Analiz / İsmail S. Gülümser
Kurban Bayramı’nı idrak ettiğimiz şu günlerde, Yüce yaratıcı adına bir hayvanı tasadduk etme gibi tarif edilen bu ibadetin insana kazandıracağı feyiz ve bereket çoğu zaman gözden kaçıyor. Dışarıdan sadece bir hayvanı kesip etini dağıtmak gibi görünen bu amel, insanın duygu terbiyesi açısından derin anlamlar taşıyor.
Mülkün sahibinin Allah olduğunu bilenler
Her ibadetin özünde, ilahi iradeye daha içten duygularla yönelmek hedeflenir. Nasıl ki huşu içinde ve ihlasla yapılan namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerle Allah’a yakınlaşmak amaçlanıyorsa Kurban da adını “kurb” (yakınlık) kökünden alır ve bu yönüyle O’nun, buyruğuna teslimiyetle yakınlaşmayı simgeler.
Allah’a bağlılığın göstergesi olan ve Hz. Adem’e kadar uzanan bu ibadet, rüyada aldığı emirle, en sevdiği varlık olan evladını kurban etmeye hazır olan teslimiyetin zirvesindeki Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’i hatırlatır. İnsanın değer verdiği şeyleri Allah için vermesi konusundaki bu erdemli davranış fevkalade kulluk örneğidir.
Problemlerde İlahi iradenin maksadını arama
Bütün büyük peygamberler, devasa problemler karşısında yılmadıkları ve ilahi muradı kavramaya çalıştıkları için yüzyıllar boyu yol gösterici oldu. İslam peygamberi (SAV) dahil birçok maneviyat önderi, toplumdan dışlanmaları ve yurtlarını terk etmek zorunda kalmalarına rağmen, sebeplere takılmadı muradı ilahiyi kavramaya çalıştıkları için çizgilerini korudu. Hizmet gönüllüleri de ülkelerinde ve dünyada kendi şahsi imkân ve vakitlerinden fedakârlık yaparak topluma faydalı oldukları için ülke yönetimince suçlandı.
Gönüllüleri manen sürekli besleyen Hocaefendi, her olaydan olumlu sonuç çıkarıp, sıçrama vesilesine dönüştürdü. Onlar, bir despot eliyle gelen bu haksız cezaya asla isyan etmedi, en faydalı hizmetleri suç sebebi gösterenlere boyun eğmedi. Allah’ın kullarını yalnız bırakmayacağına inandıkları için mal mülk evlat gibi en sevdiği şeylerden fedakârlık etme pahasına her şeye katlandı, teslimiyetleriyle model oldu. Alkışla şımarmadıkları gibi, yararlı çabalarının sorgulanması karşısında pes edip kenara çekilmedi. Mahrumiyet yaşasalar da dirençleri ve tutarlı davranışlarıyla her dönem güven telkin ettiler.
Sadece hizmetle irtibatından dolayı on binlerce insan, sahte suçlamalarla yıllardır hapis hayatı yaşıyor. Ancak her meşakkatin lütfa dönüşebileceğini bilenler, arkadaki ilahi muradı anlamaya çalıştığı için sabretti. Belki bazı dünyevi imkanlar kaybedildi ama ahireti kazanmanın bir vesilesine dönüştü. Hapis sürgün dönemini birçoğu, evradı ezkârla geçirerek manevi donanımını artırmada kullandı.
Kurban ilahi emre itaatteki incelik
Kurban gibi bir ilahi emirdeki inceliği kavrayanlar, onu topluma yönelik bir hizmet projesine dönüştürdü. Maneviyat önderleri, yardımlaşma duygusu zayıflamış Türk toplumunda kurbanla bu hissi yeniden uyardı. Din adına her faaliyetin “gericilikle” itham edildiği dönemde Kurban, dayanışmayla proje üretme yolu oldu.
