“İktidar partisi, adam kaçırıyor, işkence ediyor, tedavisini engelliyor, intihar süsü verip infaz ediyorlar.”
Tüm siyasal İslamcıların yönetimde olduğu ülkelerde yaşanan insanlık dramının Türkiye’de farklı bir versiyonu yaşanıyor, her gün bir yerde devlet eliyle işlenen cinayet haberleri, devletin gözetimi altında tutulan insanların ölüm haberleri, devlet zulmünden kaçarken boğulan gencecik insanların cesetleri ortaya çıkıyor. Ancak Erdoğan yönetimindeki iktidar partisi kendi vatandaşlarının ölümü üzerinden iktidarını sağlamlaştırmaya devam ediyor.
Erdoğan ve onun temsil ettiği dünya görüşüne sahip olanlar hiçbir zaman demokrasiye inanmadı onlar hep demokrasinin kendilerine sunduğu boşlukları kullanıp ülkenin tek sahibi olmanın planlarını yaptılar. Birçok İslam ülkesinde yaşandığı gibi seçimle olmazsa darbeyle ülke yönetimini gasp edip ardından ele geçirdikleri yerleri başkasına kaptırmamak için yapılacak her şeyi meşru gördüler.
İstanbul belediyesini Erbakan ve dava arkadaşlarının oylarını kullanarak kazandıktan sonra bu fırsatı suiistimal etti belediye gelirlerinden kendilerine servetler aktardılar. Partilerinin kapatılma davasıyla boğuştuğu günlerde dava arkadaşlarına bile ihanet etti demokrasiye inanmamakla radikallikle suçlayarak, onların yıllarca emek vererek kazandıkları oy potansiyelini çalmakta beis görmediler.
İktidarlarının ilk yıllarında demokrasi havarisi görüntüsü çizdi hem ülke halkını hem dünya kamuoyunu kandırdılar. Devlet ihalelerinden çaldıkları dev mali kaynaklarla yeterli mali güce ulaştıktan sonra tepki çekmeden demokrasi gömleğini çıkarıp gerçek yüzlerini ortaya çıkarmanın planlarını yapmaya başladılar.
DEMOKRASİYİ KALDIRIP DEVLETİ ELE GEÇİRME REFLEKSLERİ HAREKETE GEÇTİ
2010’dan itibaren kapalı devre parti içi toplantılarda radikal yüzlerini ortaya çıkardı ve bunu adım adım hayata geçirmeye yöneldiler. İlk dönemde aşamalı bir planla gizli yürüttükleri bu faaliyetleri 2013’de yolsuzluklarının açığa çıkmasından sonra hızlandırdılar.
Bu tarihten itibaren tüm çalışmalarını darbeyle ülke yönetimini ele geçirmek üzere yoğunlaştırdılar. Ordu içinde bir grubu suçlarından affetme karşılığında yanlarına çektiler. TMSF’yi kullanarak medya organlarının önemli bir bölümünü gizli ortaklarına aktardılar. Toplum üzerinde etkili olan cemaatin basın yayın organlarına, eğitim yayın ve diğer tüm sosyal projelerine kayyum atadı onların topluma ulaşacakları tüm kanalları tıkamaya çalıştılar.
Kayyumlar ve devlet birimlerinin başına yerleştirdikleri elemanlar vasıtasıyla cemaatin kurumlarını ve bu kurumlarda ya da devlet birimlerindeki tüm bağlılarını belirlediler. Reaksiyon gösterebilecek ülke genelinde yaygın olarak faaliyet yapan en büyük bir grubu bir anda etkisiz hale getirebilecek sistem kurdu sonra planladıkları darbeyi başlattılar.
