Analiz / İsmail S. Gülümser
İran devriminin medeni dünyadan tepki gördüğünü, bu nedenle uzun yıllar sağlıklı ilişki geliştiremediğini fark eden Erdoğan ve yakın çevresi, darbeyle kalıcı bir yönetim kurma planı yaptıkları halde bunu uzun bir döneme yaymak zorunda kaldılar. Aşamalar halinde dikkat çekmeden kalıcı otoriter rejimi inşa yolu aradılar.
Güç kullanarak kısa sürede hedefe ulaşmayı istemelerine rağmen, çoğunlukla gizli-saklı faaliyetlerle sonuç almayı tercih ettiler. Erdoğan bütün kararları kendisi alsa da her olayda bir aparat kullanmaya özen gösterdi. İstanbul belediye başkanlığı adaylığından, belediye kaynaklarıyla parti kurmaya kadar birçok adımı perde arkasından yönetti. Bu yöntemle 17-25 Aralığa kadar yaptığı yasa dışı işlerini gözden kaçırdı.
Kendisini kurtarmak için
O tarihten sonra, niyeti açığa çıksa da ortada görünmeden olayları yönlendirmeyi sürdürdü. Vitrindekiyle gerçeklerin çok farklı olduğu sinsi planlarla işi belli bir aşamaya kadar getirdi. Bu ikircikli tutumu Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a uzattığı barış çubuğunda bile görmek mümkün.
17-25 Aralık’ta, yolsuzluk suçlamalarından hukuk çerçevesinde aklanamayacağını fark edince demokratik düzene bağlı görüntü vermekten vazgeçti. Mevcut sistemi dağıtarak lehine bir yargı düzeni kurup kendini korumaya aldı.
2014’teki kapsamlı yolsuzluk operasyonlarını iktidara dönük bir yargı darbesi olarak yansıttı ve yargı sisteminde köklü değişiklikler yaptı. Kendini kurtarmak için:
-“Makul şüpheyi, somut delile dayalı kuvvetli şüphe” olarak değiştirdi.
-Gizlilik gerektiren dosyalara erişimi kolaylaştırdı.
-Örgütlü suçlarla kazanılmış mallara el konulmasını zorlaştırdı.
-Hakimlerin tek başına karar vermesini güçleştirdi, üst mahkemelerden onayı şart koştu.
-Dijital delillerin kullanılmasını sınırlayan düzenlemeler getirdi.
2004’te kurdukları ve birçok olayda kullandıkları Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) kaldırarak, yargıyı tamamen siyasi müdahaleye açık hale getirdi. Demokratikleşme paketi gibi sunulan bu düzenlemelerin asıl amacı yolsuzluk soruşturmasını engellemekti ve MHP o dönemde buna sert tepki göstermişti.
Adını değiştirip tekrar kurdu
Normalleşme adı altında kendini sorgulayacak mahkemeleri kaldıran Erdoğan, hırsızlıkların takibini engelledikten 9 ay sonra, aynı mahkemelerin adını değiştirip “ihtisas mahkemesi” diyerek tekrar kurdu. Hizmet kurumlarını terörle ilişkilendirmek için genel yargı denetimi dışında ek bir yargı sistemine dönüşen “Sulh Ceza Hakimliğini” oluşturdu. Yolsuzluğu soruşturan polisleri yargılamak için “makul şüphe” şartını, dosyalara erişim engelini, örgütlü suçlarda varlıklara el koyma hükmünü genişletip geri getirdi. Emir dinlemeyecek, kadroları temizledi, saraya göbekten bağlı emniyet-yargı bürokrasisi tesis etti.
Aynı zamanda;
-Bir hafta içinde HSYK üzerinden 650’den fazla yeni hâkimi atadı, yargıyı emir eri hukukçularla doldurdu.
-Siyasi bir silah gibi kendine bağlı çalışan mahkemeleri, muhalifleri terörle suçlamada cadı avında kullandı.
-Hukukun üstünlüğü rafa kalktı, yargı siyasetin elinde iktidarı korumanın bir aparatına dönüştü.
-İstediği hakkında dava açtırdı, tutuklattı ve mal varlıklarına el koymaya başladı.
İlk yargı darbesini 17-25 aralıktan sonra yapmıştı,
İkinci yargı darbesini 15 temmuzdan sonra gerçekleştirdi.
Hukuk sistemini bir darbe aparatına dönüştürdü
Yine arka planda evine saklanarak yaptığı darbeyi, hizmetin üstüne atıp, milyona baliğ seveni olan topluluğun adını kirleterek hedefine ulaşmakta mahzur görmedi. Senaryoya gerçek süsü vermek için seçtikleri 200 civarı planlı ölümden hizmeti sorumlu tuttu, gönüllülere yapılacak her zulmü meşrulaştırdı.
Takiyye anlayışına tam uyan bir darbeyle yönetimi ele geçirdi, OHAL ilanıyla ülkenin tek karar vericisi haline geldi. Bu aşamadan sonra mevzuatta ve devlet yapısında istediği tüm değişikleri yaparak, idari yargıdan yüksek yargıya, hâkim-savcı atamasından tutukluluk rejimine kadar geniş düzenlemelerle, adalet mekanizmasını kökten değiştirdi, yasaları eğip bükerek yargı darbesini genişletti.
