Yeşil Sol Parti’den İstanbul Milletvekili adayı olan gazeteci Hasan Cemal, kendisine yöneltilen eleştirileri ve gündemdeki konularla ilgili değerlendirmede bulundu. Cemal, T24’ten Candan Yıldız’a yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi Türkiye’yi demokratik ülke haline getirmek lazım. Bu ülkede hukukun üstünlüğünü ve adaleti kurmak lazım ve bunun kalıcı gelebilmesi için de bunların kurumlarını kurmak lazım.” dedi.
‘ERDOĞAN’A GÜLE GÜLE DİYECEĞİZ’
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın gündem olan “Vur de Vuralım” çıkışı hakkında şunları söyledi:”Partimle birlikte yola düşeceğiz. Önce kampanyayı yapacağız. Mümkün olduğu kadar çok milletvekili çıkaracağız ve Erdoğan’a ‘Hadi güle güle’ diyeceğiz. Sonra Partimle birlikte en yakıcı konu olan Kürt meselesinde çözüm yolunu açmaya çalışacağız. Şunu unutmayın Yeşil Sol Parti büyük bir ihtimalle yeni Meclis’te kilit /anahtar parti olacak. Bunu bizim partimiz iyi yönde kullancak. Bu Millet İttifakı için de iyi olacak. Bu birliktelik aynı zamanda Türkiye’nin çok ihtiyacı olduğu uzlaşma ruhunu yaratacak. Çünkü Türkiyede siyaset kavga dövüş ve düşmanlar arasında algılandı. Bu da Türkiye’yi hep kutuplaştırdı, ayrıştırdı. Cephelere böldü.
Mesela dün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Vur de vuralım” sloganına karşı tavrını şaşkınlıkla izledim. Akar ‘Onun da zamanı gelecek’ dedi. Korkunç bir söylemde bulundu. Bu tavır Türkiye’de kutuplaştırdı. Beklemezdim Akar’dan.”
‘DARBECİLERE KARŞI ERDOĞAN’IN TARAFINI TUTTUM’
Erdoğan’ı İBB başkanlığınan itibaren yakından takip ettiğini anlatan Cemal, şöyle devam etti: “28 Şubat’ı ve bütün bu olaylar üzerine Erdoğan gelince bu sefer ordu içinde Şener Eruygur’un yaptığı ‘Sarıkız, Ayışığı… darbe tertipleri başladı. O darbe tertipleri AB yolunu kesmeye başlamanız lazıma kadar gitti. Bu olurken ben nerede duracaktım?
Cumhuriyet mitingleri vardı o dönem. Bu mitingelerin yapılmasının nedeni de oAB yolunu kesmek, Kıbrıs’ta çözümü engellemek. Daha doğrusu Türkiye’nin AB sürecinde katılım müzakerelerinin önünü açmayı engellemekti. Peki, bu neydi bu tam darbecilerin istediği bir şeydi. Buna ben karşı çıktım. Cumhuriyet mitinglerinin arkasındaki gizli plan budur dedim. Nitekim Türkiye’de o dönemde askeri tertiplerin en çok nerede çıktı; Eski Deniz Kuvvetleri Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinde, Mustafa Balbay günlüklerinde. Bunları okuduğunuz vakit her şeyi bir yana bırakın, bu günlükleri okuduğunuzda Türkiye’de nasıl bir tertip, askeri darbe tehditlerine maruz kaldı bu devlet ben buna karşı çıktım.
Bu dönemde de darbecilere karşı Erdoğan’ın tarafını tuttum. Çünkü adam iyi şeyler yapıyordu. 2008 seçimlerinde yüzde 47-48 oyla seçimleri kazandı. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın, bunlar cumhurbaşkanı olurlarsa devleti ele geçirirler. 367 olayı tam bir rezillikti hukuk açısından. Bu da öyle oldu. Kazandılar üç gün sonra Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Seçim sandığında yüzde 48 oy almış bir partinin kapatılması için dava açıldı. Şunu da iyi biliyoruz; bu davanın arkasında asker ve sivil ‘darbeciler’ vardı. Buna evet mi diyecektim? Hayır dedim ve bun da karşı çıktım. bunların hepsini topladığın vakit arkasından 2010 Referandurumu geliyor.”