Darbe senaryosunu gerçek gibi görünmesi için partili kalabalığa karışmış istihbarat elemanlarınca köprüye götürülmüş askeri öğrencilerin boğazını kestiler. Akıncı üssüne gizlice soktukları emekli pilotları kullanarak emniyet ve vatandaşların kalabalık olduğu yerleri bombalattılar. Önceden basına verdikleri açıklama ile daha fazla ölüm planladıkları ancak bazılarını gerçekleştirme fırsatı bulamadıkları, ölümlerde kimlerin rol oynadığına kadar birçok gizli sırları ortaya döküldü.
Plan gereği darbe gecesi, iktidarın baskılarına rağmen yılmadan demokratik duruş sergileyip olayları soruşturabilecek cemaatle ilişkili tüm hâkim ve savcıları aynı anda görevden aldılar. Yaptıkları darbenin suçunu cemaatin üzerine atarak cemaat mensuplarının darbeye karşı toplumu harekete geçirmesini engellediler. Hem darbe yapıp ülke yönetimini ele geçirdiler hem de darbedeki ölümlerden cemaati sorumlu tutup onlara yapacakları her türlü zulmü meşrulaştırdılar.
Şimdi tüm siyasal İslamcıların yaptığı gibi darbeyle ülke yönetimini ele geçirdi demokrasiyi rafa kaldırıp insanlık dışı zulme başladılar. Önce binlerce masum insanı delilsiz darbeye karışmakla suçlayıp işten attı birçoğunu tutukladılar. Cemaat mensupları başta olmak üzere iktidarları için tehdit olarak gördükleri her topluluğa zulmediyorlar.
İKTİDAR UĞRUNA KARANLIK BOMBALAMA EYLEMLERİ VE ÖLEN MASUM VATANDAŞLAR
Şırnak Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 2011 de Irak sınırından geçerek sınır ticareti yapan köylülere insansız hava araçlarında 4 bomba atıldı ve çoğu çocuklardan oluşan 34 vatandaşımız hayatını kaybetti. Sade vatandaşlara yapılan bu katliam istihbarat hatası olarak yansıtıldı ancak olayın planlı ve kasıtlı olduğuna dair çok sayıda delil basına yansıdı. Yöredekiler son bir ayda karakolun sınır ticaretine kolaylık göstererek halkın giriş çıkışını adeta teşvik ettiğini bu yüzden köylülerin rahat girip çıktığını anlattılar. ABD nin ve insansız hava araçlarını kontrol eden askerlerimizin sınırı geçen grubun mazot getiren köylüler olduğu bildirmesine rağmen MİT’in ısrarla grubun içinde PKK liderinin olduğunu bildirerek vurulmasını istediği ortaya çıktı.
İktidar partisi devlet eliyle cinayetler işleyerek toplumu yönlendirme faaliyetlerine başladı. Aynen Muhsin Yazıcıoğlu’na yaptıkları gibi olay yerine yardım gitmesi engellenerek yaralıların ölmesi beklendi, saklamak istedikleri her olayda olduğu gibi gizlilik kararı verilerek olayın araştırılması önlendi. Davayı takip eden Avukat Tahir Elçi öldürülerek susturuldu, olayı takip için kurulan dernek KHK ile kapatıldı, olayda 11 yakını kaybeden Milletvekili Ferhat Encü tutuklandı, ardından sorumlular hakkında takipsizlik kararı verilerek olayın üstü örtüldü.
2013’te Hatay Reyhanlı ilçesinde belediye önünde iki bombalı saldırı oldu, 52 kişinin öldüğü ve 146 kişinin yaralandığı bu katliamdan haftalar önce her nasılsa MİT saldırının olacağını jandarma ve emniyete bildirdiği bu bilgiyi de bir erin basına sızdırdığı açıklanarak olayda MİT in sorumluluğun olmadığı kanaati oluşturuldu. Hatta işin ciddi olduğunu göstermek için bilgiyi sızdıran er 25 yılla yargılanırken sonra her nasılsa serbest bırakıldı. Bütün bunlar olurken ilçedeki 73 MOBESE kamerası saldırıdan birkaç gün önce arızalandığı ve olaya ait görüntü kaydının bulunmadığı açıklandı.
