Yüksek değerlere sahip kaliteli insanların olduğu topluluklar hızla ilerliyor, toplum refahı daha geniş tabana yayılıyor ve herkesin kendini güvende hissettiği bir ortam oluşuyor. Ahlaki değerleri sorunlu sanılan batı toplumu;
-Hayatı kurallar çerçevesinde düzenlediği,
-Her seviyede vatandaşın kendini aynı kurala bağlı hissettiği,
-Tüm halkın bu kurallara uyma konusunda eğitimden geçirildiği için, özellikle kamusal alanda insan hata ve kusurları asgari düzeye iniyor. Bu değerlerden kendini sorumlu hissedenlerin olduğu bir ortamda kalite yükseliyor.
Hayatın her alanında dinin koyduğu kuralları içeren ciltler dolusu kitapların yazıldığı İslam toplumlarında ise, bu değerlerin halkla buluşması istenmiyor. Siyasiler, özellikle onları çarpıtacak açıklamalarla kendilerine özgürlük alanı oluşturuyor, din adamlarını hataya ortak olmaya zorluyor, desteklemeyeni sistem dışına itiyor.
En temel değerlerin bile iktidar hırsına kurban edildiği doğuda, eğitimden adeta rahatsız bir anlayış hükmediyor.
-Yöneticiler, dünyada geçerli kanun ve kuralları çiğnemekten kaçınmıyor.
-Hukukçular, yasalardaki hükümleri yok saymaya zorlanıyor, yapmayanlar çöp gibi buruşturup kenara atılıyor.
-Önde görünenler, mevzuatın üstünde tepinince azıcık yetki verilenler, tüm ahlaki normları terk ediyor.
Türkiye’de İslam’la özdeşleşmiş bir parti, halka din pazarlıyor ama dinin hiçbir hükmü davranışlarına yansımıyor.
-Dinin kazandırdığı zenginliklerden olan inanç-ihlas ve takva gibi muhatapları büyüleyen değerler olmadığı gibi,
-Din ve medeniyetin ortak ürünü olan toplumları geliştiren normlar da hafife alınıyor.
Her iki kaynaktan gelen değerleri kendilerine ayak bağı görenlerin olduğu yerde insan kalitesi artmıyor. Yetki eline alanlar geçmişten gelen bütün güzel huy ve karakterlerini bırakmadan o koltukta oturamıyor. Bir şekilde görev verilenler onlara bu nimeti bahşeden siyasilerin tüm hukuk ve ahlak dışı suçlarını savunmak zorunda kalıyor.
Siyaset mekanizmasının kısa sürede keseyi doldurma hedefine kilitlendiği toplumlarda:
-Değer yargıları olan, yüksek kalitede insanların varlığı yönetimdekileri rahatsız ediyor.
-Onların elindeki imkanları almakta ve aralarında bölüşmekte beis görmüyorlar.
Parayla herkesi satın alacağını düşünen bu yapı, kısa sürede güç elde edip kalabalıkları peşine takmayı planlıyor.
Aşağılayıcı, hakaret ifade eden gerektiğinde küfürlü sözlerle muhataplarını ezerek yol almayı mübah görüyor.
Öne geçenlerin, kitleleri etraflarına toplama isteği belki anlayışla karşılanabilir, herkesin bağlı olduğu kurallara uyarak bunu başarmışsa kimse itiraz edemez. Her türlü suça bulaşarak sonuca ulaşma ancak mafyatik yapıların arasında izin verilir.
Ayrıca umut vadedip yetki alanların yaşam kalitesini yükseltme gibi bir sorumluluğu var.
-Yetki aldıktan sonra sırça sarayına çekilip halkın yaşadığı ızdırabı görmezden gelenler,
-Her gün ülkenin hangi varlığını üzerime geçiririm düşüncesiyle yatıp kalkanlar,
Kendini destekleyen geniş kitlerle övünüp onlara artı değer kazandırmayanlar, toplumu uçuruma sürükler. Çevrelerini zengin etme derdine düşen, şikâyetleri öfke kriziyle bastırmaya çalışanların topluma faydası yoktur.
Gasp edilmiş medyayla halkın sorunlarını gizleyip güllük gülistanlık gösterenler, komünist rejimler gibi yıkılır gider.
Evet bütün muhaliflerini parayla makamla kandıranlar, birer birer rakiplerini eritip yok ederek siyaseti ele geçirdi.
