Afrin Harekatı’nın başarısı bir anda gazete sayfalarının manşetlerinden düşmeye başladı. Yerini ise hayli tatsız bir konuya bıraktı: Ekonomideki kötü gidişat.
Henüz adına ‘ekonomik kriz’ demek için erken olsa da, ekonomik göstergelerdeki olumsuz seyir halk arasında da huzursuzluk yaratmış durumda.
Bu huzursuzluğun tespitinin en kolay yolu da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın biteviye yaptırdığı kamuoyu yoklamalarına göz atmaktan geçiyor.
Doların durdurulamayan yükselişinin ciddi bir panik yarattığı ortada. Dövizle borçlananlar borçlarını nasıl ödeyecekleri konusunda kara kara düşünüyor. Ekonominin bir sacayağında meydana gelen bozulma domino etkisi yaratarak diğer ayakları da yıkıp geçiyor.
Faizi de tutmak mümkün değil hem de Erdoğan’a rağmen.
Kişisel blogunda bu konulara değindiği bir yazı kaleme alan Fehmi Koru, “Borçla yaşayan bir toplumuz. Her 10 kişiden yaklaşık 6’sı borçlu. Bunların büyük bir bölümü (yüzde 61.6) bankalara borçlu ve hemen hemen aynı oranda kişi borcunu ödemekte zorlandığını söylemekte. Halkın yüzde 40.8’i borcunu yeniden borçlanarak kapattığını söylemekte” diyor.
MetroPoll’ün Mart ayı kamuoyu yoklamasına dayandırdığı gözlemleriyle ilgili Koru, satırlarını şöyle sürdürüyor:
“…askeri operasyon yapılıyor ve ülkemiz savaş sınırına yakın olmasına rağmen, kamuoyu yoklamalarında ‘ülkenin en önemli sorunu nedir?’ sorusuna muhatap edilenler, ilk sıraya ekonomiyi koymaya başladılar.
MetroPoll’ün anketine göre, konomiyi dert edinenler (yüzde 27.4) ile ‘işsizliği’(15.5) sorun olarak görenlerin toplamı toplumun yarısına (42.9) yaklaşmaya başladı.
Terör (22.5), savaş-iç savaş tehlikesi (1.7), Kürt sorunu (1.3), FETÖ (0.6), güvenlik (0.7) başlıkları altında toplanan endişelerin toplamı ise bir yere varmıyor: 28.8…
Önemli mi bu durum?
Hem de çok önemli. Vatandaşın sandık başına gittiği hemen bütün dönemlerde ekonomik endişeler terör endişesi karşısında oldukça geride kalmaktaydı. Son 15 yılda ilk kez, halkın ekonomik endişelerinin ön plana çıktığı bir ortamda sandık başına gidilmesi ihtimali belirdi.”
Koru, seçimleri kazandıranın da kaybettirenin de siyasi gelişmeler değil ekonomi olduğu görüşünde.
Bu görüşünü, ABD’de 1992 yılında gerçekleştirilen seçimle açıklayan Koru, yazısını şu satırlarla noktalıyor:
“Daha önce de yazmıştım, yeniden hatırlatmakta bir mahzur yok: Ekonominin seçimlerin sonuçlarını belirleyici etkisini en çarpıcı biçimiyle ABD’deki 1992 başkanlık seçiminde görebilmiştik.
Devletin neredeyse bütün önemli koltuklarında (Temsilciler Meclisi üyeliği, BM büyükelçiliği, CIA başkanlığı, ABD başkan yardımcılığı) oturmuş biri olan ülkesinin 41. başkanı George Bush, Saddam’ı Kuveyt’ten çıkarmayla sonuçlanan ilk Körfez Savaşı’ndan (1991) başarıyla da çıktığı halde, ikinci dönem de başkanlığa devam etmeyi beklerken, seçimi o güne kadar pek tanınmamış bir vali olan Bill Clinton’a karşı kaybetmişti.
Ekonomik kaygılar yüzünden…”