Sadece ülkede terörün devam ettiği kanaati yayıp ondan sonra yapacakları birçok hukuk dışı işe kılıf hazırlamak iktidarlarını sağlamlaştırmak için masum vatandaşların ölümünü planlayacak kadar insanlık dışı yöntemlere yöneliyorlar. 2015 Haziran seçimleri öncesi HDP nin güney doğu halkı üzerindeki etkisini kırmak amacıyla planlandığı izlenimi veren çoğunu IŞID bağlantılı militanların üstlendiği bombalama olayları gerçekleşti.
-2015 de Kobani’deki akrabalarına yardım etmek için yola çıkacak bir grup Suruç belediye binası önünde açıklama yaparken 34 kişinin öldüğü yüzden fazla kişinin yaralandığı bombalı saldırı düzenlendi.
-2015 Haziran seçimlerinden 2 gün önce HDP nin Diyarbakır mitinginde Demirtaş’ın konuşmasının beklendiği bir sırada patlatılan iki bomba ile 5 kişi öldü 400 den fazla kişi yaralandı. Saldırıyı yapan Gönder’in iki gün önce sorgulandıktan sora serbest bırakıldığı belirlendi. Olayın ardından dosya hakkında gizlilik kararı verilerek araştırılması engellendi.
-2015 de iktidara muhalif birçok sivil toplum kuruluşunun birleşerek yaptığı Ankara garı kavşağındaki miting daha henüz başlamadan 2 adet bombalama ile adeta bir katliam yapıldı, olayda 109 kişi öldü 500 kişi yaralandı yaralılara yardım etmek isteyenleri polis tazyikli su ve biber gazıyla uzaklaştırdı.
Olaydan sonra yayın yasağı getirilerek konun araştırılması engellendi. Suç IŞID in üzerine atıldı, ancak IŞID ın uzman bombacısı olarak bilinen Tuncay Kaya’nın 11 gün önce serbest bırakıldığı, olaydan önce gönderilen yazının istihbarat birimlerince 2 gün bekletilerek önlem alınmasının engellendiği ortaya çıktı. Olayda üyelerini kaybeden toplum örgütlerinin çoğu olayın arkasında devlet birimleri olduğunu açıkladı.
-2016 şubat ayı içinde Genel kurmayın önünde Merasim sokakta 5 askeri servis aracın geçtiği sırada patlatılan bomba ile 29 kişi öldü 61 kişi yaralandı. Bu olaydan sonra da yayın yasağı getirilerek olayın araştırılması engellendi.
-Mart 2016 da bu kez Ankara Güvenpark otobüs duraklarına yakın bir yerde patlama oldu 38 kişi öldü, 125 kişi de yaralandı. Gardaki patlamadan bu yana son birkaç ayda Ankara’da 3 kez bombalı eylem gerçekleşti. Sırf yapacakları darbede ordu mensuplarını kullanabilmek için yüzlerce vatandaşımızın ölümünü planlayacak kadar insanlık dışı istihbarat oyunlarına girdiler.
2016 da Ağustos ayında darbeden bir ay sonra iktidarın OHAL ilan edip ülkede kuş uçurtmadığı dönemde Gaziantep Şahinbey ilçesinde bir düğüne bombalı saldırı düzenlendi ve 59 kişi öldü 90 dan fazla kişi yaralandı. Son iki yıl içinde yapılan tüm bombalama eylemleri ya IŞID ya da TAK adı verilen tamamen istihbaratın kontrolü altındaki örgütlerin üzerine atıldı. Darbeden önceki terör olaylarının düzmece olduğu kanaatini yıkmak için darbe sonrası bu ölümlü bombalamayı kullandılar, vatandaşların ölümü üzerinden yaptıkları işi meşru göstermeye çalışacak kadar insanlıktan çıktılar.
