üniversitesi’nde ders vermeye başladım. Ayrıca Johns Hopkins’e bağlı SAIS’te bir yıl yarı zamanlı ekonomi dersi verdim. George Washington’da uzun süre kaldım ve altı yıl kadar önce emekli olmaya karar verdim.

İngilizce bilmezken MIT’de doktora, George Washington’da öğretim üyeliği… Bu başlı başına bir başarı. Ama şu detay özellikle ilgi çekici: İran doğumlusunuz ama Suudi Arabistan Maliye Bakanı’na danışmanlık yaptınız. Bu iki ülke arasındaki düşmanlığa rağmen bu nasıl mümkün oldu?

Texas Üniversitesi’nde ders verirken üç yıllık ücretsiz izin aldım çünkü IMF’de Suudi ekibine katılmam istendi. Bunun nedeni oldukça basitti. 1978’de sadece ziyaret amacıyla Suudi Arabistan’a gitmiştim çünkü orada yeni kurulmuş bir kurum vardı: Suudi Kalkınma Fonu. Petrol fiyatlarının artmasıyla Suudi Arabistan’ın kalkınmakta olan ülkelere yardım edecek parası vardı. Orada tanıştığım kişi, kurumun başına yeni atanan Dr. Mahsun Celal’dı; kendisi de ekonomi doktoruydu. Eğitimli personele ihtiyaçları vardı ve bana Suudi öğrencileri kabul edip edemeyeceğimizi sordu. Şanslıydım, Texas Üniversitesi İşletme Fakültesi dekan yardımcısını da yanıma almıştım. Güzel bir görüşme yaptık. Üç ay sonra tekrar aradı ve dedi ki: “IMF yönetim kurulunda iki yıllığına geçici bir sandalye aldık. Ben Suudi Arabistan’ın icra direktörü olacağım ve kendi koltuğumuz olacak. Danışmanım olur musun?” Washington’da buluştuk ve teklifini kabul ederek Texas Üniversitesi’nden izin alıp Suudi Arabistan’a gittim.

Sonra başka bir şey oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışmayı bıraktıktan sonra bir bakan yardımcısı benimle çok hoş olmayan bir şekilde konuştu. Ben de o insanlardan biriyim, muhtemelen bana deli dersiniz. Bir not yazdım ve ayrıldım. Texas Üniversitesi’nden de istifa etmiştim, işim yoktu, evde kaldım.

Maliye Bakanı olan Şeyh Muhammed Ebu’l-Hayr beni aradı. Neden ayrıldığımı anlattım. Bana, “Sen çocuk gibisin. Böyle yapılmaz. Beni arasaydın, çözüme kavuştururduk” dedi. Ben de, “Bu iş çözülmezdi. Ben Suudi değilim” dedim.

Daha sonra bahsettiğim Mahsun Celal, doğrudan kraldan bir kontrat aldı. Suudi Arabistan için tüm enerji planlamasını yapacak bir ekip kurması istenmişti. Bilgisayar modelleriyle rafineriler, deniz suyu arıtma tesisleri, petrol üretimi vs. Suudi Arabistan’ın hiç enerji planı yoktu. Mahsun Celal bu ekibi benim kurmamı istedi. Üç yıl boyunca Suudi Arabistan’a gidip gelerek bu ekibi ve enerji planını oluşturdum. Bu süreçte birçok bakan ve yöneticiyle tanıştım. Adını vermeyeceğim biriyle yakın dost oldum.

Suudi Arabistan ile İran diplomatik ilişkileri kesmişti. Hac sırasında çıkan olaylardan sonra bir Suudi yetkili bana “Belki siz iki ülke arasında arabuluculuk yapabilirsiniz” dedi. Suudiler bana güveniyordu, haklısınız. İnsanlar şaşkındı: “Nasıl olur da bir İranlı Suudi Arabistan’a bu kadar yakın çalışır?” Suudiler bana güvendi. İranlılar da güvendi. 21 yıldır İran’a gitmedim, ama beni tanımıyor olsalar da annemin tarafındaki ailem tanınmıştı. Amcam bir dönem İran başbakanıydı.

Peki amcanızın adı neydi?

Manuchehr Eghbal’dı. [1957-1960 yılları arasında Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde İran Başbakanlığı yaptı.] Başbakan olmadan önce adalet ve sağlık bakanlığı görevlerinde bulunmuştu. Kızı, Şah’ın kardeşi Ali Rıza Pehlevi ile kısa bir süre evli kaldı, sonra Şah’ın yeğeniyle evlendi. Bu yeğen, 1979 devriminden sonra Paris sokaklarında vurularak öldürüldü. Gazetelerde geniş yer buldu. Zira devrimciler onun Pehlevi hanedanı içinde önemli, bir şeyleri değiştirebilecek biri olduğuna inanıyorlardı. [Prens Şahriyar Şefik, Şah’ın yeğeni ve donanma subayıydı. 1979’da Paris’te suikasta uğrayarak öldürüldü.]