Gönüllüler, ceberut devletin Kızılay baskısına aldırmadan, her kurban mevsimini Hocaefendi’nin başlattığı hizmetlere kaynak oluşturmak için değerlendirdi. Yetiştirip çevreye gönderdiği talebeler, kurban pay ve derilerinden sağlanan gelirle benzerini başlattı. Mali imkanların birleşmesiyle üretilen hizmet güven telkin etti, bağışlanan kurban sayısı giderek arttı. Esnaf, destek verdikçe eğitimciler yeni proje üretti ve yeni destek talebinde bulundu. Uzun süre sadece kurban geliriyle belli çapta birçok eğitim projesine kaynak sağlandı.
Emre itaatteki inceliği kavramış Anadolu halkının, kurbanla ortaya koyduğu özveri yeni hizmet arayışlarını tetikledi. Bir başka ilahi emir olan “Zekât-Sadakalardan” verilen burslarla fakir Anadolu çocuklarının elinden tutuldu. Çok yakın esnaflarla başlayan himmet toplantılarında bir yıllık taahhütler alındı. Her tüccar, yeni projesine kaynak ararken, hizmet hiç imkân yokken tarafların fedakarlığıyla birçok eğitim projesi üretti.
Kurbanla başlayıp tüm dünyaya yayılan hizmetler
Hakka teslimiyetin bir göstergesi olan, Kurban et ve derilerinin toplanmasıyla başlayan hizmetler giderek büyüyüp gelişti. Gençlerdeki olumlu davranışları gören ve eğitimcilerin fedakarlığına şahit olan halk mali desteğini artırdı. Tek başına eğitim binası üstlenenler ve birbiriyle benzer yardım yarışına girenler oldu.
Yurt içinde ev-yurt-dershane-okul-üniversite-hastane-medya-dernek-sendika derken; toplumsal yozlaşmanın tahribatından korunmuş çekirdek bir nesil yetişti. Olumlu alışkanlıklara sahip akran grubu içinde farklı donanım kazanmış insanlar, zamanla toplumun örnek gösterilen bireyleri haline geldi. Yurt içinde kurban kaynaklarıyla başlayan bu hizmetler, 20 yıl içinde çeşitlendi ve ülkenin her köşesine yayıldı.
SSCB dağılmasından sonra, Hocaefendi soydaşlara vefa borcumuz olduğunu anlattı. Ülkedeki deneyimin yeni kurulan ve ne yapacağını bilemeyen Türk Cumhuriyetlerine taşınmasını istedi. Bu teklif Özal-Demirel-İshak Alaton dahil çok geniş bir kesimde heyecan uyardı, komünizmden kurtulanlara, desteğe koştu.
Yıllarca büyük fedakârlıkla Orta Asya insanına kaybettiği değerleri geri kazandırmaya çalışanların gayreti semeresini verdi. Bu, çabalar, başta Afrika olmak üzere birçok sorunlu ülkede yeni eğitim projesine ilham kaynağı oldu. Eğitime erişim problemi olan yerlerde, hizmetin olumlu alışkanlık kazandırmadaki performansı, medeni dünyada da takdir gördü zamanla faaliyetler o bölgelere doğru da yayıldı.
Kendileri imkansızlıklar içinde olsa bile başkasına yardıma koşanlar
Şimdilerde tüm mali kaynaklarına el konulup önü kesilenler, bir yandan yeni projelerle dünyanın dört bir yanına uzanmaya çalışırken, diğer yandan da ilk günlerdeki gibi kurban yardımlarıyla mağdur bölgelerin imdadına koşuyor. Pek çok yer, açlıkla boğuşan Afrika ülkelerine gıda gönderirken, bazılarında kurbanların Türkiye’deki muhtaçlara gönderileceği duyuruldu. Takvanın “sevdiğiniz şeylerden fedakârlık” anlamına geldiğini bilenler, hala kendi sorunlarını çözememiş olsa bile ülkemiz için kesenin ağzını açtı.
