Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından Türkiye’de ilan edilen olağanüstü hal ve bu dönemde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK), yüz binlerce insanın hayatını altüst etti. İşlerinden atılan, ekonomik ve sosyal dışlanmaya maruz bırakılan bu insanlar, modern hukuk devletinden beklenen temel hak ve özgürlüklerin hiçe sayıldığı bir düzenle karşı karşıya kaldı. KHK mağduriyetleri, hukukun üstünlüğüne aykırı bir şekilde, suçun şahsiliği ilkesinin tamamen görmezden gelindiği bir ortam yarattı. Bu durum, İslam öncesi Arap cahiliyye hukukunun kolektif cezalandırmaya dayalı ve güç temelli yapısını hatırlatıyor.
Güçlünün Hukuku: Geçmişin Kabile Sisteminden Günümüze
Arap cahiliyye döneminde hukuk, güçlünün tahakkümüne dayalı bir mekanizmaydı. Bu sistemde:
• Suçun şahsiliği yoktu: Bir kabile üyesinin işlediği suç, tüm kabilenin suçlanması için yeterliydi.
• Keyfi uygulamalar hâkimdi: Gücü elinde bulunduran kabileler, zayıf kabilelerin malına ve mülküne keyfi şekilde el koyar, onları ekonomik ve sosyal anlamda tamamen yok sayardı.
• Adalet güç ilişkilerine dayanırdı: Hukuk, bireysel hakları değil, tahakkümü korumak için işliyordu. Bugün Türkiye’de KHK uygulamalarıyla benzer bir zihniyetin hâkim olduğunu görüyoruz. Güçlü olanın hukuku belirlediği, keyfi kararlarla insanların temel haklarının ellerinden alındığı ve bireysel suçlar üzerinden toplumsal damgalamaların yaratıldığı bir düzen inşa edildi.
KHK Uygulamaları: Modern Bir Cahiliyye Hukuku
KHK’larla işlerinden atılan insanlar, yalnızca bireysel olarak değil, aileleri ve sosyal çevreleriyle birlikte toplumsal dışlanmaya maruz bırakıldı. Bu uygulamalar, modern hukuk normlarından uzaklaşılarak, kolektif cezalandırma ve keyfi güç kullanımının öne çıktığı bir sistem oluşturdu:
1. Suçun Şahsiliğinin Yok Sayılması:
Bir kişinin herhangi bir suçlama nedeniyle ihraç edilmesi, yalnızca o kişiyi değil, ailesini ve sosyal çevresini de etkiledi. İşten atılan bireylerin çocukları okullardan dışlandı, eşleri sosyal yaşamdan soyutlandı, hatta bazı durumlarda bankalardaki hesaplarına el konuldu. Bu durum, suçun şahsiliği ilkesinin ihlal edilmesinin açık bir göstergesiydi.
2. Toplumda “Öteki” Yaratma:
KHK mağdurları, “terörist” ve “hain” gibi yaftalarla damgalanarak toplumun dışına itildi. Bu dil, tıpkı cahiliyye döneminde güçlü kabilelerin zayıf olanları düşman olarak görmesi gibi, bir “öteki” yaratma mekanizması işlevi gördü.
3. Keyfi Uygulamalar:
KHK süreçlerinde hiçbir adil yargılama yapılmadan, bireylerin ekonomik ve sosyal haklarına el konuldu. İnsanlar, soyut ve kanıta dayanmayan suçlamalarla ihraç edilerek ömür boyu işsizlikle cezalandırıldı. Bu, tıpkı cahiliyye döneminde güçlülerin, zayıfların malına ve mülküne keyfi bir şekilde el koymasına benziyordu.
Sosyolojik ve Hukuki Etkiler
KHK mağduriyetlerinin yol açtığı sonuçlar, yalnızca bireyleri değil, toplumsal yapıyı ve hukuk sistemini de derinden sarstı.
Toplumsal Dışlanma ve Yoksullaşma:
KHK ile ihraç edilen bireyler, yalnızca işlerinden edilmekle kalmadı, aynı zamanda ekonomik ve sosyal anlamda marjinalize edildi. Bu süreç, bir nevi “sosyal soykırım” niteliği taşıyordu.
Adaletin Zedelenmesi: KHK uygulamaları, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin ciddi şekilde yara almasına neden oldu. Bu durum, adalet sistemine olan güveni sarsarak derin bir toplumsal kutuplaşmaya yol açtı.
Toplumsal Kutuplaşma: KHK’larla birlikte toplumda “biz” ve “onlar” ayrımı daha da keskinleşti. KHK mağdurları, toplumun dışına itilen ve hakları ellerinden alınan bir sınıf haline geldi.
Arap Cahiliyyesinden Modern Türkiye’ye: Adaletin Yitimi
Cahiliyye hukuku, bir tahakküm düzenini temsil ederken, İslam adaleti bir kurtuluş düzeni olarak gelmişti. Ancak KHK uygulamalarında, modern hukukun evrensel ilkeleri yerine, geçmişteki bu tahakküm düzenine benzer bir yapı görülmektedir. İslam’ın suçun şahsiliği ve adalet ilkelerini yücelten öğretisi yerine, bir tür modern cahiliyye hukuku hayata geçirilmiştir.
Çözüm Önerileri: Adaleti Yeniden İnşa Etmek
KHK mağduriyetlerinin yarattığı derin toplumsal ve hukuki yıkımı onarmak için şu adımlar atılmalıdır:
1. Hukukun Üstünlüğü Tesis Edilmeli: Adil bir yargılama süreciyle KHK mağdurlarının hakları iade edilmelidir.
2. Kolektif Cezalandırma Son Bulmalı: Modern hukuk, birey haklarını temel alır. Suçun şahsiliği ilkesi katı bir şekilde uygulanmalıdır.
3. Toplumsal Barış İnşa Edilmeli: KHK mağdurlarına itibarlarının iade edilmesi ve ekonomik kayıplarının telafisi, toplumsal barışı sağlamak için elzemdir.
4. Hakikat Komisyonu Kurulmalı: Mağduriyetlerin boyutlarını ortaya koymak ve adaleti tesis etmek adına bağımsız bir komisyon oluşturulmalıdır.
Sonuç
KHK uygulamaları, bireysel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, toplumsal kutuplaşmanın körüklendiği bir düzen yaratmıştır. Bu uygulamalar, modern hukuk devleti anlayışıyla değil, İslam öncesi cahiliyye hukukunun tahakküm temelli yapısıyla açıklanabilir. Adaletin ve toplumsal barışın yeniden inşası, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. KHK mağduriyetleri giderilmeden ve hukukun üstünlüğü tesis edilmeden toplumsal barış mümkün olmayacaktır.