Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki Küllüoba Höyüğü’nde yapılan arkeolojik kazılarda, milattan önce 3 bin yıllarına dayanan Anadolu’nun ilk şehir yapılanması gün yüzüne çıkarıldı.
DHA’nın haberine göre, yaklaşık 5 bin yıllık insan ve hayvan iskeletlerinin de bulunduğu kazılarda, yerleşme planının ortaya çıkarıldığını ifade eden kazı başkanı Doç. Dr. Murat Türkteki şöyle konuştu: “Kazılarda, hayvan ve insan iskeletlerinin yanı sıra bir çömlekte yaklaşık 2,5 milyon tane zarife otu tohumu tespit ettik. Zarife otu, bugün tıp alanında, aromatik olarak hala kullanılan bir bitki. Ayrıca dört ve 14 yaşlarında iki insan iskeleti daha çıkarıldı.”
Seyitgazi ilçesine bağlı Yenikent Mahallesi’nde Küllüoba kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle 1996 yılında başladı.
Aradan geçen zaman içerisinde kazı alanında ilk tunç çağının kültürel özelliklerini ortaya çıkaran objelerin yanı sıra hayvan kemikleri ve yerleşim yerleri tespit edildi. Kazılarda toplam 20 mezar alanı belirlendi.
‘İlk şehirciliğin başladığı yerlerden birisi’
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi ve Küllüoba Höyüğü Kazı Başkanı Doç. Dr. Murat Türkteki, kazı çalışmalarının yukarı Sakarya ovasının batısında ve oldukça verimli olan arazilerde sürdürüldüğünü söyledi.ReklamKazı çalışmalarında milattan önce 3200’e tarihlenen tabakalanma olduğunu tespit ettiklerini ifade eden Doç. Dr. Türkteki şunları söyledi: “Burada 1300 yıl boyunca, milattan önce 3200-1950 yılları arasında yaşamın izlerini takip etmemiz mümkün. Yaklaşık 10 metrelik bir kültür dolgusu var. 350 metreye, 250 metre boyutlarında bir yerleşmeyi kazıyoruz. Yerleşme, sadece bu ovanın ürününün depolandığı yer değil, aynı zamanda Mezopotamya’dan Balkanlara uzanan bir ticaret hattının da ortasında yer alıyor. Höyüğün yüksekliğini 10 metre olarak söyleyebiliriz. Yerleşme bu bölgenin merkezi konumunda olduğu için oldukça büyük ve önem arz ediyor. 5 bin yıl önce ilk şehirciliğin başladığı yerlerden birisi. Bugüne kadarki çalışmalarla yerleşme planını ortaya çıkarmış vaziyetteyiz.”
‘Tarihin ilk insan sınıflandırılması‘
Küllüoba Höyüğü Kazı başkanı, bitişik nizam evlerden oluşan şehir yapılanmasında yönetici sınıfın ayrı ve daha büyük evlerde oturduğunun tespit edildiğini kaydederek şunları söyledi: “Burada avluya bakan, dış taraflarında savunma niteliği olan birbirine bitişik yapılardan bahsedebiliriz. Bu yapılar, kamusal yapıları da içeriyor. Dolayısıyla biz burayı, ‘Yukarı Şehir’ olarak adlandırıyoruz. Aşağı kısımda ise daha çok konut yapıları bulunuyor. Bu da aslında, sosyal organizasyonun, sınıflaşmanın ve bir yönetici sınıfın burada var olduğunu gösteriyor. Şehirleşmeyle birlikte artık sınıflar ortaya çıkmaya başlıyor. Bu sınıfların bir organizasyonu var. Burada biz özellikle yöneticilere ait bazı yapılar ortaya çıkardık. Bunlardan bir tanesi, 31 metre uzunluğunda ve 24 metre genişliğinde yönetici yapısı. O dönem için oldukça büyük ve anıtsal bir yapı.”
‘2.5 milyon zarife otu bulundu’
Çalışmalarda sadece mimari bulguları, çanak-çömleği veya iskeletleri değerlendirmediklerini anlatan Doç. Dr. Türkteki, hala tıp alanında kullanılan zarife otundan 2,5 milyon adet bulduklarını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsana ait her şey ve onun dışında, o gün burada olan her şey bizim ilgi alanımız. Dolayısıyla hayvan kemiklerini de bitki kalıntılarını da analiz ediyoruz. Yukarı şehirde yaptığımız kazılarda, iki katlı yangın geçirmiş bir bina içerisindeki bir çömlekte yaklaşık 2 buçuk milyon tane zarife otu tohumu tespit ettik. Zarife otu bugün tıp alanında, aromatik olarak hala kullanılan bir bitki.”
‘İskeletler üzerinden beslenme alışkanlıkları bile anlaşılabilir’
Bu yıl tamamlanan kazı çalışmalarında farklı üniversitelerden akademisyen ve doktora öğrencileri de yer aldı.
Akademisyenlerin kendi uzmanlık alanlarında çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Doç. Dr. Türkteki şu bilgileri aktardı: “Uluslararası çalışıyoruz diyebiliriz. Antropologlar, zooarkeloglar, arkeobotani çalışanlar burada arkeologlarla birlikte çalışıyorlar. Bu disiplinler arası çalışmanın uluslararası bir yönü de var. Japonya’dan, Almanya’dan ve İtalya’dan meslektaşlarımız kazımıza katılıyorlar. Kendi uzmanlık alanlarında çalışmalarını sürdürüyorlar. Özellikle bu mezarlık alanıyla ilgili şunu söyleyebiliriz; önümüzdeki yıldan itibaren bu kemikler üzerinde antik DNA çalışmaları yürütülecek. Tabi DNA’nın korunma durumuna da bağlı ancak akrabalık ilişkilerini anlamamız mümkün olacak. Onun dışında, yaşam sürelerini hastalıkları ve beslenme alışkanlıklarını bu kemikler üzerinden saptamamız mümkün olacak.”