Suriye’yi 1970’li yıllardan beri katı bir şekilde yöneten Hafız Esad’ın koltuğunu devralması beklenen büyük oğlu Basil Esad, 1994 yılında 31 yaşında bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ve Suriye’deki iktidar koltuğu, Beşar Esad’a kalmış oldu.
Bundan yaklaşık 24 yıl önce, 17 Temmuz 2000 tarihinde yemin ederek görevi devralan Beşar Esad’ın yönetim anlayışı da korku ve dehşet üzerine kurulu oldu. Halkının refahı pahasına gücünü korumak için iktidarı boyunca baskıyı devam ettirdi.
Uzun yıllar Wall Street Journal’ın Şam muhabirliğini yapan Sam Dagher, Esad’ın 1995 yılında sarf ettiği “Bizim toplumumuzu ayakkabımızla insanların kafasına bastırmadan yönetmenin başka bir yolu yok” sözlerine dikkat çekiyor.
Gazeteci Dagher’in imzasıyla 2019 yılında yayınlanan, Esad ailesine ilişkin biyografide, Beşar’ın babasının gölgesinden kurtulmak için yaşadığı ruhsal dönüşüme de değiniliyor.
Esad gözetim toplumunu “modernize” etti
Beşar Esad, başlangıçta aslında babası veya ağabeyinden çok daha farklı bir yönetici olduğu izlenimini veriyordu. Onlardan daha az maceraperest, daha sakin bir görüntü çizen Esad, 1990’lı yılların ortasında tıp eğitimi gördüğü Londra’da yaşıyor ve göz doktoru olma yolunda eğitimini sürdürüyordu.
Beşar Esad iktidarı devraldıktan sonra Suriye, “Şam Baharı” adının verildiği bir dönem yaşadı. Bu dönemde aydınlar, demokrasi ve yurttaş katılımı konularını Hafız Esad dönemine göre daha açık bir biçimde tartışabiliyordu. Suriye’yi gözlemleyen birçok kişi, Beşar’a geleceğin umudu olarak bakıyordu.
Uzun yıllar Şam’da muhabirlik yapan sayılı Batılı gazeteciden olan ve Esad Suriyesi üzerine birçok kitap yazan gazeteci Kristin Helberg, bunun büyük bir yanılsama olduğunu anlatıyor. “Umutları beraberinde getiren kişi imajı, bir yanlış anlaşılmadan ibaretti” diyen Helberg, çok sayıda Batılı siyasetçi ve Suriyelinin, bilgisayar ve internetle ilgilenen ve İngiltere’de eğitim gören bir kişinin büyük reformlara imza atacağını düşünme gibi bir gaflete düştüğünü söylüyor.
DW’ye verdiği mülakatta “Beşar aslında reformcu değildi” diyen Helberg, Esad’ın kendisini bir modernleştirmeci olarak gördüğünü ifade ediyor:
“Beşar, gücünden feragat etmeye veya babasının yetkilerinden kayda değer biçimde vazgeçmeye ne hazırdı, ne de bunu yapabilecek yetkinliğe sahipti. Beşar Esad, her ne kadar gürleyen bir diktatör izlenimini vermiyorsa da, her düzlemde otoriter yönetilen ve zalim bir iktidar çetesi tarafından sömürülen 50 yıllık bir gözetim toplumunun çocuğuydu.”
Babası Hafız Esad’ın oğluna tavsiyesi: Sakın acıma!
Beşar Esad’ın bildiği tek şey, kozmopolit kent Londra değildi. Beşar, memleketindeki diktatöryel ilişkileri ve dolayısıyla Esad hanedanını tehdit edebilecek tehlikeleri de yakından tanıyordu.
