Soykırım ve savaş suçlarını inkar ederek kin ve şiddeti kışkırtan kişilerin hapis ya da para cezasına çarptırılmasını öngören yasa değişikliği Almanya’da tartışmalara yol açtı.
Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşillerin oluşturduğu koalisyon hükümeti, yasal düzenlemeyi 20 Ekim gecesi geç saatlerde, başka bir yasa değişikliği ile birlikte mecliste oylamaya sundu. Muhalefetteki Sol Parti ile Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) karşı oy kullandıkları oylamada, yasa değişikliği 514 milletvekilinin oyuyla kabul edildi.
Ancak birçok hukukçu, maddenin kapsamının çok geniş tutulduğu eleştirisinde bulunarak, düzenlemenin bu haliyle yürürlüğe girmesi halinde, düşünce ve ifade özgürlüğünün, bilimsel özgürlüklerin sınırlanabileceği uyarısında bulunuyor. Bu önemli değişikliğin kamuoyuna önceden duyurulmadan, etraflı bir tartışma yapılmadan gece geç saatlerde meclise getirilerek oylanması da eleştiriliyor.
Düzenleme, Alman Ceza Kanunu’nun “halkı kin ve düşmanlığa kışkırtma” suçunu düzenleyen 130. maddesinde değişiklik öngörüyor.
Buna göre Almanya’da bundan sonra sadece Yahudi Soykırımı’nı inkar edenler değil, dünyanın başka bölgelerinde işlenen soykırımları, savaş suçlarını inkar edenler, insanlığa karşı işlenen bu suçları küçümseyenler de cezalandırılabilecek.
Düzenlemede, bu yöndeki beyanatların suç kapsamında değerlendirilebilmesi için bunların kamu düzenini, toplumsal barışı bozacak, nefret ya da şiddeti teşvik edecek nitelikte olması gerektiğine işaret ediliyor. Bu suçu işleyenler, üç yıla kadar hapis ya da para cezasıyla cezalandırılabilecek.
Yasa değişikliğini DW Türkçe’ye değerlendiren anayasa hukuku ve uluslararası hukuk uzmanı Dr. Paula Rhein-Fischer, bu önemli değişikliğin yeterince tartışılmadığını, birçok kişinin ancak mecliste kabul edildikten sonra bundan haberdar olduğunu belirterek eleştirilerini dile getirdi.
Köln Üniversitesi Avrupa İnsan hakları Koruma Merkezi’nde görev yapan Rhein-Fischer, “Hem bilim dünyası hem de kamuoyu için son derece şaşırtıcı oldu. Bu reformu kamuoyuna duyurmadan, tartışılmasına imkan vermeden, hızlı bir prosedür ile neden hızlıca geçirmeyi tercih ettiklerini bilmiyorum, spekülasyon olacak ama belki de tam da bu kadar yoğun eleştiriye yol açacağını öngördükleri içindir” şeklinde konuştu.
Eleştiri oklarının hedefindeki liberal FDP partili Adalet Bakanı Marco Buschmann ise bunun büyütülecek bir konu olmadığını, yasadaki değişikliğin daha çok sembolik olduğunu savunuyor.
ADALET BAKANLIĞI DEĞİŞİKLİĞİ SAVUNUYOR
Adalet Bakanlığı da değişiklikle maddenin aslında ağırlaştırılmadığını, sadece “daha açıklayıcı” ifadelere yer verildiğini ve bu adımın Avrupa Komisyonu’nun Almanya hakkında Aralık 2021’de başlattığı ihlal prosedürü nedeniyle atıldığını söylüyor.
Komisyon, bu prosedürü AB’de 2008 tarihinde kabul edilen Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele ile Soykırımının ve İnsanlığa Karşı Suçların İnkârının Cezalandırılmasına İlişkin Çerçeve Kararı uyarınca başlatmıştı. Komisyon, bu kararını Almanya’nın bu kapsamda atması gereken adımları atmadığı tespitiyle gerekçelendirmişti.
Adalet Bakanlığı, ceza kanunundaki son reform ile şimdi işte bu beklentiye yanıt verildiğini savunuyor.
Ancak çok sayıda hukukçu yapılan değişikliğin, AB’nin çerçeve kararının ötesine geçtiğine, bunun da birçok sorunu beraberinde getireceğine dikkat çekiyor.
Dr. Paula Rhein-Fischer, AB çerçeve kararının soykırım ve savaş suçlarının inkarını cezalandırmayı, ulusal ya da uluslararası mahkemeler tarafından karara bağlanmış olaylarla sınırlandırma imkanı tanıdığına dikkat çekti.
Alman hukukçu, “Ancak Almanya’da yasa koyucu AB çerçeve kararının çizdiği bu çerçevenin de ötesine geçti. Cezalandırmayı uluslararası mahkemeler veya ulusal mahkemeler tarafından karara bağlanmış soykırım, savaş ve insanlığa karşı işlenmiş suçlarla sınırlandırmadı” şeklinde konuştu.
