AİHM’in Türkiye’den talep ettiği Cizre savunmasında skandal cevaplar verildiği ortaya çıktı. Türkiye, Cizre’deki bodrumlarda öldürülenlerin ‘yaralı halde tıbbi yardım bekleyen masum siviller olarak görülmemesi gerektiğini’ söyledi.
Olayın yaşandığı günlerin hemen ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatları, üçüncü bodrum için 11 Şubat 2016’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptı. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı imzasıyla 12 Temmuz 2017’de AİHM’e savunma verdi.
‘STÖ RAPORLARI SOMUT BELGELER İÇERMİYOR’
Türkiye, savunmanın ilk bölümünde, “Hükümet, kararda yer alan kimi sivil toplum kuruluşlarının söz konusu raporlarının, somut belgeler içermediğini, herhangi bir resmi veriye dayanmadan hazırlandığını, yalnızca genel yorum ve çıkarımlara dayandığını ve bunların mevcut vaka ile ilgili olmadığı” iddiasında bulundu.
‘KÖTÜ MUAMELE YAPANLAR GEREKLİ YARGILAMAYA TABİ TUTULDU’
Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden olduğu ve uluslararası standartları bir rehber olarak benimseyen hukuk devleti olduğu belirtilen savunmada, ilan edilen yasakların Başbakanlık tarafından valilik ve kaymakamlıklara gönderilen ‘Hükümet Genelgesi’ çerçevesinde ve hukuki olduğuna yer verildi. Savunmada yer alan ve ‘Ek-13’ olarak numaralandırılan bölümde ‘Hükümet Genelgesi’ne yer verilmezken, savunmanın ‘Hükümet Talimatı’ bölümünde şu ifadelere yer verildi: “…terörle mücadele operasyonlarını (Türkiye Genelkurmay ve İçişleri Bakanlığı) gerçek anlamda gerçekleştiren güvenlik güçlerinin en üst düzey yetkilileri, ölü veya diri yakalanan teröristlere insani yardım ve yasa çerçevesi içinde muamele edileceğine dair yazılı talimatı güvenlik güçlerine gönderdi. Bu talimatların uygulanması en üst düzeydeki yetkililer tarafından takip edildi, kötü muamele iddiaları titizlikle değerlendirildi ve sorumlu olanlar gerekli yargılama ve idari usullere tabii tutuldu.”
SORUMLULARA YARGI ZIRHI GETİRİLMİŞTİ
Söz konusu bölümde yer alan ‘gerekli yargılamalar yapıldı’ ifadesine rağmen güvenlik güçlerinden kimse yargılanmazken, 15 Temmuz darbe girişiminden 2 gün önce 13 Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sokağa çıkma yasaklarında görev alan asker ve polislere yargı zırhı olarak getirilen ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu’ onayladı.
‘TERÖRİSTLER, OPERASYON GEREĞİ TERÖRİSTLERİ İNFAZ ETTİ’
Telsiz konuşmaları olduğu iddia edilen kimi bilgilerin yer aldığı savunmada, “Radyo konuşması kayıtlarından teröristlerin kaçmadan önce 296 nolu binayı ateşe verdiği, Cudi’de Niran Sokak’ta C3151 nolu binayı ateşe verdiği; radyo konuşmasının bir bölümünde başka bir evi daha ateşe verecekleri (pp. 8, 12, 25), bazı teröristlerin diğer teröristleri operasyon gereği infaz ettiği (p. 16), güvenlik güçlerinin ısrarlı çağrılarına karşın ateş açtıkları (pp. 11, 17, 18) ve iddia edildiği üzere yaralıları alması için ambulansın çağrıldığı adrese iki kez gidilmesine rağmen hiç kimsenin araca gelmediği anlaşılmıştır” denildi.
DERYA KOÇ: BİZ DE YANABİLİRİZ
Ancak bu savunmaların aksine o dönem bodrum katında yaşamını yitiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milas Eş Başkanı Derya Koç, mahsur kaldıkları esnada telefon üzerinden ajans ve televizyonlara yaptığı açıklamalarda şunları söylemişti: “Şu an durumumuz çok kritik. Alt kattaki bodrumda yaklaşık 20 yaralı arkadaşımızı yakarak katlettiler. Biz de geriye 20 kişi kaldık. Şu an etrafımız tanklarla çevrilmiş durumda. Bize de ateş açıyorlar. Biz de yanabiliriz her an. Onun için halkın acilen buraya gelmesi gerekiyor. Yaklaşık bir saat önce buraya ateş açtılar. Yaralı arkadaşlarımızı katlettiler. Sadece 20 kişi hayattayız ve hepimiz yaralıyız. Sur mahallesindeyiz. Etrafımız tanklarla çevrili. Şebeke de yok. Telefon her an kapanabilir. Şu an kapatmak zorundayım. Etrafımızdalar.”