Beşar henüz çocukken ailenin çevresinden bir şöför, genç Beşar’a suikast düzenlemeyi planladığı suçlamasıyla tutuklandı. Esad’ların biyografisini yazan Dagher, “Esad ailesinin çocukları bu olaydan, düşmanlarının her an her yerde olabileceği ve onlara asla fırsat tanımamaları gerektiği dersini çıkardı” diyor ve Hafız Esad’ın oğluna şu nasihatte bulunduğunu söylüyor:
“Hainler her yerde aranmalı. Bulduğun yerde de başları ezilmeli. Onlara sakın acıma!”
Baba Esad, bu anlayışı 1970’li yılların başından itibaren istikrarlı biçimde sürdürdü, Suriye’yi bir polis ve işkence devletine dönüştürdü.
Hükümete karşı eleştirel bir tavır benimsediği için Palmira yakınlarındaki Tadmur cezaevinde yıllar geçiren gazeteci Mustafa Halife, “Salyangoz: Suriye Zindanları” isimli kitabında Esad Suriyesi’nde mahkumlara uygulanan sistematik işkenceyi anlatıyor.
Bir iktidar aracı olarak korku
İşkence, Esad rejiminin kendisine destek vermeyen kişilere ve karşıtlarına muamele biçiminin özünü oluşturuyor.
DW’ye konuşan Halife, Esad’ın korku imparatorluğunu şu sözlerle özetlemişti:
“Suriye halkının tamamı korkuyor. Hepsi bu hapishanelerin varlığından haberdar ve buralarda insanlara işkence yapıldığını ve insanların öldürüldüğünü biliyor. Hepsi, hukukun yalnızca güçlü olana işlediğini ve insanların hayatlarını tehlikeye atmak istemediğini biliyor. Bunlar, rejimin başvurduğu yöntemler.”
Esad’ın yönetim anlayışı, “Modernizme ‘evet’ ama siyasi reformlara geçit yok” olarak özetlenebilecek bir esasa dayalı. 2000 yılında, devlet başkanlığı görevini devraldıktan hemen sonra Esad, “Bu insanlar kafayı yemiş. Adeta fantazi dünyasında yaşıyorlar” ifadelerini kullanmıştı. Esad bu sözleri, Suriyelilerin Şam Baharı’nda daha fazla demokrasi talep ettiği o dönemde kurmaylarından olan ama daha sonra ülkeden firar eden komutan Manaf Tlass ile bir konuşmasında sarf ediyordu. Esad, başka bir kurmayına da şu sözleri söylemişti: “Bunlara elinizi verin, kolunuzu kaptırırsınız.”
Erdoğan’ın görüşme talebini geri çevirdi
Esad’ın 2011 yılında kanlı biçimde bastırmaya çalıştığı isyan 500 binden fazla kişinin öldüğü, milyonlarca insanın göçe zorlandığı uluslararası bir krize yol açtı. Bir ara tümden kaybediyor gibi göründüğü gücünü İran ve Rusya’nın yardımıyla geri kazandı.
Ancak şimdi 14’üncü yıla giren iç savaşta Esad’ın ülkeyi terk ettiği belirtiliyor. Ülkenin başlangıçta kaybettiği büyük kısmında bir ara kontrolü yeniden sağlamış ve en azından Arap ülkelerine kendini yeniden kabul ettirmiş olmasına rağmen.
Bir ara muhaliflerin en önemli destekçilerinden olan Türkiye’nin bile tutumu değişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son bir yılda pek çok kez Esad’a “barışalım” diye seslendi, görüşme arzusunu dile getirdi. Ancak Esad’dan bu çağrısına olumlu yanıt alamadı.
Orduları, muhaliflerin son kalesi İdlib’e kadar dayanan Esad’a destek veren iki aktörün dikkatinin başka krizlerle dağılması aslında ne kadar kaygan bir zemin üzerinde durduğunu gözler önüne serdi. İsrail’in başta Hizbullah olmak üzere İran destekli savaşçılara yönelik saldırıları ve Rusya’nın Ukrayna ile aşırı meşguliyeti Esad’ı savunmasız bıraktı.