GÜNEYDOĞUDA HDP ETKİSİNİ KIRMAK İÇİN SAVAŞ BAŞALTTILAR
Doğu ve güneydoğu bölgesinde devletin ırkçı güvenlik politikaları sonucu, yıllarca yöre halkının dilini ve kültürünü öğrenmesi engellendi, zaman zaman halk üzerinde etkili köklü aileler tehditle bölgeyi terke zorlandı kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi görmesini sağlayan aşağılayıcı uygulamalarla halkın devlete olan güveni sarsıldı. Özellikle Özal’ın vefatından sonra yılların birikimi olan problemleri şiddetle çözeceğini sanan askeri mantık öne çıktı bölgede baskılar arttı toplumun bütünlüğünü tehdit eder hale geldi.
İktidar partisi ilk yıllarda demokratik bir görüntü çizerek yöre halkına devletin gülen yüzünü gösterdi, sabır ve metanetle uzun zaman alacak çözümlerle tekrar güven tazeleme başladı, halkın kendi dilini ve kültürünü öğrenmesine imkân verildi. Ancak bu çok kısa sürdü sabır ve şefkatle iyi eğitimle uzun vadeli projelerle sorun çözme yerine kısa yoldan kendi vatandaşını döverek öldürerek kendilerine bağlama gibi vahşice yöntemlere girdiler.
Terörü önleme bahanesiyle bölgede halk üzerinde baskı kurmaya suçlu suçsuz masum vatandaşlar evlerden alıp götürmeye başladılar. İnsan haklarını yok ederek şiddetle insanları teröre destekten vazgeçirmeye çalıştılar, şiddet politikalarına yörenin tepkisi çok büyük oldu halk devletten koptu ve ayrı yönetim talepleri başladı.
Devlet şiddetini artırdıkça öz yönetim talepleri devletin baskısında vatandaşları koruyacak hendekler kazılmasına ve devlet güçlerinin bölgeye girişini engellemek için barikatlar kurulmasına yol açtı ve şiddet sorun çözmediği gibi sorunları katlanarak artmasına sebep oldu.
Bu aşamadan sonra iktidar partisi demokratik görüntü vermekten vazgeçti kendine muhalif gördüğü tüm gruplara yaptığı gibi halkın bölge partisine olan bağlılığını şiddet kullanarak kırmaya çalıştı, seçim dönemlerinde istihbarat endeksli bombalama olaylarıyla partiyi yıpratmaya yoluna gitti.
Artan şiddet şehir merkezlerinde devlet güçlerinin giremediği bölgeler oluşmasına yol açtı, Diyarbakır’ın 10 dan fazla, Mardin’in 4, Şırnak’ın 5, Batman’ın 2 ilçesinde, Yüksekova’da, Muş’ta, Elazığ’da askerin geçişini engellemek için hendekler kazıldı barikatlar kuruldu. Devlet barikatları kaldırmak hendekleri kapatmak için bölgeye on binlerce asker gönderip tanklarla toplarla kuşattı günler süren halkı canından bezdiren sokağa çıkma yasakları ilan edildi.
Basında hendek savaşları olarak yansıtılan çatışmalar yaygınlaştı, devlet vatandaşlara karşı acımasız bir savaş başlattı. Devlet güçlerinden baskıcı uygulamalardan sokağa çıkma yasaklarından kendini korumaya çalışan vatandaşların tepkisi teröre destek olarak yorumlandı ve olaylarda hiç rolü olmayan masum vatandaşların evleri mahalleleri zırhlı araçlarla top atışıyla iş makinaları ile yıkıldı, çocukların taş atışlarına karşılık devlet güçleri ordular seferber etti. Devletin tehditle silahla vatandaşları evlerini terke zorlaması insanlık dışı uygulamaları halk üzerinde onarılması güç derin yaralar açtı.
