Eski Yargıtay Birinci Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Halkın yerel seçim sonuçlarıyla yenilgiye uğrayan AKP iktidarına ve destekçilerine verdiği mesajları tek tek anlattı. Prof. Dr. Selçuk, “Her akşam yatarken manda yoğurdunun içine (…) Medine hurması doğrarım. Ona çay kaşığı biraz kestane balı, bir de yulaf ezmesi atarım. Karıştırarak yer, yatarım” diyenlere, aç ya da yarı aç yatanların; “itibardan tasarruf edilmez” kandırmacasına başvuranlara, sayısı onları geçen uçaklarıyla saraylarda yaşayanlara “YETER ARTIK, ÇEKİL!” çığlığıdır.
Prof. Dr. Selçuk Karar gazetesinin görüşler bölümünde ‘Türk halkı’ın Siyasetçilere çağrısı‘ başlıklı bir yazı kalem aldı.
Yazının bir bölümü şöyle;
Hukuk, asla ahlaka aykırı olamaz. Bu nedenle her hukukçu, aynı zamanda bir ahlakçıdır, eğip bükmeden “HUKUK DER” (juris-dictio) ki diyen biridir.
İşte bu ahlak ve hukuk birleşiminin gereğince her hukukçu, “2017 oylaması hukuk dünyasında doğmamıştır” demek zorundadır.
Çünkü YSK yargıçları, yasama erkinin (TBMM) ve Anayasa Mahkemesinin yerine geçerek ve de bu organların yetkilerini yağmalayarak, gasp ederek (yetki / salahiyet gaspı, usurpation de pouvoir, usurpazione di potere) “mühürsüz oy yasağı” maddesini yürürlükten kaldırmışlardır.
İşte bu yüzden 2017 oylaması, ne yazık ki, hukukun dediğine göre, asla “hukuk dünyasında doğmamış”tır; dolayısıyla tıpkı kaymakamın tutuklama, valinin boşanma kararı vermeleri gibi, hiç kimseyi bağlamamaktadır. Zira bu türden kararları, ne adli polis dinler, ne de nüfus memuru. Dinlerlerse, elbette sorumlu olurlar.
Çünkü yetki yağmasıyla yapılan her işlem, hukukta en ağır yaptırımla sakattır; hukuk dünyasında asla doğmaz, doğamaz. Doğmadıkları için de, bütün dünyada bu sakat işlemlerin yaptırımları, “YOKLUK”tur (keenlemyekün, non-existent, inexistense, inesistente); yok sayıldıkları için de bu türden işlemler (kararlar, dolayısıyla oylama işlemleri), hiç kimseyi ve hiçbir kurumu bağlamaz (Selçuk, Sami, Hukuk Dünyasında Doğmayan Halk Oylaması, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2018).
Radbruch’un herkesçe benimsenmiş “AHLAKA aykırı hukuk, hukuk değildir” ve Ferrari’nin “HUKUKSALLIK,” yaygın deyişle “MEŞRULUK,” sitenin / devletin / toplumun görünmeyen BARIŞ MELEĞİDİR” formüllerine göre, hiç kuşkusuz YSK yargıçlarının kararlarıyla tescil edilen 2017 oylamasını ürünü olan günümüz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bu oylamayla değiştirilen ve yoklukla sakatlanmış maddeleri, “MÜSECCEL GAYRI MEŞRULUK”la sakattır.
İşte bütün bu nedenlerle ahlaka dayanan hukuka saygılı ve ahlaklı her hukukçu, bu sakatlığı, yüksek sesle haykırmak zorundadır.
Elbette birilerine yaranmak isteyen bilinçli ikiyüzlüler, düşünür Sakallı Celâl’in deyişiyle “ancak yükseköğretimin ürünü bilgisiz”ler, bu konuda seslerini çıkaramazlar.
31 MART 2024 TARİHİNDE YAPILAN YEREL SEÇİMLERE GELİNCE, hemen baştan belirtmek gerekir ki, demokratik hiçbir ülkede yerel seçimlerde adayların dışındaki kişiler, özellikle cumhurbaşkanı, başbakan, parti başkanları vb. gibi bütün ülkeyi yönetenler ya da yönetme iddiasında bulunanlar, eylemli olarak propagandalara katılmazlar, seçim alanlarına inmezler.
Neden?
Çünkü alanlara inerler ve azınlıkta kalırlarsa, seçim genel seçime ve oylama da güven olmasına; seçim de güven oylamasına dönüşürse; seçimin sonucuna katlanmak ve azınlıkta kalırlarsa halkın istencine (irade) boyun eğerek çekilmek zorunda kalırlar.
