AİHM’de son dönemde yaşananlar hakkında analiz ve savunma metni..
AİHM’de NELER OLUYOR!
AİHM’de neler oluyor, Hukukçular olarak anlam veremiyoruz, Türk yargısının bağımsız olmadığını kabul edildi..Komisyon vs bezeri oluşumlar İnsan Hakları Mağduriyetlerinin giderilmesi için arabulucu niteliğindedir ve bu oluşum yargısı bağımsız devletlerde söz konusudur…
Velevki Komisyon kuruldu, ancak bu komisyonun, AİHS aykırı olmaması gerekmektedir. Türkiye de kurulan komisyonun mağduriyetleri gidermesi teknik olarak söz konusu değildir ve kesinlikle AİHS’ne aykırıdır…
Şimdi de AİHM, HAKİM ve SAVCILARA “Komisyona gidin” diye başvurularını kabul etmemektedir…Komisyon teknik olarak mağduriyetleri gidermeyeceği gibi, HAKİM ve SAVCILARA bakması kesinlikle söz konusu değildir…
Bu ŞAİBELİDİR, SIKANADALDIR
AİHM aldığı kararın hepsi şaibeli ve taraflı olmuştur, çünkü ihlallerde İSKENCE suçu AİHS-3 vardır ve ivedi karar verilmelidir.
AİHM 47 ülkenin adaletini temsil eden bir mahkemedir, aldığı kararların AİHS aykırı olması ŞAİBE ihtimalini güçlendirmektedir.
Dünyanın bir çok yerinde Milyon $ harcayarak işledikleri suçları kapatmak isteyen AKP iktidarı, tüm bunları TÜRKİYE CUMHURİYETİ imkanlarıyla yapmaktadır, bu iddia değildir, ABD’de konuyla ilgili soruşturma başlamıştır. Eğer benzer hadiseler AİHM’de varsa mutlaka çıkacaktır ve gelişmeler kaygılarımızı artırmaktadır…
Aşağıda okuyacağınız AİHM’e gönderdiğimiz savunmada genişçe anlattığımız şekilde, OHAL Komisyonu’nun hiç mağdurun mağduriyetini gidermesi söz konusu değildir, SAVCI VE HAKİMLER için teknik olarak hiç ama hiç değildir…
Ancak bundan daha vahim olan gerçek AİHM’nin bunu bildiği halde mağdurları KOMİSYONA yönlendirmesidir. Bu bir oyalamadır ve adalet temsiliyetine sürülen bir lekedir…
TEKRAR EDELİM; SÜREÇTEKİ MAĞDURİYETLERDE İŞKENCE SUÇU (AİHS-3) VARDIR VE AİHM İVEDİ OLMAK ZORUNDADIR…
AHİM’E GÖNDERİLEN SAVUNMA
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi sonrasında darbe girişimiyle hiçbir ilgisi, bağlantısı bulunmadığı halde yüz binden fazla kişi kamu kurumlarından ihraç edilmiş, yirmi bine yakını kadın olmak üzere elli binden fazla kişi ise tutuklanmıştır. Tüm bu işlemler yapılırken hiçbir savunma alınmamış ve adil yargılanma hakkı başta olmak üzere AİHS’in birçok hükmü ihlal edilmiştir.
Bu kapsamda Mahkemenize başvurmuş olan başvurucunun başvurusu hakkında aradan uzun bir süre geçmesine rağmen herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
Ancak, başvurucu gibi hâkim-savcı olarak görev yapmaktayken ihraç olan bazı hâkim savcıların başvurularının “kabul edilebilirlik kriterlerini taşımadığı” gerekçesiyle reddedildiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Söz konusu “ret” kararlarının gerekçesinin 23.01.2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas edilen “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu”na başvurmadan, dolayısıyla iç hukuk yolları tüketilmeden, Mahkemenize başvurmak olduğu anlaşılmaktadır. (Ek 1)
Ancak, başvurucu gibi hâkim-savcı olarak görev yapan kişiler için 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu”na değil, Danıştay’a başvuru yolu getirilmiştir.
