2024 yılı yüzlerce şüpheli kadın ölümün gerçekleştiği, yakınlarını kaybeden ailelerin adliyelerde hukuk mücadelesi verdiği bir yıl oldu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, yılın ilk 11 ayında 233 şüpheli kadın ölümü, 375 kadın cinayeti gerçekleşti.
Bazı aylarda yaşanan şüpheli kadın ölümleri, kadın cinayetleri sayısıyla neredeyse aynı seviyedeydi.
Platformun veri tutmaya başladığı 2017 yılından bu yana ise 1.494 kadın şüpheli biçimde hayatını kaybetti.
Bu kadınlar öldüğünde çoğunun yanında partneri ya da ailelerinden bir erkek vardı.
Şüpheli kadın ölümlerinin aydınlatılmasında rehber kabul edilen Latin Amerika Model Protokolü’ne göre, bir kadının kendi evinde, mevcut ya da eski partneri tarafından ölü bulunması “şüpheli” kabul ediliyor.
Türkiye’deki şüpheli kadın ölümlerinde “yüksekten düşme” kaynaklı ölümlerin ilk sırada yer aldığı görülüyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, “Şüpheli ölümlerin olay örgüsünde tekrarlayan bir senaryo var, çok tipik. Hep yanlarında bir erkek var” diyor.
BBC Türkçe, 2024 yılında davası görülen iki kadının şüpheli ölümünü inceledi, aktivistler ve hukukçularla konuştu.
Otuz üç yaşındaki Duygu Bölükbaş, iki yıl önce İzmir’de E.T ile birlikte yaşadığı evin banyosunda ölü bulundu.
Sanık ve görgü tanığı olduğunu belirten halası S.T, Bölükbaş’ı banyodaki havlupana çarşafla asılı halde bulduklarını söyledi.
Bunun üzerine dosya “intihar” olarak açıldı, ancak anne Nuriye Bölükbaş, kızının intihar ettiğine ikna olmadı.
Bölükbaş, “Şahıs kızımın intihar ettiğini söyler söylemez, bu şekilde kabul edilmişti… Delil toplama işi bize düştü” dedi.
Devam eden soruşturmada yeni delillerin ortaya çıkmasıyla, sanık olaydan 1,5 yıl sonra 22 Mart’ta tutuklandı.
İddianamede, Bölükbaş’ın çarşaf ile kendini asmasının, yeterli yükseklik olmadığı için mümkün olmadığı belirtildi.
İddianamede ayrıca, Bölükbaş’ın sert bir cisimle kafasından yaralandığı ve boğazının sıkıldığı ifade edildi.
Soruşturma sürerken ailenin talebiyle ortaya çıkan site güvenlik kameraları da olayın öncesi ve sonrasına dair önemli bilgiler ortaya koydu.
‘Bir mum ışığında delil aradım’
Kızının intihar ettiğine inanmayan anne, cenaze işlemlerinin ardından araştırmaya koyuldu:
“Önümde üç yol vardı: Ya akıl hastanesi ya hapishane ya da onu hapse attırmak… İzmir’i karış karış gezdim, bir mum ışığının peşinde delil aradım. En ufak bir şey bulabilmek için kapı kapı gezdim.
“Siteyi yapan mimardan, kızımın kendini astığı iddia edilen yerin duvar değil alçıpan olduğunu ve 20 kiloyu bile tartmayacağını öğrendim. Benim 65 kilo kızım kendini oraya nasıl asabilirdi?”
“Bunun üzerine savcılık, olay yerinde tekrar bilirkişi ile keşif yapılmasını istedi ve her şey ortaya çıktı. Akabinde kızımın tırnaklarında şahsın DNA’sı tespit edildi ve sitenin kamera görüntüleri ortaya çıktı.”
Sanık E.T için kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet, halası için ise “yalan tanıklık” suçundan dört yıla kadar hapis cezası istendi.
Sanık 12 Aralık 2024’teki ilk duruşmada, “Katil değilim. Rahmetli eşim kendini asınca kurtarmak için her şeyi yaptım” dedi.
‘Birinci derece deliller ortadan kayboluyor’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 2017 yılında 134, 2018’de 131, 2019’da 115, 2020’de 171, 2021’de 217, 2022’de 245, 2023’te 248, 2024 yılının ilk 11 ayında ise 233 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
Literatürde “sahnelenmiş/gizlenmiş” cinayetler olarak tarif edilen şüpheli kadın ölümlerinde genellikle delillerin karartılarak intihar süsü verildiği görülüyor.
Kav, şüpheli kadın ölümlerinde en çok “delil yetersizliğinin” yarattığı sorunlarla mücadele edildiğini söylüyor:
“Birinci dereceden delillerin ortadan kaybolması o kadar büyük bir zorluk yaratıyor ki ikinci dereceden delillere mecbur kalıyorsunuz. Onları da elde etmek çok kolay olmuyor.”