Bu arka plan, sizin İslam dünyasının başarısız ve başarılı taraflarını incelemenize olan ilginizi de açıklıyor. Peki neden İslam İlkeleriyle ilgili bir endeks geliştirme ihtiyacı hissettiniz?

Texas Üniversitesi’nde çok iyi bir öğrencim vardı, Ürdünlü. Onunla birlikte çalışırken Pakistan’da General Ziya’nın düzenlediği ilk İslam İktisadı konferansına davet edildim. Ekonomi konusunda sunum yapması için davet edilen 10 kişiden biriydim. Konferansa o öğrencimle birlikte bir bildiri hazırladık. Kendisi muhtemelen benim kadar ya da benden daha iyi İslam bilgisine sahipti. Konumuz İslam’da toprak mülkiyetiydi. Tezimiz şuydu: Birisi bir arazi sattığında, sadece yaptığı iyileştirme kadarının bedelini talep edebilir; arazinin kendi bedelini değil. Zira İslam’a göre toprak Allah tarafından yaratılmıştır ve herkese aittir. Bu çalışmayla birlikte İslam’da iktisadi ilkeler ilgimi çekmeye başladı.

Sonra Suudi Arabistan’daki görevimden ayrılınca enerjiyle ilgili çalışmalar yaparken IMF’de İran’ı temsil eden icra direktörü Dr. Abbas Mirakhor ile tanıştım. Kendisi çok bilgiliydi, açık söyleyeyim, ben onun öğrencisi gibiydim. Ondan çok şey öğrendim. Birlikte birçok kitap yazdık. Bu beni hem İslam’ı daha iyi anlamaya hem de İslamicity Endeksi’ni geliştirmeye sevk etti.

Anladığım kadarıyla, İslamicity Endeksi Müslüman ve gayrimüslim ülkelerin adalet, ekonomik gelişme, özgürlükler, insan hakları gibi İslami ilkelere göre performansını ölçmeyi hedefliyor. Bu değerleri nasıl ölçüyorsunuz? Böyle bir projeye başlama sebebiniz neydi?

Bu dünyada sadece bir hayatım var ve bu hayatı doğru şeyleri takip ederek geçirdiğimi bilerek ayrılmak istiyorum. O yıllarda, Dr. Mirakhor ile birlikte yazdığımız kitaplarla meşgulken, ziyaret ettiğim birçok Müslüman ülkeyi inceledim. IMF’de görevli olarak bu ülkelerden gelen birçok kişiyle tanıştım. Gördüğüm şey hep başarısızlıktı. Bu başarısızlıkların nedenlerine dair yazılanlara baktığımda, suçun genellikle İslam’a yüklendiğini fark ettim. Övgüyle bahsedilen başarılı ülkelerin “İslam’ı uygulamadıkları için başarılı oldukları” savunuluyordu. Yani İslam sorundu. İslam demokrasiye karşıydı, özgürlüğe karşıydı. Bu ülkeler diktatörlükle yönetiliyordu çünkü bu İslam’ın buyruğuydu. Benim motivasyonum bu iddiaların yanlış olduğunu göstermekti. Suçlu İslam değil, bu ülkelerin politikalarıydı. Bu ülkelerin neden bu halde olduklarını göstermek istedim. Bu yüzden böyle bir endeks geliştirmek istedim.

Bu endekse göre Danimarka, İrlanda ve İsviçre, tüm Müslüman ülkelerden daha “İslami” görünüyor. Bu oldukça çarpıcı bir durum. Müslüman dünyasına ve Batı’ya nasıl açıklıyorsunuz bunu? Nasıl oluyor da Danimarka, Mısır, Türkiye, İran ya da Suudi Arabistan’dan daha “İslami” sayılıyor?