Diyalog kapılarını kapatıp olayları güçle çözmeyi yöntem olarak benimseyen iktidar partisi barikatları kaldırmak için Yüksekova’da 20 bin Şırnak’ta 10 bin askerle saldırılar düzenledi, tank ve top atışlarıyla sadece Yüksekova’da 5 bin bina hasar gördü 20 binden fazla vatandaş evsiz kaldı, Diyarbakır Sur’da 20 binden Şırnak’ta 55 binden fazla aile yaşadığı bölgeden göç etmek zorunda kaldı.
Kimin olaylara karışıp karışmadığına bakmadan devlet bölgede yargısız infaz yaptı, 11 çocuk annesi Taybet İnan keskin nişancıların hedefi oldu, 16 yaşında yaralı bir çocuk 4 gün hastaneye kaldırılamadı ve yaşamını yitirdi. Sadece Cizre’de birkaç aylık dönemde hastaneye kaldırılamadığı için ölen 7 yaralıyla birlikte 250 den fazla kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Yangın çıkan bir binada mahsur kalan 9 kişi yanarak öldü. Yörede devletin işlediği suçları dünyaya duyuran gazeteci Deniz Yücel tutuklandı. Barış bildirisi yayınlayarak devletin işlediği suça ortak olmayacağız diyen çatışmaların durdurulması gerektiğini dünyaya duyuran binden fazla akademisyen işten atıldı bir bölümü tutuklandı.
ADAM KAÇIRIYOR, İŞKENCE EDİYOR, TEDAVİSİNİ ENGELLİYOR İNTİHAR SÜSÜ VERİP İNFAZ EDİYORLAR
İktidarın ülke içinde 12’den fazla cemaat mensubunu kaçırarak gizli işkence merkezlerinde hazırladığı suçları kabule zorladığı basına yansıdı. Birçok ülkede mafya örgütleri, parayla kandırılan devlet görevlileri aracılığıyla yüzden fazla cemaat mensubunu kaçırdı, küçük vaatlerle kandırdığı ülke yöneticileri ile insan kaçakçılığına soyundu. Bazı ülke yöneticiyle anlaşıp ülkeye sığınmış masum vatandaşların deport edilmesi için her türlü kirli ilişkileri kullanıyorlar, ülke yöneticilerini de küçük menfaatler karşılığı uluslararası anlaşmalara aykırı davranmaya iterek suç işletiyorlar.
Yakaladıklarını gözaltı süresinde bazen tutukluluk döneminde işkenceyle suç kabul ettirmeye çalışıyorlar. İnsan hakları derneğinin açıklamasına göre 3 bin civarında cemaat mensubuna makattan şişe sokma, vücuda elektrik verme, çıplak uzun süre hortumla soğuk tazyikli su tutma, başa çuval geçirip darp etme dahil birçok fiziki işkence uygulandı. On binlerce tutukluya gözaltı süresinde ve tutuklulukta psikolojik işkence yapıldı ve bu uygulamalar artarak devam ediyor. Kişilere işlemedikleri suçları kabul ettirmek için her türlü işkence yöntemi kullanılıyor kiminin eş ve çocukları tutuklanıyor ya da tutuklanmayla tehdit ediliyor, kimi aylarca tek kişilik hücrede tutuluyor, en zaruri sağlık problemleri görmezden geliniyor. İşkence görenler eş ve çocuklarıyla tehdit edildikleri için bazıları yaşadığı zulmü açıklarken bazıları gizlemeyi tercih ediyor.
Yeni doğum yapmış hamile bayanlar tutuklanıyor, 700 den fazla küçük çocuk sağlıksız cezaevi şartlarında annesiyle birlikte ceza çekiyor, ağır hastalar mevhum suçlarla hapiste hatta tecritte tutuluyor ve bile bile ölüme gönderiliyor. Darbeden sonraki ilk 9 ayda yaklaşık 37 kişinin şaibeli intiharla yaşamına son verdiği, 2018 yılında cezaevlerinde 60 dan fazla mahkumun şüpheli bir şekilde öldüğü kayıtlara girdi.