Hatay’a sınır İdlib’de bir şeriat rejimi kurduklarını iddia eden ve Türkiye dahil birçok ülkenin terör örgütü saydığı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) militanları Kasım ayının son haftasında Esad kontrolündeki Halep’e yönelik sürpriz bir saldırı ile son dört yıldır büyük ölçüde korunan ateşkesi bozdu. Böylece Türkiye destekli Suriye Milli Ordusuna (SMO) mensup bazı grupların da katıldığı muhaliflerin Halep’ten Şam’a uzanan durdurulamaz yürüyüşleri başladı.
6 Aralık Cuma günü Esad’a geçmişte yaptığı çağrıları hatırlatan Erdoğan için Esad bir kez daha sert hasımlık dönemlerinde söylediği gibi “Esed” olmuştu:
“‘Gel görüşelim’ demiştik. Ne yazık ki Esed’den bu işe olumlu bir cevap alamadık.”
Erdoğan, “İdlib, Hama ve Humus. Hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü şu an itibarıyla devam ediyor… Temennimiz, kazasız belasız bir şekilde Suriye’deki bu yürüyüş devam etsin diyeceğim” diyerek pozisyonunu bir kez daha değiştirdiğini dünyaya ilan etti.
Beşar Esad: Göz doktorluğundan, kazayla Suriye liderliğine
Şam’dan uçakla kaçtığı belirtilen Beşar Esad, bir zamanlar Londra’da göz doktorluğu eğitimi alırken, 10 yıldan uzun süredir devam eden kanlı iç savaşta büyük yara alan ülkenin baskıcı liderine dönüştü.
Suriye lideri Beşar Esad’ın yaşamında çok sayıda belirleyici an var ama belki de bunların en önemlisi, yaşadığı yerden binlerce kilometre uzaklıktaki bir trafik kazasıydı.
Beşar Esad, başlarda babasının halefi olarak yetiştirilmemişti. Suriye Cumhurbaşkanlığı makamına gelişine giden yol, ağabeyi Basil’in 1994’lerin başlarında Şam yakınlarındaki bir araba kazasında ölmesiyle açıldı. Beşar Esad bu sırada Londra’da göz hastalıkları uzmanlığı eğitimi alıyordu.
Basil’in ölümünden sonra, küçük kardeşini Suriye’de iktidara hazırlama planları yapıldı. Daha sonra, yüzbinlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin de evlerinden olan bir iç savaşta liderlik yaptı.
Peki, Beşar Esad nasıl doktorluktan savaş suçlarıyla itham edilen, otoriter bir lidere dönüştü?
Babasının mirası
Beşar Esad 1965’te Hafıs Esad ve Anisa Makluf’un çocuğu olarak dünyaya geldi.
Doğduğu sırada, Suriye, Orta Doğu ve ötesinde önemli gelişmeler yaşanıyordu. Arap milliyetçiliği bölgedeki çok sayıda ülkede bölgesel siyasete hakimdi ve Suriye de bundan farklı değildi.
Baas Partisi, Mısır ve Suriye arasındaki kısa ömürlü (1958-1961) birleşmenin ardından iktidara geldi ve Arap milliyetçiliği söylemini yaydı. Dönemin çoğu Arap ülkesi gibi Suriye de bir demokrasi değildi ve çok partili seçimler yoktu.
Esad ailesinin bağlı olduğu Alevi toplumu Suriye’deki en dezavantajlı gruplandandı ve bu zorluk nedeniyle çok sayıda Alevi Suriye Ordusu’na katıldı. Hafız Esad da bir subay ve Baas Partisi’nin sıkı bir destekçisi olarak ortaya çıktı ve 1966’da Savunma Bakanı oldu.
Hafız Esad gücü elinde toplamasından sonra 1971’de Suriye Cumhurbaşkanı oldu ve bu unvanı 2000 yılındaki ölümüne dek taşıdı. Bu uzun iktidar dönemi, Suriye’de bir dizi askeri darbenin yaşandığı bağımsızlık dönemine tezat oluşturuyordu.