“Daha İslami” dediğimde bu yüzden saldırıya uğruyorum. İyi ki bu soruyu sordunuz. Şunu netleştireyim: Bu ülkelerin İslam ilkelerine Müslüman ülkelerden daha fazla uyduğunu söylüyorum. Bu ülkeleri “İslam ülkesi” olarak adlandırmıyorum. Ben kendime Müslüman diyebilirim, siz de kendinize Müslüman diyebilirsiniz. Herkes diyebilir. Ama bu, İslam ilkelerine uygun yaşandığı anlamına gelmez. “Ben Müslümanım, şunu yaparız, bunu yaparız” deyip ardından bunları uygulamamak, bu ikiyüzlülüktür. Bu Müslüman ülkelerdeki yöneticiler benden, ülkedeki kaç kişinin Müslüman olduğunu, kaç kişinin camiye gittiğini, kaç kişinin hacca gittiğini, kaç kişinin oruç tuttuğunu ölçen bir endeks istiyor. Ama bana göre bu İslam değil. Evet, bunlar İslam’ın önemli parçalarıdır ama hepsi bu değildir. Önemli olan Kur’an’da yazılanları yapmak, Peygamber Muhammed’in söylediği ve yaptığı şeyleri hayata geçirmektir. Bunları yaşamında uygulamak zordur. Affedersiniz ama, namaz kılmak herkesin biraz gayretle yapabileceği bir şey. Oruç tutmak da öyle, artık sağlığa da iyi geldiği söyleniyor. Biraz imkanla hacca da gidilebilir. Ama bunlar bana göre İslam’ın özü değil. Bunlar önemli ama İslam’ın “mekanik” yönleridir. Ben daha zor olanları ölçmek istiyorum.

Günde beş vakit namaz kılmak ya da oruç tutmak, bir ülkenin başarılı olması için yeterli değildir diyorsunuz. Peki, İrlanda, İsveç ve Almanya gibi ülkelerin İslamicity Endeksi’nde yüksek puanlar almasını sağlayan İslami ilkeler nelerdir? Müslüman ülkeler hangi ilkeleri yerine getirmiyor? İrlanda’yı diğer Müslüman ülkelerden daha ‘İslami’ yapan ilkeler nedir?

İşte bu endeksin tam kalbini oluşturan sorudur bu. Gece yarısı uykumdan uyansam ve biri bana “İslam’ın temel ilkeleri nedir?” dese, aklıma gelen şunlar olur:

Özgürlük — çünkü eğer Allah bizi kusursuz yaratmak isteseydi özgürlüğümüzü elimizden alırdı. Allah her şeye kadirdir. Ama bize seçim özgürlüğü vermek istedi. Özgürlükle beraber gelen insan hakları çok önemlidir. Peygamber Muhammed’in hayatına bakarsanız, onun bir tüccar olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla mülkiyet haklarına ve sözleşmelere saygı göstermek gerekir. Bunlar kutsaldır. Aksi halde, biri her an gelip toprağınızı ya da malınızı alabiliyorsa, hiçbir ekonomik kalkınma olmaz. Çünkü mülkiyet güvencesi yoksa, insanlar neden çabalasın?

İslam’da çok önemli başka bir ilke de bağımsız yargıdır. Neden? Çünkü ancak onunla hukukun üstünlüğü ve adalet sağlanabilir. Bana göre adalet İslam’ın kalbidir. Ve bu adalet, insan hakları düzeyinde olmalıdır: Herkes eşit muamele görmelidir.

Bazı insanlar beni fazla ekonomik odaklı olmakla eleştiriyor. Evet, bu çok ama çok önemli. Kur’an’a baktığınızda, benim anladığıma göre yoksulluğun ortadan kaldırılması çok önemlidir. İnsanlara başarıya ulaşmaları için eşit şans tanımak önemlidir — bu adalettir. İnsanlar sefalet içinde yaşarken lüks içinde yaşamak gereksizdir. İsrafa yer yoktur.

Burada biraz durmak istiyorum. Sadece Müslüman ülkelere bakın. Bazı yöneticilerin nasıl yaşadığını söylemeye gerek yok sanırım. İslam’da bir diğer önemli ilke de iyi yönetişimdir. Bana neden Danimarka ya da İrlanda’nın “X” Müslüman ülkesinden daha yüksek puan aldığını sordunuz ya, işte bu yüzden. Bu ülkeler bu ilkeleri Müslüman ülkelerden daha iyi uyguluyor. Müslüman ülkelerdeki insanlar günde yüz kez namaz kılsa bile, bu başka bir ölçüdür. Ben onu ölçmeye çalışmıyorum. Ben başka bir şeyi ölçmeye çalışıyorum.

Yani, diyorsunuz ki: insanlar her dakika namaz kılsa da eğer adalet, özgürlük ve insan hakları yoksa Danimarka’yı ya da İrlanda’yı geçemezler.

Kesinlikle öyle.

Profesör, bu endeksi geliştirirken hem Müslümanlara “aslında pek de Müslüman değilsiniz” demek, hem de Batı’da İslamofobiyle şekillenmiş algılara karşı “İslam sanıldığı kadar kötü değil” mesajını vermek istediğinizi söylüyorsunuz. Bence bu, niyetinizi iyi özetliyor. Peki sonuç ne oldu? Bu hedeflere ulaştığınızı düşünüyor musunuz? Size “İrlanda, Türkiye’den daha İslamiymiş; bize yardımcı olun da onları geçelim” diyen hiç oldu mu?

