Erdoğan Rejiminin kara propaganda aracına dönüşen Anadolu Ajansı, daha önce 15 Temmuz’un kahramanı olarak pompalanan Yüzbaşı Burak Akın’ın polise giderek itirafçı olduğunu duyurdu. Gazeteci Ahmet Dönmez de, pis kokular yükselen bu haberi analiz etti.
“15 Temmuz kahramanı” Yüzbaşı Burak Akın’ın polise giderek itirafçı olması, yılın en büyük sürprizlerinden biri olmaya aday. O akşam darbecilere direnirken vurulan ve sonrasında madalya alan Akın’ın bu kararı nereden baksanız tuhaf. Ve sorgulanmaya değer. Şener Şen’in “Namusluymuş namussuz” filmini tersten mi yaşıyoruz yoksa yepyeni bir kumpasla mı karşı karşıyayız?
Anadolu Ajansı (AA) daha önce Genelkurmay’daki görüntüler ortaya çıktığında, “Kahraman Yüzbaşı Burak Akın’ın vurulma anı… F….’nün darbe girişimini engellemeye çalışırken F….’cü darbeciler tarafından bacaklarından vurulan Yüzbaşı Burak Akın’ın vurulma anı güvenlik kameralarına yansıdı” şeklinde haber yapmıştı. Yandaşlar için gelinen nokta, “F….’nün darbe girişimini engellemeye çalışırken F….’cü darbeciler tarafından vurulan F….’cü”den ibaret.
Kahramanlıktan hainliğe geçiş yapmaya karar veren Akın’ın teslim olması, dün Yeni Şafak’ta ‘özel haber’ logosuyla manşetten verildi. “F….’cüyüm dedi teslim oldu” başlığıyla verilen haberde, “Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın, ‘Ben F…. üyesiyim’ diyerek teslim oldu. Bu şok itiraf polisleri de şaşkına çevirdi. Yüzbaşı Akın, 15 Temmuz gecesi darbeci askerlere direndiği gerekçesiyle kahraman ilan edilmiş ve madalya ile ödüllendirilmişti.” denildi. Devamında, “Akın, örgütün kendisine baskı yaptığını anlatarak, ‘Yeter artık, dayanamıyorum’ dedi. Koruma müdürünün hangi baskılara maruz kaldığı ve ne tür taleplerle karşı karşıya kaldığı araştırılıyor.” ifadeleri kullanıldı.
AA da dün, “27 Aralık’ta Ankara Emniyet Müdürlüğüne giderek F…. üyesi olduğunu itiraf eden Akın’ın sorgusu sürüyor. Akın’ın, ifadesinde, kendisinden sorumlu olan örgüt imamlarının isimlerini verdiği öğrenildi. İlk incelemelerde ise Akın’ın örgütün şifreli haberleşme programı ByLock kullanıcısı olmadığının belirlendiği tespit edildi.” haberini servis etti.
Arkadan ne geleceğini, Burak Yüzbaşı’nın neler anlatacağını henüz bilmiyoruz. O yüzden belki yorum yapmak için erken. Ama yine de bu flaş gelişmeyi eldeki mevcut verilerle soğukkanlı bir şekilde analiz etmeye çalışalım.
1- Normal şartlarda bu gelişmenin, bütün resmi 15 Temmuz tezlerini çökertmesi gerekir. Neden? Çünkü Erdoğan rejiminin daha ilk dakikadan ilan ettiği görüşe göre darbe girişiminin arkasında Gülen Cemaati vardı. Eğer öyleyse:
a) O sırada Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın koruma müdürü olan Burak Akın, bir cuntada yer alması gereken en kritik adamlardan biri değil mi? Hele hele bu darbe girişimi emir-komuta zinciri içerisinde olmayacaksa ve başarısı tamamıyla komuta kademesinin derdest edilip ikna edilmesine bağlıysa Akın’ın mutlaka plana dahil edilmesi gerekmez mi?
Eğer 15 Temmuz’un arkasında Cemaat varsa, neden böylesine kıymetli bir subayı darbe girişiminin dışında tuttu? Demek ki bu, Cemaatin bir organizasyonu değil miydi? Bu durumda darbe girişiminde rol alan ve kendini ‘Cemaat mensubu’ olarak niteleyen askerler neye ve kime göre bu organizasyona dahil oldu? ’Tuzak’ ve ‘kumpas’ görüşleri ağırlık kazanmış oluyor.