‘YETMEZ AMA EVET’ ELEŞTİRİLERİNE YANIT
“2010 Referandum’unda ‘yetmez ama evet’ oyu verenler, en çok küfür yediğimiz konulardan biri” diyerek sözlerine devam eden Hasan Cemal eleştirilere yanıt verdi:
“Yetmez ama evet’e baktığında bir ince nokta var. Çok gözden kaçırılıyor. O noktada bu kapsamlı bir Anayasa değişikliğinin bir sürü olumlu maddesi vardı. Bu Anayasa değişikliği Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu tarafından demokrasiye uygun bulundu. İlan edildi. Hakikaten de demokrasiye uygundu. Orada bu yasa çıktıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü. Anayasa Mahkemesi’nde de çok kritik bir hükmü iptal edildi.
Bu kritik hüküm iptal edildikten sonra orada iş çığırından çıktı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun gerçekten orada F. ve Erdoğan iktidarının istediği kişilerle doldurulması oldu. En çok da tabi F. burada nemalandırlar. Şimdi bununla birlikte doğan sonuçların hepsini kabul etmek mümkün değil. Bunu da o netlikte öngörmek de mümkün değildi. Ama bunu Anayasa Mahkemesi’ne bu yasayı ki o yasayı bütünüyle Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ‘evet bu demokrasidir. Seçim organlarını, seçim tabanını genişletiyor. O yüzden demokratiktir dediği için onay verdiler’. Fakat bu Anayasa Mahkemesi’ndeki değişiklikle kötü emel sahipleri tarafından kullanıldılar. Bu da gerçekten çok kötülüklere yol açtı. Bunu öngörmek mümkün müydü? Herkes bunu öngördü mü? Bilmiyorum ama ben öngöremedim. Bu kadarının olacağını öngöremedim.
‘ERDOĞAN’I DEMOKRASİ İÇİN DESTEKLEDİM’
Fakat şunu da söylemek lazım ‘yetmez ama evetçilere’ öyle bir düşmanlık yaratıldı ki sanki onlar Erdoğan’ı seçim sandığında iktidara getirdiler. Erdoğan’ın bütün bu Türkiye’de hukuk, demokrasi, özgürlüğü yerle bir eden tavırlarına sanki biz sebep olduk; ‘Yetmez ama evet’ oyu verenler. Bu büyük bir haksızlık, bu bir siyasi operasyon. Erdoğan’ı bu konularda ve bu açılardan desteklemiş olmakla birlikte Erdoğan’a Türkiye’de en sert yazıları yazan gazetecelerden biriyim. Demokrasi için yazdım bütün bunları. Benim o dönemdeki desteğim böyle siyah beyaz bir destek değildi. Desteklerken bazı konularda çok sert bir şekilde eleştirmeye devam ettim. Sonrada hep eleştirdim.”
‘ERDOĞAN FİKRİ OLARAK ÇOK DONANIMLI BİR İNSAN DEĞİL’
“Yıllar geçti, Erdoğan değişimin ardını dolduramamış mı yada değişmemiş mi?” sorusunu tartışmalı bir konu olarak değerlendiren Hasan Cemal, şöyle devam etti:
“Benim gördüğüm şu var; Erdoğan fikri olarak çok donanımlı bir insan değil. Gizli gündemi olacak ve sonra onu adım adım gerçekleştirecek, pek sanmıyorum. Siyasetteki iç ve dış koşullardaki değişimler onun dün bu tavra itti. Bugün daha pragmatik oldu ama bu tavrı alırken yüzünü Doğu’ya İslam’a çevirirken, sırtını Batı’ya dönerken bu zaten kendi fıtratında vardı Erdoğan’ın. O yüzden bunu yapması gayet doğal. Bir zamanlar ‘milli görüş gömleğini çıkardım’ derken. Onunda konjonktürel bir takım nedenleri vardı. Batı’da AB’de ona sırtını döndü. Bir yerde Batı’dan kompleks de duydu. Batı beni reddediyor dedi ve demokrasiye Türkiye’ye kapattı ve sırtını Batıya döndü. Kürt meselesi falan kafasında bitti. Zaten öyle bir fikri alt yapısı da yoktu. Onu da oy getirmediğini gördü.
‘ERDOĞAN’IN SİVİL DARBESİNE SESSİZ KALDILAR’
2016’da 15 Temmuz Darbe Girişimine geldiğinde ‘Allah’ın lütfu’ dedi bunun için. Askeri darbe girişimini, sivil bir darbe girişimine dönüştürdü. Ondan sonra Türkiye sivil darbe sürecinde yol almaya başladı.”Eğer demokrat olmak istiyorsak hem askeri hem sivil darbeye karşı çıkmak lazım. ‘F.TÖ’cü’ darbe diye bas bas bağıranlar Erdoğan’ın sivil darbesine sesiz kaldılar. Bu da demokratlıkla uzaktan yakından ilişkisi olamayan bir tavırdı.”