Başarılı ülkelere bakıldığında çoğu insan Kuzey Avrupa’ya yönelir — hatta Amerika Birleşik Devletleri ya da Britanya’ya bile değil. Kuzey Avrupa ülkeleri genel olarak başarılı kabul edilir. İnsanlar daha mutlu görünür. Bazı yaptıkları şeylere katılmıyorum ama birçok kişi bu ülkeleri başarılı bulur. Mesela, affedin ama Yemen’i ele alalım — ne siz Yemenlisiniz ne de ben. Bu ülkenin pek başarılı olduğunu söylemek zor. Çoğu kişi de böyle düşünür sanırım.

Yani benim bu projeyle anlatmak istediğim şu: Bu endeks, hangi ülkelerin İslamî değerlere daha uygun yaşadığını gösteriyor. Ve benim ispatlamak istediğim şey şuydu: Suçu İslam’a atmayın. İslam’ı suçlamayın, kendinize bakın. Müslüman ülkelerde insanlar aynaya bakmalı. Elbette Batı’nın bu ülkelere yaptıklarını da eleştirebilirler ama bu başka bir mesele.

Sorunun ikinci kısmı şuydu: Müslüman dünyadan size ulaşan oldu mu? Sizi tebrik eden, danışmak isteyen bir lider çıktı mı?

Bazı dolaylı temaslar oldu. Yıllar önce, İran Cumhurbaşkanlarından biri bir toplantıda bu endeksin izlenmesi gereken faydalı bir çalışma olduğunu söyledi. Bir başka kişi de ilgi göstermişti — ki ben kendisine çok saygı duyuyorum, siz ne düşünürsünüz bilmiyorum — Washington’dayken biraz arkadaşlık kurmuştuk. Şimdi Malezya’nın başbakanı olan Enver İbrahim’den söz ediyorum. İslam’ı çok iyi bilen biridir. Bu çalışmaya ilgi gösterdi.

Ama şunu anlamanızı rica ediyorum: Bu liderlerin hiçbiri bu projeye açıkça destek veremez. Çünkü bu çalışma onları doğrudan eleştiriyor. Size bir örnek vereyim: Bir Müslüman ülkede petrol ve doğalgaz kime aittir? Cevabı çok açık ve ben bunu birçok yazımda dile getirdim. Azalan (tükenebilir) doğal kaynaklar, o ülkenin halkına ve gelecek nesillerine aittir. Yani bunlar, bir kişiye ya da aileye değil, tüm halka ve gelecek kuşaklara aittir. Bu kaynaklar, bugünkü ve gelecekteki nesillerin eşit şekilde faydalanabileceği şekilde yönetilmelidir.

Bu konuda aldığım tek eleştiri şu oldu: “Ama ümmet bir bütündür, bu kaynaklar tüm Müslümanlara aittir.” Ben de dedim ki: Çok cömertsiniz, ama bu pek gerçekçi değil. Herkesin sahip olduğu şeyi paylaşmayı kabul etmesi gerekir.

Peki bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor: Petrol ve doğalgaz yöneticilere ait değildir. Savurganca harcanamaz, rüşvet için kullanılamaz, yabancı liderlere uçak hediye etmek için harcanamaz. Bu kaynaklar silah alımı ya da savaş çıkarmak için kullanılmamalı; ancak savunma amaçlı harcamalar olabilir. Hal böyleyken, hangi yönetici bu projeyi destekler ki? Hangi lider çıkıp “Benim yetersizliğimi gösteren bu endeksi benimsiyorum” der?

Bu yöneticilerin hepsi dindarlık iddiasındadır. Asla “Biz İslam’a inanmıyoruz” demezler. Çünkü inancı güçlü olan halk, yani o yoksul insanlar İslam’a inanır. Ben büyürken bana bakan kadın, dadım çok dindardı. Anneannem öyleydi. Onlar farklı bir kuşaktı. Şimdi olanlar bambaşka. Belki de yaşlanınca insan geçmişi daha güzel hatırlar, bilemem. Ama bence yöneticilerin ve hükümetlerin bu endekse ilgi duymaması şaşırtıcı değil.

Son olarak şunu da ekleyeyim: Bir üniversite bana ulaştı ve bu projeyi kendi bünyelerine taşımak istediklerini söyledi. Çok tanınmış bir üniversiteydi.

Batı’dan mı?

