Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
Toplumların değişim ve dönüşüm süreçlerinde gönüllü hareketler hayati bir rol oynar. Bu hareketlerin dinamizmi, bireylerin içsel motivasyonuyla beslenir. Ancak zamanla bazı örgütsel alışkanlıklar, hareketin ruhunu zedeleyebilir. En tehlikelisi ise hiyerarşik yapıların kronik hale gelmesi ve bireylerin inisiyatif kaybına uğramasıdır.
Bir organizasyon içinde belirli bir göreve sahip olan bireyler, bu görev çerçevesinde sorumluluk alırlar. Ancak bu kişiler, herhangi bir nedenle hiyerarşik yapıdan uzaklaştıklarında ya da görevleri sona erdiğinde, sorumluluk duyguları da hızla kaybolur. Halk arasında “kendinden motorlu” tabiriyle anlatılan bireysel inisiyatif, organizasyon içinde şekillenen görev bağımlılığı nedeniyle körelir. Başka bir deyişle, kişiler harekete yön veren birer aktör olmaktan çıkıp, yalnızca belirlenen görevleri yerine getiren memurlar haline gelirler.
Bu durum, organizasyonun dinamizmini zedeler. Görevleri sona eren bireyler, önceden parçası oldukları hareketin hızına yetişemez hale gelirler. Onlar artık, organizasyonun içinde değil, kenarında dururlar.
Peki, gönüllü bir hareket içinde bireylerin motivasyonu neden kaybolur? En temel nedenlerden biri, hareketin özüne dair taşıdıkları gayenin, zamanla ikincil motivasyonlarla yer değiştirmesidir. Eğer bireyin içsel amacı, organizasyon içindeki bir pozisyona bağlanmışsa, o pozisyon elinden alındığında gayesini de kaybeder.
İlk başta “biz” duygusuyla hareket eden birey, zamanla organizasyonu “ben ve onlar” şeklinde algılamaya başlar. Bu ruhsal ayrışma, kişiyi önce pasifleştirir, sonra da hareketin enerjisinden koparır. Bir gönüllü hareket için en büyük tehlike budur: ruhsal ayrışmanın fiiliyata da yansıması ve organizasyonun canlılığını yitirmesi.
Gönüllü Hareketler İçin Çıkış Yolu
Bireylerin iç motivasyonlarının, görev ve pozisyonlara bağımlı hale gelmesini engellemek için bazı adımlar atılabilir:
1. Hak Rızasını Öne Çıkarmak: Eğer bir hareketin temel motivasyonu, hak rızası gibi ulvi bir amaçsa, bireyler pozisyon değişikliklerinden bağımsız olarak bu amacı sürdürmelidir.
2. Kişisel ve Ortak Gaye Dengesi: Gönüllüler, kendi bireysel gayeleri ile organizasyonun hedeflerini sağlıklı bir şekilde örtüştürebilmelidir. Kendi gayesi aksadığında organizasyona bakışını değiştiren bir birey, aslında içsel motivasyonunu kaybetmiştir.
3. İnisiyatifi Teşvik Etmek: Organizasyon içinde herkesin belirli görevleri olsa da, bireylerin inisiyatif almaları ve bağımsız hareket edebilmeleri desteklenmelidir. Sadece talimatlarla hareket eden bir yapı, zamanla ruhsuz bir bürokrasiye dönüşür.
4. Bütüncül Bir Topluluk Kültürü: Organizasyonlar, bireylerin yalnızca görev sürecinde değil, her durumda bir bütünün parçası olduklarını hissettirmelidir. Aksi takdirde, bireylerin aidiyet duygusu zayıflar ve organizasyona dışarıdan bakan yabancılar haline gelirler.
Gönüllü hareketler, hiyerarşinin katılaştığı, bireylerin yalnızca pozisyonlarına bağlı olarak hareket ettiği yapılara dönüşmemelidir. Asıl mesele, insanları görevleriyle değil, gayeleriyle bağlamaktır. Eğer bireyler, içsel bir motivasyonla hareket ederlerse, organizasyonun hızına yetişmek için bir pozisyona ihtiyaç duymazlar. Hareketin ruhu, görevlerle değil, inançla ve adanmışlıkla yaşar.