Hileyle hırsızlıkla kazandıkları gücü kullanıp geniş kitleri arkalarına takanlar, devletten çaldıkları parayla halkı etrafında toplamayı başarı gibi sunuyor. Din adına öne geçtikleri halde yeme içme mal biriktirme derdine düştüler din ve diyaneti ayak bağı olarak görüyor, onu yozlaştırmadan rahat edemeyeceklerini düşünüyor güçlendikçe tevazuyu seçecekken küstahlaşıyor, yalan söylüyor, bugün ak dediğine kara deyip halkı kandırıyorlar.
Dürüst insanların varlığından rahatsız oluyor, onları suçlu gösterecek ölümlü olaylar kurguluyor.
-Kalabalıkları kendilerine mecbur bırakmak için toplumdaki tüm değer yargılarını sıfırlıyor.
-Diledikleri zaman toplumu dinle uyuturken, ihtiyaç duyduklarında en temel din hükümlerini fütursuzca çiğniyor.
-İhale paylaşıyor, devlet ve özele ait yatırımları üzerine geçiriyor, halk fakirleşirken onlar servete konuyorlar.
Ülkeyi paylaşmanın heyecanına kendilerini kaptırdılar, tüm dünyaya yön verdiklerini düşünerek herkese tepeden bakıyor, rahatlarından hiç fedakârlık yapmadan başarılı bir yönetim uyguladıklarını sanıyor, kendileriyle birlikte bir toplumu yok ediyorlar. Güç uğruna;
-Toplumda insan kalitesini sıfırladıklarını,
-Hırsızlığı meşrulaştırıp dürüstlüğü suç gibi sunduklarını,
-Ülke kaynaklarını aralarında pay ederken, halkı giderek fakirleştirdiklerini görmezden geliyorlar.
Üstlendikleri yükün altında eziliyorlar ama medya ile üstünü örtüp saklıyorlar. İnanmış insanları, yönetimi ele geçirmek için bunu yapmak zorunda oldukları yalanıyla avutup ülkenin tüm varlıklarını kendi kontrollerine alıyorlar. Türlü oyunlarla halkı peşine takanlar, şimdi onlardan aldıkları güçle ülkenin tapusunu üstüne geçiriyor. Son yirmi yıldan beri gizili gizli yürüttükleri servet transferini artık gizleme gereği duymadan açıktan yapıyorlar.
Mevcut durum onların siyasi hedeflerine uygun olabilir, ama geniş halk kitlelerinin bundan kazancı yok.
Devletin tüm kaynakları ellerinde olmasına rağmen topluma artı değer kazandıracak hiçbir adım atmadı, değer kaybının önünü bilerek açtılar. İddia ettikleri gibi dinin toplumların maddi manevi gelişmesi için koyduğu kurallar hayata geçerse, kolayca günah işleyemeyecek ellerinin kesilmesi korkusuyla hırsızlık yapamayacaklarını düşünüyorlar, el altından ise şeriat getirme izlenimi oluşturup samimi dindarları avutuyorlar.
Halka maddi imkân sunmadıkları gibi, onları eğitimle yükseltme gibi bir hedefleri de yok. Eğitimsiz bir toplumu daha kolay yönlendireceklerine inandıklarından değer yargıları olan donanımlı insanların varlığından rahatsızlar. Yandaş olmayana tüm kapıları kapattıkları için toplumun eğitimsiz olmasını özellikle tercih ediyor, muhaliflerden başlayarak eğitimli insanların önünü tıkıyor, umudunu söndürüyorlar. Servet yığma peşinde koşarken gariban halkın çocuklarına en küçük bir donanım kazandırıp iş öğretmeyi düşünmüyorlar. Kalabalıktan aldıkları gücü onlar adına kullanacaklarına etraflarındaki mutlu azınlığa dağıtıyorlar.
Değer yargılarına sahip ülkelerin vatandaşlarına sunduğu huzur ortamı onların hiç ilgisini çekmiyor,
-Din büyüklerinin manevi yaşantıdaki titizliği, kul hakkı konusunda hassasiyetleri onlar için fantezi gibi görünüyor. -Rehber kabul ettikleri maneviyat önderlerinin hayatlarından örnekleri görmezden geliyorlar.
-Kötülük fırtınalarına karşı dayanabilecek bir toplum oluşturmayı siyasi açıdan gereksiz görüyorlar.