Evet, Batı’dan. Massachusetts’teki Wellesley College. Rektör bana yazdı, ilgilendiğini belirtti. Ama sonra muhtemelen biri çıkıp “Bu iyi bir fikir değil” dedi. Biraz riskli çünkü. İnsanları yabancılaştırmak istemezsiniz. Amerikan üniversitelerinde neler olduğunu siz de biliyorsunuzdur.

Hem Müslüman dünyasında hem Batı’da ilginin sınırlı olmasından dolayı hayal kırıklığına uğradınız mı? Endeksi güncellemeye devam edecek misiniz?

Bazı İrlandalı gazeteler buna ilgi gösterdi. Yeni Zelanda’daki cami saldırısından sonra ilgi artmıştı. BBC’den de arandım. Röportaj öncesi beni arayan gazeteci, bana göre, oldukça kabaydı. Sanki bir ajandam varmış gibi konuştu. Benim hiçbir gizli ajandam yok. Size olduğu gibi kendimi anlatıyorum. Hakkımda her şeyi araştırabilirsiniz. Hiçbir sorudan rahatsız olmam. Ama biri daha en başta beni bir şeyle suçlarsa, “Ajandanız var” derse, ben de “Sizinle konuşmak istemiyorum, hoşça kalın” derim.

Endeks üzerinde şu sıralar bazı veri iyileştirmeleri yapıyoruz. Üst sıralarda büyük değişiklikler beklemiyoruz, ama orta sıralarda olabilir. Yeni güncellemeyi haziran sonu ile temmuz ortası arasında yayımlamayı planlıyoruz.

Peki hâlâ Türkiye, İran ya da Suudi Arabistan gibi bir ülkeden bir liderin çıkıp bu İslamî ilkeleri uygulamaya başlayacağına dair umudunuz var mı? Müslüman dünyanın geleceğine dair tahmininiz nedir?

Bu çok karmaşık bir soru ama ben daima umutluyum. İki ülkeden böyle bir adım gelebileceğini düşünüyordum: Türkiye ve Malezya.

İlk olarak Türkiye’den başlayalım. Mevcut hükümetin ilk on yılında, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde başarılı bir Müslüman ülke olabileceğine dair umutluydum. Siz de o yıllarda heyecanlandınız mı bilmiyorum. Ama sonra bu umut boşa çıktı ve Türkiye, tipik bir Ortadoğu otokrasisine dönüştü.

Endeksi ilk geliştirdiğimiz yıl olan 2013’te bu iki ülkenin dönüşüm potansiyeli olduğunu düşünüyordum. Körfez’deki Arap ülkelerinin bu İslamî ilkeleri benimseyeceğini hiç düşünmedim. Çünkü bu onların her şeyini kaybetmeleri anlamına gelirdi — saraylarını, gösterişli hayat tarzlarını… Ama bir ülke kötü durumdaysa, halkını ikna etmek için bir reform vizyonu arar. Ben etrafa bakınca Türkiye’yi en uygun aday olarak gördüm.

Türkiye’de, bugün siyasi sahneden silinmiş ama zamanında Erdoğan’a çok yakın biriyle bu konuda konuşmalar yapmıştım. Eski bir öğrencim, Erdoğan konusunda fazla umutlu olduğumu, yanıldığımı söylemişti. Ben gerçekten Türkiye’nin bu dönüşümü gerçekleştirebilecek ülke olduğuna inanıyordum. O yüzden biri bana “Sen çok saf bir adamsın” dese, kabul ederim. Zaten öğrencim hep öyle derdi. Ve o haklıydı, ben yanıldım. Ne diyebilirim? Gerçekten Türkiye’yi bir umut olarak görmüştüm ama işler öyle gelişmedi.

Türkiye sizi neden hayal kırıklığına uğrattı?

Sanırım bunun sebebi, daha önce de bahsettiğimiz gibi, otoriterleşme. Bana göre İslam’ın en temel ilkelerinden biri özgürlük ve insan haklarıdır. İnsanlar yöneticilerini seçebilmeli. Yönetim biçimini belirleyebilmeli. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Ama Türkiye bu çizgiden uzaklaştı. Ben de çok safça bir umut taşımışım. Öyleymişim.

Bu gerçekten üzücü bir hikâye. Türkiye bir dönem Müslüman demokrasisinin modeli olarak gösteriliyordu. Umut kaynağıydı ama şimdi kaybedildi.

Kesinlikle öyle.

Peki neden Malezya? Performansı nasıldı?

