Hocaefendi, Ege’den başlayarak ülkenin ve tüm insanlığın problemlerini çözmek için büyük bir sorumluluk şuuruyla hareket etti. O üstlendiği görevleri yerine getirmek için etrafındaki küçük bir grupla birlikte gece gündüz demeden araştırmalar yaptı. Yıllardan beri dinin temel kaynakları ve tüm dünyanın birikiminden yararlanıp sosyal problemlere çözüm aradı, bulduklarını yeni güncel ihtiyaçlarda kullandı.
O, kendinden önceki döneme damgasını vurmuş, beyin yapıcı olarak tanımladığı, en temel hürriyetlerinin kısıtlanmasına direnen, “elimizde nur var topuz yok” diyerek şiddetten kaçınan, üstat Bediüzzaman’ın hapis şartlarında yazdığı eserlerden de yararlanarak çözümler geliştirdi.
1960-70’li yıllarda, halkı dinden uzaklaştırmayı hedefleyen toplum mühendisleri, dindarların genç nesillere ulaşmasını engelledi. Anayasanın 163’üncü maddesini kullanarak her olumlu çabayı gizli cemiyetle suçladı. Tehditten korkanlar, cesaretini kaybetti toplumun yozlaşmasını seyretti. Bediüzzaman gibi birkaç yürekli, zorba yönetimlere boyun eğmedi. Onlar şiddetin dozunu artırdıkça o, “müspet hareketi” esas alarak hayatını gelecek nesilleri inanç zaafından ve yozlaşmadan korumak için eser üretmeye adadı. Bunun için hapislerde süründü, ondan ürkütülen toplum geneli onun yazdığı çok faydalı kaynaklara uzun süre mesafeli durdu.
Şartları ağırlaştığında birçok topluluk şiddette yönelirken, ondan sonraki döneme damgasını vuran Hocaefendi de baskıcı rejimlere boyun eğmedi, engellere takılıp kalmadı, bir neslin eriyip gitmesine göz yummadı, etrafındaki üç beş kişiyi şiddetten kaçınarak çözüm üretmeye sevk etti.
1971’de aynı gerekçeyle tutuklanıp serbest kaldıktan sonra, kimseye ek mağduriyet yaşamadan gençliğe el uzatma yolu aradı. Yardım derneği ve Akyazılı Vakfı gibi yasal şemsiyeyle suçlamalardan korunma önerdi.
1980’e kadar, Ege bölgesinde pek çok yerde ev-yurt-sohbet halkası ve yaz kampıyla gençlere olumlu davranış kazandırdı. Darbe sonrası, hizmetle birlikte tüm gruplar yasaklandı, önderleri tutuklanıp işkence gördü. Hocaefendi yasayı yok sayan askerlere teslim olmadı, ülkeyi adım adım dolaşıp faaliyete yön verdi.
O ve çevresi despot darbe yönetimine boyun eğmedi, Bozyaka’daki binadan başlayarak kapatılan yurt binaları okula dönüşerek el koyma tehdidinden kurtarıldı. Özel okullar ve dershanelerle hem yasal koruma kalkanı oluştu hem ağır şartlar yeni gelişmelere kapı araladı.
1986 sonrası özgürlük ortamını iyi değerlendiren Hocaefendi, hizmetin önce ülke geneline, ardından yurt dışına yayılmasını sağladı. O, dönemin olumsuzluklarına rağmen hizmetin büyümesi için çaba sarf etti, başarılı çabalar bazı çevrelerin tepkisini çekti.
Özal’ın vefatı sonrası karanlık emelleri olanlar, yeniden iştahlandı, sosyal gruplar için karalama kampanyası başlattılar. Bazılarına tuzak kurdu, kadın-para vb. zaaflarını teşhir edip itibarsızlaştırdılar. 97’deki bu girişimi de erken fark eden Hocaefendi tedavi için gittiği ABD’den dönmedi, dini grupları tuzaktan korumak için çaba gösterdi. Erdoğan’ın bile uyarılarak teşhir amaçlı bir tuzaktan korunduğu konuşuldu. O, dönem alınan tedbirler, olumlu hizmetlerin zarar görmesini engelledi.