Suç işlemek yolsuzluk yapmak için kurdukları örgütü aklayan biri, kendisi için siper oluşturduğuna inandıktan sonra hukuk sistemini bir darbe aparatına dönüştürmenin temellerini attı. İnsanları en masum faaliyet olan, bankaya para yatırma-okula çocuk kaydetme-bağış yapma gibi legal eylemleriyle yargılattı, bunları örgütlü suç kapsamına sokup cezalar yağdırdı.
Şahsi hiçbir suçu olmayan binlerce insan katalog suçlamalarla tutuklandı, mallarına gelirlerine el kondu ve en temel hakları ellerinden alındı. Bir yandan hizmete gönül bağı olanlara zulmedilip gelecek beklentileri yok edilirken, bir yandan da gasp ettiği yetkiyi kullanıp devletin tüm kontrol mekanizmalarını kaldırdı. Önemli devlet birimlerini kendine bağladı, ülkeyi adeta kendi çiftliği gibi yönetmeye başladı.
Boyun eğmeyen herkes…
Güvenlik bürokrasisini kullanarak, Kürt vatandaşların yaşadığı bölgeleri yerle bir etti halkın desteklediği bir partiyi itibarsızlaştırmaya çalıştı. Tepkileri talimatıyla görev yapanlara çevirdi ve köşeye sıkıştırdıklarını kendisiyle anlaşmaya zorladı. Onları kullanıp bu kez hizmete tuzak kurdu, zulümlerde onların hizmet düşmanlığından faydalandı. Şimdilerde yıllarca hukuk sopasıyla zindana atıp çürüttüğü Kürt kökenli siyasetçilere zeytin dalı uzatıp kendisiyle anlaşmaya mecbur ederek iktidarda kalıcı olmanın yolunu arıyor.
İktidar hırsı uğruna AKP rejiminin mağdur ettiği kesimlerin sayısı her geçen gün artıyor. Sırayla her birine karşı darbeleri devam ediyor. Önce Kürt vatandaşların köyleri kentleri yıkıldı, ardından hizmet gönüllülerinin yuvaları ateşe atıldı. Binlerce insan çocuklarıyla göç yollarına düştü, kimi giderken hayatını kaybetti, kimi ülkede itibarsız olarak yaşamaya mahkûm edildi.
Erdoğan’a boyun eğmeyen herkes bir şekilde terör damgasını yiyor, yeni hukuk darbesiyle zindanı boyluyor.
-2014’te yargı ve emniyete,
-2016’dan sonra asker ve devlet bürokrasisine darbe yaptı.
O birimleri doğrudan kontrolüne aldı.
Rejimi ayakta tutmak için
Gönüllüler, suç ortaklığına yanaşmadıkları için bir senaryo ile topyekûn terörist ilan edildi. 2015 Haziran seçiminde seni başkan yaptırmayacağız diyen Selahattin Demirtaş yıllardan beri hapiste tutuluyor.
Bugün yaşanan baskılar darbenin üçüncü büyük aşamasına geçildiğini gösteriyor. Muhalefeti saf dışı etmek için yine yargıdaki aparatlarını kullanıyor ve yargı yoluyla yeni darbe gerçekleştiriyor.
En güçlü muhalefet adaylarından biri olan Ekrem İmamoğlu ve yakın çevresi, yasalara aykırı olarak tutuklanıp yargı kıskacına alındı. Bu durum yargının iktidarın cadı avı aparatı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Yolsuzluğu “yargı darbesi” diyerek savuşturanlar, şimdi kendi darbelerini yine yargı eliyle yapıyor
Bayramda kameralar İmamoğlu’nun evine çevrildi. Babasının yaşanan zulmü özetleyen gözyaşları ve bedduası gündeme bomba gibi düştü.
“Haksız yere insanlara bu kadar eziyet çektiren, bizleri perişanlığa sürükleyenler…” dedi ve ekledi: “Çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin!” gibi bir bedduayla zulmü özetledi.
Rejimi ayakta tutmak için sürekli yeni düşmanlar bulan iktidar, toplumun çeşitli kesimlerini sırayla hedef alıyor. Şimdi de son engel olarak gördüğü muhalefeti etkisiz hale getirmenin peşinde. Eğer bu adımları güçlü bir toplumsal tepki olmadan atlatırsa, yarım kalmış işini tamamlama imkânı bulacak.
Darbesini sonuçlandırmak için muhalefeti kendi içinde bölmesi gerektiğine inanıyor. Kürt kökenli liderleri, kendi problemlerini çözme umudu ile avutup CHP’nin yaşadığı sıkıntıyı görmezden gelmeye zorluyor. Geçmişte yaşadıkları mağduriyette yalnız bırakıldıkları tezini yayıp muhalif kesimler arasında kırgınlık oluşturmayı birlikte tepkiyi engellemeyi planlıyor.
Eğer topyekûn kitlesel bir uyanış olmaz, bu vb. oyunlara alet olunursa Erdoğan amacına yaklaşacak.
Geçmişte yaptığı gibi vaatle kandırıp yanına çektiklerinin desteğini aldıktan sonra yine yarı yolda bırakacak.
Bugün birinin yardımıyla diğerini tükettikten sonra, yarın yardım edene dönüp diş kirası isteyecek.
*Avukat Nurullah Albayrak’ın tr724 teki yazılarından faydalanıldı.