Enver İbrahim’e hâlâ biraz inancım var. Bildiğim kadarıyla, İslam ekonomisi ve finansı alanında insan yetiştirme ve bu konuları öğretme bakımından Malezya, diğer tüm ülkelerden daha fazla çaba gösterdi. Malezya Merkez Bankası, İslam’ın öğrettiği bazı ilkeleri uygulamaya çalıştı. Malezya’nın istatistiklerine baktığımda hâlâ umut taşıyorum. Ama şu anda Malezya, ABD ile Çin arasında sıkışmış durumda. Ne olacağını kestiremiyorum. Gerçekten güç politikaları, Müslüman ülkelerde olan bitenleri fazlasıyla etkiliyor.

2022 yılı endeksinde Malezya 43. sırada yer aldı ve bu skorla İslamî ilkelere en çok uyan Müslüman ülke oldu. Daha önce bir ara Katar ilk sıraya geçmişti ama bu sıralamalar değişebiliyor. Yine de Malezya her zaman üst sıralarda yer aldı. Bu ülkelerin daha iyi durumda olmamasına bazen neredeyse gözyaşı dökecek gibi oluyorum. Çocuklarıma hep söylerim: İnsan açgözlülüğü, kontrol altına alınamaz bir şey. Bu, her türden siyasetçide ve onların çevresinde görülüyor. Hepsi övgüye bayılıyor, iktidarda kalmak için her şeyi yapıyorlar.

2022 endeksinde Danimarka ilk sırada, İrlanda ikinci, Hollanda üçüncü sıradaydı. Türkiye ise 100. sıradaydı. 2015 yılında yayımlanan ilk endekste Türkiye 65. sıradaydı. Erdoğan’ın iktidarı altında İslam’a daha fazla vurgu yapılmasına rağmen Türkiye’nin gerilemesi tuhaf değil mi?

Bu sorunun cevabı yüzeysel biçimde verilemez. Ama genel düzeyde bakıldığında Türkiye’deki düşüşün birçok nedeni olduğu açıkça görülebilir. Hukuki ve yönetişim yapısında, insan ve siyasal haklara saygı konusunda ve uluslararası ilişkilerde sistem kötüleşti. Ama bu gerilemenin İslam’la ilgisi yok. Bu, Türkiye hükümetinin İslamî öğretileri benimsediğini söylemesine rağmen, gerçekte bunun tam tersini yaptığına işaret ediyor.

Müslüman dünyanın bugünkü durumu, yeni değil. Yüzyıllar öncesine uzanan bir duraklama ve çöküş söz konusu. Sizce neden başarısız oldular? Oysa 9. ve 10. yüzyıllarda Müslüman dünyası oldukça başarılıydı.

Bu, milyon dolarlık soru. İnsanlar bunu hep yanıtlamaya çalışıyor. Bu soruya yanıt vermeye kalkmak kibirli olur, ama bazı düşüncelerimi paylaşayım. Bence bunun nedeni emperyalist güçlerin müdahaleleri. Ama aynı zamanda, İslam dünyasında bu temel ilkelere inanan, maddi çıkarlarla, yabancı etkilerle ya da iktidar hırsıyla yozlaşmamış liderlerin olmaması. Halk da cesur değil. Liderlerini hesap vermeye zorlamıyorlar. Korkuyorlar.

16 yaşındayken İran’daki amcam beni şah ile tanıştırmak istemişti. Amcam çok dürüst biriydi. Onun hakkında “İran’da dürüst diyebileceğiniz az sayıdaki siyasetçiden biriydi” derler. Ölümünde ardında hiçbir şey bırakmadı. Çok düzgün bir insandı. Bana dedi ki: “Şah’ın huzuruna çıkınca elini öpmen gerekir.” Ben de dedim ki: “Üzgünüm, annemin elini öperim, babaannemin elini öperim. Babam yok ama bir yöneticinin elini, sadece inandığım değerlere sadıksa öperim. Gördüğüm yöneticiler bu değerlere uymuyor.” Gitmedim.

Yani Müslümanlar kendi davranışları, karakterleri ve cesaret eksiklikleriyle bugünkü durumu hak ediyor diyorsunuz?

Sanırım öyle. Başkalarını suçlamayı seviyoruz. Ama dediğim gibi, Müslümanlar genellikle başlarına gelenleri dış güçlere yıkıyor. Ama değişmek istememeleri, tüm Müslümanlar için utanç verici bir şey. Size bir örnek vereyim — doğduğum ülke, İran. O ülkeyi, halkını severim ama yönetim biçimini değil. Şah iktidardayken insanlar elini öperdi. Şah devrilince aynı insanlar bu kez diğer kişinin elini öptü.

