Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın ailesinin dini baskısına maruz kaldığını söyleyerek intihar etmesi dini eğitim tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Bold Medya, çocuklara dini eğitimin hangi yaşta, nasıl verilmesi gerektiğini uzmanlara sordu. İlahiyatçı Hakan Zafer, “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Fakat bu teşvik veya ısrar baskıya varmamalıdır” dedi.
Son videosunda “Açıkçası son 3 üç yıldır Müslüman değilim ama ailem tam tersine aşırı derecede dindar ve baskıcı” diyen Enes Kara’nın sözleri inançlı kesimi derinden etkiledi. Enes’in sözlerini seküler kesimler konuyu tarikat-cemaat yurtlarını kapatmaya getirirken dindarlar ise gençler arasında hızla yayılan ateizm ve deizm gerçeğiyle yüzleşti.
Enes Kara’nın intiharı ile ilgili Tr7/24’de bir yazı kaleme alan İlahiyatçı yazar Ahmet Kurucan, konunun diğer bir boyutuna dikkati çekiyor ve gençlerin ‘hür irade ile din seçimi’ konusuna değiniyordu.
“EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİSİ MÜLKİYET İLİŞKİSİ DEĞİLDİR”
Anadolu’da ebeveynlerin yetişkin de olsa çocuklarının dini tercihlerine karışma konusunda kendini yetkili gördüğünü ve bunun yanlış bir düşünce olduğunu belirten Kurucan,
“Ebeveyn-çocuk ilişkisi mülkiyet ilişkisi değildir. Hiçbir anne-baba reşit ve reşide olmuş çocukları üzerinde dini tercihlerini belirleme bağlamında baskı yapma hakkına sahip değildir. Bunu ilk başta inanması için zorlanılan İslam dini kabul etmez. Dinin kabul etmediği bu baskı aynı zamanda ahlaki de değildir, hukuki de değildir. Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur.” ifadelerini kullandı.
“BASKILAR SAMİMİ BİR DİNDAR DEĞİL İKİ YÜZLÜ BİR MÜNAFIK ORTAYA ÇIKARIR”
Çocuğun yetişkinlik çağına vurgu yapan Kurucan, “Çocuk artık yetişkin diyebileceğimiz bir yaşa ulaştığında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecek ve kendi hayatına dair kararları kendi verebilecek bir seviyeye ulaştığında anne babanın yapacağı tek şey onun kararlarına saygı duymak, bilgi ve tecrübesi ile gördüğü muhtemel yanlışlıklar varsa uyarmaktan ibarettir.” diye yazdı.
Kurucan, yetişkinlik çağında baskının ters tepeceğini ifade ederek yazısına şöyle devam etti:
“Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da. Hangi dönemde hangi toplulukta ve hangi dinde olursa olsun böylesi bir zorlamanın doğuracağı sonuç aynıdır. Çünkü dini inanç ancak ve ancak candan, içten, gönülden, seve seve kişinin özgür iradesi ile kabulü üzerine kuruludur.”
BASKI DEĞİL TEŞVİK
‘Din Psikolojisi’ uzmanı Hakan Zafer de baskının kesinlikle yapılamayacağını ancak ‘psikolojik gelişim dönemleri’ olan 18 yaşına kadarki çocuklukta dini eğitimin teşvikle yapılabileceğini vurguluyor.
İlahiyatçı Zafer, “Baskı kesinlikle yapılmaz. Ama bu şu demek değildir. Kayıtsız kalınmalıdır, umuruna alınmamalıdır, ilgilenilmemelidir veya teşvik edilmemelidir değildir. Çünkü dinin kendi içerisinde emir, çocukların hem dünyasını hem de ahiretini düşünmesi adına Tahrim Suresi’nin bir ayeti var bununla alakalı. Fakat aynı zamanda Bakara Suresi’nde dinde zorlamanın olmadığını da söylediğini görüyoruz. Burada dolayısıyla böyle bir şiddete, baskıya, bütün hakları iradesi elinden alınmış bir şekilde ortada bırakmaya izin yok. Fakat bir anne-baba pekala teşvik edebilir.” diyor.