Hafız Esad, ülkesini demir yumrukla yönetti, muhalefeti bastırdı ve demokratik seçimleri reddetti. Ancak dış politikada pragmatik bir çizgi izledi. Sovyetler Birliği ile ittifak yaparken, 1991’deki Körfez Savaşı’nda ABD öncülüğündeki koalisyona katıldı.
Tıp eğitimi ve Londra
Beşar Esad, siyaset ve askerlikten uzak farklı bir yol seçti. Tıp alanında kariyer yapmaya karar verdi.
Şam Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Londra’daki Western Göz Hastanesi’nde göz hastalıkları uzmanlığı için 1992’de İngiltere’ye taşındı.
2018’deki BBC yapımı “Tehlikeli bir Hanedan: Esadlar” adlı belgesele göre Beşar Londra’da yaşamın tadını çıkarttı. İngiliz şarkıcı Phil Collins’e hayrandı ve Batılı değer yargılarını benimsedi.
Beşar, gelecekteki eşi Esma el Akhras ile Londra’da tanıştı. Esma King College’ta bilgisayar mühendisliği okuyordu ve daha sonra bir yüksek lisans programı için Harvard Üniversitesine kabul edildi. Ancak yaşamı, kısa süre sonra bambaşka bir yola girecekti.
Hafız Esad’ın ikinci oğlu olarak, büyük oranda ağabeyi Basil’in gölgesi altında kalmıştı.
Basil’in Ocak 1994’teki ölümü Beşar’ın yaşamının yönünü değiştirdi. Derhal Londra’dan geri çağırıldı ve Suriye’nin bir sonraki lideri haline getirilmesine başlandı.
Beşar orduya katıldı ve gelecekteki rolü için kamuoyunda imaj oluşturmaya başladı.
Değişim hayalleri
Hafız Esad Haziran 2000’te öldü ve 34 yaşındaki Beşar, Suriye anayasasındaki 40 yaş gerekliliği değiştirildikten sonra ülkenin cumhurbaşkanı oldu.
Beşar Esad, 2000 yazında cumhurbaşkanlığına yemin ettiği sırada farklı bir siyasi tondaydı. “Şeffaflıktan, demokrasiden, kalkınmadan, çağdaşlaşmadan, hesap verirlikten, kurumsal düşünceden” bahsediyordu.
Cumhurbaşkanı olduktan aylar sonra, Esma Akhras ile evlendi. Hafız, Zein ve Kerim adlı üç çocukları var.
Başta, Beşar Esad’ın siyasi reform ve medya özgürlüğü söylemi Suriyeliler arasında umut yarattı. Liderlik yöntemi ve Esma’nın Batılı eğitiminin yeni bir dönemin işareti gibi görülüyordu.
Bu sırada Suriye’de “Şam Baharı” diye bilinen bir medeni tartışma ve ifade özgürlüğü ortamı yaşandı. Fakat güvenlik güçleri 2001’de muhaliflere baskı, tutuklamalara geri döndü.
Beşar Esad, özel sektörün gelişmesini teşvik eden kısıtlı ekonomik reformlara da gitti. Liderliğinin ilk yıllarında kuzeni Rami Makluf da büyüdü. Makluf büyük bir ekonomik imparatorluk kurdu.
Irak ve Lübnan
2003’teki Irak Savaşı, Beşar Esad ve Batılı yönetimler arasındaki ilişkilerde büyük bir bozulmaya neden oldu. Suriye Cumhurbaşkanı, Irak’ın ABD öncülüğündeki işgaline karşıydı. Bazı kesimler bu tutumu, Suriye’nin bölgede Amerikan müdahalelerinin bir sonraki hedefi olması korkusuyla açıkladı.
Aralık 2003’te ABD, Şam’a çeşitli gerekçelerle ambargo uygulamaya başladı. Gerekçelerin nedeni sadece Irak ile değil, Suriye’nin Lübnan’daki varlığıyla da bağlantılıydı.