Yani sorun sadece siyasal sistemlerde değil, çok daha derinlerde; kişilikte, ahlakta ve eğitimde. İlginç olan, Müslümanların çoğu, örnek aldıklarını söyledikleri Peygamber Muhammed’in tevazu, ahlak, cömertlik ve farklı dinlere hoşgörü gibi özelliklerini neredeyse hiç yaşamıyor. Bu kopukluk neden?

Haklısınız. Peygamber Muhammed bir kültürü, bir toplumu dönüştürdü. Putlara tapan, ahlaken çökmüş bir toplumu. Çok karizmatikti, güçlü bir karaktere sahipti. Ama aynı zamanda çok alçakgönüllüydü ve farklı dinlere saygı gösterirdi. Yahudilere ne kadar nazik davrandığını, onları nasıl koruduğunu hatırlayın. Bugün böyle biri yok.

Ama ben inanıyorum ki eğer böyle bir insan — genç, karizmatik, bencil olmayan, iyi bir Müslüman — bir ülkede ortaya çıksa, onun için yer var. Fakat üzgünüm, biraz karamsarım; insanlar böyle birini istemez. Güç sahipleri onu hemen ortadan kaldırır. Ama işte, bizim ihtiyacımız olan tam da böyle biri.

İslamicity Endeksi’nin Doğuşu

İslamicity Endeksi fikri, Prof. Hossein Askari’nin 2000 yılı civarında yönettiği bir seminerde Prof. Abbas Mirakhor’un verdiği bir dersten ilham almasıyla doğdu. Mirakhor’un İslam’ı adalet, etik ve iyi yönetişim temelli bir vizyonla sunması, Askari’yi derinden etkiledi. Askari, İslamî öğretilere dayalı temel göstergeler geliştirmeye başladı. Ardından, meslektaşı Prof. Sheherazade Rehman’ı veri toplama ve endeks hesaplama konusunda iş birliğine davet etti.

Kısa sürede bu yöntemin yalnızca Müslüman ülkelerle sınırlı kalmaması, gayrimüslim ülkelerle de karşılaştırmalı biçimde uygulanması gerektiğini fark ettiler. Bu yönelim, 2010 yılında Global Economy Journal’da yayımlanan iki temel makaleye yol açtı: “Economic Islamicity Index” ve “How Islamic Are Islamic Countries?” Her iki yazar da o sırada George Washington Üniversitesi’nde görev yapıyordu.

Prof. Rehman projeden ayrıldıktan sonra çalışmalara Dr. Liza Mydin (Malezya) ve Hossein Mohammadkhan (Washington, D.C.) ile devam edildi. Endeksin metodolojisi geliştirildi ve sistematik biçimde anlatıldığı bir kitap yayımlandı. Bu çalışmaları desteklemek için ABD’nin Maryland eyaletinde vergi muafiyetli bir vakıf da kuruldu.

On yılı aşkın süredir, Hossein Mohammadkhan bu araştırmanın veri yönetimini tek başına sürdürüyor. Araştırma, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerin İslamî değerlere uygun politika üretip üretmediğini ölçmeyi hedefliyor. Çalışma, zamanla her yıl yayımlanan küresel bir endekse dönüştü. Bu endeks, hem Müslüman hem de gayrimüslim ülkelerin yönetişim, ekonomi, özgürlükler, insan hakları, toplumsal adalet ve uluslararası ilişkiler gibi alanlarda İslamî değerlere ne ölçüde uyduğunu ortaya koyuyor.

En son İslamicity Endeksi 2022 yılında yayımlandı. Danimarka, İrlanda ve Hollanda ilk üç sırayı aldı. Buna karşın, bazı Müslüman ülkeler oldukça düşük puanlar aldı: Suudi Arabistan 90., Türkiye 100., İran ise 138. sırada yer aldı. Bir sonraki güncellemenin bu yılın temmuz ayı ortasında yayımlanması bekleniyor.

Profesör Hossein Askari kimdir?

Profesör Hossein Askari, önde gelen bir ekonomist ve akademisyen olarak kariyerini İslamî değerler ile yönetişim arasındaki ilişkiyi incelemeye adamış bir isim. İran’da doğan Askari, küçük yaşta eğitim için İngiltere’ye taşındı ve daha sonra Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) mühendislik, işletme ve ekonomi alanlarında dereceler aldı. Yıllar içinde Suudi Arabistan Maliye Bakanlığı’na danışmanlık yaptı, uluslararası kalkınma planlamalarına katkıda bulundu ve George Washington University dahil olmak üzere önde gelen üniversitelerde ders verdi.

