2025 Haziran’ı, Ortadoğu jeopolitiği için bir milattır. İsrail’in İran topraklarını doğrudan hedef aldığı hava saldırısı, bölgedeki güç mücadelesinde yepyeni bir evreyi başlatmıştır: Merkezin vurulması.
Artık savaşlar sınır kasabalarında, lojistik hatlarda veya vekil milislerin gölgesinde değil; doğrudan devlet merkezlerinin iradesinde yaşanmaktadır. Vekillerin perde arkasına çekildiği, diplomasinin sabır sınırına dayandığı, psikolojik eşiklerin aşıldığı bu yeni aşama, sadece bir askeri hareket değil; bir çağ değişiminin ilanıdır.
Vekillerin Sonu, Merkezlerin Başlangıcı
Bugüne kadar Ortadoğu’daki jeopolitik mücadeleler, vekil aktörler üzerinden yürütülüyordu.
İran, Şii Hilali olarak bilinen coğrafyada; Hizbullah, Haşd el-Şaabî, Zeynebiyun, Fatımiyun ve Husiler gibi yapılarla etkisini sürdürdü.
İsrail ise bu vekil yapıları, sınır ötesi saldırılar ve istihbarat operasyonlarıyla dengelemeye çalıştı.
ABD ise Irak ve Suriye’deki milis denklemleriyle hem İran’ın yayılımını sınırlıyor hem de sahada kalıcılığını koruyordu.
Ancak vekil savaşlar da bir yere kadar sürdürülebilir.
İran’ın Suriye üzerinden Akdeniz’e erişimi, Lübnan’daki füze yığınağı, Irak’taki milis yoğunluğu ve Yemen’de Körfez’i tehdit eden pozisyonu, İsrail açısından artık dolaylı değil, doğrudan bir tehdit hâline gelmiştir. (Veya İsrail, arz ı mev’ud hayaline ulaşma yolunda önündeki engelleri elimine etmek için böyle bir tehdit algısı yaratmayı başarmıştır. )
Haziran 2025 saldırısı bu tehdidi artık “merkezden” çözme girişimidir.
İsrail uzun süredir “erken müdahale” ve “çevre kuşak kuşatması” doktrinini uyguluyordu.
Ancak bu kez farklı bir şey oldu: Merkeze, yani Tahran’a dokunuldu.
İlk kez bir saldırı, İran topraklarını hedef aldı. Hedef yalnızca bir nükleer tesis değil, aynı zamanda rejimin sinir uçlarıydı. Bu saldırı, “İran’ı çevreleyerek değil; doğrudan titreterek” durdurma stratejisinin parçasıydı.
İsrail’in bu hamlesi, hem teknik hem semboliktir.
Artık İsrail, vekil yapıların sınır güvenliğini tehdit etmesinin ötesinde, İran’ın kendi içinde bir savaş iradesi taşıdığını ve bu merkezin vurulmazsa bölgeye nefes alınamayacağını düşünmektedir.
Bu düşünce, yalnızca İsrail’in değil; Washington’daki bazı stratejik çevrelerin de paylaşmaya başladığı bir eğilimdir.
İran’ın Varoluşsal Tehdit Algısı
İsrail’in saldırısı, İran’da yalnızca askeri değil; ideolojik ve psikolojik bir kriz doğurmuştur.
Tahran yönetimi bu saldırıyı “bir caydırıcılık mesajı” değil, rejimin varlığına doğrudan yöneltilmiş bir hamle olarak algılamaktadır.
Bu algı, İran’ın güvenlik politikasında üç şeye neden olmuştur:
1. Vekil aktörleri merkezileştirme: Artık Hizbullah, yalnızca bir sınır gücü değil, İran’ın merkezî savunma hattının bir parçası sayılmakta.
2. Çin ve Rusya ile askeri koordinasyonun artırılması: Suriye ve Basra Körfezi’nde yeni tatbikatlar.
3. İdeolojik mobilizasyon: Rejimin içeride bir “istiklâl savaşı” atmosferi üretmesi.
Tahran artık sadece bölgesel etkiyi değil, rejimin ayakta kalmasını merkeze alan bir güvenlik stratejisine geçmek zorunda.
Heartland’ın Alev Alması
Halford Mackinder’ın Heartland Teorisi, kara gücünün dünyaya hükmetmedeki rolünü vurgularken, İran’ın bölgedeki etkisini bu teorik çerçevede “kalpgâh tahkimi” olarak tanımlamak mümkündü.
Ama şimdi, bu kalpgâh sadece tahkim edilmiyor, doğrudan hedef alınıyor.
Heartland artık haritada değil, fiilen bir çatışma bölgesinde yaşamaktadır.
Savaş artık:
• Bir Husi füzesiyle Riyad’a yönelmiş tehdit değil,
• Bir İsrail jetinin Tahran’a düşürdüğü gölgedir.
Yani merkez vurulmuştur.
Bu da tüm teorileri, “çevreyi kontrol et, merkezi izole et” mantığını geçersiz kılar.
Çünkü merkez artık izlenemez, yalnızca vurulabilir ya da savunulabilir bir gerçekliğe dönüşmüştür.
Bölgedeki bütün aktörler uzun yıllardır bir jeopolitik sabır stratejisi izliyordu.
ABD çekiliyordu ama bırakmıyordu. İran yayılıyordu ama doğrudan savaşmıyordu. İsrail vuruyordu ama sınıra dikkat ediyordu.
Bu “kontrollü kaos” artık kontrolü kaybetti.
Çünkü sabır, sadece stratejik değil, psikolojik bir eşiğe de dayanır.
2025 saldırısı bu eşiklerin aşıldığını gösteriyor.
Taraflar artık:
• Bir sonraki hamleyi diplomatik dosyada değil, füze rampasında bekliyor.
• Sadakatler metinle değil, kanla test ediliyor.
• Güvenlik, düşmanın merkezini vurarak tanımlanıyor.
Bu da sadece savaşın değil; güç tanımının da değiştiği anlamına geliyor.
Yeni Denklem: Güç, Merkezde Karar Veriyor
Ortadoğu’daki yeni stratejik denklemi şöyle özetlemek mümkün:
Güvenlik artık sınırda değil, merkezde üretiliyor.
Savaş artık vekillerle değil, doğrudan devlet aklıyla yürütülüyor.
Çatışmalar artık vekil değil; varlık düzeyinde algılanıyor.
Bu gerçeklik, önümüzdeki dönemde İran’ın da sadece vekillerle yetinmeyeceğini; doğrudan karşı saldırı opsiyonlarını tartışacağını gösteriyor.
Bölgedeki barış diplomasisinin dili ise neredeyse susmuş durumda.
İran-Çin-Rusya ekseninde kurulan yeni güvenlik anlayışı ile ABD-İsrail-GKRY ve Körfez yakınlaşması arasında sert bloklar oluşmakta.
Gelinen en son nokta: Vekillerden Merkezlere, Haritadan Rejime
2025 saldırısı, yalnızca bir nükleer tesisin değil, bir paradigmanın da hedef alındığını göstermektedir.
İran’ın mezhepsel Heartland stratejisi artık yalnızca yayılmacı değil, rejimsel bir güvenlik doktrini hâline gelmiş; buna karşılık İsrail’in güvenlik refleksi, artık vekillerle sınırlı kalmayacak kadar merkezîleşmiştir.
Savaş sahası değişmiştir.
Artık harita değil, rejim merkezleri hedef alınmaktadır.