Şubat 2005’te bölgedeki başlıca Suriye karşıtlarından biri, eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri başkent Beyrut’un merkezindeki şiddetli bir patlamayla suikasta uğratıldı. Dikkatler hızla Suriye ve müttefiklerine çevrildi.
Lübnan’de büyük gösteriler yapıldı ve Şam’a yönelik uluslararası baskı artırıldı. Bu durum da Suriye’nin Lübnan’deki yaklaşık 30 yıllık askeri varlığının sona ermesini beraberinde getirdi.
Suçlamalara karşın, Esad ve Lübnan’daki başlıca müttefiki Hizbullah, süreki Hariri’nin ölürülmesiyle konusundaki iddiaları reddetti. Özel bir uluslararası mahkeme bir Hizbullah üyesini 2020’de bu suçtan mahkum etti.
‘Arap Baharı’
Beşar Esad’ın iktidarının ilk 10 yılında Suriye’nin İran ile ilişkileri güçlendi, Katar ve Türkiye’yle ilişkiler de gelişti. Ancak bu durum daha değişecekti. Riyad’ın başta genç cumhurbaşkanına verdiği desteğe karşın, Suudi Arabistan ile ilişkiler inişli çıkışlıydı.
Beşar Esad genel olarak dış politikada babasının izlerini takip etti, doğrudan askeri çatışmalardan kaçınırken, dikkatli manevralar yaptı.
İktidardaki ilk 10 yıldan sonra, muhalif sesler bastırılmaya devam edilirken, Esad’ın yönetimi otoriter olarak tanımlanabilirdi.
Aralık 2010’da eşi Esma Esad Vogue dergisine bir söyleşi verdi ve evlerinin “demokratik” yönetildiğini söyledi.
Aynı gün Tunuslu seyyar sebze satıcısı Muhammed Bouazizi, bir kadın polisin kendisine tokat atmasından sonra kendini yaktı ve Tunus’ta, Devlet Başkanı Zin El Abidin Binali’nin devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmasını başlattı.
Tunus’taki ayaklanma, beklenmedik bir şekilde Arap dünyasında devrim hareketlerine ilham verdi ve Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’ye ulaştı.
Mart 2011’de “Çölde Bir Gül” başlığıyla yayımlanan (ve sonradan geri çekilen) Vogue söyleşisinde Suriye “bombalı saldırılardan, gerilimlerden ve adam kaçırmalardan uzak bir ülke” diye tanımlanmıştı. Bu imaj, takip eden aylarda çok değişti.
Mart ortasında, başkent Şam’da bir gösteri yapıldı ve günler sonra güneyeki Dera kentinde duvarlara Esad karşıtı sloganlar yazan çocukların tutuklanmasından sonra protestolar başladı.
Esad, Suriye halkına iki hafta sonra konuştu. Parlamentoda Suriye’yi hedef alan “komployu” boşa çıkarma sözü verirken, çok insanın ihtiyaçlarının karşılanamadığını da kabul etti.
Dera’da güvenlik güçlerinin göstericilere ateş açması, eylemleri daha da ateşledi ve çok sayıda kentte Esad’a istifa çağrılarında bulunulan gösteriler yapıldı. Şiddetle karşılık verilen eylemlerden “dış güçlerin güdümündeki sabotajcılar ve casuslar” sorumlu tutuldu.
Aylar içinde, vaziyet hükümet güçleri ve ülke genelinde silaha sarılan muhalifler arasındaki bir çatışmaya dönüştü.
Uluslararası müdahale, cihatçılar ve savaş suçları
Çatışma büyürken, uluslararası güçlerin artan müdahaleleriyle, BM’nin tahminine göre ölü ve yaralı sayısı onbinlerden, yüzbinlere çıktı.
Rusya, ve İran destekli silahlı örgütler Esad güçlerinin yanında müdahil olurken, Türkiye ve Körfez ülkeleri silahlı muhalif gruplara destek verdi.
