İstanbul’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki deprem ve artçı sarsıntılar Türkiye gündemine oturdu. Gazeteler manşetlerini depreme ayırırken birçok köşe yazarı da konuyla ilgili görüşlerini yazdı.
Yazarlar, özellikle deprem toplama alanların olmayışına, her yere AVM’Ierin dikilişine, alınmayan önlemlere, olası büyük felakete dikkat çektiler.
Karar yazarı Akif Beki “Küçük kıyamet provasının gösterdikleri” başlıklı yazısında depreme hazırlıksız yakalanıldığına dikkat çekiyor. “Hazırlık durumumuzu önden test etti diyelim. Korkarım geçemedik, bütün erken ikazlara rağmen hazırlıksız yakalandık” diyen Beki, devam ediyor:
“İlk firemiz, mobil telefon şebekeleri oldu. Hatlar çöktü, sevdiklerimizle irtibatımız koptu. Hiç hazır değillermiş, bu altyapıyla yıkıcı bir zelzelede ne hale geleceklerini siz düşünün. ‘Şehre ihanet ettik’ cümlesinin tam karşılığını henüz göstermedi bu deneyim gerçi bize. İmara açılan toplanma alanlarının, çarpık ve kaçak yapılaşmanın sonuçları hakkında bir fikir vermedi. Yine de 5.8 şiddeti buysa, bacaklarımızı ve binalarımızı tir tir titretmeye yettiyse, 2 derece büyüğü neler yapmaz!
Korkmamak, panik içinde kaçışmamak, psikolojik açıdan soğukkanlı ve tedbirli karşılamak diye bir şey yok. Her zaman tedbirsiz yakalayacak, her zaman felce uğratacak… Mesele, fiziki yıkıma gafil yakalanmamak, enkaz altında kalmamaktı. Dayanıklılık performansımız bu açıdan da test edildi. Fakat hasar tespitinden öte, daha büyüğünün olası sonuçlarını bununla ölçme imkanı var mı? Depreme karşı alınamayan kentsel dönüşüm tedbirleriyle ilgili bir fikir verdi mi mesela? Ne kadar lazım, ne kadar hayatiymiş? Dönüşüm projelerinin başarılmasıyla başarılmaması arasındaki fark ne? Can kayıplarının önlenmesi açısından, geçen süre zarfında kayda değer bir değişiklik sağlanabilmiş mi? Ne mesafe alınmış, nerelerde çuvallanmış? Simülasyon yardımıyla bir mukayesesi yapılabilecek mi?”
Aynı gazetenin yazarı Mehmet Ocaktan “Bu depremden inşallah ders alırız” başlıklı yazısında 1999’de yaşanan deprem felaketini hatırlatıyor. Ocaktan, “O gün büyük bir acı yaşadık ama yeni acıların kapımızı çalması gerçeğinin gereğini hiçbir şekilde yapamadık. Dün yaşadığımız deprem bir kez daha gösterdi ki, yüksek bir felaket ihtimali önümüzde duruyor” diyor ve devam ediyor:
“Aslında 20 yıl önce yaşadığımız büyük felaket, bizim için önemli bir uyarıydı ve o günden başlayarak İstanbul için gelmesi muhtemel büyük bir depreme hazırlık yapmalıydık. Çünkü İstanbul’un ciddi bir deprem riski altında olduğunu en acı şekilde öğrenmiştik. Ama ne yazık ki 20 yıl boyunca depreme hazırlık anlamında en küçük bir adım bile atmadık. Her vesileyle “kentsel dönüşüm” hikayeleri yazdık, ancak bu sadece bir hikaye olarak kaldı ve kentsel dönüşümü gerçekleştiremedik.
İstanbul için büyük paralar harcayarak köprüler, yollar, hava alanları yaptık. Elbette bunlar önemli ve İstanbul’a yakışan yatırımlardı. Keşke bu kadar önem verdiğimiz bu şehirde muhtemel bir depremde evleri enkaza dönüşecek insanların hayatları için de yatırımlar yapabilseydik.
Son yıllarda en çok konuştuğumuz, tartıştığımız, hatta meydanlarda nutuklar attığımız konu ülkenin “beka” meselesi oldu. Beka üzerinden milletin önemli bir bölümünü “hain”, “terör destekçisi” bile ilan ettik. Kuşkusuz “beka” meselesi hepimiz için hayati bir öneme sahiptir. Ama talihsizliğe bakın ki bir gün olsun bu ülkenin en önemli beka meselesinin deprem gerçeği olduğunu hatırlamadık, hatırlamak istemedik.
Eğer devlet olarak “Vatan-millet-Sakarya” edebiyatına harcadığımız mesainin üçte birini bile deprem gerçeğine ayırabilseydik, 20 yıl içinde bu şehri yeniden imar edip milletin bekasını teminat altına alabilirdik. İşte son kez uyarıldık ve deniz bitti, artık bugünden itibaren hamasi nutuklar atarak bu şehirde enkaz altında kalmaktan kurtulamayız. Başta iktidar olmak üzere siyasi partiler ve yerel yönetimler popülizmi bir tarafa bırakarak elini taşın altına koymalı, deprem için yapılması gerekenler hiç vakit kaybedilmeden yapılmalıdır.”
Konu Sözcü yazarı Çiğdem Toker’in de gündemindeydi. İstanbul usulsüzce dağıtılan kamu kaynakları ile İstanbul 18 yılda rahatlıkla depreme hazır hale getirilebilirdi. Ama bunu yapmak yerine kentsel dönüşüm politikası rant odaklı uygulandı, afet toplanma alanlarına AVM’ler dikildi” ifadelerini kullanan Toker, konuyla ilgili şunları yazdı:
“Hatırlatma zamanı: Vatan Caddesi’ndeki afet toplanma alanı beş yıl önce imara açılmıştı. Bu işlemin yapıldığı Metal Konut adlı şirketin, dönemin İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı ile başka bir şirkette ortak olduğunu belgesiyle yazıp soru sormuştum. Topbaş suç duyurusunda bulundu. Kavurmacı 1 milyon TL manevi tazminat davası açtı. İki yıl süren yargılama boyunca Fatih Belediyesi mahkemenin ısrarla istediği belediye meclis kararını göndermedi.
O günden bu tarafa olası büyük bir depremde İstanbul’da çıkılacak bir alan olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Marmara Depremi üzerinden 20 yıl geçti. Bu süre 15 milyon nüfus da olsa büyük bir metropolü depreme hazır hale getirmeye yeterli değil midir?”