Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, partili cumhurbaşkanlığını öngören anayasa değişikliği teklifini eleştirerek, “Ortada bir anayasa kalmayacak” uyarısı yaptı.
Anayasa taslağını 1961 öncesine dönüş olarak değerlendiren Sami Selçuk, “Bu nedenle çok tehlikelidir. Meşru olmadığını ileri sürdüğüm 1982 Anayasası’na rahmet okutacak türdendir. Okur yazar her insan bu taslağın, iktidarın tek elde toplanmasını önlemek şöyle dursun, tam tersine ‘vesayete son verilecek’ yalanıyla iktidarı, ‘yanılmaz’ kabul ettiği geleceğin tek bir insanına, yani ‘cumhurbaşkanı’na teslim ettiğini, denetim yollarını kapattığını, erkler ayrılığını değil, ‘erkler birliği’ni getirdiğini kolayca anlayabilir” diye konuştu.
Selçuk, anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi durumunda yaşanacak riski de şöyle anlattı:
“Başkanlık sistemleri katı mı katı bir erkler ayrılığına dayanır. Sistemin ana özelliği budur. Taslakta buna bir de aldatmaca kılıf bulunmuş: Cumhurbaşkanlığı sistemiymiş. Ne demekse? Getirilen bu sistemin özünü bilmek isteyenlere bundan 228 yıl önce yayımlanan 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bilidirisi’nin ünlü 16’ncı maddesini anımsatırım. Bu maddede ‘… erkler ayrılığının bulunmadığı toplum(lar)da anayasa yoktur’ denmiştir. Demek, erkler ayrılığının kaçınılmazlığını vurgulayan bu küresel ilkeye göre, anayasa taslağı yasalaşırsa artık ülkemizde ortada bir anayasa kalmayacak; Türkiye anayasaya dayanan bir ‘anayasal devlet’ olmaktan çıkacak; sadece anayasa adını taşıyan aldatmaca metne sahip yazılı ‘anayasası olan bir anayasalı devlet’ olup çıkacaktır. Bu, kendini aldatmadır; temaruzdur, hayalettir. Kısaca bundan böyle Türkiye anayasasız bir hukuk düzeni içinde görülecektir. Özetle hem başkanlık sistemini getirmek iddiasıyla yola çıkacaksınız, hem de erkler birliğini dayatacaksınız. Bu bir güldürüdür. Böyle bir sistemde demokratik bilince sahip bir başkan bile diktatör olmak, baskı, daha doğrusu tümelci (totaliter) bir rejimle toplumu yönetmek zorundadır. Montesquieu’nın teşhisiyle o ülkede tek bir insan özgürdür, öbürleri ise köledir. Kısaca taslak, zorunlu tümelciliği kurallaştırmaya ve kurumlaştırmaya yeltenen, bu yüzden savunanları da tutsaklaştırıp doğduklarına pişman edecek bir metindir. Tek bir insana bütün erkleri teslim etmektedir. Yargılama yetkisini kullanacakları bile başkan belirleyerek bu erki bile teslim alıyor. Bireyi bütünüyle güvencesiz bırakarak uçurumun kenarına getiriyor, ama tehlike anında ona uçacak kanatlar vermiyor. Bu korkunç bir durumdur.”