DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM grup toplantısında, cezaevleri ziyaretleri, Muharrem Ayı, Fransa seçimleri, adalet ve Türkiye’nin iç-dış politikalarına ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu.
Bakırhan, cezaevlerinde Ali Ürküt, Günay Kubilay gibi isimlerle gerçekleştirilen ziyaretlerde, tutukluların yaşam koşulları ve hak arayışlarını değerlendirdiklerini belirtti.
Ayrıca, Muharrem Ayı’nın başlangıcını işaret ederek, Alevi yurttaşların yas oruçlarını ve Hz. Hüseyin’in onurlu mücadelesini vurguladı.
Bakırhan, Fransa Parlamentosu Seçimleri’nde başarı elde eden Yeni Halk Cephesi’ni kutladı ve bu başarının, yükselen aşırı sağa karşı sol bir alternatifin önemini gösterdiğini dile getirdi. Eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin derinleştiği bir dönemde, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin enternasyonalist dayanışma ile zafer kazanacağına olan inancını ifade etti.
Tuncer Bakırhan, Türkiye’nin Suriye ve Rojava politikalarını yeniden değerlendirmesi gerektiğini belirtti. Bakırhan, iktidarın peşinden gidilmemesi gerektiğini ve aksi takdirde AKP-MHP iktidarının bataklığına saplanılacağını vurguladı. Toplumun, Suriye’de Kürtlerin tasfiyesini ve suç örgütlerinin desteklenmesini istemediğini, Türkiye’deki Suriyelilerin özgürce topraklarına dönmesini arzuladığını ifade etti.
Türkiye’nin Kuzey-Doğu Suriye halklarıyla kalıcı barışı sağlamak için Esad ile görüşmelere karşı olmadıklarını, ancak gerçek barışın bölgedeki Kürt halklarının iradesinin tanınmasından geçtiğini belirtti. Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanabilmesi için, Şam, Bağdat, ve Tahran’da değil, Diyarbakır, Kobani, Hewler ve Kirmanşah’ta barış arayışına gidilmesi gerektiğini söyledi.
Bakırhan’ın konuşmasınden öne çıkanlar şöyle:
Cezaevleri ziyaretleri
“Son zamanlarda gerçekleştirdiğimiz cezaevi ziyaretlerinde Ali Ürküt, Günay Kubilay, Nazmi Gür, İsmail Şengül, Bülent Parmaksız, Alp Altınörs ve Doğan Erbaş gibi isimlerle bir araya geldik. Bu ziyaretlerde, onların yaşam koşulları ve hak arayışları üzerine değerli görüşmeler gerçekleştirdik.
Muharrem Ayı
Aynı zamanda, Muharrem Ayı’nın başlamasıyla birlikte Alevi yurttaşlarımız 12 gün sürecek yas oruçlarına başladılar. Bu ay, Hz. Hüseyin’in onurlu mücadelesini ve Kerbela’nın mazlum halkların direnişinin sembolü oluşunu hatırlatıyor. Hüseyni çizgide, geçmişten bugüne zulüm ve işkence görenlerin anılarına saygıyla eğiliyor, oruçlarının Hakk katında kabul olmasını diliyoruz.
Fransa Seçimlerinde Yeni Halk Cephesi’nin başarısı
Hafta sonu gerçekleşen Fransa Parlamentosu Seçimleri’nin ikinci turunda, Yeni Halk Cephesi’nin elde ettiği başarıyı içtenlikle kutluyoruz. Yükselen aşırı sağ dalgaya ve faşizme karşı sol alternatifin birlikte elde ettiği bu başarı, hepimize moral ve umut vermiştir. Eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve şiddetin derinleştiği bu dönemde, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten bizler, enternasyonalist dayanışmayla mutlaka başaracak, mutlaka kazanacağız.
Fransa seçimleri
Hafta sonu yapılan Fransa Parlamentosu Seçimleri’nin 2. turunda başarı kazanan Yeni Halk Cephesi’ni içtenlikle kutluyorum. Yükselen aşırı sağ dalga ve faşizme karşı sol alternatifin birlikte olarak elde ettiği başarı, hepimize moral olmuş, umut vermiştir. Eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, şiddetin derinleştiği bu dönemde özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten bizler, enternasyonalist dayanışmayla mutlaka başaracak, mutlaka kazanacağız.”