28 Şubatçılar, hizmetlerin yasayla önünü tıkamayı planladı, müfettişlerle kurum kapatma bahanesi aradılar. O, her kurumda varsa yasal boşluğu giderecek tedbirler önerdi. Paratoner olacak yöneticilerle, noksanları giderilen kurumlar, bu büyük badireden yeni kazanımlarla çıktı, rehberlik hizmetlerine dayanak hazırlandı.
Geçmişte laiklik perdesi arkasına saklanan bu kadrolar, halkın kendi değerleriyle buluşmasını engellemek için her yolu denedi, toplumun iç dinamikleriyle ürettiği olumlu hizmetleri yasakladı, kendi çizdikleri sınır içinde bir yaşam telkin ederek toplumu yozlaştırdı. Güvenlik-adalet gibi kritik devlet birimlerine sıradan vatandaşın çocuklarının girişi engellendi. Muhafazakârlar, kaderine razı olup beklerken Hocaefendi, eşit vatandaşlık hakkından yararlanmaya mâni her engeli kaldıracak çözüme öncülük etti, devlet gücünü ele geçirip yasaları kullanarak faydalı çabaları engelleyen her türlü art niyetli girişimi boşa çıkardı, halka kapalı birçok birimin kapıları aralandı.
Problemli dönemlerde gönüllüler bazı sıkıntılar yaşasa bile o, yasaların verdiği çıkış yollarını kullanarak engelleri aştığı için bunların hiçbiri uzun soluklu olmadı.
Son dönem din ve dünya gerçeklerini bilmeyen, bulunduğu her konuma hak etmeden gaspla ulaşan, yolsuzluktan nemalanan bir yönetim Hocaefendi’den, tüm yasadışı işlerine destek bekledi. O, yine yanlışa ortaklığı kabul etmeyince suç kardeşliği etrafında menfaat birlikteliği oluşturan grupların desteğiyle yasaları yok sayanlar hizmet çabalarını yıkmaya soyundu.
Hocaefendi bu girişimi de erken fark etti, kanuni nizamı kaldırıp hizmete soykırım uygulanacağını gördüğünden 2010’dan bu yana yurt içinde yeni yatırım istemedi, imkânları yurt dışına yönlendirdi. O günlerde, ısrarla doğrudan etkileneceklerden başlayarak bir milyondan fazla insanın yurt dışına çıkmasını gönüllülerin bütün dünyaya dağılmasını istedi. Ancak bu kadar insanı destekleyecek imkân olmadığından ilk etapta on binler, 2016’dan sonra da belki yüz binle ifade edilecek gönüllü ülkeyi terk edip kurtuldu.
Bugüne kadar demokrasi dışına çıkmadan, kitlesel bir mağduriyet yaşatmadan çevresini zarar görmekten başarıyla korumuş hoca efendi, art niyetli grupların yasaları rafa kaldırarak yaptığı kitlesel zulümden çok ıstırap duydu. Kötülük üzerine anlaşmış bir menfaat şebekesi, onun yılların emeğiyle geliştirdiği bütün insani faaliyetleri yıkıp dağıttı. Ama o maddi kayıpların hiçbirine takılmadı, hatta kurumları kapatmasınlar onlara devredelim dedi. Ama görev yapan ve destek olanların yaşadığı her mağduriyeti, yaşadığı acıyı yüreğinde hissettiği için yurt dışında çok zor şartlar altında olanlar dahil tüm dünyaya yayılmışları yardıma çağırdı.