“DİNDE ZITLAŞILMAZ, İNATLAŞILMAZ”
Çocuğun 18-20 yaşını doldurduktan ve psikolojik gelişimini tamamladıktan sonra teşviğin de çok işe yaramayabileceğini ifade eden Zafer, şunları söylüyor: “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Çocuğuna karşı aynı zaman da sorumluluğudur. Fakat bu teşvik veya ısrar ya da işte örnek olma ya da öğretme dini bilginin nakli konusunda yapacağı hiçbir şey baskıya varmamalıdır. Baskı olduğunda ne olur. Bir kere amaçladığınız şeyin tam tersi olur. Yani dinde zıtlaşılmaz, inatlaşılmaz. İşte baskı ile bir yere varılmaz. Kabul etmez. Kabul ediyormuş gibi gözükür. Dinin en sevmediği şeylerden bir tanesidir olmadığı halde olmuş gibi gözükmek. Dolayısıyla ikiyüzlülüğe nifaka da sevketmiş oluruz çocuklarımızı. Bu da doğru birşey değil.” diye konuştu.
PSİKOLOG ABACI: ANNE-BABAYA ÖFKE, ONLARIN İNANCINA YÖNELİYOR
Almanya’da Köln Üniversitesi’nde Türkiye’den Almanya’ya göç eden ailelerin çocuklarındaki psikolojik sorunlar ve intihar vakaları üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Ramazan Abacı ise, Enes Kara’nın intiharını psikoloji açısından değerlendiriyor. 20 yaşın altındaki intiharlarda ana sebep büyük oranda ‘kişilikle ilgili sorunlar’ olduğunu söyleyen Abacı, “İntiharın büyük bir oranda o yaş grubu için söylüyorum yani 30 yaş altı, 20’li yaş büyük bir çoğunluğu kişilikle ilgilidir… Daha önce öğrendikleriyle yani ailesinden babasından, muhafazakar bir aile belli ki hani kaldığı yer itibariyle söylüyorum öğrendikleriyle yeni öğrendiklerinin çelişkilerini görmüş olabilir. Yeni öğrendikleri daha önce öğrendiklerine baskın gelmiş olabilir. Yani bilişsel bir yanı olabilir.” diyor.
13-18 yaş arasını gençler için kritik bir evre olarak tanımlayan Abacı, bu dönemde çocuklarda ‘anne-babaya tepki’ şeklinde gelişen psikolojik duruma ve çocuklara gösterilen ilgi eksikliğine dikkati çekiyor: “Bu sefer babasına bir tepkisi varsa inancına da tepkisini ortaya koyuyor… Sonuçta çocuk o çelişkiyi yaşıyor. Bir de öfke varsa, o psikolojik ihtiyaçlar giderilmemişse o öfke anne babaya olan öfke, ailenin inancına doğru kolaylıkla geçebiliyor.”
ANNE-BABA İLGİSİZLİĞİ
“Anadolu kültüründe büyüyen çocuklar anne-baba yoksunluğuyla büyüyor. Özellikle erkek çocuğu baba yoksunluğunu hisseder, hissedebilir. Bu ihtiyaç giderilmezse hayat hep çelişkili tozlu dumanlı geçirecektir.” diyen Prof. Dr. Abacı, “Anne-baba psikolojik anlamda yanlarında olmamışlar. Karnelerindeki kırık notlarla ilgilenen anne-babalarımız maalesef kalplerimizin kırıklığıyla ilgilenmemişler.” ifadelerini kullanıyor.
POLİTİK AMAÇLAR İÇİN KULLANILIYOR, BU YANLIŞ
Psikolog Vedat Bilgiç ise Enes’in intiharı konusunda sadece tarikat yurdunda kalması ve baskıya odaklanılmasını yanlış buluyor. İntiharda çok sayıda sebebin etkili olduğunu ve tek bir noktaya odaklanılmasının doğru ve bilimsel olmadığını vurgulayan Bilgiç, “Ülkemizde bir politik cinnet durumu söz konusu ve her şey politik açıdan bakılıyor. Böyle bir üzücü durum bile bir kesimin görmemesine yol açıyor ya da bir kesimde intihar etmiş bir çocuğu alıp kendi politik amaçları için kullanmaya çalışıyor. Bu hoş birşey değil. Yani böyle tartışılmamalı bu konular.” değerlendirmesi yapıyor.
Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın ailesinin dini baskısına maruz kaldığını söyleyerek intihar etmesi dini eğitim tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Bold Medya, çocuklara dini eğitimin hangi yaşta, nasıl verilmesi gerektiğini uzmanlara sordu. İlahiyatçı Hakan Zafer, “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Fakat bu teşvik veya ısrar baskıya varmamalıdır” dedi.
Son videosunda “Açıkçası son 3 üç yıldır Müslüman değilim ama ailem tam tersine aşırı derecede dindar ve baskıcı” diyen Enes Kara’nın sözleri inançlı kesimi derinden etkiledi. Enes’in sözlerini seküler kesimler konuyu tarikat-cemaat yurtlarını kapatmaya getirirken dindarlar ise gençler arasında hızla yayılan ateizm ve deizm gerçeğiyle yüzleşti.
Enes Kara’nın intiharı ile ilgili Tr7/24’de bir yazı kaleme alan İlahiyatçı yazar Ahmet Kurucan, konunun diğer bir boyutuna dikkati çekiyor ve gençlerin ‘hür irade ile din seçimi’ konusuna değiniyordu.
“EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİSİ MÜLKİYET İLİŞKİSİ DEĞİLDİR”
Anadolu’da ebeveynlerin yetişkin de olsa çocuklarının dini tercihlerine karışma konusunda kendini yetkili gördüğünü ve bunun yanlış bir düşünce olduğunu belirten Kurucan,
“Ebeveyn-çocuk ilişkisi mülkiyet ilişkisi değildir. Hiçbir anne-baba reşit ve reşide olmuş çocukları üzerinde dini tercihlerini belirleme bağlamında baskı yapma hakkına sahip değildir. Bunu ilk başta inanması için zorlanılan İslam dini kabul etmez. Dinin kabul etmediği bu baskı aynı zamanda ahlaki de değildir, hukuki de değildir. Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur.” ifadelerini kullandı.
“BASKILAR SAMİMİ BİR DİNDAR DEĞİL İKİ YÜZLÜ BİR MÜNAFIK ORTAYA ÇIKARIR”
Çocuğun yetişkinlik çağına vurgu yapan Kurucan, “Çocuk artık yetişkin diyebileceğimiz bir yaşa ulaştığında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecek ve kendi hayatına dair kararları kendi verebilecek bir seviyeye ulaştığında anne babanın yapacağı tek şey onun kararlarına saygı duymak, bilgi ve tecrübesi ile gördüğü muhtemel yanlışlıklar varsa uyarmaktan ibarettir.” diye yazdı.
Kurucan, yetişkinlik çağında baskının ters tepeceğini ifade ederek yazısına şöyle devam etti:
“Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da. Hangi dönemde hangi toplulukta ve hangi dinde olursa olsun böylesi bir zorlamanın doğuracağı sonuç aynıdır. Çünkü dini inanç ancak ve ancak candan, içten, gönülden, seve seve kişinin özgür iradesi ile kabulü üzerine kuruludur.”
BASKI DEĞİL TEŞVİK
‘Din Psikolojisi’ uzmanı Hakan Zafer de baskının kesinlikle yapılamayacağını ancak ‘psikolojik gelişim dönemleri’ olan 18 yaşına kadarki çocuklukta dini eğitimin teşvikle yapılabileceğini vurguluyor.
İlahiyatçı Zafer, “Baskı kesinlikle yapılmaz. Ama bu şu demek değildir. Kayıtsız kalınmalıdır, umuruna alınmamalıdır, ilgilenilmemelidir veya teşvik edilmemelidir değildir. Çünkü dinin kendi içerisinde emir, çocukların hem dünyasını hem de ahiretini düşünmesi adına Tahrim Suresi’nin bir ayeti var bununla alakalı. Fakat aynı zamanda Bakara Suresi’nde dinde zorlamanın olmadığını da söylediğini görüyoruz. Burada dolayısıyla böyle bir şiddete, baskıya, bütün hakları iradesi elinden alınmış bir şekilde ortada bırakmaya izin yok. Fakat bir anne-baba pekala teşvik edebilir.” diyor.