Cezaevleri yönetimlerine talimat veriliyor, tutuklulardan bazıları günlük yaşamlarını zorlaştıracak bulunduğu ortamda yaşayamaz hale getirecek birçok işkence yöntemi deneniyor. Son ölüm olayı Çorum cezaevinde tek kişilik tecrit hücresinde kalp krizi geçiren Muzaffer Özcengiz. Vefatından önce cezaevi yönetimine acil sağlık problemleri hakkında mektup yazdığı “ilaçlarım 4 kat arttı ben ölüyorum, yaşamımı tek başıma sürdüremiyorum, yaşam hakkımı elimden almayın” dediği, hapishane doktorunun bile tek kişilik hücreden çıkarılması için rapor verdiği halde hastaneye yatması gerekirken özellikle öğretmenin tek kişilik hücreye gönderildiği ve ölüme terk edildiği ortaya çıkıyor. Hemen ardından ikinci bir ölüm haberi geliyor, 28 ay tek kişilik hücrede tutulan İlyas Yıldırım psikolojik bunalımdan cilt kanserine yakalanıyor ve ancak ölümünden birkaç gün önce çıkarılıyor ama hayata veda ediyor.
Binlerce eğitimli, hayatında hiç suça bulaşmamış insan sırf mensubiyetinden dolayı sağlıklı yaşam hakkı ve hürriyetleri ellerinden alınıyor. İktidarın zulmünden kurtulmak için bazılar 3 yıla yaklaşan bir süreden beri kendi ülkesinde kaçaklar gibi saklanarak hukuksuz dönemin geçmesini bekliyor. Sabrı tükenenler dar imkanlarla denkleştirebildikleri paraları insan kaçakçılarına vererek yurt dışına kaçmaya çalışıyor. Meriç nehri onlarca mazluma mezar oluyor.
Son kurban da Mahir Mete Kul 22 yaşında Beykent Üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümünde yarı burslu okuyan başarılı bir öğrenci, satranç antrenörü ve ders vererek üniversite masraflarını karşılıyor. Bir itirafçının İzmir’de 2011 de PKK örgüt faaliyetlerine katıldığını söylemesi üzerine tutuklanıyor, o yıl henüz 14 yaşında ve İzmir’e sadece bir kez gitmiş tamamen yalan beyana dayalı olarak 10 ay hapis yatıyor ve sonrasında serbest bırakılıyor. Türkiye’nin adalet sistemine güveni kalmayan gencecik bir çocuk Meriç’ten kaçarak zulümden kurtulmaya çalışırken boğuluyor, günler sonra cesedi bulunuyor.
ÖLÜMLÜ SENARYOLARLA YAPTIĞI ZULMÜ MEŞRU GÖSTERMEYE ÇALIŞIYOR
Erdoğan ve ekibi devletten çalınan parasal güç ve ölümler üzerine kurduğu şiddete dayalı devlet gücüyle muhaliflere dünyayı dar ediyor, yandaşlarına ve suç ortaklarına tüm bu yaptığı zulmün devleti ele geçirmek için gerekli meşru olduğuna inandırıyor. Güneydoğuda on binlerce insanın evlerini başlarına yıkarak yüzlercesini öldürerek yöre halkını kendine mecbur etmeye çalışıyor. Seçimlere endeksli bombalama olaylarıyla yüzlerce masum vatandaşın kanı üzerinde seçim kazanma manevraları yapmaktan kaçınmıyor. Olaylar sırasında 250 sonrasında çok daha fazla sayıda insanın ölümüne, 150 binden fazla cemaat mensubunun işten atılmasına, 50 binden fazlasının tutuklanmasına, bir milyona yakın cemaat mensubunu şeytanlaştırılıp tüm insan haklarından mahrum edilmesine yol açan darbe senaryosunun üzerine kendi kanlı saltanatını kuruyor.
