Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
Krizlerle başa çıkan yöneticiler hep kahramanlık hikâyeleriyle anılır. Ama kimse şu soruyu sormaz:
Kriz, bir insanı neye dönüştürür?
Çünkü kriz sadece dışarıda yaşanmaz. Asıl yangın içeride başlar. Ve eğer fark edilmezse, zamanla yöneticiyi içten içe yakar. Bugün birçok kamu kurumu, artık krizleri çözen değil, krizlerle “birlikte yaşayan” yöneticilerle dolu. Bu yöneticiler, zamanla çevrelerini duyamaz hâle gelir. Bu bir fiziksel işitme kaybı değildir; bir vicdan sağırlaşmasıdır.
İşte yönetenlerin bu sağırlaşma süreci, gözlemlenebilen altı evrede ilerler:
1. Krizle Özdeşleşme: Yangının İlk Kurbanı Ruh Olur
İyi bir yönetici, ilk krizle birlikte sarsılır. Uyuyamaz, hatalarla yüzleşir, vicdanıyla kavga eder. Krizi yalnızca yönetmekle kalmaz; içinde de taşır. Bu evrede empati yüksektir. Her şey kişisel sorumluluk gibi hissedilir.
2. Alışma: Vicdanı Küçülten Rutinler
Zamanla krizler normalleşir. Eskiden uyutmayan dosyalar, artık “standart rapor” gibi ele alınır. Vicdan körelmez belki ama hassasiyet azalır. Duygular yerini prosedürlere bırakır. Yönetici artık sorunu hissetmez, sadece not alır.
3. Sağırlaşma: Acının Sesine Tıkanan Kulaklar
Artık krizin çığlığına kulak yoktur. Dışarıdan “soğukkanlı” görünür, içeriden ise duvar gibi sessizleşir. İstatistikler konuşur, insan hikâyeleri susturulur. Empati değil, strateji öne çıkar.
4. Kariyerleştirme: Krizle Yükselme Sanatı
Kriz, artık bir bela değil; bir fırsattır. Her felaket sonrası bir röportaj, bir terfi, bir “başarı öyküsü” yazılır. Yöneticilik, çözüm değil sunum işi olur. Vicdan değil, PR çalışır. Ölen varsa, medya kontrol altındadır. Kayıplar “istisna”, yönetici “başarılı” ilan edilir.
5. Anlamsızlık: Görev Tamam, Ruh Eksik
Yöneticinin içi boşalmıştır. İşini yapar ama neden yaptığını bilmez. Başarılar artar, huzur azalır. Her şey tamamdır ama bir şey eksiktir: kendisi. Bu aşamada yönetici, sadece kurumun değil, kendi vicdanının da mezar taşını taşır.
6. Kurumsal Bulaşma: Sessizlik Yayılır
En tehlikelisi budur. Sağırlaşma artık bireysel değil, kurumsal olur. Yeni gelen personel, “burada duygular işe yaramaz” mottosuyla eğitilir. Kimse “neden?” diye sormaz. Mevzuat, vicdanın yerini alır. Çığlıklar duyulmaz çünkü herkes birbirine alışmıştır. “Bizden önce de böyleydi” cümlesiyle, her yeni kriz arşive kaldırılır.
Çözüm: Görev Değişimi Bir Lütuf Değil, Vicdan Yenilenmesidir
Yöneticilerin uzun süre aynı yerde kalması, vicdanın körelmesine, duyguların mekanikleşmesine, sorumluluğun sıradanlaşmasına neden olur. Görev değişimi, bir ceza değil; vicdanın tazelenmesi için bir fırsattır. Taze gözler, taze yürekler, farklı sesleri duyabilir. Yeni gelen, eski suskunluğu fark eder. Sadece krizleri değil, krizlerin görünmeyen izlerini de görebilir.
Bu yüzden, görev değişimini lütfen liyakatsizlik gibi görmeyin.
Bazı insanlar, görevi bıraktıkları gün değil; vicdanlarını susturdukları gün başarısız olurlar.