Kahramanmaraş depremleri dünyaca ünlü Nature Scientific Reports dergisinde bir araştırma olarak yer aldı. Çalışmada Hatay’da başlayıp Kızıldeniz’de Akabe Körfezi’ne kadar uzanan Ölü Deniz Fay Zonu’na dikkat çekildi.
“Kahramanmaraş depremlerinin Ölü Deniz Fayı’nın yüzyıllardır süren sismik durgunluğuna olası domino etkisi: Kuzey Anadolu Fayı’ndan çıkarımlar” başlıklı çalışmada 6 ülkenin tehlike altında olduğu belirtildi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden Prof.Dr. Erhan Altunel, ABD’de Pacific Gaz ve Elektrik’te görev yapan Jeoloji Uzmanı Doç. Dr. Özgür Kozacı, İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Prof.Dr.Cengiz Yıldırım, Suriye Atom Enerjisi Komisyonu’ndan Reda Muhammed Sbeinati ve Strazburg Üniversitesi’nden Mustapha Meghraoui’nin gerçekleştirdiği çalışmada önemli bulgulara yer verildi.
Habertürk’ten Kenan Butakın’ın haberine göre çalışmada, “Verilerin çoğunluğu, Türkiye’de Antakya bölgesinden başlayarak batı Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Doğu Mısır’a kadar uzanan 800 km uzunluğundaki bir fay zonunun önemli sismik tehlike altında olduğunu ve 7 ve üzerinde büyük depremlere karşı hazırlıklı olmayı gerektirdiğini açıkça göstermektedir” denildi.
“Fay, Marmara Denizi’ne kadar kırılmıştır”
Çalışmada, Kuzey Anadolu Fayı ile Ölü Deniz Fayı arasındaki benzerliğe vurgu yapılarak, 1939 Erzincan depremi ile 2023 Kahramanmaraş depremi arasında önemli benzerlikler olduğuna dikkat çekildi ve “1939 depreminden sonra Kuzey Anadolu Fayı üzerinde belirli aralıklarla büyük depremler meydana gelmiş ve fay Marmara Denizi’ne kadar kırılmıştır. Benzer şekilde 2023 depreminden sonra Ölü Deniz Fayının da büyük depremler ile Ürdün’ün güneyindeki Akabe Körfezi’ne kadar kırılabileceği tartışılmıştır” ifadeleri yer aldı.
Hacıpaşa Fayı
“6-9 yüzyıl süren sismik durgunluk göz önüne alındığında, 7 ve üzeri deprem potansiyelinin çok yüksek olduğu açıktır. Bu bağlamda, 6 Şubat 2023’teki kırığın Ölü Deniz Fay Zonu’nun (DSFZ) en kuzey ucuna yani Suriye sınırı ile Hatay Kırıkhan arasında uzanan Hacıpaşa Fayı’na doğru başarısız bir kırılma girişimini düşündürmektedir” ifadelerinin yer aldığı araştırmada şunlar denildi:
“Bu büyüklükteki deprem kırıkları komşu faylara stres yükler ve bu da yeterli stres birikmişse bir sonraki büyük fayın kırılmasına neden olur. Benzer şekilde 6 Şubat 2023 depremi komşu Hacıpaşa Fayı’na stres yüklemiş ve kırılma potansiyelini artırmıştır. Hem arkeosismolojik hem de paleosismolojik veriler, Ölü Deniz Fay Zonu’nun kuzeyde yaklaşık 600 yıldır ve güneyde 900 yıldan fazla bir süredir sismik olarak sessiz olduğunu göstermektedir. Tıpkı Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda olduğu gibi, Ölü Deniz Fay Hattı’nda da benzer bir fenomen öngörüyoruz. Bu fenomen, Ölü Deniz Fay Hattı’nın en kuzey ucundan başlayıp çeşitli aralıklarla güneye doğru hareket eden, muhtemelen Akabe Körfezi’ne kadar uzanan, potansiyel olarak 7 ve üzeri büyüklükte, yüzey kırığı oluşturan deprem dizisidir. Bu durum, Ölü Deniz Fay Hattı’nda içinde veya kenarında yaşayan Türkiye’nin güney bölgesi, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Mısır’daki 30 milyon nüfusu göz önünde bulundurulduğunda dramatik sonuçlar doğuracaktır.”
“600 yılı aşkın sessizliğini koruyor”
“Ölü Deniz Fay Hattı boyunca yüzyıllardır süren sismik durgunluk göz önüne alındığında, kademeli olarak deprem dizisini tetikleme potansiyeli vardır. 10 km genişliğindeki serbestleşen sıçrama, muhtemelen 7.8 büyüklüğündeki Kahramanmaraş depremi yüzey kırığını daha güneyde durdurmuştur. Ancak, Ölü Deniz Fay Hattı’nın yani DSFZ’nin en kuzey kolu olan Hacıpaşa Fayı’na önemli bir stres yüklemiştir. Hacıpaşa Fayı 1408 yılından bu yana sismik olarak durgundur. Fayın 5-10 mm/yıl kayma hızı, aynı bölgede başka bir büyük büyüklükte 7 ve üzeri bir depremin meydana gelme olasılığını artırmaktadır.”
“Hacıpaşa Fayı kırıldığında, 600-900 yıldan uzun süredir sismik durgunlukta olan güneydeki komşu segmentleri de içeren bir deprem dizisini tetikleyebilir. Verilerin çoğunluğu, Türkiye’de Antakya bölgesinden başlayarak batı Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve doğu Mısır’a kadar uzanan 800 km uzunluğundaki bir fay zonunun önemli sismik tehlike altında olduğunu ve 7’yi aşan büyüklükteki depremlere karşı hazırlıklı olmayı gerektirdiğini açıkça göstermektedir. Bu artan sismik risk, olası yıkımı azaltmak için proaktif önlemlerin zorunluluğunu vurgulamaktadır. Bölgenin kırılgan sosyoekonomik yapısı göz önüne alındığında, bu sorunun ele alınmasının aciliyeti daha da artmaktadır.”