Bütün siyasal İslamcıların yaptığı gibi vahşeti esas alıyor, kanla besleniyor, kanla gücünü pekiştiriyor, on binlerce vatandaşın evini yıkıyor, on binlercesini hapishanelere dolduruyor, eğitim yuvaları yapıp halkın eğitimiyle meşgul olacağına yeni hapishaneler inşa edip daha fazla muhalifi hapishanelere doldurma planları yapıyor.
Erdoğan’da tüm diktatörler gibi muhalif gördüklerini öldürerek mesafe alıyor ancak onun adam öldürme yöntemlerinin diğer diktatörlerden bir tek farkı var. O bütün ölüm olayları için önceden bir senaryo hazırlıyor.
1900 lü yılların başında Osmanlı’da yönetimi ele geçiren ırkçılar, Ermeni çetelerinin Anadolu’da köylere saldırdığı, vatandaşları öldürdüğü yönünde haberleri yayarak ülkede Ermeni soykırımına zemin hazırlamışlardı. Erdoğan ve ekibi kendi senaryolarının suçlarını muhalif gördüğü gurupların üzerine atarak hem güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın hem de cemaat mensuplarının soykırımına zemin hazırlıyorlar.
Güneydoğu’da evleri yıkmak için evlere baskınlarla vatandaşı canından bezdiriyor ve kendini korumak için hendekler kazan bölgeye asker girişini engelleyen vatandaşları terörist ilan ediyor ve hendekleri yıkmak için savaş başlatıyor.
Cemaat mensuplarına yapacağı vahşeti gözlerden saklamak için darbe senaryosu kurguluyor, olayla uzaktan yakından alakası olmayan binlerce cemaat mensubunu ölümlerinden sorumlu tutup tarihin derinliklerinde kalmış Hitler dönemine ait cadı avını başlatıyor.
Komünist rejimlerdeki gibi yapacağı her zulüm öncesi ölümlü senaryolar hazırlayıp hem ülke insanlarını hem tüm dünyayı ülkede büyük sorunlar olduğunu bunları çözmek için insanlara hukuk dışı yöntemler kullanmaya hakkı olduğuna inandırmaya çalışıyor.
Ölümlerden kendisi sorumlu olduğu halde yayın yasağı getirerek olayların araştırılmasını engelliyor, ele geçirdiği basın yayın organlarında talimatla yaptırdığı tek yönlü ve yanlı haberlerle ölümlü olayları istediği sonucu elde etmek için kullanıyor. Dünya basınında çıkan aykırı haberlerin ülke insanına ulaşmasını, hatta olayları objektif yorumlayan Wikipedia’ya bile yasak getirerek 3 yıldan beri Türkiye’den erişimini engelliyor. Muhalif tüm sosyal medya hesaplarını kapatıyor, kapalı bir bilgi havuzu kurarak ülke insanını ve dünya kamuoyunu kendi ölümlü senaryolarıyla kandırmak istiyor. Yüzlerce şaibeli olayı gören insanlar şimdilik ellerinde başka bilgi olmadığı için onun hazırladığı düzmece senaryolara kerhen de olsa inanmış görünüyor.
Ama doğruların eninde sonunda ortaya çıkma gibi bir huyu var Rusya onca gücüne rağmen kurduğu dışa kapalı sistemi sürdüremedi, insanlar dış dünyayla karşılaştıkları anda onların sahte cennetinin yalan olduğunu gördü ve dağıldılar. Bakalım Erdoğan yönetimi tamamen yalan reklama dayalı olarak kurduğu komünizm artığı sahte cennetle insanları ne kadar süre kandırabilecek.
Seçimle göreve gelmiş İstanbul belediye başkanının partililerle doldurduğu YSK kararıyla görevden alıp vatandaşların tercihini yok sayacak kadar ileri götürdüğü diktatörlüğü daha ne kadar taşıyacak, seçime gerek yok yönetim benden sonra damada ve oğluma aktarılacak şeklindeki bir KHK yı ne zaman çıkaracak hep birlikte göreceğiz.