Ülkemizde, ne yazık ki, böyle bir demokratik bilinç, hiç gelişmemiştir.
Nitekim bu bilinç eksikliği yüzünden 2017 oylamasına göre seçilen devletin başkanı, yerel seçimlerde devletin uçaklarıyla gittiği bütün illerin ve pek çok ilçenin alanlarında, yerel sorunları değil, ülkenin temel sorunlarını gündeme getirerek söylevler çekmiş, yerel seçimlerde partisinin adaylarına oy istemiştir. Bununla da yetinmemiş, adalet, iç ve dış işleri dâhil, on yedi bakanını da seçim alanlarına yollamış; dahası, “İstanbul seçimlerini kaybeden, Türkiye’de seçimleri kaybetmiş sayılır” diyerek taahhütlerde bulunmuş; kısaca kendi davranışlarıyla ve bağlayıcı sözleriyle bu seçiminin bir “GENEL SEÇİM” düzeyinde, dolayısıyla iktidarı için bir “GÜVEN OYALAMASI” olduğunu sağır sultanlara bile duyurmuştur.
Dolayısıyla seçimin, öznel değil, bu çok çarpıcı, asla ÇÜRÜTÜLEMEZ NESNEL SONUCU bir yana bırakılarak basında ve kimi toplantılarda hangi partinin kazançlı çıktığı vb. nesnel değil, kişisel, öznel, dolayısıyla sonuçsuz yargılarda bulunmak anlamsızdır, olasılıkla bilinçli bir şaşırtmanın ürünü; bilim ve mantık dışıdır.
Herkes, özellikle de siyasetçiler, Türk halkının bu iletisini, Adorno ve Horkheimer’in kapalı aklın otoriter olacağına ilişkin görüşlerinin ışığında, açık akıl ile değerlendirmelidir.
Zira 31 Mart 2024 oylamasının öznel değerlendirmeleri bir yana bırakırsak –ki, bu zorunludur- kimsenin karşı çıkamayacağı NESNEL, ÇARPICI SONUCU açıktır ve şudur: İktidar partisi ve destekçisi parti, azınlıkta kalmıştır. 31 Mart 2024 tarihinden bu yana TÜRKİYE, AZINLIK TARAFINDAN VE, ne yazık ki, ANTİDEMOKRATİK OLARAK YÖNETİLMEKTEDİR.
Öyleyse, iktidar da, muhalefet de, gerçeklere dönmeli, seçimin nesnel sonuçlarını çarpıtmamalı, halkı da asla aldatmamalıdır.
Bir bilim insanı ve hukukçu olarak iktidara ve muhalefete sesleniyorum: Bilindiği üzere Tanrı’nın en önemli ve demokratik bilinci destekleyen buyruklarından biri “AHDE VEFA”dır (pacta sunt servanda), sözünde durmadır (Bakara, 177; Mâide, 1; Enfâl, 56; Tevbe, 4, 7; Nahl, 91, 95; Ra’d, 25; İsrâ, 34; Ahzâb, 15; Fetih, 10) ve ahde vefayı çiğnemenin cezası çok ağırdır ( Âl-i İmrân, 134, 159; A’râf, 199;Şûrâ, 37, 40, 43; İsrâ, 34; Mü’minûn, 8; Meâric, 32; Bakara, 24, 258, Nisa8; En’âm, 21, 135; Ar’âf, 199; Tevbe, 109; Hûd, 18, 101; Yusuf, 23; İbrahim, 7, 45; Ahkaf, 10; Zümer, 10).
Bu bağlamda halkın söz konusu iletisi, kendi halkına, cumhuruna “Ananı da al git!” sözleriyle başlayarak “sürtükler!..” vb. diye sövmelere dek uzanan iktidara ve destekçilerine “YETER ARTIK, ÇEKİL!” diyenlerin çığlığıdır.
Bu ileti, “Her akşam yatarken manda yoğurdunun içine (…) Medine hurması doğrarım. Ona çay kaşığı biraz kestane balı, bir de yulaf ezmesi atarım. Karıştırarak yer, yatarım” diyenlere, aç ya da yarı aç yatanların; “itibardan tasarruf edilmez” kandırmacasına başvuranlara, sayısı onları geçen uçaklarıyla saraylarda yaşayanlara “YETER ARTIK, ÇEKİL!” çığlığıdır.