Kayyımlar, İradeye Saygı Yürüyüşü ve DEM Parti’li belediyelerin hizmetleri
Hakkâri belediyemize kayyım atandığından bu yana ayaktayız. Haftalardır, Kürt halkı ve Türkiye’nin demokratik kamuoyu, kadınlar, sol-sosyalist güçler kayyım gaspına karşı alanlarda ve yollarda direniyor. Kayyımın atandığı ilk günden itibaren belediyelerimizin önünde nöbet tuttuk. Her yerde halkımızla birlikte irademize saygı gösterin diye sesimizi yükselttik.
İradeye Saygı Yürüyüşü ile ülkenin dört bir yanından demokrasi savunucusuyla Van’da buluşarak Hakkari’ye yürüdük. Başta kadınlar olmak üzere genç yaşlı demeden kilometrelerce yürüyerek Van’dan Hakkâri’ye ulaştık. İradeye Saygı Yürüyüşü kayyım gaspına karşı mücadelemizin sadece bir ayağıdır ve mücadelemizi gün geçtikçe daha da büyütmeye kararlıyız.
Şeyh Bedreddin bir gün kervanı ile yolda giderken önü kesilir ve ‘nereye gidersin’ diye sorulur. Bedreddin bu soruya ‘Hakikate gideriz’ diyerek cevaplar. İşte bizim yürüyüşümüz de hakikate yürüyüştür. Kayyım coğrafyamızın hakikatine ve ruhuna aykırıdır. Kayyım rejimi iflas etmiştir. Sanmayın ki gün geçer, kayyım gaspı olağanlaşır. Kayyım rejimini asla kabul etmeyecek, kanıksamayacağız.
Kısa zamanda belediyelerimiz binlerce derde deva oldu. Halkın sorunlarını bir bir çözüyorlar. Birkaç örnek vermek istiyorum. Şanlıurfa Halfeti Belediyemiz biz aldığımızda 460 milyon TL borcuyla borç batağındaydı. Sadece üç ayda talanı, haramı, israfı kestik ve 856 bin TL kasada kaldı.
Ergani Belediyemiz, çocuklara Kürtçe boyama ve hikaye kitapları dağıtıyor.
Sırtköy belediyemiz sadece üç ayda alt yapı sorunlarını bitirmek üzeredir.
Balveren beldesinde yaşayan halk, geçimini hayvancılıkla sağlıyor. Halkın geçim kaynağı sürsün diye belediyemiz ücretsiz hizmet vermek üzere çoban istihdamı yaptı.
Siirt Belediyemiz açlık ve yoksullukla mücadele için 4 çeşit yemeğin 100 TL’den verileceği Kent Lokantası’nı hizmete açtı.
Diyarbakır, Mardin, Van Büyükşehir Belediyelerimiz sadece kadınlara yönelik JİNKART uygulaması başlattı.
Tatvan Belediyesinin önceki yönetimi kenti çöp yuvasına çevirmişti. Hep diyoruz ve Tatvan’da bir daha gördük. Daha önce de söylediğimiz gibi AKP belediyeciliği çöp ve moloz belediyeciliğidir.
Ekmek ve Adalet Kampanyası
Değerli arkadaşlar, şu anda halkımızın sofrası yangın yerine dönmüş durumda. Milyonlarca insanımız sefalet içinde yaşamak zorunda bırakılırken, bir avuç savaş baronu, rantçı ve sermayedar halkın geleceğini yağmalamaya devam ediyor. AKP iktidarında, TÜİK verileri dahi yoksul ile zengin arasındaki uçurumun 15 kat arttığını gösteriyor.
Asgari ücretliler ve emekliler, açlık sınırının bile altında bir gelirle geçinmek zorunda. Açlık sınırı 19 bin TL iken, asgari ücret maalesef sadece 17 bin TL. Yaklaşık 9 milyon emeklimiz, açlık sınırının yarısı olan 10 bin TL maaşla yaşam mücadelesi veriyor.
Kendi kendilerine icat ettikleri “kök maaş” bahanesiyle 4 milyon emekli enflasyon farkını bile alamıyor. Bu durumu asla kabul edemeyiz. Enflasyon kök maaşı dinlemiyor, siz nasıl 4 milyon insanı açlığa mahkûm edebiliyorsunuz?
2016 yılında bir emekli maaşı, asgari ücretten yüzde 66 fazla iken, bugün yüzde 28 daha düşük. Bu, emekçi ve emeklilere bu iktidarın reva gördüğü yaşam tarzı. 2024’ü “Emekliler Yılı” olarak ilan ettiler ama kimin için özel yıl ilan etseniz o kesimi perişan ediyorsunuz. Allah aşkına, 2025’i Sermaye Yılı ilan edin de, biraz da onlar nasibini alsın.