“DİNDE ZITLAŞILMAZ, İNATLAŞILMAZ”
Çocuğun 18-20 yaşını doldurduktan ve psikolojik gelişimini tamamladıktan sonra teşviğin de çok işe yaramayabileceğini ifade eden Zafer, şunları söylüyor: “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Çocuğuna karşı aynı zaman da sorumluluğudur. Fakat bu teşvik veya ısrar ya da işte örnek olma ya da öğretme dini bilginin nakli konusunda yapacağı hiçbir şey baskıya varmamalıdır. Baskı olduğunda ne olur. Bir kere amaçladığınız şeyin tam tersi olur. Yani dinde zıtlaşılmaz, inatlaşılmaz. İşte baskı ile bir yere varılmaz. Kabul etmez. Kabul ediyormuş gibi gözükür. Dinin en sevmediği şeylerden bir tanesidir olmadığı halde olmuş gibi gözükmek. Dolayısıyla ikiyüzlülüğe nifaka da sevketmiş oluruz çocuklarımızı. Bu da doğru birşey değil.” diye konuştu.
PSİKOLOG ABACI: ANNE-BABAYA ÖFKE, ONLARIN İNANCINA YÖNELİYOR
Almanya’da Köln Üniversitesi’nde Türkiye’den Almanya’ya göç eden ailelerin çocuklarındaki psikolojik sorunlar ve intihar vakaları üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Ramazan Abacı ise, Enes Kara’nın intiharını psikoloji açısından değerlendiriyor. 20 yaşın altındaki intiharlarda ana sebep büyük oranda ‘kişilikle ilgili sorunlar’ olduğunu söyleyen Abacı, “İntiharın büyük bir oranda o yaş grubu için söylüyorum yani 30 yaş altı, 20’li yaş büyük bir çoğunluğu kişilikle ilgilidir… Daha önce öğrendikleriyle yani ailesinden babasından, muhafazakar bir aile belli ki hani kaldığı yer itibariyle söylüyorum öğrendikleriyle yeni öğrendiklerinin çelişkilerini görmüş olabilir. Yeni öğrendikleri daha önce öğrendiklerine baskın gelmiş olabilir. Yani bilişsel bir yanı olabilir.” diyor.
13-18 yaş arasını gençler için kritik bir evre olarak tanımlayan Abacı, bu dönemde çocuklarda ‘anne-babaya tepki’ şeklinde gelişen psikolojik duruma ve çocuklara gösterilen ilgi eksikliğine dikkati çekiyor: “Bu sefer babasına bir tepkisi varsa inancına da tepkisini ortaya koyuyor… Sonuçta çocuk o çelişkiyi yaşıyor. Bir de öfke varsa, o psikolojik ihtiyaçlar giderilmemişse o öfke anne babaya olan öfke, ailenin inancına doğru kolaylıkla geçebiliyor.”
ANNE-BABA İLGİSİZLİĞİ
“Anadolu kültüründe büyüyen çocuklar anne-baba yoksunluğuyla büyüyor. Özellikle erkek çocuğu baba yoksunluğunu hisseder, hissedebilir. Bu ihtiyaç giderilmezse hayat hep çelişkili tozlu dumanlı geçirecektir.” diyen Prof. Dr. Abacı, “Anne-baba psikolojik anlamda yanlarında olmamışlar. Karnelerindeki kırık notlarla ilgilenen anne-babalarımız maalesef kalplerimizin kırıklığıyla ilgilenmemişler.” ifadelerini kullanıyor.
POLİTİK AMAÇLAR İÇİN KULLANILIYOR, BU YANLIŞ
Psikolog Vedat Bilgiç ise Enes’in intiharı konusunda sadece tarikat yurdunda kalması ve baskıya odaklanılmasını yanlış buluyor. İntiharda çok sayıda sebebin etkili olduğunu ve tek bir noktaya odaklanılmasının doğru ve bilimsel olmadığını vurgulayan Bilgiç, “Ülkemizde bir politik cinnet durumu söz konusu ve her şey politik açıdan bakılıyor. Böyle bir üzücü durum bile bir kesimin görmemesine yol açıyor ya da bir kesimde intihar etmiş bir çocuğu alıp kendi politik amaçları için kullanmaya çalışıyor. Bu hoş birşey değil. Yani böyle tartışılmamalı bu konular.” değerlendirmesi yapıyor.
Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın ailesinin dini baskısına maruz kaldığını söyleyerek intihar etmesi dini eğitim tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Bold Medya, çocuklara dini eğitimin hangi yaşta, nasıl verilmesi gerektiğini uzmanlara sordu. İlahiyatçı Hakan Zafer, “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Fakat bu teşvik veya ısrar baskıya varmamalıdır” dedi.
Son videosunda “Açıkçası son 3 üç yıldır Müslüman değilim ama ailem tam tersine aşırı derecede dindar ve baskıcı” diyen Enes Kara’nın sözleri inançlı kesimi derinden etkiledi. Enes’in sözlerini seküler kesimler konuyu tarikat-cemaat yurtlarını kapatmaya getirirken dindarlar ise gençler arasında hızla yayılan ateizm ve deizm gerçeğiyle yüzleşti.
Enes Kara’nın intiharı ile ilgili Tr7/24’de bir yazı kaleme alan İlahiyatçı yazar Ahmet Kurucan, konunun diğer bir boyutuna dikkati çekiyor ve gençlerin ‘hür irade ile din seçimi’ konusuna değiniyordu.
“EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİSİ MÜLKİYET İLİŞKİSİ DEĞİLDİR”
Anadolu’da ebeveynlerin yetişkin de olsa çocuklarının dini tercihlerine karışma konusunda kendini yetkili gördüğünü ve bunun yanlış bir düşünce olduğunu belirten Kurucan,
“Ebeveyn-çocuk ilişkisi mülkiyet ilişkisi değildir. Hiçbir anne-baba reşit ve reşide olmuş çocukları üzerinde dini tercihlerini belirleme bağlamında baskı yapma hakkına sahip değildir. Bunu ilk başta inanması için zorlanılan İslam dini kabul etmez. Dinin kabul etmediği bu baskı aynı zamanda ahlaki de değildir, hukuki de değildir. Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur.” ifadelerini kullandı.
“BASKILAR SAMİMİ BİR DİNDAR DEĞİL İKİ YÜZLÜ BİR MÜNAFIK ORTAYA ÇIKARIR”
Çocuğun yetişkinlik çağına vurgu yapan Kurucan, “Çocuk artık yetişkin diyebileceğimiz bir yaşa ulaştığında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecek ve kendi hayatına dair kararları kendi verebilecek bir seviyeye ulaştığında anne babanın yapacağı tek şey onun kararlarına saygı duymak, bilgi ve tecrübesi ile gördüğü muhtemel yanlışlıklar varsa uyarmaktan ibarettir.” diye yazdı.
Kurucan, yetişkinlik çağında baskının ters tepeceğini ifade ederek yazısına şöyle devam etti:
“Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da. Hangi dönemde hangi toplulukta ve hangi dinde olursa olsun böylesi bir zorlamanın doğuracağı sonuç aynıdır. Çünkü dini inanç ancak ve ancak candan, içten, gönülden, seve seve kişinin özgür iradesi ile kabulü üzerine kuruludur.”
BASKI DEĞİL TEŞVİK
‘Din Psikolojisi’ uzmanı Hakan Zafer de baskının kesinlikle yapılamayacağını ancak ‘psikolojik gelişim dönemleri’ olan 18 yaşına kadarki çocuklukta dini eğitimin teşvikle yapılabileceğini vurguluyor.
İlahiyatçı Zafer, “Baskı kesinlikle yapılmaz. Ama bu şu demek değildir. Kayıtsız kalınmalıdır, umuruna alınmamalıdır, ilgilenilmemelidir veya teşvik edilmemelidir değildir. Çünkü dinin kendi içerisinde emir, çocukların hem dünyasını hem de ahiretini düşünmesi adına Tahrim Suresi’nin bir ayeti var bununla alakalı. Fakat aynı zamanda Bakara Suresi’nde dinde zorlamanın olmadığını da söylediğini görüyoruz. Burada dolayısıyla böyle bir şiddete, baskıya, bütün hakları iradesi elinden alınmış bir şekilde ortada bırakmaya izin yok. Fakat bir anne-baba pekala teşvik edebilir.” diyor.