İDDİALAR GİZLİ TANIKLARA DAYANDIRILDI
Savunmanın devamında üçünde bodrumda öldürülen Derya Koç, Meryem Akyol, Sıtar Özkul, Sahip Edin, İbrahim İrevendi, Abdullah Özgül, Abdulselam Turgut, Lokman Bilgiç ve Fatma Demir, aynı isimlerden oluşan gizli tanıkların beyanları esas alınarak ‘örgüt üyesi’ olarak gösterildi ve silahlı çatışmalara girdikleri iddia edildi. Sivil toplum örgütleri tarafından hazırlanan raporların somut delil içermediği, dolayısıyla dikkate alınmaması gerektiği belirtilen savunmanın birçok bölümünde yer alan gizli tanık ifadeleri ise dikkat çekti.
YAKILAN İNSANLARA DAİR TEK CÜMLE YOK
3 ayrı bodrumda 143 insanın yakılarak öldürülmesine ilişkin hiçbir ifadenin yer almadığı savunmada, insanların çeşitli yaralanmalar sonucunda yaşamını yitirdikleri belirtildi. Savunmada, yaşamını yitirenlerin yakınlarının, polis ve askerin operasyonlar sırasında orantısız güç kullandığı, sivillerin tahliye etmeden ağır silahlarla ateş altına alınması, ölümlere ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi ve delillerin güvence altına alınmaması, otopsi işlemlerinin prosedürlere uygun yapılmaması şikayetleri ile AİHM’e yaptıkları başvuru nedenlerine de değinildi. Ölümlere ilişkin tahkikatların devam edildiği kaydedilen savunmada, ailelerin iç hukuk yollarını tüketmeden direk AİHM’e başvuruda bulunduğu belirtildi.
‘HÜKÜMET YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRDİ’
Savunmanın sonuç bölümünde, olayın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen ‘ilgili soruşturma halen sürmektedir’ şeklinde ifadeler tekrarlandı. Şimdiye kadar yaşamını yitirenlerden 48 kişi hakkında yapılan başvurunun takipsizlikle sonuçlanmasına rağmen savunmada, “Türk Hükümeti var olan mücbir sebeplere dair maddi koşullar altında devletin Sözleşmenin 2. Maddesi kapsamında yükümlülüklerini tamamen yerine getirdiği görüşündedir” ifadeleri kullanıldı.
‘YAŞAMINI YİTİRENLERİN AKRABALARI MAĞDUR DEĞİL’
Savunmanın sonuç bölümünün devamında ise, yaşamını yitirenlerin akrabalarının ‘mağdur’ statüsünde olmadıkları savunularak şunlar belirtildi: “Aslında, Hükümet başvurucuların akrabaları adına yukarıdaki bahsedilen şikayet kapsamında başvuru yapamayacakları görüşündedir. Hükümet başvurucuların iddialarını yeterli düzeyde desteklemediği görüşündedir. Esasen, mahkemenin içtihadına göre, işkence ve kötü muamele iddiaları uygun kanıtlarla desteklenmelidir. İddiaların gerçekliğinin teyit edilmesi için her türlü makul şüphenin ötesinde kanıt gereklidir.”
‘TIBBİ YARDIM BEKLEYENLER MASUM SİVİLLER DEĞİL’
Savunmada, yaşamını yitirenlerin akrabalarının ulusal yetkililerle etkili bir şekilde işbirliği içerisinde olmadığından dolayı hükümetin sorumlu tutulamayacağı belirtilerek, “Hükümet başvurucuların akrabalarının terör örgütü ile bağlantılı olmaları; güvenlik güçlerine yönelik saldırılar başvurucunun bulunduğu adresten gerçekleşmiş olması; gizli tanıklardan alınan ifadeler; sürüntü örneklerinde bulunan atış artıkları ve güvenlik güçlerinin şehit edildiği gerçeğini dikkate alarak mevcut davadaki başvurucuların akrabalarının yaralı halde tıbbi yardım bekleyen masum siviller olarak görülmemesi gerektiği görüşündedir” denildi. Savunmada ‘başvurucuların işkence ve kötü muamele iddialarını açıkça dayanaktan yoksun olduğu temelinde’ hareket edilmesi ve AİHM’in başvuruyu reddetmesi talep edildi.
(Mezopotamya Ajansı)