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Temmuz ayında emniyet ve jandarma teşkilatlarında kadına yönelik şiddetle mücadele alanında faaliyet gösteren birim sayısının 1287’ye yükseltildiğini ve kurum içi eğitimler verildiğini söyledi.
Yerlikaya “Kadına yönelik şiddetle mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz” dedi.
Latin Amerika Model Protokolü nedir?
Delillerin yok edildiği durumlarda dahi Latin Amerika Model Protokolü’nün şüpheli kadın ölümlerine ışık tutabileceği belirtiliyor.
Latin Amerika Model Protokolü (LAMP), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) ve BM Kadın Birimi (UN Women) tarafından geliştirildi.
2014 yılında yayımlanan protokol, kadın cinayetlerini soruşturma ve kovuşturmada yer alan kamu görevlileri, adli tıp uzmanları ve diğer paydaşlar için bir rehber niteliği taşıyor.
Latin Amerika’da artan kadın cinayetleri sonrasında geliştirilen protokol, kadın cinayetlerinin nasıl incelenmesi gerektiği konusunda çizdiği çerçeve açısından evrensel bir yol haritası olarak değerlendiriliyor.
LAMP ilkelerine göre, bir kadının intihar ettiği iddiasını şüpheli kılan durumlar şöyle:
Görünüşte sağlıklı olan bir kadında ani ve beklenmedik ölüm
İntihar eğilimlerini gösteren “ölüm sahnesi”
Kadının mevcut ya da eski partneri tarafından ölü bulunması
Partnerlerden birinin ilişkiyi sonlandırmak istediğine dair ikincil kanıt
Kadının kendi evinde ölü bulunması
Partnerin daha önce uyguladığı şiddet geçmişi
Aktivistler ne öneriyor?
Gülsüm Kav ve Çağdaş Meriç’in hazırladığı akademik bir araştırmada, protokolün Türkiye’deki şüpheli kadın cinayetlerini aydınlatmada nasıl kullanabileceği inceleniyor:
“Ölüm kadının evinde gerçekleşmişse, yanında bir erkek varsa, açıklanabilir başka hiçbir sağlık sorunu yoksa, yanındaki erkeğin geçmişte bir şiddet öyküsü varsa; bu ölümün kolluk tarafından şüpheli olarak ele alınması ve etkili bir soruşturma sürecinin ilk andan itibaren başlatılması gerekiyor.”
Protokole göre soruşturmalarda ilk aşama, her şüpheli kadın ölümünü doğrudan “kadın cinayeti” olarak değerlendirmek ve toplumsal cinsiyet perspektifini soruşturmanın odak noktası haline getirmek olmalı.
Protokol, devam eden soruşturmanın bulgularına göre bu hipotezin kanıtlanabileceğini ya da çürütülebileceğini, ancak toplumsal cinsiyet perspektifini esas alan bir soruşturmanın kritik olduğunu söylüyor.
Kav, özellikle kadının bir erkek tarafından ölü bulunduğu durumlarda, toplumsal cinsiyet temelli bir motivasyon ihtimalinin düşünülmesi gerektiğini söylüyor:
“Bu kadınların hepsinin mi psikolojisi bozuk, hepsinin mi ayağı takılıyor ya da vertigo hastalığı var? Gerçeği açığa çıkarabilmek için, toplumsal cinsiyeti gözeten bir bakış açısıyla soruşturma yürütülmesi gerekiyor.”
Kav’a göre etkin soruşturma olmaksızın kapanan dosyalar, faillerin bir sonraki cinayetlerde aynı yola başvurmasını kolaylaştırıyor.
‘İntihar ihbarı olarak değerlendirildi’
Yirmi dokuz yaşındaki hemşire Şebnem Köker, 2021 yılında İstanbul’da T.B ile kaldığı otelin üçüncü katından düşerek hayatını kaybetti.
Köker’in ölümü de kayıtlara intihar olarak geçti.
Sanık hakkında “kasten öldürme” suçundan dava açıldı ancak mahkeme “delil yetersizliği” gerekçesiyle beraatine karar verdi.
Mahkemenin “somut delil bulunamadı” dediği davada, Köker ailesinin itiraz ettiği pek çok nokta bulunuyordu.
Baba Abdullah Köker kızının ölümündeki şüpheleri fark ettiği andan itibaren delil toplama mücadelesine girdiğini söylüyor:
“Kızımın cenazesini kucağıma ‘intihar’ diyerek verdiler. Kızın hayata bağlı mıydı, intihara meyilli miydi… İlk anda bana sorulan sorular bunlardı.”
“Ben bu olaya duygusal değil, öfkeyle girdim. Beni ayakta tutan hep bu öfkem oldu. Şu anda bile beni bu ayakta tutuyor.”