“DİNDE ZITLAŞILMAZ, İNATLAŞILMAZ”
Çocuğun 18-20 yaşını doldurduktan ve psikolojik gelişimini tamamladıktan sonra teşviğin de çok işe yaramayabileceğini ifade eden Zafer, şunları söylüyor: “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Çocuğuna karşı aynı zaman da sorumluluğudur. Fakat bu teşvik veya ısrar ya da işte örnek olma ya da öğretme dini bilginin nakli konusunda yapacağı hiçbir şey baskıya varmamalıdır. Baskı olduğunda ne olur. Bir kere amaçladığınız şeyin tam tersi olur. Yani dinde zıtlaşılmaz, inatlaşılmaz. İşte baskı ile bir yere varılmaz. Kabul etmez. Kabul ediyormuş gibi gözükür. Dinin en sevmediği şeylerden bir tanesidir olmadığı halde olmuş gibi gözükmek. Dolayısıyla ikiyüzlülüğe nifaka da sevketmiş oluruz çocuklarımızı. Bu da doğru birşey değil.” diye konuştu.
PSİKOLOG ABACI: ANNE-BABAYA ÖFKE, ONLARIN İNANCINA YÖNELİYOR
Almanya’da Köln Üniversitesi’nde Türkiye’den Almanya’ya göç eden ailelerin çocuklarındaki psikolojik sorunlar ve intihar vakaları üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Ramazan Abacı ise, Enes Kara’nın intiharını psikoloji açısından değerlendiriyor. 20 yaşın altındaki intiharlarda ana sebep büyük oranda ‘kişilikle ilgili sorunlar’ olduğunu söyleyen Abacı, “İntiharın büyük bir oranda o yaş grubu için söylüyorum yani 30 yaş altı, 20’li yaş büyük bir çoğunluğu kişilikle ilgilidir… Daha önce öğrendikleriyle yani ailesinden babasından, muhafazakar bir aile belli ki hani kaldığı yer itibariyle söylüyorum öğrendikleriyle yeni öğrendiklerinin çelişkilerini görmüş olabilir. Yeni öğrendikleri daha önce öğrendiklerine baskın gelmiş olabilir. Yani bilişsel bir yanı olabilir.” diyor.
13-18 yaş arasını gençler için kritik bir evre olarak tanımlayan Abacı, bu dönemde çocuklarda ‘anne-babaya tepki’ şeklinde gelişen psikolojik duruma ve çocuklara gösterilen ilgi eksikliğine dikkati çekiyor: “Bu sefer babasına bir tepkisi varsa inancına da tepkisini ortaya koyuyor… Sonuçta çocuk o çelişkiyi yaşıyor. Bir de öfke varsa, o psikolojik ihtiyaçlar giderilmemişse o öfke anne babaya olan öfke, ailenin inancına doğru kolaylıkla geçebiliyor.”
ANNE-BABA İLGİSİZLİĞİ
“Anadolu kültüründe büyüyen çocuklar anne-baba yoksunluğuyla büyüyor. Özellikle erkek çocuğu baba yoksunluğunu hisseder, hissedebilir. Bu ihtiyaç giderilmezse hayat hep çelişkili tozlu dumanlı geçirecektir.” diyen Prof. Dr. Abacı, “Anne-baba psikolojik anlamda yanlarında olmamışlar. Karnelerindeki kırık notlarla ilgilenen anne-babalarımız maalesef kalplerimizin kırıklığıyla ilgilenmemişler.” ifadelerini kullanıyor.
POLİTİK AMAÇLAR İÇİN KULLANILIYOR, BU YANLIŞ
Psikolog Vedat Bilgiç ise Enes’in intiharı konusunda sadece tarikat yurdunda kalması ve baskıya odaklanılmasını yanlış buluyor. İntiharda çok sayıda sebebin etkili olduğunu ve tek bir noktaya odaklanılmasının doğru ve bilimsel olmadığını vurgulayan Bilgiç, “Ülkemizde bir politik cinnet durumu söz konusu ve her şey politik açıdan bakılıyor. Böyle bir üzücü durum bile bir kesimin görmemesine yol açıyor ya da bir kesimde intihar etmiş bir çocuğu alıp kendi politik amaçları için kullanmaya çalışıyor. Bu hoş birşey değil. Yani böyle tartışılmamalı bu konular.” değerlendirmesi yapıyor.
Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın ailesinin dini baskısına maruz kaldığını söyleyerek intihar etmesi dini eğitim tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
Bold Medya, çocuklara dini eğitimin hangi yaşta, nasıl verilmesi gerektiğini uzmanlara sordu. İlahiyatçı Hakan Zafer, “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Fakat bu teşvik veya ısrar baskıya varmamalıdır” dedi.
Son videosunda “Açıkçası son 3 üç yıldır Müslüman değilim ama ailem tam tersine aşırı derecede dindar ve baskıcı” diyen Enes Kara’nın sözleri inançlı kesimi derinden etkiledi. Enes’in sözlerini seküler kesimler konuyu tarikat-cemaat yurtlarını kapatmaya getirirken dindarlar ise gençler arasında hızla yayılan ateizm ve deizm gerçeğiyle yüzleşti.
Enes Kara’nın intiharı ile ilgili Tr7/24’de bir yazı kaleme alan İlahiyatçı yazar Ahmet Kurucan, konunun diğer bir boyutuna dikkati çekiyor ve gençlerin ‘hür irade ile din seçimi’ konusuna değiniyordu.
“EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİSİ MÜLKİYET İLİŞKİSİ DEĞİLDİR”
Anadolu’da ebeveynlerin yetişkin de olsa çocuklarının dini tercihlerine karışma konusunda kendini yetkili gördüğünü ve bunun yanlış bir düşünce olduğunu belirten Kurucan,
“Ebeveyn-çocuk ilişkisi mülkiyet ilişkisi değildir. Hiçbir anne-baba reşit ve reşide olmuş çocukları üzerinde dini tercihlerini belirleme bağlamında baskı yapma hakkına sahip değildir. Bunu ilk başta inanması için zorlanılan İslam dini kabul etmez. Dinin kabul etmediği bu baskı aynı zamanda ahlaki de değildir, hukuki de değildir. Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur.” ifadelerini kullandı.
“BASKILAR SAMİMİ BİR DİNDAR DEĞİL İKİ YÜZLÜ BİR MÜNAFIK ORTAYA ÇIKARIR”
Çocuğun yetişkinlik çağına vurgu yapan Kurucan, “Çocuk artık yetişkin diyebileceğimiz bir yaşa ulaştığında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecek ve kendi hayatına dair kararları kendi verebilecek bir seviyeye ulaştığında anne babanın yapacağı tek şey onun kararlarına saygı duymak, bilgi ve tecrübesi ile gördüğü muhtemel yanlışlıklar varsa uyarmaktan ibarettir.” diye yazdı.
Kurucan, yetişkinlik çağında baskının ters tepeceğini ifade ederek yazısına şöyle devam etti:
“Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da. Hangi dönemde hangi toplulukta ve hangi dinde olursa olsun böylesi bir zorlamanın doğuracağı sonuç aynıdır. Çünkü dini inanç ancak ve ancak candan, içten, gönülden, seve seve kişinin özgür iradesi ile kabulü üzerine kuruludur.”
BASKI DEĞİL TEŞVİK
‘Din Psikolojisi’ uzmanı Hakan Zafer de baskının kesinlikle yapılamayacağını ancak ‘psikolojik gelişim dönemleri’ olan 18 yaşına kadarki çocuklukta dini eğitimin teşvikle yapılabileceğini vurguluyor.
İlahiyatçı Zafer, “Baskı kesinlikle yapılmaz. Ama bu şu demek değildir. Kayıtsız kalınmalıdır, umuruna alınmamalıdır, ilgilenilmemelidir veya teşvik edilmemelidir değildir. Çünkü dinin kendi içerisinde emir, çocukların hem dünyasını hem de ahiretini düşünmesi adına Tahrim Suresi’nin bir ayeti var bununla alakalı. Fakat aynı zamanda Bakara Suresi’nde dinde zorlamanın olmadığını da söylediğini görüyoruz. Burada dolayısıyla böyle bir şiddete, baskıya, bütün hakları iradesi elinden alınmış bir şekilde ortada bırakmaya izin yok. Fakat bir anne-baba pekala teşvik edebilir.” diyor.