Bunun büyük sorunlara yol açabileceği uyarısında bulunan Rhein-Fischer, “Bu yasa değişikliği yürürlüğe girdiği takdirde, yerel mahkemeler, Uluslararası Adalet Divanı’nın bile yanıt vermekte zorlandığı, soykırım ve savaş suçları gibi olgusal ve hukuki doğaları itibariyle son derece zor meseleler hakkında karar vermek durumunda kalacak. Soykırım, savaş suçu ya da insanlığa karşı işlenmiş bir suçun tespiti, özellikle süren ihtilaflarda, ağır bir yük” dedi.
Rusya’nın Ukrayna işgalinin başlamasından bu yana Almanya’da Rusya yanlısı protestolar düzenleniyor. Peki bu yasa değişikliği yürürlüğe girdiği takdirde, Rusya’nın Ukrayna’da işlediği iddia edilen savaş suçları, örneğin Buça katliamını inkar edenler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi, Ukraynalıları “Nazi” olmakla itham edenler bu kapsamda yargılanarak hapse mahkum edilebilir mi?
Rhein-Fischer, sanılanın aksine, reformun arka planında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı sırasında işlenen uluslararası suçların yer almadığına vurgu yapmakla birlikte, artık bu tür yargılamaların mümkün olabileceğini söylüyor.
Alman hukukçu, “Bu da aslında bize düşünce özgürlüğünün ciddi anlamda sınırlandırılabileceğini gösteriyor. Ukrayna’daki savaş suçlarını inkar edilmesini siyasi olarak yanlış bulabiliriz. Bunlar korkunç suçlar ve bunların gerçekten olduğuna dair çok güçlü emareler de var. Ama tartışma alanı daraltılmamalı” diye konuştu.
“CEZA HUKUKU SİYASALLAŞTIRILIYOR”
Leipzig Üniversitesi’nden Profesör Elisa Hoven da hukuk portalı Libra’da yayımlanan yazısında milletvekillerine çağrıda bulundu, maddenin yürürlüğe girmeden değiştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Hoven, “Federal Meclis ceza hukukunu gereksiz yere nasıl siyasileştiriyor” başlıklı yazısında, soykırım ya da savaş suçlarının inkarı ile ilgili cezai sorumluluğun, mahkemeler tarafından uluslararası suç olarak karara bağlanmış konularla sınırlandırılması gerektiğini vurguladı.
“Savaşta önce gerçekler ölür” sözünü hatırlatan Hoven, süren askeri ihtilaflarda özellikle bilgilerin doğrulanmasının zor olduğuna dikkat çekerek “Suçlamalar henüz yetkili bir mahkeme tarafından incelenip onaylanmadığı sürece, bunların aksi iddia edilebilmeli. Ceza hukuku, bir kişiyi kanıtlanmamış bir suçu ‘inkar etmekle’ suçlayamaz” görüşünü kaydetti.
Düzenlemenin mevcut haliyle, ceza hukukunu aşırı derecede siyasallaştırabileceğini kaydeden Hoven da bunun yargıya aşırı yük getireceğini ve savaş suçlarına ilişkin kamusal ve akademik tartışma alanını da daraltabileceğini aktardı.
Hoven, “Alman bölge mahkemeleri Ermenilere yönelik katliamın soykırım olup olmadığını ya da İsrail’in işgal ettiği topraklarda savaş suçu işleyip işlemediğini yargılamak zorunda kalmamalıdır” ifadelerine yer verdi.
“ERMENİ SOYKIRI OLMADI” DİYEN CEZALANDIRILABİLİR Mİ?
Hoven’ın dikkat çektiği gibi, mevcut yasa değişikliği, “Ermeni soykırımı olmadı” diyenlerin cezalandırıp cezalandırılmayacağı sorusunu da gündeme taşındı.
Adalet Bakanlığı, yasa değişikliği hakkında internet sitesinde yayımladığı bilgilendirme metninde bazı soru işaretlerine açıklık getirmeye çalıştı.
Mahkemelerin, bir soykırım ya da savaş suçunu şüpheye yer kalmayacak şekilde tespit edememesi halinde o zaman cezalandırmanın olamayacağını vurgulayan bakanlık, bununla birlikte şu ifadelere yer verdi:
“Bazı durumlarda, tarihi gerçekler herkes tarafından biliniyor olabilir. Bu davalarda mahkemenin delil toplamasına gerek yoktur.”
Almanya’da, 2 Haziran 2016 tarihinde Federal Meclis’te, 1915-1916 yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilere yönelik tehcir ve katliamların soykırım olarak tanınmasını öngören karar kabul edilmişti.
Bu karar ışığında, mahkemeler de delil toplanmasına gerek olmadan, bu görüşten yola çıkarak hüküm verebilir mi?