Şu ana kadar ortaya çıkan çok sayıda benzer hadise nedeniyle zaten bu resmi tez büyük oranda çökmüştü. 19 Temmuz 2017 tarihinde yazdığım “Cemaat, Cemaat’e darbe yapmış” başlıklı yazımda da bu hadiseleri irdelemiştim. O yazıdan sonra yeni başka gelişmeler de oldu. Bunları genel olarak özetleyecek olursak,
15 Temmuz gecesi Muğla’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı koruyan ve darbeci askerlerle çatışan polislerin daha sonra F….’den tutuklandığı ortaya çıktı.
Erdoğan’ı otelden Dalaman Havalimanı’na götüren helikopterin teknisyeni Tayyib Sina Doğan, F….’den tutuklandı. ByLock kullandığı iddia edilen Doğan, 20 gün sonra serbest bırakıldı.
Erdoğan’ı o gece Dalaman’dan İstanbul’a getiren uçağın pilotu Barış Yurtseven, yine F…. iddiasıyla görevden uzaklaştırıldı.
Yani zincirleme olarak Marmaris’teki otelden İstanbul’a kadar Erdoğan’ın yanında, yöresinde hep Cemaatten olduğu iddia edilen önemli insanlar vardı ama hepsi de Cumhurbaşkanı’nı kurtarabilmek için seferber olmuştu.
Bunlarla sınırlı değil. Mesela darbenin merkez üssü Akıncı’yı bombalayan 5 pilotun 5’i de F….’den tutuklanmıştı.
Şimdi bunlara bir de Yüzbaşı Burak Akın ekleniyor.
b) Yüzbaşı Akın’ın Bylock taraması yapıldığı ve bu uygulamayı kullanmadığının tespit edildiği belirtiliyor. Oysa Bylock’un Cemaatin haberleşme programı olduğu ve darbe gecesi de bu uygulama üzerinden haberleşildiği öne sürülüyor. Bu iddia yüzenden on binlerce insan tutuklu. Yüzde 99’u da öğretmen, esnaf, ev hanımı gibi siviller.
Eğer haberler doğru ise ve iddia ettiği gibi Akın Cemaat üyesi ise kendisine neden Bylock yüklenmedi? Yoksa Bylock Cemaat için o kadar da önemli bir haberleşme aracı değil miydi?
2- Peki resmi tezleri kökünden sarsabilme potansiyeli olan bu gelişme, neden Yeni Şafak’a servis edildi? Yeni Şafak bu haberi neden manşet yaptı? Akın’ın sorgusu halen sürüyorsa ve ne söyleyeceği halen belli değilse, bir yandaş gazete neden kendi ayağına sıkacak bir gelişmeye bu kadar coşkuyla sarılır?
***
Bir ve ikinci. maddeler, madalyonun iki farklı yüzünü temsil ediyor…
Peki Burak Akın, 15 Temmuz sonrası savcılığa verdiği ifadede neler söylemişti? 13 Aralık 2016 tarihli tanık ifadesine bakalım: “Ben Özel Kuvvetler Komutanlığı 11. Özel Kuvvet Taburunda tim komutanı olarak yüzbaşı rütbesinde görev yapmaktayken 2015 yılı Ağustos ayında yapılan görevlendirme ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’ın koruma tim komutanı olarak görevlendirildim.
(…) Hatırladığım kadarıyla saat 21:40 sıralarında Genelkurmay Başkanlığı Güney nizamiyesine girmek üzere İnönü Bulvarı (Kızılay istikametinde) Hava Kuvvetleri Komutanlığı hizasına geldiğimizde keşif unsuru personeli olarak görevlendirilen Uzman Çavuş Vedat Topkaya, tarafıma telsizden çağrı yaparak ‘Komutanım burada garip bir durum var, nizamiyede birilerini yere yatırmışlar, buraya gelmeyin’ diye ikaz etmesi üzerine ben, araç telsizinden emniyetli olduğunu düşündüğüm ve koruma esaslarına göre en yakın askeri birlik olan Kara Harp Okuluna gitmek için o an gideceğimiz konumu kast ederek ‘Sağa dön, istikamet Kara Harp okulu’ şeklinde telsizden koruma ekibine talimat verdim. Bunun üzerine Dikmen Caddesinden Kara Harp Okulu Caddesine döndüğümüzde makam aracı sağa doğru yanaşarak durdu. Ben bulunduğum koruma aracından inerek direk makam aracının ön tarafında bulunan emir subayının kapısını açtım ve Vedat Topkaya Uzman ile aramızda geçen ve tüm koruma ekibinin de şahit olduğu konuşmayı ve bu yüzden konvoyu buraya getirdiğimi arz ettim. Emir subayı Yunus Can Binbaşı da Sayın Kara Kuvvetleri Komutanımıza aracın içerisinde durumu arz etti. Müteakibinde Milli Savunma Bakanlığı nizamiyesinden girme emri, emir subayı tarafından tarafımıza verildi.”