“DİNDE ZITLAŞILMAZ, İNATLAŞILMAZ”
Çocuğun 18-20 yaşını doldurduktan ve psikolojik gelişimini tamamladıktan sonra teşviğin de çok işe yaramayabileceğini ifade eden Zafer, şunları söylüyor: “Teşvikten vazgeçilmemesi gerekir. Bu ebeveynin hakkıdır. Çocuğuna karşı aynı zaman da sorumluluğudur. Fakat bu teşvik veya ısrar ya da işte örnek olma ya da öğretme dini bilginin nakli konusunda yapacağı hiçbir şey baskıya varmamalıdır. Baskı olduğunda ne olur. Bir kere amaçladığınız şeyin tam tersi olur. Yani dinde zıtlaşılmaz, inatlaşılmaz. İşte baskı ile bir yere varılmaz. Kabul etmez. Kabul ediyormuş gibi gözükür. Dinin en sevmediği şeylerden bir tanesidir olmadığı halde olmuş gibi gözükmek. Dolayısıyla ikiyüzlülüğe nifaka da sevketmiş oluruz çocuklarımızı. Bu da doğru birşey değil.” diye konuştu.
PSİKOLOG ABACI: ANNE-BABAYA ÖFKE, ONLARIN İNANCINA YÖNELİYOR
Almanya’da Köln Üniversitesi’nde Türkiye’den Almanya’ya göç eden ailelerin çocuklarındaki psikolojik sorunlar ve intihar vakaları üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Ramazan Abacı ise, Enes Kara’nın intiharını psikoloji açısından değerlendiriyor. 20 yaşın altındaki intiharlarda ana sebep büyük oranda ‘kişilikle ilgili sorunlar’ olduğunu söyleyen Abacı, “İntiharın büyük bir oranda o yaş grubu için söylüyorum yani 30 yaş altı, 20’li yaş büyük bir çoğunluğu kişilikle ilgilidir… Daha önce öğrendikleriyle yani ailesinden babasından, muhafazakar bir aile belli ki hani kaldığı yer itibariyle söylüyorum öğrendikleriyle yeni öğrendiklerinin çelişkilerini görmüş olabilir. Yeni öğrendikleri daha önce öğrendiklerine baskın gelmiş olabilir. Yani bilişsel bir yanı olabilir.” diyor.
13-18 yaş arasını gençler için kritik bir evre olarak tanımlayan Abacı, bu dönemde çocuklarda ‘anne-babaya tepki’ şeklinde gelişen psikolojik duruma ve çocuklara gösterilen ilgi eksikliğine dikkati çekiyor: “Bu sefer babasına bir tepkisi varsa inancına da tepkisini ortaya koyuyor… Sonuçta çocuk o çelişkiyi yaşıyor. Bir de öfke varsa, o psikolojik ihtiyaçlar giderilmemişse o öfke anne babaya olan öfke, ailenin inancına doğru kolaylıkla geçebiliyor.”
ANNE-BABA İLGİSİZLİĞİ
“Anadolu kültüründe büyüyen çocuklar anne-baba yoksunluğuyla büyüyor. Özellikle erkek çocuğu baba yoksunluğunu hisseder, hissedebilir. Bu ihtiyaç giderilmezse hayat hep çelişkili tozlu dumanlı geçirecektir.” diyen Prof. Dr. Abacı, “Anne-baba psikolojik anlamda yanlarında olmamışlar. Karnelerindeki kırık notlarla ilgilenen anne-babalarımız maalesef kalplerimizin kırıklığıyla ilgilenmemişler.” ifadelerini kullanıyor.
POLİTİK AMAÇLAR İÇİN KULLANILIYOR, BU YANLIŞ
Psikolog Vedat Bilgiç ise Enes’in intiharı konusunda sadece tarikat yurdunda kalması ve baskıya odaklanılmasını yanlış buluyor. İntiharda çok sayıda sebebin etkili olduğunu ve tek bir noktaya odaklanılmasının doğru ve bilimsel olmadığını vurgulayan Bilgiç, “Ülkemizde bir politik cinnet durumu söz konusu ve her şey politik açıdan bakılıyor. Böyle bir üzücü durum bile bir kesimin görmemesine yol açıyor ya da bir kesimde intihar etmiş bir çocuğu alıp kendi politik amaçları için kullanmaya çalışıyor. Bu hoş birşey değil. Yani böyle tartışılmamalı bu konular.” değerlendirmesi yapıyor.