Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
Köroğlu, halk kültürümüzde cesaretin, adaletin ve eyleme dökülen sözün sembolüdür. Onun “Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir” sözü, yalnızca bir meydan okuma değil, aynı zamanda bir hakikat savunusudur. Köroğlu, yalnızca konuşan değil, sözünü eyleme dönüştüren, hakikat uğruna risk alan bir karakterdir. Ancak günümüzde, Köroğlu’nun ruhundan uzak, yalnızca sözle yetinen, hakikati perdeleyen ve dili bir manipülasyon aracı olarak kullanan bir anlayış yaygınlaşmıştır: “Siyasal dilcilik”.
Siyasal Dilcilik Nedir?
Onu hakikatin dile getirilmesi yerine, dilin şahsi veya politik çıkarlar için araçsallaştırılması anlamında kullanıyorum. Bu kavram, siyaset dilinden farklıdır; burada mesele yalnızca belirli siyasi kavramların kullanılması değil, dilin gerçekliği gizleyen ve toplumu yönlendiren bir manipülasyon aracına dönüşmesidir.
Siyasal dilci için önemli olan, söylediklerinin doğruluğu veya içeriği değil, bu sözlerin toplum üzerindeki etkisidir. Söz ve eylem arasındaki bağ koparılmıştır. Siyasal dilci, etkili konuşur, güçlü sloganlar üretir, coşku yaratır ama söylediklerini hayata geçirme konusunda hiçbir sorumluluk hissetmez. O, yalnızca algıyı yönetir, hakikati savunmaz ve şahsi çıkarını gözetir.
Siyasal dilcilik, üç temel unsur etrafında şekillenir:
1. Lafazanlık ve Manipülasyon: Siyasal dilci, sözün büyüsünü bilir ve onu bir araç olarak kullanır. Ancak bu sözler, topluma fayda sağlamak veya gerçek sorunları çözmek için değil, algıyı yönlendirmek içindir. Gerçeklerden kaçmak, gündemi değiştirmek veya kendi çıkarlarını korumak için kullanılan bir retorik oyunudur.
2. Söz ve Eylem Ayrılığı: Siyasal dilci, konuşur ama harekete geçmez. Söylediği büyük vaatlerin, iddialı sözlerin bir karşılığı yoktur. Oysa Köroğlu gibi hakikati savunanlar için söz, bir eylem taahhüdüdür. Siyasal dilcinin amacı, çözüm üretmek değil, yalnızca sözleriyle gündemi ve çıkarı belirlemektir.
3. Toplumsal Algıyı Şekillendirme: Siyasal dilcilik, gerçeği çarpıtıp toplumu edilgen hale getiren bir süreçtir. Gerçek sorunları gizler, sahte gündemler yaratır ve insanları meşgul eder. Bu durum, toplumun hakikatle bağını kopararak bireyleri pasifize eder.
Bu anlayışın toplum üzerindeki etkileri derindir. Siyasal dilciliğin yaygınlaşması, iki büyük tehlikeyi beraberinde getirir:
1. Toplumsal Güven Krizi: Dilin manipülasyon amacıyla kullanılması, halkın yöneticilere ve birbirine olan güvenini sarsar. Hakikatin sürekli çarpıtıldığı bir ortamda insanlar kime inanacaklarını bilemez hale gelir. Bu, toplumsal bir parçalanmaya ve derin bir güven krizine yol açar.
2. Toplumun Pasifize Edilmesi: Siyasal dilciliğin en büyük tehlikelerinden biri, insanları hareketsiz bırakmasıdır. Sürekli tekrarlanan boş vaatler ve retorik oyunlar, insanların gerçek değişim için harekete geçmesini engeller. İnsanlar sorunların çözüleceğini sanarak bekler, ancak hiçbir şey değişmez.
Bu noktada, Köroğlu’nun temsil ettiği ruh ile siyasal dilcilik arasındaki fark netleşir. Köroğlu, haksızlığa karşı duran, sözü eyleme dönüştüren bir direniş figürüdür. Onun için hakikat, yalnızca söylenen bir şey değil, uğrunda mücadele edilmesi gereken bir değerdir.
Siyasal dilciler ise Köroğlu’nun zıttıdır. Onlar, padişahın sofrasından kalkmadan, dağlar ve fermanlar hakkında konuşanlardır. Onlar için önemli olan, hakikatin kendisi değil, söyledikleriyle nasıl bir etki yarattıklarıdır. Onlar, hakikati inşa etmek değil, onu araçsallaştırmak için konuşurlar.