TÜİK, Saray’ın isteğiyle enflasyonu düşük göstererek 20 milyon emekli ve emekçinin alacağı zammı gasp etti. TÜİK eliyle asgari ücretliye, memura, emekliye hile yapıldı, kumpas kuruldu. Yazıklar olsun size. 20 milyon emekli ve emekçiye hile yapıp, işiyle, aşıyla oynadınız.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, her gün yeni zamlar açıklanıyor. Temmuzda asgari ücretliye zam yok ama çaya, benzine, otogaza ve köprü ücretlerine zam var. 21. yüzyılın başında bir ülke düşünün; barınma ve beslenme sorunu var ve bunu çözemiyor. İşte bu iktidarın gerçeği budur.
Ama merak etmeyin, biz buradayız. DEM Parti var. Bu sömürü düzenine karşı partimiz ‘Ekmek ve Adalet’ kampanyası başlatıyor. Kampanyamızın startını 19 Temmuz’da Mardin’de yapacağımız “Tarım Mitingi” ile vereceğiz.
DEM Parti olarak diyoruz ki: eşitsizliğe, yoksulluğa, irade gaspına, kadın katliamlarına, haksızlığa ve hukuksuzluğa mecbur ve mahkûm değiliz. Emek bizim, ekmek bizim, iş-aş-yaşam bizim. Bizim olanı geri alacağız. Ekmek ve adalet mücadelemizi birlikte yürüteceğiz.
2013 yılında sokak ortasında dövülerek katledilen Ali İsmail’in ölüm yıldönümü yarın. Ali İsmail şahsında Gezi’de hayatını kaybeden tüm yoldaşlarımızı özlemle anıyoruz. Onların sadece anılarını değil, özgür demokratik bir ülke hayallerini de mücadelemizde yaşatacağız. Gezi davasından Kobane Kumpas davasına kadar bütün siyasi intikam davalarında aynı düşmanlığı görüyoruz.
Bu ülkede yargı hiçbir zaman bu kadar pervasız olmadı, bu kadar iktidar güdümüne girmedi. Eskiden göstermelik de olsa bir hukuk sisteminden söz edebilirdik. Ancak AKP iktidarıyla bu son buldu. İşte ekmek ve adalet arayışımız tam da burada başlıyor. Adaleti mahkeme koridorlarında bulamadığımız için halklarla birlikte sokakta aramaya başlıyoruz. Ekmeğimizi eşitsizliklere ve adaletsizliklere itiraz ederek kazanmaya çalışıyoruz.
Bakın işte, ekmeğe ve adalete el koymalarının son örneği geçen hafta Milli Eğitim Komisyonunda kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifidir. Düşünün, öğretmenlerin yaşadığı ağır sorunlara çözüm bulmak yerine yeni sorunlar ekliyorlar. Bu kanun teklifinde, öğretmeni koruyan, onu değerli hissettirecek maddeler olması gerekirken aksine öğretmenleri tehdit eden, onları terbiye etmeye çalışan, cezalarla caydırmaya çalışan bir akıl var. Muhalif olanları fişleme ve eleme teklifi hazırlamışlar. İşte bu adaletsizliğe hep birlikte itiraz ediyoruz. Eğitimi bitmiş bir ülkeyi kimse kurtaramaz! Eğitim yoksa adalet de yoktur, gelecek de yoktur.
Her gün bir kez daha görüyoruz ki, ezilenler, emekçiler, yoksullar için hayat mücadelesi ortaktır. Yoksullara ne adaletten ne de ekmekten pay düşüyor. İşte bizim kampanyamız tam da buna isyandır. Ülkenin her yanında birikmiş mücadeleleri ortaklaştırmak ve kol kola yürümelerini sağlamak için yola çıkıyoruz.
Milyonlarca insanımız açlıkla mücadele ederken ve işsizlik giderek artarken, bazı çevreler ırkçılık ve milliyetçilikle yapay gündemler yaratıp halkın gerçek sorunlarını zehirlemeye çalışıyor. Bu kişiler, açlığı, yoksulluğu ve yargıdaki rüşvet ile kadrolaşmayı sembollerin arkasına saklamak istiyorlar. Deniz Poyraz, Hrant Dink gibi isimlerin katledilmesi, Madımak’ta işlenen insanlık suçları da hep aynı sembollerle örtülmeye çalışıldı.