Tags: erdoğanhosseın askariİslamilik EndeksiTürkiye
ShareTweet
Previous Post

Ekrem İmamoğlu: Çocukların ahı sesini çıkarmayanların boynuna

Next Post

Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ABD Kongresi’nde gündeme geldi: Bu yalnızca benim hikayem değil

İLGİLİHABERLER

Netanyahu’dan savaş hazırlığı talimatı: İsrail yedek askerleri cepheye çağırdı
DÜNYA

Netanyahu’dan savaş hazırlığı talimatı: İsrail yedek askerleri cepheye çağırdı

June 13, 2025
5k
İsrail’in İran’ın nükleer tesis ve askeri komutanlarına yönelik saldırıları hakkında neler biliniyor?
DÜNYA

İsrail’in İran’ın nükleer tesis ve askeri komutanlarına yönelik saldırıları hakkında neler biliniyor?

June 13, 2025
5k
İsrail’in İran saldırılarında ölen üst düzey komutanlar kimler?
DÜNYA

İsrail’in İran saldırılarında ölen üst düzey komutanlar kimler?

June 13, 2025
5k
İsrail-İran çatışmasında kilit noktalar: Gerilim nasıl tırmandı?
DÜNYA

İsrail-İran çatışmasında kilit noktalar: Gerilim nasıl tırmandı?

June 13, 2025
5k
İsrail’in İran’a saldırısında can kaybı 78’e yükseldi, 329 yaralı var
DÜNYA

İsrail’in İran’a saldırısında can kaybı 78’e yükseldi, 329 yaralı var

June 13, 2025
5k
İsrail, İran’ın en önemli 6 bilim insanını tek atışla öldürdü
DÜNYA

İsrail, İran’ın en önemli 6 bilim insanını tek atışla öldürdü

June 13, 2025
5.1k
Daha Fazla Haber
İsrail’den İran’a yeni saldırı

İsrail’den İran’a yeni saldırı

June 13, 2025
5k
Netanyahu’nun uçağını Yunanistan’a kaçırdılar

Netanyahu’nun uçağını Yunanistan’a kaçırdılar

June 13, 2025
5.1k
İran, İsrail’in saldırılarına nasıl karşılık verebilir?

İran, İsrail’in saldırılarına nasıl karşılık verebilir?

June 13, 2025
5k
Hürmüz Boğazı neden önemli, kapatılırsa ne olur?

Hürmüz Boğazı neden önemli, kapatılırsa ne olur?

June 13, 2025
5k
Trump: İran’a 60 gün süre vermiştim, bugün 61. gündü

Trump: İran’a 60 gün süre vermiştim, bugün 61. gündü

June 13, 2025
5k
Dronlar İran’ı ‘içeriden’ vurmuş

Dronlar İran’ı ‘içeriden’ vurmuş

June 13, 2025
5k
İran’ın nükleer tesisleri nerede ve hangileri saldırıya uğradı?

İran’ın nükleer tesisleri nerede ve hangileri saldırıya uğradı?

June 13, 2025
5k
İran ve İsrail: Askeri olarak kim daha üstün?

İran ve İsrail: Askeri olarak kim daha üstün?

June 13, 2025
5k
CHP, 10. mitingini Bayburt’ta yapacak: Miting alanına engel; KYK yurtları boşaltıldı

CHP, 10. mitingini Bayburt’ta yapacak: Miting alanına engel; KYK yurtları boşaltıldı

June 13, 2025
5k
İsrail ordusu: Düzinelerce hedef vuruldu, ilk aşama tamamlandı

İsrail ordusu: Düzinelerce hedef vuruldu, ilk aşama tamamlandı

June 13, 2025
5k
İşsiz gençler “diyet yaparak” yaşıyor

İşsiz gençler “diyet yaparak” yaşıyor

June 13, 2025
5k
İsrail dünya genelinde elçiliklerini kapattı, vatandaşlarını uyardı

İsrail dünya genelinde elçiliklerini kapattı, vatandaşlarını uyardı

June 13, 2025
5k
İddia: Fahrettin Altun gidiyor, yerine gelecek isim de belli

İddia: Fahrettin Altun gidiyor, yerine gelecek isim de belli

June 13, 2025
5k
100 yıllık ayakkabı üreticisi konkordato ilan etti

100 yıllık ayakkabı üreticisi konkordato ilan etti

June 13, 2025
5k
Hamaney: ‘Kendileri için acı ve ıstıraplı bir kader hazırladılar’

Hamaney: ‘Kendileri için acı ve ıstıraplı bir kader hazırladılar’

June 13, 2025
5k
Aktifhaber

© 2022 - - Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları haber kaynaklarına aittir. İzin alınmadan kopyalanamaz.J.

MENU

  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER

BİZİ TAKİP EDİN

No Result
View All Result
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM

© 2022 - - Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları haber kaynaklarına aittir. İzin alınmadan kopyalanamaz.J.