Esad karşıtı gösterilerde başta herkes için demokrasi ve özgürlük çağrıları yapılırken, mezhepçilik yeniden su yüzünüe çıktı ve bazı muhalif örgütler, hükümeti Alevi azınlığı, Sünni çoğunluğun üzerinde tutmakla itham etti.
Bölgesel müdahaleler mezhep ayrımını daha da derinleştirdi. İslamcı güçler Alevilere karşı düşmanca bir tutum takınırken, Hizbullah öncülüğündeki İran’a sadık Şii milisler Esad yönetimini desteklemek için ülkeye akın etti.
Komşu Irak’ta aşırılıkçı IŞİD örgütü yükselişe geçmişti. Örgüt Suriye’de de toprak kazanmak için iç savaştan faydalandı ve Suriye’nin doğusundaki Rakka’yı başkent ilan etti.
Ağustos 2013’te, Şam yakınlarında muhaliflerin elinde tuttuğu Doğu Guta’da yüzlerce kişi kimyasal saldırı sonucu öldü.
Batılı güçler ve Suriyeli muhalif gruplar saldırısından Esad yönetimini sorumlu tuttu. Şam iddiaları reddetse de, uluslararası baskı ve tehditler karşısında kimyasal silah stoğunun imha edilmesine onay verdi.
Ancak bu, başka kimyasal saldırılar da dahil olmak üzere, Suriye savaşındaki katlıamlara son vermedi. BM kurumları, çatışmanın tüm taraflarını cinayet, işkence ve tecavüz de dahil savaş suçları işlemekle itham etti.
2015’te ülkenin büyük bölümlerinin kontrolünü kaybeden Esad yönetimi çöküşün eşiğine gelmiş gibiydi. Ancak Rusya’nın askeri müdahalesi gidişatı tersine çevirdi ve Beşat Esad, önemli bölgeleri geri kazandı.
Gazze Savaşı
2018-2020 arasında bölgesel ve uluslararası anlaşmalarla hükümet güçlerinin Suriye’nin büyük kısmına hakim olduğu, İslamcı muhalif örgütler ve Kürt milislerin doğu ve kuzeydoğuda kontrolü paylaştığı bir düzen kuruldu.
Bu anlaşmalar Esad’ın konumunu güçlendirdi ve aşamalı olarak Arap diplomasi sahnesine geri döndü. Suriye, 2023’te Arap Birliği’ne yeniden girdi ve Arap ülkeleri Şam’da büyükelçiliklerini yeniden açtı.
Suriye’de son yıllarda kötüleşen ekonomik krize karşın, Esad iktidarına karşı en büyük meydan okumadan sağ çıkmış gibi görünüyordu.
Fakat Ekim 2023’te Hamas İsrail’e sürpriz bir saldırı düzenledi ve Gazze’deki savaşın etkileri hızla Lübnan’a, özellikle de Esad’ın müttefiki Hizbullah’a yayıldı.
Hizbullah çatışmada büyük kayıplar verdi ve bunlara örgütün lideri Hasan Nasrallah da dahildi.
Lübnan’da ateşkesin başladığı gün militan İslamcı Heyet Tahrir eş Şam öncülüğündeki muhalif örgütler sürpriz bir saldırı düzenleyip, hızla ülkenin en büyük kenti Halep’i ele geçirdiler.
Muhalifler hızla ilerleyip, Hama’yı ve diğer kentleri alırken, güney bölgeleri hükümetin elinen kayıp, gitti.
Başlıca müttefikleri İran ve Rusya yardımına koşamayacak durumdayken, Esad’ın konumu tehlikeye girdi ve 27 kasım’da başlayan muhaliflerin saldırısı, Suriye’den gelen haberlere bakılırsa başkent Şam’ın ele geçirilmesi ve Beşar Esad’ın bir uçakla ülkeden kaçmasıyla sona erdi.