Burada önemli bir detay var. Koruma Müdürü olarak Kara Kuvvetleri Komutanı’nın makam aracını arkadan takip eden Yüzbaşı Akın, Çolak’ı Genelkurmay Karargahı yerine Kara Harp Okulu’na götürmeye karar veriyor. Fakat yolda aracı durduran Salih Zeki Çolak, konvoyu tekrar Genelkurmay’a çeviriyor.
Salih Zeki Çolak, karargaha girer girmez derdest ediliyor. Buradaki çatışma esnasında korumalarından Başçavuş Bülent Aydın şehit oluyor. Burak Akın da yaralanıyor. Acaba Çolak, Kara Harp Okulu’na gitse derdest etmekten kurtulabilir miydi? Çok yüksek ihtimalle evet. Çünkü komutanların alıp götürmekle görevli özel kuvvetler ekibi, sadece karargah binası içerisinde bulunuyordu.
Yani şu durumda, Cemaatçi olduğu belirtilen Akın, “Cemaatin yaptığı darbede”, Salih Zeki Çolak’ı karargah yerine Kara Harp Okulu’na götürmek istiyor. Darbeye iştirak etmediği belirtilen kahramanlardan Çolak ise onu dinlemeyip karargaha geçiyor.
***
Akın’la ilgili bir diğer önemli detay da o gece ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı ile aralarında geçen diyalog. Aksakallı, aynı zamanda bir özel kuvvetler subayı olan Akın’ı arayıp geçmiş olsun dileğinde bulunuyor. Bunu ifadesinde anlatmıştı. Yüzbaşı Akın da savcılık ifadesinde bu anları şöyle aktarıyor: “Revirde yanıma yine koruma timimde görevli Teoman Yıldırır geldi. Kendisine ‘Ne oluyor?’ diye sorduğumda ‘Ben de bilmiyorum’ şeklinde cevap aldım. Bir süre sonra telefonu ile konuşurken telefonu bana uzatarak ‘Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı sizinle görüşmek istiyor’ diye söyledi. Bana telefonda ‘Oğlum orada ne oluyor?’ diye sorduğunda ben de ‘Özel Kuvvetlerden bir ekibin burada olduğunu, Sayın Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın derdest edildiğini, buna engel olmaya çalışırken Yarbay Halit Kazancı tarafından vurulduğumu’ kendisine ilettim. Kendisi de bana ‘Bu işin bir ihanet şebekesi tarafından yapıldığını’ belirterek ve ‘Sana güveniyoruz’ şeklinde sözler söyleyerek telefon görüşmesini sonlandırdık.”
Zekai Aksakallı o gece adeta ‘Cemaatçi’ avına çıkmış ve önüne gelene ‘Öldürün’ talimatı veren bir komutan. 15 Temmuz’dan aylar önce de Özel Kuvvetler’de Hizmet Hareketi’nden olduğunu düşündüğü bütün isimleri Karargah’a bildirdiğini ve tasfiye edilmelerini istediğini belirtmişti.
Şu durumda Zekai Aksakallı, Özel Kuvvetler’den Yüzbaşı Akın’ı gözden kaçırmış mı oluyor? Hatta ona ‘Sana güveniyoruz’ bile diyor.
Sanıyorum şu an sizin de aklınıza gelen o soru, herkesin sormasının istendiği o soru oluyor: O halde şu anda TSK’da kim bilir başka kaç tane kripto Cemaatçi subay var? ‘Kahraman’ bildiklerimizin içerisinde acaba başka kimler aslında Cemaat üyesi?
Bir kere bu olay nasıl bir konjonktüre denk geldi, ona bakalım. Yani ‘zamanlama manidar’ mı?
1- Avrasyacılarla Erdoğan arasında suların kaynamaya başladığı bir dönem. Şırnak’ta devletçi bir aileden gelen Hüseyin Demircan, bütün korumaları atlatarak Erdoğan’a sarılınca “Bu bir mesajdı” yorumları yapıldı. 2 gün sonra Erdoğan, sokaklarda terör estirecek sivilleri koruma altına alan KHK’yı çıkardı. Perinçek, alışılanın dışında buna sert tepki gösterdi.
2- Rusya, Erdoğan’dan yeni bir ‘Aldatıldım’ açıklaması gelmesine yol açacak hamleler içerisinde. Özellikle Suriye’de… Esad’a “Terörist” diyen AKP lideri Erdoğan ise hayli öfkeli.
3- Yeni bir darbe girişimi veya Erdoğan’a yönelik suikast girişimi olacağı iddialarının ayyuka çıktığı bir dönem. Ve böyle bir süreçte karşımıza, Zekai Aksakallı’nın bile güvenini kazanacak kadar kendini gizlemeyi başarmış, kripto bir “F….’cü” çıkıyor. Kendisine “aşırı baskı” yapıldığını söylüyor. Ve bu kadar baskı gelmese kendini hiç deşifre etmeyecek olan bir subay profili bu. Yani aslında baskılar karşısında daha dayanıklı olan, ‘talepleri’ yerine getirme konusunda istekli, başka çok sayıda kripto Cemaatçi olabilir TSK’da… Bu algı oluşturuluyor. Geriye, ‘abilerin’ yaptığı bu baskının ‘Cumhurbaşkanı’na suikast emri’ olduğunun açıklanması kalıyor.
4- Şu anda iç kamuoyunda en büyük tartışma konusu ByLock. 11 bin tahliyenin önünü açan başsavcılık kararı uygulanmaya başladı. Tam bu esnada ByLock kullanmadığı halde ‘Cemaatçi’ olduğu ortaya çıkan bir 15 Temmuz kahramanı, polise teslim olmuş oldu.
***
Gündemle ilgili bu vurguları yapmanın riski de var tabi ki. Hiç arzu etmediğim halde bir şaibe oluşturmuş oluyorum. Peşin peşin Burak Akın’la ilgili bir yargı oluşturmak istemem. Ancak yine de gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışan bir gazeteci olarak bazı sorular sormak durumundayım:
1- Burak Akın gerçekten de yandaş medyanın yazdığı gibi kendisi mi gidip teslim oldu?
2- Gerçekten de Cemaat mensubu olduğunu söyledi mi?
3- Eğer öyleyse neden 17 ay bekledi?
4- Tehlike geçmişken ve kendini kahraman olarak kabul ettirmişken neden ‘hain’ olmayı göze aldı?
5- İfadesinde bazı ‘mahrem imamların’ kendisine baskı yaptığını söylemişse;
a) Birçok mahrem imam ya yakalandı ya yurtdışına çıktı. Böyle bir subayı canından bezdirecek kadar baskı yapabilen mahrem imam mı kaldı Türkiye’de?
b) Kaldıysa bile bu neyin baskısı? Bütün gücünü kaybetmiş, kadrolarının tamamını yitirmiş bir yapı için Burak Akın gibi bir subay altın değerinde iken neden onu bu denli zorlayarak kaybetmeyi göze alıyor.
c) 15 Temmuz’da çok daha hayati bir rol oynayabilecek adamına darbeye katılması için baskı yapmayan Cemaat, şimdi neyin baskısını kuruyor?
d) Abileri o zaman da darbeye katılması için baskı uyguladı da Akın mı direndi ve reddetti? O halde, şu ana göre kıyaslanamayacak kadar güçlü olan Cemaat o zaman söz geçiremediği yüzbaşıya şimdi bu bitik haliyle nasıl söz geçiriyor?
e) Bütün mahrem adamlarına ByLock yüklettiği iddia edilen Cemaat, Akın’a neden uygulamayı yükletmedi?
***
Yazıya girerken “2017 biterken biri bir hamle yaptı!” dedim.
Evet, bana göre biri bir hamle yaptı.
Ama kim?..
15 Temmuz’da ne olduğunun ortaya çıkarılması için samimi bir şekilde çaba göstermek gerekiyor. Çıkacak netice kime yarayacak veya kimin aleyhine olacaksa olsun… Sadece ve sadece gerçeğin peşinde olmak gerekir.
Cumhurbaşkanı’na suikast davasına bakan Muğla 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Emirşah Baştoğ, bir duruşmada, “Su o kadar bulanık ki…” demişti.
Evet, su çok bulanık.
Yolumuzu kaybetmemek için objektif bir şekilde soru sormamız lazım.
Burak Akın’ın ifadeleri üzerinden yeni sorgulamalar yapacağım.
Kaynak: tr724.com / Ahmet Dönmez
Erdoğan Rejiminin kara propaganda aracına dönüşen Anadolu Ajansı, daha önce 15 Temmuz’un kahramanı olarak pompalanan Yüzbaşı Burak Akın’ın polise giderek itirafçı olduğunu duyurdu. Gazeteci Ahmet Dönmez de, pis kokular yükselen bu haberi analiz etti.
“15 Temmuz kahramanı” Yüzbaşı Burak Akın’ın polise giderek itirafçı olması, yılın en büyük sürprizlerinden biri olmaya aday. O akşam darbecilere direnirken vurulan ve sonrasında madalya alan Akın’ın bu kararı nereden baksanız tuhaf. Ve sorgulanmaya değer. Şener Şen’in “Namusluymuş namussuz” filmini tersten mi yaşıyoruz yoksa yepyeni bir kumpasla mı karşı karşıyayız?
Anadolu Ajansı (AA) daha önce Genelkurmay’daki görüntüler ortaya çıktığında, “Kahraman Yüzbaşı Burak Akın’ın vurulma anı… F….’nün darbe girişimini engellemeye çalışırken F….’cü darbeciler tarafından bacaklarından vurulan Yüzbaşı Burak Akın’ın vurulma anı güvenlik kameralarına yansıdı” şeklinde haber yapmıştı. Yandaşlar için gelinen nokta, “F….’nün darbe girişimini engellemeye çalışırken F….’cü darbeciler tarafından vurulan F….’cü”den ibaret.
Kahramanlıktan hainliğe geçiş yapmaya karar veren Akın’ın teslim olması, dün Yeni Şafak’ta ‘özel haber’ logosuyla manşetten verildi. “F….’cüyüm dedi teslim oldu” başlığıyla verilen haberde, “Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın, ‘Ben F…. üyesiyim’ diyerek teslim oldu. Bu şok itiraf polisleri de şaşkına çevirdi. Yüzbaşı Akın, 15 Temmuz gecesi darbeci askerlere direndiği gerekçesiyle kahraman ilan edilmiş ve madalya ile ödüllendirilmişti.” denildi. Devamında, “Akın, örgütün kendisine baskı yaptığını anlatarak, ‘Yeter artık, dayanamıyorum’ dedi. Koruma müdürünün hangi baskılara maruz kaldığı ve ne tür taleplerle karşı karşıya kaldığı araştırılıyor.” ifadeleri kullanıldı.
AA da dün, “27 Aralık’ta Ankara Emniyet Müdürlüğüne giderek F…. üyesi olduğunu itiraf eden Akın’ın sorgusu sürüyor. Akın’ın, ifadesinde, kendisinden sorumlu olan örgüt imamlarının isimlerini verdiği öğrenildi. İlk incelemelerde ise Akın’ın örgütün şifreli haberleşme programı ByLock kullanıcısı olmadığının belirlendiği tespit edildi.” haberini servis etti.
Arkadan ne geleceğini, Burak Yüzbaşı’nın neler anlatacağını henüz bilmiyoruz. O yüzden belki yorum yapmak için erken. Ama yine de bu flaş gelişmeyi eldeki mevcut verilerle soğukkanlı bir şekilde analiz etmeye çalışalım.
1- Normal şartlarda bu gelişmenin, bütün resmi 15 Temmuz tezlerini çökertmesi gerekir. Neden? Çünkü Erdoğan rejiminin daha ilk dakikadan ilan ettiği görüşe göre darbe girişiminin arkasında Gülen Cemaati vardı. Eğer öyleyse:
a) O sırada Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın koruma müdürü olan Burak Akın, bir cuntada yer alması gereken en kritik adamlardan biri değil mi? Hele hele bu darbe girişimi emir-komuta zinciri içerisinde olmayacaksa ve başarısı tamamıyla komuta kademesinin derdest edilip ikna edilmesine bağlıysa Akın’ın mutlaka plana dahil edilmesi gerekmez mi?
Eğer 15 Temmuz’un arkasında Cemaat varsa, neden böylesine kıymetli bir subayı darbe girişiminin dışında tuttu? Demek ki bu, Cemaatin bir organizasyonu değil miydi? Bu durumda darbe girişiminde rol alan ve kendini ‘Cemaat mensubu’ olarak niteleyen askerler neye ve kime göre bu organizasyona dahil oldu? ’Tuzak’ ve ‘kumpas’ görüşleri ağırlık kazanmış oluyor.
Şu ana kadar ortaya çıkan çok sayıda benzer hadise nedeniyle zaten bu resmi tez büyük oranda çökmüştü. 19 Temmuz 2017 tarihinde yazdığım “Cemaat, Cemaat’e darbe yapmış” başlıklı yazımda da bu hadiseleri irdelemiştim. O yazıdan sonra yeni başka gelişmeler de oldu. Bunları genel olarak özetleyecek olursak,
15 Temmuz gecesi Muğla’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı koruyan ve darbeci askerlerle çatışan polislerin daha sonra F….’den tutuklandığı ortaya çıktı.
Erdoğan’ı otelden Dalaman Havalimanı’na götüren helikopterin teknisyeni Tayyib Sina Doğan, F….’den tutuklandı. ByLock kullandığı iddia edilen Doğan, 20 gün sonra serbest bırakıldı.
Erdoğan’ı o gece Dalaman’dan İstanbul’a getiren uçağın pilotu Barış Yurtseven, yine F…. iddiasıyla görevden uzaklaştırıldı.
Yani zincirleme olarak Marmaris’teki otelden İstanbul’a kadar Erdoğan’ın yanında, yöresinde hep Cemaatten olduğu iddia edilen önemli insanlar vardı ama hepsi de Cumhurbaşkanı’nı kurtarabilmek için seferber olmuştu.
Bunlarla sınırlı değil. Mesela darbenin merkez üssü Akıncı’yı bombalayan 5 pilotun 5’i de F….’den tutuklanmıştı.
Şimdi bunlara bir de Yüzbaşı Burak Akın ekleniyor.
b) Yüzbaşı Akın’ın Bylock taraması yapıldığı ve bu uygulamayı kullanmadığının tespit edildiği belirtiliyor. Oysa Bylock’un Cemaatin haberleşme programı olduğu ve darbe gecesi de bu uygulama üzerinden haberleşildiği öne sürülüyor. Bu iddia yüzenden on binlerce insan tutuklu. Yüzde 99’u da öğretmen, esnaf, ev hanımı gibi siviller.
Eğer haberler doğru ise ve iddia ettiği gibi Akın Cemaat üyesi ise kendisine neden Bylock yüklenmedi? Yoksa Bylock Cemaat için o kadar da önemli bir haberleşme aracı değil miydi?
2- Peki resmi tezleri kökünden sarsabilme potansiyeli olan bu gelişme, neden Yeni Şafak’a servis edildi? Yeni Şafak bu haberi neden manşet yaptı? Akın’ın sorgusu halen sürüyorsa ve ne söyleyeceği halen belli değilse, bir yandaş gazete neden kendi ayağına sıkacak bir gelişmeye bu kadar coşkuyla sarılır?
***
Bir ve ikinci. maddeler, madalyonun iki farklı yüzünü temsil ediyor…
Peki Burak Akın, 15 Temmuz sonrası savcılığa verdiği ifadede neler söylemişti? 13 Aralık 2016 tarihli tanık ifadesine bakalım: “Ben Özel Kuvvetler Komutanlığı 11. Özel Kuvvet Taburunda tim komutanı olarak yüzbaşı rütbesinde görev yapmaktayken 2015 yılı Ağustos ayında yapılan görevlendirme ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’ın koruma tim komutanı olarak görevlendirildim.
(…) Hatırladığım kadarıyla saat 21:40 sıralarında Genelkurmay Başkanlığı Güney nizamiyesine girmek üzere İnönü Bulvarı (Kızılay istikametinde) Hava Kuvvetleri Komutanlığı hizasına geldiğimizde keşif unsuru personeli olarak görevlendirilen Uzman Çavuş Vedat Topkaya, tarafıma telsizden çağrı yaparak ‘Komutanım burada garip bir durum var, nizamiyede birilerini yere yatırmışlar, buraya gelmeyin’ diye ikaz etmesi üzerine ben, araç telsizinden emniyetli olduğunu düşündüğüm ve koruma esaslarına göre en yakın askeri birlik olan Kara Harp Okuluna gitmek için o an gideceğimiz konumu kast ederek ‘Sağa dön, istikamet Kara Harp okulu’ şeklinde telsizden koruma ekibine talimat verdim. Bunun üzerine Dikmen Caddesinden Kara Harp Okulu Caddesine döndüğümüzde makam aracı sağa doğru yanaşarak durdu. Ben bulunduğum koruma aracından inerek direk makam aracının ön tarafında bulunan emir subayının kapısını açtım ve Vedat Topkaya Uzman ile aramızda geçen ve tüm koruma ekibinin de şahit olduğu konuşmayı ve bu yüzden konvoyu buraya getirdiğimi arz ettim. Emir subayı Yunus Can Binbaşı da Sayın Kara Kuvvetleri Komutanımıza aracın içerisinde durumu arz etti. Müteakibinde Milli Savunma Bakanlığı nizamiyesinden girme emri, emir subayı tarafından tarafımıza verildi.”
Burada önemli bir detay var. Koruma Müdürü olarak Kara Kuvvetleri Komutanı’nın makam aracını arkadan takip eden Yüzbaşı Akın, Çolak’ı Genelkurmay Karargahı yerine Kara Harp Okulu’na götürmeye karar veriyor. Fakat yolda aracı durduran Salih Zeki Çolak, konvoyu tekrar Genelkurmay’a çeviriyor.
Salih Zeki Çolak, karargaha girer girmez derdest ediliyor. Buradaki çatışma esnasında korumalarından Başçavuş Bülent Aydın şehit oluyor. Burak Akın da yaralanıyor. Acaba Çolak, Kara Harp Okulu’na gitse derdest etmekten kurtulabilir miydi? Çok yüksek ihtimalle evet. Çünkü komutanların alıp götürmekle görevli özel kuvvetler ekibi, sadece karargah binası içerisinde bulunuyordu.
Yani şu durumda, Cemaatçi olduğu belirtilen Akın, “Cemaatin yaptığı darbede”, Salih Zeki Çolak’ı karargah yerine Kara Harp Okulu’na götürmek istiyor. Darbeye iştirak etmediği belirtilen kahramanlardan Çolak ise onu dinlemeyip karargaha geçiyor.
***
Akın’la ilgili bir diğer önemli detay da o gece ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı ile aralarında geçen diyalog. Aksakallı, aynı zamanda bir özel kuvvetler subayı olan Akın’ı arayıp geçmiş olsun dileğinde bulunuyor. Bunu ifadesinde anlatmıştı. Yüzbaşı Akın da savcılık ifadesinde bu anları şöyle aktarıyor: “Revirde yanıma yine koruma timimde görevli Teoman Yıldırır geldi. Kendisine ‘Ne oluyor?’ diye sorduğumda ‘Ben de bilmiyorum’ şeklinde cevap aldım. Bir süre sonra telefonu ile konuşurken telefonu bana uzatarak ‘Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı sizinle görüşmek istiyor’ diye söyledi. Bana telefonda ‘Oğlum orada ne oluyor?’ diye sorduğunda ben de ‘Özel Kuvvetlerden bir ekibin burada olduğunu, Sayın Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın derdest edildiğini, buna engel olmaya çalışırken Yarbay Halit Kazancı tarafından vurulduğumu’ kendisine ilettim. Kendisi de bana ‘Bu işin bir ihanet şebekesi tarafından yapıldığını’ belirterek ve ‘Sana güveniyoruz’ şeklinde sözler söyleyerek telefon görüşmesini sonlandırdık.”
Zekai Aksakallı o gece adeta ‘Cemaatçi’ avına çıkmış ve önüne gelene ‘Öldürün’ talimatı veren bir komutan. 15 Temmuz’dan aylar önce de Özel Kuvvetler’de Hizmet Hareketi’nden olduğunu düşündüğü bütün isimleri Karargah’a bildirdiğini ve tasfiye edilmelerini istediğini belirtmişti.
Şu durumda Zekai Aksakallı, Özel Kuvvetler’den Yüzbaşı Akın’ı gözden kaçırmış mı oluyor? Hatta ona ‘Sana güveniyoruz’ bile diyor.
Sanıyorum şu an sizin de aklınıza gelen o soru, herkesin sormasının istendiği o soru oluyor: O halde şu anda TSK’da kim bilir başka kaç tane kripto Cemaatçi subay var? ‘Kahraman’ bildiklerimizin içerisinde acaba başka kimler aslında Cemaat üyesi?
Bir kere bu olay nasıl bir konjonktüre denk geldi, ona bakalım. Yani ‘zamanlama manidar’ mı?
1- Avrasyacılarla Erdoğan arasında suların kaynamaya başladığı bir dönem. Şırnak’ta devletçi bir aileden gelen Hüseyin Demircan, bütün korumaları atlatarak Erdoğan’a sarılınca “Bu bir mesajdı” yorumları yapıldı. 2 gün sonra Erdoğan, sokaklarda terör estirecek sivilleri koruma altına alan KHK’yı çıkardı. Perinçek, alışılanın dışında buna sert tepki gösterdi.
2- Rusya, Erdoğan’dan yeni bir ‘Aldatıldım’ açıklaması gelmesine yol açacak hamleler içerisinde. Özellikle Suriye’de… Esad’a “Terörist” diyen AKP lideri Erdoğan ise hayli öfkeli.
3- Yeni bir darbe girişimi veya Erdoğan’a yönelik suikast girişimi olacağı iddialarının ayyuka çıktığı bir dönem. Ve böyle bir süreçte karşımıza, Zekai Aksakallı’nın bile güvenini kazanacak kadar kendini gizlemeyi başarmış, kripto bir “F….’cü” çıkıyor. Kendisine “aşırı baskı” yapıldığını söylüyor. Ve bu kadar baskı gelmese kendini hiç deşifre etmeyecek olan bir subay profili bu. Yani aslında baskılar karşısında daha dayanıklı olan, ‘talepleri’ yerine getirme konusunda istekli, başka çok sayıda kripto Cemaatçi olabilir TSK’da… Bu algı oluşturuluyor. Geriye, ‘abilerin’ yaptığı bu baskının ‘Cumhurbaşkanı’na suikast emri’ olduğunun açıklanması kalıyor.
4- Şu anda iç kamuoyunda en büyük tartışma konusu ByLock. 11 bin tahliyenin önünü açan başsavcılık kararı uygulanmaya başladı. Tam bu esnada ByLock kullanmadığı halde ‘Cemaatçi’ olduğu ortaya çıkan bir 15 Temmuz kahramanı, polise teslim olmuş oldu.
***
Gündemle ilgili bu vurguları yapmanın riski de var tabi ki. Hiç arzu etmediğim halde bir şaibe oluşturmuş oluyorum. Peşin peşin Burak Akın’la ilgili bir yargı oluşturmak istemem. Ancak yine de gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışan bir gazeteci olarak bazı sorular sormak durumundayım:
1- Burak Akın gerçekten de yandaş medyanın yazdığı gibi kendisi mi gidip teslim oldu?
2- Gerçekten de Cemaat mensubu olduğunu söyledi mi?
3- Eğer öyleyse neden 17 ay bekledi?
4- Tehlike geçmişken ve kendini kahraman olarak kabul ettirmişken neden ‘hain’ olmayı göze aldı?
5- İfadesinde bazı ‘mahrem imamların’ kendisine baskı yaptığını söylemişse;
a) Birçok mahrem imam ya yakalandı ya yurtdışına çıktı. Böyle bir subayı canından bezdirecek kadar baskı yapabilen mahrem imam mı kaldı Türkiye’de?
b) Kaldıysa bile bu neyin baskısı? Bütün gücünü kaybetmiş, kadrolarının tamamını yitirmiş bir yapı için Burak Akın gibi bir subay altın değerinde iken neden onu bu denli zorlayarak kaybetmeyi göze alıyor.
c) 15 Temmuz’da çok daha hayati bir rol oynayabilecek adamına darbeye katılması için baskı yapmayan Cemaat, şimdi neyin baskısını kuruyor?
d) Abileri o zaman da darbeye katılması için baskı uyguladı da Akın mı direndi ve reddetti? O halde, şu ana göre kıyaslanamayacak kadar güçlü olan Cemaat o zaman söz geçiremediği yüzbaşıya şimdi bu bitik haliyle nasıl söz geçiriyor?
e) Bütün mahrem adamlarına ByLock yüklettiği iddia edilen Cemaat, Akın’a neden uygulamayı yükletmedi?
***
Yazıya girerken “2017 biterken biri bir hamle yaptı!” dedim.
Evet, bana göre biri bir hamle yaptı.
Ama kim?..
15 Temmuz’da ne olduğunun ortaya çıkarılması için samimi bir şekilde çaba göstermek gerekiyor. Çıkacak netice kime yarayacak veya kimin aleyhine olacaksa olsun… Sadece ve sadece gerçeğin peşinde olmak gerekir.
Cumhurbaşkanı’na suikast davasına bakan Muğla 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Emirşah Baştoğ, bir duruşmada, “Su o kadar bulanık ki…” demişti.
Evet, su çok bulanık.
Yolumuzu kaybetmemek için objektif bir şekilde soru sormamız lazım.
Burak Akın’ın ifadeleri üzerinden yeni sorgulamalar yapacağım.
Kaynak: tr724.com / Ahmet Dönmez