Hukukçu Rhein-Fischer, bu soruyu şu sözlerle yanıtladı:
“Almanya’da bir mahkemenin, bugün bildiklerimiz ışığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilere yaptıklarını bir soykırım olarak tanımasını muhtemel görüyorum. Federal Meclis de bir kararıyla bunu soykırım olarak kabul etmişti. Bu konu, yerel mahkemelerin ne denli zorlu ve siyasi olarak da çetin konular hakkında karar vermek zorunda bırakılacağına dair iyi bir örnek. Çoğu zaman tek bir hakim görev yapıyor bu mahkemelerde. Şimdi bu hakim böyle bir konuda karar vermek zorunda kalacak.”
Alman hukukçu, sınırların çok belirsiz olduğunu, inkar beyanının ne zaman nefret ve şiddeti teşvik ettiğine ilişkin de görüş farklılıkları olabileceğine de işaret etti.
BİLİMSEL ÇALIŞMALAR ETKİLENİR Mİ?
Bu arada Adalet Bakanlığı, bu yasa değişikliğinin bilimsel çalışmaları etkilemeyeceğini savunuyor.
Alman Anayasası’nın 5. maddesinin bunu güvence altına aldığına dikkat çeken bakanlık, uygulanmada bu anayasal güvencenin gözetileceğini kaydetti.
Bakanlık ayrıca Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin 4. fıkrasına atıf yaptı. Buna göre, yurttaşlık eğitimi, anayasaya aykırı girişimlere karşı savunma, sanat veya bilim, araştırma veya öğretim, güncel olaylar veya tarih hakkında rapor verme, veya benzeri amaçlarla yapılan eylemler cezalandırılmaz.
Rhein-Fischer, bununla hükümetin bilim insanlarına bir tür ayrıcalıklı alan tanıdığına işaret etmekle birlikte, maddenin çok da buna olanak sağlayacak açıklıkta olmadığını söyleyerek “Şimdi bu insanların hapis ya da para cezasına çarptırılmamaları için olağanüstü hukuki çaba gösterilmek zorunda kalınacak” dedi.
ELEŞTİRİLERİ YERSİZ BULAN UZMANLAR DA VAR
Yasa değişikliğine tepkilere katılmayan hukukçular da var. Augsburg Üniversitesi’nden Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Michael Kubiciel, Verfassungsblog adlı hukuk portalında yayımlanan makalesinde eleştirileri yersiz olarak nitelendirdi.
Kubiciel, yeni düzenleme uyarınca tek başına inkarın suç teşkil etmeyeceğini, beyanın suç teşkil edecek eylemlere dönük bir kışkırtma ihtiva etmesi gerektiğine dikkat çekti.
Alman hukukçu, kamu huzurunun basit bir şekilde bozulmasına yol açacak bir yayın ya da ifade biçiminin bu madde kapsamına girmediğini savundu.
YASAL DÜZENLEMEYE RÖTUŞ YAPILIR MI?
Federal Meclis tarafından kabul edilen yasal düzenleme, henüz yürürlüğe girmedi. Yasa değişikliğinin, 16 eyaletinin temsil edildiği Federal Konsey’de (Bundesrat) 25 Kasım’da ele alınması bekleniyor.
Değişikliğin yürürlüğe girmesi için Federal Konsey’in onayı gerekmiyor, ancak yapılan düzenlemede düzeltme yapılması gerektiği kanaati oluşması halinde, arabuluculuk komisyonu görevlendirilecek.
Siyasi gözlemciler, çok yoğun eleştiriler olduğunu işaret ederek, metin üzerinde değişiklikler ya da eklemeler olabileceğini belirtiyorlar. Metine, “uluslararası mahkemeler tarafından tanınmış soykırımlar ile savaş suçları” şeklinde bir ifadenin eklenebileceğine işaret ediliyor.
Federal Konsey’in hukuk komisyonunda, yasa değişikliği bu hafta mercek altına alınmaya başlandı. Yasa değişikliğinin akıbeti önümüzdeki haftalarda netleşecek.
“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ÜSTÜN ÖNEMİ DİKKATE ALINMALI”
Hukukçu Rhein-Fischer, değişikliğin bu haliyle yürürlüğe girmesi halinde, mahkemelere çok önemli bir görev düşeceğini söyledi.
İfade özgürlüğünün sınırlandırılmaması için mahkemelerin yeni düzenlemeyi olabildiğince dar bir şekilde yorumlaması gerektiğini vurgulayan Alman hukukçu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Almanya’da ifade özgürlüğünün üstün olduğuna dair temel bir ilkemiz var. Buna göre ifade özgürlüğü demokrasimiz için varoluşsal bir öneme sahip. Demokrasi, düşünce özgürlüğü olmaksızın var olamaz. Bu nedenle düşünce özgürlüğüne getirilecek her kısıtlamayı, düşünce özgürlüğünün üstün önemi dikkate alınarak uygulanmalı. Toplumların tarihsel gerçekleri tartışabilmesi için, bunların kamusal tartışma alanının konusu olmaya devam etmesi gerekiyor.”