BBC Türkçe’ye konuşan Avukat Nevraz Sığın da Şebnem Köker davasında tanıkların dinlenmediğini, fizik raporu talebinin kabul edilmediğini söylüyor:
“İlk andan itibaren yargılamanın seyrini değiştirecek ciddi sıkıntılar yaşandı. Direkt intihar ihbarı olarak değerlendirildiği için, deliller etkili bir biçimde toplanmadı.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da Köker’in ölümünü şüpheli bularak “tanıkların dinlenmemesi ve yeterli delil toplanmaması” gerekçesiyle 13 Aralık’ta beraatin reddi yönünde görüş bildirdi.
Köker’in telefonunu Moda kayalıklarında bulduğunu iddia eden B.Y, otel sahibi olduğu belirtilen F.G, Köker’in düştüğü pencere kasasında parmak izi çıkan İ.E ve olaydan sonra otel odasına bez parçasıyla girdiği ve temizlik yapmış olabileceği iddia edilen İ.A. mahkemede tanık olarak dinlenmemişti.
Köker’in tırnağının kırıldığı, bunun olay öncesinde tartışma yaşandığına işaret edebileceği, olayın aydınlatılmasına katkı sağlayabilecek tüm hususların araştırılıp değerlendirildikten sonra hukuki karar verilmesi gerektiği kaydedildi.
Başsavcılık ayrıca, genç kadının itilip itilmediği konusunda fizikçi bilirkişilerden rapor alınması ve fizikçi bilirkişinin katılımıyla olay yerinde keşif yapılması gerektiğini belirtti.
Sanık T.B ise mahkemede, “Bırakın darp etmeyi tek bir kötü söz söylemediğim şahsı öldürmekle yargılandım. Ailenin acısını anlıyorum ama benim de hayatımı karartmalarına müsaade edemem. Şebnem’i ben öldürmedim” dedi.
‘Teknoloji vakaları aydınlatabiliyor’
Şule Çet, Esin Güneş, Aysun Yıldırım, Duygu Delen…
Tıpkı Şebnem Köker gibi yüksekten atlayarak öldüğü iddia edilen kadınlardan yalnızca bazıları.
Kav, yüksekten düşmenin nasıl gerçekleştiğini tespit etmenin oldukça zor olduğunu, ancak gelişen teknoloji sayesinde artık mümkün olduğunu söylüyor.
3D yeniden canlandırma teknolojisi ve fizik kanunlarına göre düşüşü inceletme teknikleri sayesinde gerçeklerin açığa çıktığını belirtiyor.
Esin Güneş davasında, ODTÜ’den alınan fizik raporu sayesinde, 2,5 yıl sonra cinayetin aydınlatıldığını hatırlatıyor.
Şule Çet davasında ise olay yerinde 3D teknolojisiyle yeniden canlandırma tekniği kullanılarak Çet’in intihar etmediğinin ortaya çıkarıldığını söylüyor.
Kav, “Köker’in davasında ne fizik raporu ne de olay yerinde canlandırma teknolojisi kullanılmadığı için, Yargıtay itiraz etti” diyor.
‘Tümüyle yok sayılmanın ağırlığı’
Latin Amerika Model Protokolü’ne göre, kadınlar öldüğünde yanında bulunan erkeklerin şiddet geçmişi olup olmadığı önemli bir kıstas.
Duygu Bölükbaş’ın ölümünü ilk andan itibaren şüpheli kılan önemli nedenlerden biri, E.T.’nin geçmişte Bölükbaş’ın ailesine tehdit içeren mesajlar atmış olmasıydı.
Anne Bölükbaş, “Dört ay önce gece yarısı bize mesaj atıp, ‘Gelin kızınızı alın, yoksa ölüsünü alırsınız’ demişti. Bu mesajları da mahkemeye sunduk” diyor.
Şebnem Köker’in aile avukatı Sığın da şüpheli kadın ölümlerinde etkin bir soruşturma yapılması gerektiğini kaydediyor:
“Baştan intihar dendiğinde, sanıklar delilleri karartabiliyor ve geriye dönüp toplayabileceğimiz bir delil kalmayabiliyor.”
“Her zaman yanındaki erkeğin yapma ihtimali de göz önüne alınarak işlemlerin yapılması gerekir. Odada iki kişi varsa, o kişi ilk andan itibaren gözaltına alınmalı.”
Kav, şüpheli kadın ölümlerinin resmi verilere dahi giremeden yok sayıldığını söylüyor:
“Kadın cinayetleri de adalet bekliyor ama bu çok bambaşka bir şey. Tümüyle yok sayılma durumunun ağırlığını, ailelerin yüzlerinde de görebiliyorsunuz.
“Bu dünyadan Özgecan Arslan geçti diyebiliyoruz en azından. Ama resmi veriler, şüpheli ölümleri hiç saymıyor. Ölmüşsün ama yine bir kişi olarak sayılmıyorsun.”