Analiz / Ramazan Faruk Güzel
Türkiye’de hasta tutuklu ve hükümlülerin durumu, uzun süredir insan hakları örgütlerinin, hukukçuların ve muhalif çevrelerin gündeminde olan kritik bir sorun olmaya devam ediyor. Özellikle Gülen Hareketi mensuplarına, Kürt siyasetçilere ve rejim muhaliflerine yönelik sistematik bir tutumun sergilendiği, cezaevlerindeki sağlık hakkının ihlal edildiği ve bu durumun giderek daha da vahim bir hal aldığı görülüyor.
Adalet sisteminin siyasallaşmasıyla birlikte, hasta mahpusların tahliye edilmesi yönündeki taleplerin siyasi saiklerle reddedildiği gözlemlenmektedir. Türk Ceza Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun gibi iç hukuk düzenlemeleri, hasta tutuklu ve hükümlülerin insanca yaşam hakkını güvence altına almayı amaçlasa da, mevcut uygulamalar bu düzenlemelerin fiilen işlemediğini ortaya koymaktadır.
Mevcut Hukuki Durum ve İhlaller
Türk hukukunda, hasta tutuklu ve hükümlülerin ceza infazına ilişkin temel düzenlemeler 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun kapsamında ele alınmaktadır. Kanunun 16. maddesi, ağır hastalık veya sakatlık hali nedeniyle cezanın infazının ertelenmesini öngörmektedir. Ancak, infaz erteleme kararlarının Adli Tıp Kurumu (ATK) raporlarına bağlı olması, siyasallaşan bir yargı sisteminde, raporların bağımsızlık ilkesine uygun hazırlanmadığı yönündeki ciddi endişeleri beraberinde getirmektedir.
Adli Tıp Kurumu, iktidarın etkisi altında kaldığı yönündeki eleştiriler nedeniyle hasta mahpusların sağlık durumlarını ağırlaştıran kararlar vermektedir. Özellikle Gülen Hareketi mensupları ve Kürt siyasi tutuklular hakkında “cezaevinde kalabilir” raporları verildiği sıklıkla raporlanmaktadır. İnsan hakları örgütleri, Adli Tıp Kurumu’nun tarafsızlığını yitirdiğini ve siyasi baskılara göre hareket ettiğini ifade etmektedir.
Uluslararası Hukuk ve Türkiye’nin Yükümlülükleri
Türkiye, taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği hasta tutuklu ve hükümlülerin insanca yaşama hakkını korumak zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesi, kimseye insanlık dışı veya aşağılayıcı muamelede bulunulamayacağını açıkça düzenlemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’ye karşı verdiği çeşitli kararlarda, hasta mahpusların cezaevinde tutulmaya devam edilmesini “insanlık dışı muamele” olarak değerlendirmiştir.
Bunun yanında, Birleşmiş Milletler (BM) Mahpusların Muamelesine Dair Asgari Standart Kuralları (Nelson Mandela Kuralları) hasta mahpusların özel ihtiyaçlarına dikkat çekmekte ve devletleri sağlık hizmetlerine erişim hakkı konusunda yükümlü kılmaktadır. Türkiye’nin bu kurallara rağmen hasta mahpusları cezaevlerinde tutmaya devam etmesi, uluslararası hukuk açısından da ciddi bir ihlal teşkil etmektedir.
Siyasi Muhaliflere Yönelik Keyfi Uygulamalar
Türkiye’de hasta tutukluların durumu, özellikle siyasi saiklerle tutuklanan kişiler açısından daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. OHAL süreciyle birlikte, Gülen Hareketi üyeleri, HDP siyasetçileri ve diğer rejim muhalifleri hedef alınmış; bu kişilerin cezaevlerinde uzun süre tutulmasına yönelik yargı kararları rutin hale gelmiştir.
Bu süreçte, başta eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eski milletvekili Aysel Tuğluk gibi isimler sağlık durumları kötüleşmesine rağmen cezaevinde tutulmuştur. Tuğluk’un demans teşhisine rağmen serbest bırakılmaması, ancak sağlık durumu kritik seviyeye ulaştığında tahliye edilmesi, bu keyfi tutumun en çarpıcı örneklerindendir.
Gülen Hareketi’ne yönelik davalarda ise benzer bir durum söz konusudur. 70 yaş üstü birçok hasta mahpusun, kanser, kalp ve kronik hastalıklarına rağmen tahliye edilmemesi, adaletsizliğin boyutunu gözler önüne sermektedir.
İnsan Hakları Kuruluşlarının Raporları
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayımlanan raporlar, Türkiye’de cezaevlerinde sağlık hizmetlerine erişimin sistematik olarak engellendiğini ortaya koymaktadır. Raporda, özellikle şu hususlar öne çıkmaktadır:
- Cezaevinde tıbbi müdahalenin geciktirilmesi ve yetersizliği
- Ağır hasta mahpusların kelepçeli muayene dayatmasıyla karşılaşması
- Cezaevindeki hijyen koşullarının kötüleşmesi
- Bağımsız sağlık raporlarının dikkate alınmaması
Bu bulgular, Türkiye’de hasta mahpuslar için cezaevlerinin adeta bir işkence merkezi haline geldiğini göstermektedir.
Çözüm Önerileri
- Adli Tıp Kurumu’nun bağımsız bir yapıya kavuşturulması: Sağlık raporlarının siyasal etkiden arındırılması için bağımsız ve tarafsız bir kurul oluşturulmalıdır.
- Hasta tutukluların derhal serbest bırakılması: Uluslararası hukuk normlarına uygun şekilde ağır hasta mahpusların tahliye edilmesi sağlanmalıdır.
- Sivil toplum kuruluşlarının denetim yetkisinin genişletilmesi: Cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin önlenmesi için bağımsız kuruluşların cezaevi ziyaretleri artırılmalıdır.
- Avrupa Konseyi ve BM’ye daha fazla başvuru yapılması: Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi için diplomatik baskı artırılmalıdır.
Sonuç
Türkiye’de hasta mahpusların durumu, adalet sisteminin ne denli siyasallaştığının ve insan haklarının nasıl ayaklar altına alındığının bir göstergesidir. Erdoğan rejimi, cezaevlerini muhalifleri susturma aracı olarak kullanmakta ve hasta mahpusların tahliyesini “siyasi bir tehdit” olarak görmektedir. Ancak bu tutum, uluslararası hukuk ve insan hakları açısından büyük bir utanç kaynağıdır.
Muhalefetin ve insan hakları savunucularının mücadelesi devam ederken, uluslararası kamuoyunun desteği hayati önem taşımaktadır. Türkiye, hasta mahpuslar konusundaki tutumunu değiştirmezse, daha büyük hukuki ve siyasi yaptırımlarla karşılaşabilir.