Ülkede bütün gönüllülerin cani gibi arandığı bu dönemde bile onlar, her türlü riski göze alarak yaşanan mağduriyetleri çözme yolu aradı. Belki her sıkıntı giderilemedi ama yol haritaları belirlendi, hepsini kısmen rahatlatacak çareler bulundu. İşlemediği suçlarla yargılanıp aranan listesine eklenenlerin, kimisine açık hapishaneye dönüşmüş ülkeden çıkması için mali kaynak sağlandı. Kimisinin görüşemediği ailelerine destek verildi. Kiminin yurt dışında hayata uyumu için gerekli ortam hazırlandı. Düzeni bozulmuş her gönüllü bir şekilde desteklemenin çaresi arandı.
Tüm insan haklarını elinden aldıkları gönüllülerin yasa dışı şiddet ve baskılarla köşeye sıkıştırıp tepki vermesini yaşanan zulme isyan edip başkaldırmasını istediler. O, yaşanan çok büyük insanlık dramlarına karşı gönüllülerin asla şiddete yönelmesine izin vermedi. Onları, büyük bir sabır örneği sergileyerek reaksiyoner, temsil ettikleri değerleri itibarsızlaştıracak davranışlardan uzak tuttu. Güvenlik birimlerinde ülkenin en güçlü savaş silahlarının başındakiler, düzmece suçlarla kendilerini mahkûm etmeye çalışan kirli şebeklere karşı şiddeti kullanmayı düşünmedi. Her birisi çok büyük acılara katlandı, aile dramları yaşandı ama asla şiddete yöneltme tuzağına yakalanmadı.
O, gelişme döneminde gelen başarıları irade dışı lütuflar olarak gördüğü için çevresini şımarıklıktan korudu. Felaketlerin geldiği dönemde zorbaların paletleri altında ezilip hayatı alt üst olanların yaşadığı şoktan kurtarmak için onları her şartın gerektirdiği tarzda tavır belirlemeye sevk etti. Bediüzzaman ve talebeleri hapishaneyi medreseye çevirdikleri gibi gönüllülerde, hapis şartlarının bir eğitim kampına dönüşmesi için günlerini ibadet ve okumayla geçirdi, hapisten çıkanlar yeni donanımlar kazanmış olarak oradan ayrıldı.
Kestanepazarı’nda tesirini kıskananlar, önüne engeller koyup oradan uzaklaştırmıştı. O, öğrencilerle gece gündüz demeden yaptığı fedakarane eğitimlerden koparılmasına çok üzülmüştü. Bugün de dünya çapındaki hizmetleri kıskananlar, şer odaklarının desteğini alarak insanlığı yükseltmeden başka derdi olmayanları tüketmeye soyundu. Nasıl geçmişteki her sıkıntı yeni açılımlara vesile olduysa o, bugünkü sıkıntıların da hizmetlerin dünya genelinde kabulüne vesile olacağına inandığı için gönüllüleri tepkisel davranışlardan kaçınmaya sevk etti. Suçu başkasına yıkma kolaycılığına asla girmedi, kaderi tenkit anlayışından uzak durdu, ortamı daha verimli değerlendirememeden dolayı kusuru kendilerinde aramalarını istedi.
Her olumsuzluğun aslında yeni lütufların habercisi olduğuna inandı, sabırla olayları göğüslenip girdaptan çıkmaya çalışmayı önerdi. Üzerlerine düşen görevi yapanların ilahi yardımları çekeceğini anlattı. Hadiselerin zorlamasıyla dünyanın dört bir yanına dağılmış gönüllülerin zarar gördüğü şeylerin kazanca dönüşeceği zamanın yakın olduğunu. Bu vesileyle insanlığı iyilikle buluşturma anlayışının her yere götürüleceğini, yaşadığı mağduriyeti anlatma heyecanı içindekilerin bu görünümlerinin şefkati celp edeceğini ve daha kolay dostluk köprüleri kurulacağını. Yıllarca düşman olarak tanıtılan Yunan milletinin bile bu dönemde şefkatinin harekete geçtiğini vurguladı.
İsmail S. Gülümser