Emin olun, milliyetçilik ve ırkçılık maskesi altında halkın sorunlarını gizlemelerine asla izin vermeyeceğiz. Katliamların, adaletsizliklerin üstünü örtmelerine müsaade etmeyeceğiz. Vatan, millet, sakarya edebiyatıyla halkı soyanların gerçek yüzlerini çok iyi biliyoruz ve bunu herkese göstereceğiz.
Bu sahte milliyetçiler için vatan, mülk gaspı; bayrak, suç örtme aracı; marş ise hukuksuzluk yapma biçimidir. Gerçek yüzleri bu ve biz bu gerçekleri açığa çıkarmaya devam edeceğiz.
Dış politika ve Kürt sorununda çözüm
Bildiğiniz üzere, uzun süredir en çok savrulan dış politikaya sahip ülke Türkiye’dir. Suriye politikası bunun en önemli örneğidir ve ileride kitaplarda ders olarak okutulacak; dersin adını da biz önerelim: “Kürt düşmanlığının ağır bilançosu!”
AKP iktidarı, Suriye’de Kürt halkına karşı önce İŞİD’le muhatap oldu, sonra ÖSO’ya sarıldı, şimdi ise Esad’ı davet edeceğim diyor. Hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz; Tahran’da, Bağdat’ta ve Şam’da muhatap arayarak ne Kürt sorununu çözersiniz ne de bölgesel barışa katkı sunarsınız.
Ana muhalefetin de AKP’nin Suriye politikasına ortak olmaya eğiliminin arttığını yakından takip ediyoruz. Sayın Özel, “Esad’la Erdoğan arasında arabulucu olabiliriz” dedi. Buradan bütün kamuoyu önünde soruyoruz; Erdoğan’ın Esad’la “Kürt karşıtlığı” üzerinden kurmaya çalıştığı ortaklığa mı arabulucu olacaksınız? Yoksa ana muhalefet olarak Türkiye’de, Suriye’de ve tüm Ortadoğu’da Kürt halkının haklarını da savunacak mısınız?
Suriye’de bugün yaşanan ve Türkiye’yi doğrudan etkileyen krizlerde AKP’nin 4 payı varsa, ana muhalefetin de 1 payı vardır. Hatırlayın, önceki dönem genel başkanlarının “Afrin’de güzel şeyler oluyor. İyi hizmetler götürülüyor” dediği; ancak Türk bayrağı yakılınca mı Afrin’de yaşananlar dikkatinizi çekti? 2019’da Demirci Kawa’nın heykelini yıktıklarında anlamadınız mı günü geldiğinde bu suç örgütleri toplumun değerlerine dair ne varsa saldıracaktır diye.
Bu sebeple muhalefete tavsiyemiz, hem Suriye hem de Rojava politikasını yeniden gözden geçirip iktidarın arkasına takılmaması yönündedir. Aksi takdirde bataklığa saplanan AKP-MHP’nin yanında siz de yer alırsınız.
Toplum Suriye’de Kürtleri tasfiye etmenizi istemiyor, suç örgütlerini desteklemenizi istemiyor. Toplum, Türkiye’de yaşamaya çalışan milyonlarca Suriyelinin özgür bir şekilde topraklarına dönmesini sağlayacak siyaseti istiyor.
Biz ilkesel olarak, Kuzey-Doğu Suriye halklarının ve Türkiye’nin, Esad’la görüşmesine karşı değiliz. Türkiye, Kuzey-Doğu Suriye halklarıyla kalıcı barışı sağlayacak siyaset üretmelidir. Ortadoğu’da barışı sağlamanın ilk adımı budur. Bu olmadığı sürece, Şam’la da, Tahran’la da Kürt karşıtlığı temelinde kuracağınız ittifak er ya da geç çökecektir.
Çözüm; Ankara, Şam, Bağdat ve Tahran’da savaş mekiği yürütmekle değil, Diyarbakır, Kobani, Hewler ve Kirmanşah’ta barışı aramakla olur.
Çözüm Kürt halkının iradesini tanımaktan geçer. Çözüm yıllardır Ortadoğu’nun barışını ve halkların bir arada yaşamasını savunan Sayın Öcalan ile görüşmekten geçer. Sayın Öcalan sadece Kürt meselesinin değil, bölge barışının da gerçek adresidir.”