-Toplumda iyiliği geliştirme kaygısı taşımıyor, medeni dünyaya olumlu görüntü vermeyi de düşünmüyorlar.
-Eskilerin ilim meclisleri onların ilgi alanına hiç girmiyor, güç elde etme dışında hiçbir şeye değer vermiyorlar.
-Dinin hayatı zenginleştirecek derinlikleri hiç gündemlerinde yok, şehir insanını güdülecek kalabalıklar olarak gördükleri gibi, köylerdeki gençlerin ellerinden tutup yükseltmeyi akıllarına bile getirmiyorlar.
Medyayı ahlaki değer kazandırmada kullanacakken onlar, sadece toplumu yalanlarla kandırmada kullanıyorlar.
Nesillerin geleceği için hiçbir plan ve projeleri olmadan toplum önüne geçtiler, bütün devlet kaynaklarını sadece kendi siyasi geleceklerini garanti altına alacak varlık biriktirecek şekilde harcıyorlar. İmkanları arttıkça yüce yaratıcıya yönelip onun emir ve yasakları çerçevesinde hareket etmeleri gerekirken onlar kazandıkları konum ve imkanları kişisel hesapları için dağıtıyorlar. Toplumun manevi hayatına yön vermenin anlamına inanmıyorlar, gittikleri her yerde ders halkası kurup eğitim hizmeti götüren atalarının yöntemlerinin uzun ve yorucu olduğunu düşünüyorlar, bir bir devlet kademelerini ve ülke kaynaklarını ele geçirirken bunları sadece siyasi çıkar için sarf ediyorlar. Dindarların yönetiminde iyi örnekler ortaya koyma iddiaları sadece sözde kaldı, geçmiştekilerden daha fazla kötülük işleyerek onların gittikleri yolu meşrulaştırdılar. Dinin ruhuna tamamen aykırı bir yolda ilerledikleri zulüm aparatına dönüştükleri halde masum halkı dinle uyuttular.
İnsanlığın geleceğinin kaliteli insan yetiştirmeye bağlı olduğunun farkında değiller, sırf iktidar uğruna ülkenin en donanımlı ve yüksek değer yargılarına sahip kadrolarını tırpanlayıp yerlerini maddeye bedeni zaaflarına düşkün karakter yapısı sorunluları getirip ülkeyi kötülerle yönetmeyi seçtiler. Bütün sistem kötülük üretecek tarzda çalışıyor, insanı ihmal etmenin bedelini tüm topluma ödeteceklerinin farkında değiller, her şey kontrollerinde olduğundan, karşılaştıkları her sorunun üstünü örtüp kapatıyorlar.
Toplumun manevi hayatını yükseltecek adımlar atmaktan özellikle kaçınıyor, bu işi şimdilik suçlarına ortak olmayı kabullenmiş dini gruplara bırakmış gibi bir görüntü veriyorlar. Arka planda Bilal Erdoğan üzerinden kurdukları vakıflara, cemaatlerin binalarını devredip kendilerine bağlı değer yargıları olmayan bir militan kadro planlıyorlar. Kalabalık genç kitleler yavaş yavaş kurdukları vakıf yurtlarında siyasi hedeflere hazırlıyor, onları muhalifler için her türlü kötülüğü işleyebilecek şekilde kin ve nefret hissiyle dolu olarak yetiştiriyorlar.
Toplumun beden ve ruh sağlığı onların umurlarında değil, kalabalıkları etraflarına toplama uğruna kendi yandaşlarında ahlaki çürümenin önünü açıyor partilileri kusurları şiddetle susturup bastırmada kullanıyorlar. Gençliğin beden gelişimi ve manevi hayatıyla da hiç ilgilenmiyor, kitleler ilkelerini kaybederken güç kazanıyorlar. Ahlaki zaaflara göz yumuyor, hatta kendileri de kolayca zaaflarına alan açmak için fetvalar uyduruyorlar, Muta nikahını meşrulaştırıyor, gençleri avlayacak alanlar buluyorlar. Muhalif sesleri kesmek için tuttukları paralı trollere devlet kesesinden küfrettiriyor, güç uğruna bilerek ahlaki erozyon yaşatıyorlar. Kalabalıkları
peşlerine takmış görünüyorlar, ancak değer yargılarını yükseltecek hiçbir çabaları olmadığından toplum içten içe çürüyor.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser