Başbakan Binali Yıldırımın bir gazetecinin “Sizi çok zorlayan, ‘girmeseydik bu işe’ dediğiniz herhangi bir proje oldu mu?” sorusuna “Hoşuma gitmeyen proje, 15 Temmuz” cevabını vermesi bazılarında şaşkınlık meydana getirmiş. ‘Bu nedir’ diye soruyorlar
Esasen 15 Temmuz’dan sonra söylenen “Allah’ın lütfu”, “Başkanlık yolu açıldı”, “OHAL ve KHK olmasaydı bu okullara el koyamazdık”, “KHK olmasaydı bu ihraçları yapamazdık” gibi söylemler, tasfiyeler, rejim değişikliğine götüren referandum ve seçim, vs.. 15 Temmuz’un bir proje olduğunun ispatıydı, ancak insanlar derin bir uyku hali ve hipnozun etkisi altında idiler ve ne yazık ki bu gerçekleri gör(e)mediler ve yaşanan zulme ortak oldular.
15 TEMMUZ KİMİN İŞİNE YARADI?
15 Temmuz’un bir proje olduğunu anlamak için şu iki soruya cevap vermek yeterlidir. Bu sorulardan ilki “15 Temmuz kimin işine yaradı? sorusudur. Bu sorunun cevabı çok net; Erdoğan ve AKP iktidarı. O kadar ki Erdoğan 15 Temmuzun ilk dakikalarından itibaren bu olayın “Allah’ın lütfu” olduğunu söylemekten kaçınmıyor (1). Erdoğan’ın 22 Eylül 2016 tarihinde New York’ta yaptığı konuşmasında; “Şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapa
mayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkanına, gücüne sahip olduk (2)” sözleri 15 Temmuzun kimin işine yaradığının itirafı niteliğinde. Başbakan Yıldırım ise; “Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açıldı (3)” sözleriyle 15 Temmuzla planlanan şeyin ne olduğunu adeta itiraf ediyordu. Bu söylemlerin yanı sıra, TSK, yargı, emniyet ve diğer kurumlarda yapılan büyük tasfiyeler, “başkanlık” yolunu açan Anayasa değişikliği ve 24 Haziran seçimi, tutuklama vb tedbirlerin muhaliflere karşı silah gibi kullanılması gibi gelişmeler 15 Temmuz’un kimin işine yaradığını kanıtlamaya yeter nitelikte.
15 TEMMUZ’A KİMLER HAZIRLIKLI GİRDİ?
Öte yandan bizi 15 Temmuz’un proje olup olmadığına, faillerine (veya sorumlularına) götürecek bir diğer önemli sorunun “kimlerin önceden haberi vardı” veya “kimler hazırlıklıydı” sorusu olduğunu düşünüyorum. Bu soruların kamuoyunda ve sosyal medyada çok irdelenmediği görülüyor.
15 Temmuz’a en hazırlıklı kurum şüphesiz HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı idi. Tasfiye/gözaltı listeleri aylar öncesinden hazırdı. Ancak ellerinde delil olmadığından mevcut kanunlara göre bunu yapmak imkansızdı. Bunu yapabilmek için “bir mevzuata ihtiyaç” vardı.
HSYK üyesi Turgay Ateş’in 15 Temmuz’dan bir ay önce yaptığı bir konuşmada dile getirdiği üzere HSYK üyeleri Devlet Denetleme Kurumunun HSYK’dan da istediği ‘(iddia konusu paralel yapı ile) mücadele anlamında ne tür şey yapabiliriz’ önerisine ‘Bir mevzuata ihtiyaç olduğunu, bu mevzuat çerçevesinde bu yapı ile mücadele edebileceklerini’ söylemişlerdi ve 4 gözle bu mevzuatı bekliyorlardı (4). Anlaşılan o ki Erdoğan’a bağlı Devlet Denetleme Kurulu, cemaati bitirme konusunda kurumlardan görüş istemişti. Öyle bir mevzuat olmalıydı ki, Erdoğan’ın dediği gibi normal zamanda yapamayacakları her şeyi yapsınlardı(5). Bu mevzuat KHK den başkası değildi. Ancak bunun için olağanüstü hali ilanını gerektirecek şartların oluşması gerekiyordu. Örneğin çok büyük bir terör eylemi veya bastırılabilecek bir darbe girişimi. Nitekim öyle de oldu; 15 Temmuz (Allah’ın lütfu!) imdada yetişti.
15 Temmuz’un hemen akabinde OHAL ilan edildi. HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın haklarında görevden ihraç kararı verdikleri binlerce yargı mensubu ile ilgili olarak “Bu KHK daha önce yoktu ki hepsini birden ihraç edelim” diyerek (6) sevinçle karşıladığı KHK’ler dönemi başlayacaktı.
HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlıklı idi, darbe girişimi olur olmaz ellerinde listelerle Ankara Hakimevi’nde toplandılar. Toplantıda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Başsavcı Harun Kodalak, Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen ile Adalet Bakanlığı’ndan ve HSYK’dan bazı bürokratlar da vardı (7).
HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz; “Biz 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından saat 01.30’da Hâkimevi’nde toplandık” demişti(8) ancak, darbe iddianamesinde geçen bir tanık beyanına göre çok daha erken saatlerde toplandıkları şüphesi ortaya çıktı. Tanık Tuğamiral Cihat Yaycı ifadesinde; 15 Temmuz günü saat 21:30-22:00 sıralarında EGM’den emniyet müdürü Koray Öner’in kendisini aradığını, yanında Ankara Başsavcısı ve Başsavcı vekili Necip Cem İşçimenin bulunduğunu söyleyerek ‘paşam darbe oluyor galiba’ dediğini söylüyordu(9).
Oysa Akıncılar Üssü İddianamesine göre; “darbe girişiminin ayak sesleri 15 Temmuz’da, Ankara’da 22.05 sıralarında savaş uçaklarının alçak uçuş yapmaya başlamasıyla belirdi. Saat 22.10’da Boğaziçi Köprüsü işgal edildi. Saat 23.05’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbeye teşebbüsle ilgili soruşturma başlattı(10)”.
Herkesin darbe mi, terör saldırısı mı diye olayı çözmeye çalıştığı anlarda Ankara Hakimevi’nde toplanan zevat olayı soruşturmaya bile başlamışlar yani. Hem de darbe girişiminin tüm şiddetiyle yaşandığı, dışarıya çıkmanın güvenli olmadığı, hiçbir kamu görevlisinin akıbetinin ne olacağının belli olmadığı, kapısına her an askerin gelip gözaltına alacağı bir ortamda!
HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın saat 01.30’da toplandıklarına söylemesine karşın gerçekte saatler öncesinden işe koyulmuşlar. Bütün bunlar adı geçen kişilerin Hakimevi’nde darbe başlamadan önce bir araya geldiklerini gösteriyor, ellerinde darbe girişimi ile hiçbir ilgileri bulunmayan gözaltına alınacak yargı mensuplarının listeleriyle birlikte.
Cuma günü, mesai bitmiş, hafta sonu tatili başlamış ve bu kişiler darbe girişimi başlamadan önce Hakimevi’nde toplantıya koşuyorlar, neden?!
Tanık Yaycı’nın ifadesinde geçen saatte (21.30-22.00), Emniyet Müdürü Koray Öner, Başsavcı Harun Kodalak ve Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen “galiba darbe oluyor” derken, aynı saatlerde MİT müsteşarı Hakan Fidan ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yemekte olduklarını, Erdoğan’ın darbeyi saat 21.30’da eniştesinden öğrendiğini! de hatırlatalım.
Yargı mensupları arasında 15 Temmuz sabahı, yani darbe girişiminden önce bazı hakim-savcıların bulunduğu Whatsapp grubundan gözaltına/açığa alınacak yargı mensuplarına ait listelerin paylaşıldığının konuşulduğunu da belirtelim.
Sizin de aklınıza, adı geçen yetkililerin darbe girişimini ve bunun başarısızlıkla sonuçlanacağını (bastırılacağını) önceden biliyorlar mıydı, sorusu gelmiyor mu?
Yoksa darbe girişimi henüz başlamadan önce veya daha iyimser bir tahminle darbe girişimi başlar başlamaz (kaos, tehlike ve belirsizlik ortamında) Hakimevi’nde toplanmış olmaları cesaretlerinden mi, görev aşkından mı, vatan sevgisinden mi kaynaklanıyor acaba? Hiç sanmıyorum..
Daha ilk dakikalarda ellerinde tasfiye listeleriyle bir araya gelmeleri, henüz tek bir darbeci dahi yakalanıp ifadesi alınmadığı halde meslek ve konumlarının gereğini hiçe sayarak siyasilerle ağız birliği içerisinde cemaati darbe girişiminin faili ilan etmeleri, darbe girişimi ile ilgili cevapsız sorular, çelişkili açıklamalarla birlikte değerlendirince, adı geçen kişilerin darbe girişiminden haberdar oldukları, bastırılacağını bildikleri, siyasilerle birlikte normal zamanda yapamayacakları şeyleri yapma konusunda fikir ve eylem birliği çerçevesinde hazırlık yaptıkları çok açık ve bütün bunların çok yakın bir gelecekte delilleriyle birlikte ortaya çıkacağından da eminim.
HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dışında hükumetin de darbe girişimine hazırlıklı olduğunu düşünüyorum. Aynen HSYK gibi her bakanlık çalışmasını büyük ölçüde yapmış, fişlemelerle oluşturulan tasfiye listeleri hazır vaziyette “Allah’ın lütfunu(!)” bekliyorlardı adeta. Asıl çarpıcı gerçek KHK metinlerinde gizli. Darbe girişiminden bir hafta sonra 23 Temmuz’da yayınlanan KHK’lere bakıldığında görülecektir ki, KHK’ler bu kadar kısa sürede hazırlanamayacak teknik detaylarla dolu. Yani aslında KHK ile değiştirilecek mevzuat ve atılacak adımlar tüm ayrıntılarıyla birlikte çok önceden hazırlanmış. Sadece bu adımları atacak “olağanüstü halin” oluşması beklenmiş. Tıpkı geçmişteki darbelerde, askerin darbe için “şartların olgunlaşmasını” beklemesi gibi.
Darbe girişimine en hazırlıklı olanların başında AKPli belediyelerin geldiği de tartışmasız bir gerçek. Darbe girişimi başlamadan önce belediyelere ait iş makinelerinin caddelerde, yol kenarlarında hazır kıta beklediklerine herkes şahit.
Darbe girişimine en hazırlıklı kesim ise AKP tabanı ve özellikle bazı tarikatlar. Örneğin, Uşşaki Tarikatı liderinin darbe girişimini önceden bildiğine ve taraftarlarına hazırlık yapmalarını söylediğine ilişkin Şubat 2016 tarihli videoyu(11) izlemeyen yoktur sanırım.
Yine en büyük hazırlığın Perinçek ve Ergenekon tarafından yapıldığı kendi ikrarları ile sabit. Doğu Perinçek Fatih Altaylı ile yaptığı söyleşide TSK’dan tasfiye edilecekler listesinin kendileri tarafından hazırlandığını açıkça itiraf ediyor.
Öte yandan 2015 sonunda basılan TRT’nin 2016 takviminde tatil günü olmamasına rağmen 15 Temmuz’un kırmızı renkte basılması, Pana Film tarafından 14 Mayıs 2016’da ‘Kurtlar Vadisi Darbe’nin patentinin ve kurtlarvadisidarbe.com’un domain hakkının alınması, 15 Temmuz günü bazı kurumlarda çalışanlara toplu izinler verilmiş olması gibi şüphe çeken pek çok olay var araştırılması gereken.
Peki darbeciler hazırlıklı mıydı? Bu sorunun cevabını darbe gecesi canlı yayınlarda herkes kısmen gördü. Önceki darbelerle ve diğer ülkelerde görülen örnekleriyle birlikte bu olaya bakıldığında bunun bildiğimiz anlamda “darbe” olmadı
ğı çok açık. Hiçbir hükumet üyesi veya siyasetçi alıkonulmamış, TVler/internet açık, kimi siyasiler televizyonlara çıkıp rahat tavırlarla beyanat veriyorlar. 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin herhangi bir plan bugüne kadar ortaya çıkarılmış değil ve iddianameler farkında olmadan bu olayın oldukça plansız ve darbe ciddiyetinden yoksun olduğunu ortaya koymakta. Darbecilerin “Yurtta Sulh Biziz” isimli whatsapp grubundan olay anında paylaştıkları mesajlar dahi bunu kanıtlamaya yeterli.
Örneğin 15 Temmuz günü saat 23:44 itibariyle atılan mesajda aynen “İstanbul moda deniz kulübüne müdahale lazım. Generaller var, derdest edilecek.(12)” deniyor. Darbe girişimi başlamış, insanlar sokaklara dökülmüş, girişim başarısızlığa doğru evrilmeye başlamış, ancak derdest edilecek generaller halen serbest ve bu görevi kim icra edecek belli değil. Yani Balyoz planında olduğu gibi ayrıntılı bir planlama kesinlikle yok, hangi generali kimin derdest edeceği, kimin, hangi görevi icra edeceği belli değil. Kumpas olduğu söylenen Balyoz Darbe Planında ayrıntılı planlama yer alırken, 15 Temmuz darbe girişiminde bunun ihmal edilmiş olması da soru işareti taşıyor. Yine saat 23:42’de gönderilen “küprü çıkışlarını açmazsak yol tıkanıyor takviye birlikler gelemez(13)” şeklindeki mesajdan da anlaşıldığı üzere o kadar ace
mice bir girişim ki, primetime zamanda en kalabalık anda köprü trafiği kapatılmış, takviye birlikler yardıma gelemiyor. Tanklarda, silahlarda mermi yok, insanlar polisin gözü önünde askerleri, askeri öğrencileri linç edebiliyor, binden fazla koruma bulunan saraya 13 asker gidiyor vesaire. Öyle anlaşılıyor ki, darbe girişimine en hazırlıksız yakalananlar bizzat darbeciler.
Peki ya cemaat? İktidarın iddialarıyla soralım: “Devletin tüm kurumlarına sızmış, (tüm ayrıntılarıyla gerçek bir darbe planı olan) ‘Balyoz kumpasını’ kurmuş, 160’a yakın ülkede örgütlenmiş, tutuklanan ve ihraç edilen general ve subay/astsubay sayılarına göre ordunun yarıdan fazlasını kontrol ve hareket ettirme kabiliyeti bulunan, son derece profesyonel bir örgüt”, ülke geçmişinde darbe tecrübesi de bulunduğu halde, nasıl oluyor da plansız, organizasyonsuz, bir film sahnesi çekiyormuşçasına tamamen kendi aleyhine başarısız bir girişime imza atıyor? Darbe girişiminin cemaatin işine yaramadığı ortada. Bu girişimin arkasında cemaat olsaydı ve hatta başarılı da olsalardı ne olurdu biliyor musunuz; şu anda Türkiye’de terör örgütü muamelesi gören cemaat, başta ABD ve Batı olmak üzere tüm dünyada terör örgütü kabul edilip, bugün yaşadıklarını dünya çapında yaşıyor olurdu. Yani neresinden bakarsınız bakınız, cemaatin bu girişimde hiçbir menfaati ve dahli bulunmadığı çok açık.
Görüldüğü üzere her yönüyle şüphe ve çelişkilerle dolu 15 Temmuz’un, Hitler’in “Reichstag Yangını” gibi önceden planlı bir senaryo olduğu yönündeki görüşler her geçen gün ağırlık kazanmakta. Ne var ki, 15 Temmuz olayı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş, tutuklu tahliyesi ve Bylock konuları gibi darbe gerişimine göre tali sayılabilecek konularda bile bağımsız karar verebilme yeteneğinden yoksun bir yargı tarafından çözülebilecek gibi de görünmüyor.
ANALİZ: AKTİFHABER
DİPNOTLAR:
1- http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/son-dakika-haberi-cumhurbaskani-erdogan-ataturk-havalimanina-geldi-1316504/
2- http://www.sanalbasin.com/son-dakika-cumhurbaskani-erdogandan-onemli-aciklamalar-guncel-haberler-15533590
3- https://odatv.com/baskanligin-kapisi-15-temmuz-gecesi-acildi-2210161200.html
4- http://www.bidebunuizle.com/hakim-savcilar-iftarda-bulustu-devletin-yanindayiz-78727.html#
5- http://www.sanalbasin.
com/son-dakika-cumhurbaskani-erdoga
ndan-onemli-aciklamalar-guncel-haberler-15533590
6- https://t.co/J4RVYYMLa3
7- http://www.aksam.com.tr/yazarlar/o-gece-neler-oldu/haber-540829
8- http://m.haberturk.com/gundem/haber/1342282-hsyk-baskanvekili-mehmet-yilmaz-itirafci-hkim-savcilar-meslege-donemeyecek
9- İstanbul C.Başsavcılığının Harp Akademileri Komutanlığında meydana gelen olaylarla ilgili 27.02.2017 tarih ve 2017/852 sayılı iddianamesi, s.692-693.
10- http://www.hurriyet.com.tr/dakika-dakika-darbe-girisimi-15-16-temmuz-2016-40149409
11- https://t.co/jDARZXQ9x5,
https://twitter.com/DarbeTiyatrosu/status/871506282741682176
12- İstanbul C.Başsavcılığının Harp Akademileri Komutanlığında meydana gelen olaylarla ilgili 27.02.2017 tarih ve 2017/852 sayılı iddianamesi, s.238.
13- İstanbul C.Başsavcılığının Harp Akademileri Komutanlığında meydana gelen olaylarla ilgili 27.02.2017 tarih ve 2017/852 sayılı iddianamesi, s.237.