685 sayılı KHK’nın “Yargı Denetimi” başlıklı 11. maddesinin 2. fıkrasında; “22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’a dava açabilir.” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen hükümden görüleceği üzere, hâkim ve savcılar hakkındaki işlemlerle ilgili olarak Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun hiçbir yetkisi bulunmamaktadır. Hâkim ve savcılarla ilgili yargısal denetim konusunda Danıştay yetkilendirilmiş bulunmaktadır.
Başvurucu gibi ihraç edilmiş 4.500 hâkim ve savcı, gerek 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, gerekse 685 sayılı KHK’dan hareketle Danıştay’a başvurmuş, dava açmıştır.Ancak, aradan geçen yaklaşık bir senelik süre zarfında Danıştay tarafından açılan davalarla ilgili olarak 15 günlük sürede yapılması gereken ilk incelemeler bile yapılmamış, davalı konumdaki Hâkimler ve Savcılar Kurulunun savunması alınmamıştır. Açılan davaların karara bağlanması noktasında bir niyet gösterilmemiştir.
Öte yandan, hâkim ve savcıların ihraçlarıyla ilgili karar verecek olan Danıştay’ın başındaki kişi Zerrin Güngör, Danıştay’ın 149. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada; “Olağanüstü halin ilanı ve bu süreçte kabul edilen KHK’ların amacı, devletin kurumlarını terör örgütü mensuplarından arındırmak ve demokrasiyi korumak olup, kişilerin hak ve özgürlüklerine, amaç dışında herhangi bir sınırlama getirilmediğini” iddia etmiştir. Yapılan açıklamadan görüleceği üzere, tarafsız ve bağımsız olması gereken yüksek yargının (Danıştay’ın) başındaki kişi, henüz hiçbir yargılama yapılmadan, dava dilekçeleri ve savunmalar incelenmeden kararını vermiş gözükmektedir.
Yine 23.07.2016 tarih ve 29779 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6723 sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca mevcut Danıştay ve Yargıtay üyelerinin görevlerine son verilmesi durumu dikkate alındığında, çıkarılan bir kanunla bir günde yüksek mahkeme üyelerinin üyeliklerinin düşürüldüğü bir yerde, hâkimlik ve savcılık teminatından ve hâkim ve savcıların bağımsızlığından söz edilemez (Baka/Macaristan).
Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu’nun, Avrupa Yargı Kurulları Ağı’ndaki (ENCJ) Gözlemci Statüsünün askıya alındığı, yine 2016 AB-Türkiye İlerleme Raporunda; Türkiye’de özellikle yargının bağımsızlığı konusunda gerileme yaşandığının, hâkim ve savcıların çok büyük siyasi baskı altında olduğunun, yüksek mahkemelerin yapısı ve oluşumunda en son yapılan köklü değişikliklerin derin endişelere neden olup, kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı ilkelerini ortadan kaldırdığının vurgulandığı da dikkate alındığında, Türkiye’de bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığından söz edilemez.
Buna göre, bağımsızlık ve tarafsızlık niteliğini yitirmiş, yargının başındaki kişilerin adeta siyasi iktidarın sözcüsü olduğu bir yerde, nesnel gözlemciler tarafından da ifade edildiği gibi, adil yargılanmadan bahsedilmesi mümkün değildir. Adil yargılamanın olmadığı bir yerde “iç hukuk yolunun tüketilmesi gerekliliği”nden de söz edilemez.
Bu itibarla, hâkim ve savcıların ihraçları hakkında karar verecek olan Danıştay’ın bağımsız ve tarafsız olmadığı açık olup, Danıştay başvurusunun sonucunun beklenmesi yaşanılan hak ihlallerinin artmasına ve telafisi imkânsız manevi zararların doğmasına yol açacaktır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun yaşadığı hak ihlallerini tespit ve giderme açısından iç hukukta başvurabileceği “etkili” bir merci bulunmadığından, Mahkemenizce başvurucu adına yapılan başvurunun ivedi olarak incelenip, hükümetin savunmasının alınmasını arz ederim.
Mücadelemiz sonuna kadar , Hukukla devam edecek…