Zayıf ve düşkünleri sevindirmenin çok önemli olduğu bayram günlerinde, insanlar sahip olduğu imkânın en iyisini başkalarına ulaştırmaya çalışıyor. Belki bir kısmı evinde bir kilo kıyma ya da etle kurbanı geçirmek zorunda kalıyor ama, buna rağmen bir bütün hayvanı mağdurlara bağışlamaktan çekinmiyor.
İnsanlarda kazanç hırsını bastırmak kolay değil, “mal canın yongası” olarak tanımlandığı için birçoğunun eli başkasına yardıma gitmiyor, verirken belki bazıları canından bir parça koparılmış gibi hissediyor. Ancak gönüllüler, hizmet sayesinde kendilerine rağmen yeni bir fıtrat kazandı. Yardımlaşma adeta bir yaşam biçimi haline geldi. Maddenin her şeyden önemli olduğu bir dünyada onlar kendilerini aşıp ahirete azık gönderiyor.
Sadece ahiret kazancı niyetiyle verdikleri için gösterişten kaçınıyorlar. Bazen teşvik için yaptıkları yardımı açıklamaları gerekirse bunu utana sıkıla yapıyorlar. Kurban-zekât ve sadaka için kendilerini olabildiğince zorluyor, bazen boyunu aşkın yükün altına giren, kazancından fazlasını verenler bile oluyor.
Türkiye’de her kurban mevsiminde civanmertlik gösterip, gıda ihtiyacı olan ülkelerin yardımına koşan gönül köprüleri kuranlar, bugün kendi ülkelerinde de bu konuma düşenlerin elinden tutma yolu arıyor. Hizmet sayesinde, tüm dünya kurban ve zekâtın nasıl güçlü bir dayanışma aracına dönüştüğüne şahit oluyor.
Rızkı verene duyulan güven
Bütün mahlukatın rızkını verenin Allah olduğu şuuruyla hareket edenler, gelecek endişelerini bir kenara bırakıp ellerindeki imkanlarının en güzel bölümünden bir kısmını başkası için harcıyor. Sadece zorunlu olan kurban-zekât ve sadakayla yetinmiyor, fırsat buldukça fazlasını yapıyor. Muhtaç olsalar bile başkasını kendi nefislerine tercih ediyor, ayetinin gereği olarak verdikçe imkanlarının katlanacağına inanıyor. Ahiret bineği olacağı ifade edilen kurbanların adedini artırıp orada daha kazançlı çıkmaya çalışıyor.
Efendimizin (SAV) “İmkânı olup da kurban kesmeyen mescidimize yaklaşmasın” hadisini asla akıldan çıkarmıyor, kestikleri ek kurbanlarla daha fazla mağdura yardım yolu arıyor. İmkânı olanlar bir iki kurbanla yetinmiyor, gücü nispetinde sayıyı artırıyor, yakından başlayıp en uzaktakilere kadar yardım gönderiyor.
Karşılıksız hiçbir şeyin verilmediği bir dünyada, gönüllüler en küçük bir karşılık beklemeden başkalarına yardımcı olmalarıyla her yerde güven telkin ediyor. Onlardaki bu üst düzey ahlaki değerler, fark oluşturuyor. Ülkede İnanmış görüntü altında toplumun malını gasp edenlerin yanında hizmet insanlarının bu özverisi İslâm’ın sahavetini dünyaya duyuruyor. Başka kültürlerle çok sıkı diyalog köprüleri kuruluyor.
Basit bir parça kurban eti dağıtmayla yetinilen bir coğrafyadan çıkmış hizmet, soğuk hava depolarında topladıkları etleri gıda ihtiyacı olan bölgelere dağıtarak sorumluluk üstleniyor. Kullanmadıkları kıyafetleri toplayıp aynı ağlayan yüzleri güldürüyor.