Günümüzde inançlı insanların en büyük problemlerinden biri dünyevileşip değer yargılarını kaybetmek, tercihlerini sadece dünyevi beklentilere göre yapmak, bütün mesaisini dünyada kazanacağı şeyler için harcamak. Dünya meyli her seviyede insanı bir süre sonra esareti altına alacak önemli boşluklardan biri. Toplumun ıslahı iddiası ile ortaya çıkanlar da makama ve paraya kavuştuklarında başları döner ve değer kaybı yaşadığını göremezse, geçmişte inanların başlarına gelen hazin son onlar için de mukadder olur.
Dünyayı her şeyden ibaret görme toplumları içten içe kemiren bir kurt gibidir, bireylerin hangi seçimiyle yanlışa gireceği öngörülemez. Yüce yaratıcı şükretsinler diye yüzlerce nimet ve lezzet vermiş, onu, unutanlar dünyayı hevesleri tatmin yeri görüp taşkınlığa girer. Halbuki his ve heveslere bakan yönüyle dünyanın zatında bir değeri yoktur. Bu yüzden hedeflerini asla kaybetmeyen din büyükleri hep dünyaya bakışın nasıl olması gerektiğini anlattı, halkı zaaflarına takılmaktan korumaya çalıştı.
Birçok insanın hayatının gayesi haline getirdiği yeme içme gibi duygular insana yaşamın devamını istekle yapması için verilmiş basit ücretler. İnsanın yeme kapasitesi sınırlı, fazlası lezzet yerine ızdırap verir, buna rağmen bazıları tüm ömrünü damak zevkini tatmin peşinde geçirir. Aşırı yeme alışkanlığı yüzünden kimi yarım tonluk bedenini taşımakta zorlanır, sıhhatini geri kazanmak için doktor doktor dolaşır. Sigorta sistemlerine devasa yük getiren sağlık sorunlarının önemli bir bölümü ölçüsüz yemeye bağlı problemlerdir.
Kimileri istikbalini kurtarma kaygısı içinde tüm hayatını mal biriktirmeye göre düzenler. Bu yolda koştururken bazıları sağlığını kaybeder ve kazandıklarından istifade edemeden göçüp gider. Olumlu davranış kazandıramadığı çocukları kalan mallar üzerinde miras kavgasına tutuşur, kendinden sonrakilerin de huzursuzluk kaynağı olur.
Bazıları hayatını bedeni hazları peşinde koşturmakla geçirir, bu türden istekleri öne çıkaranlar ailesine zaman ayıramadığı için yuvalar dağılır. Aileden uzak, sevgi ve saygıdan yoksun olarak yetişen çocuklar, topluma zararlı bir unsur haline gelir. Sorumluluktan ürküp çocuk yapmadan kaçanlar artar, nüfus giderek yaşlanır yapılacak hizmetler için dışardan göçe ihtiyaç duyulur.
Dünyayı ahiretin önüne geçirenler arasında en zararsız gibi görünen kesim zaaflarına takılmadan kazandıklarını aile bireylerine harcayan kötü alışkanlıklardan kendini koruyan kesimdir. Ancak onlar da üzerlerine düşen toplumsal sorumluluğun farkında olmazsa, çocuklarını kötülükten uzak tutmakta zorlanır. Aile içinde her şey düzgün gitse de eğitim ya da başka sebeple ayrılan çocuklar arkadaşlarından etkilenip farklı mecralara sürüklenir ailelerin onları kusurdan koruması imkânsız hale gelir.
Medeni dünya insanın zaaflar açık yönünü bildiği için toplumsal tercihleri kurallarla sınırlandıran bir düzen kurmuş, ama özel hayattaki problemler için çözüm geliştirememiş. Türkiye’nin aralarında olduğu ülkeler ise dünyevileşme probleminden çok daha farklı şekilde etkilendi. Toplumda ahiret sevgisini geliştirmek üzere göreve gelenler, onu teşvik edecekleri yerde hayatlarını dünyevi beklentilere göre şekillendirdi ve peşlerinden gidenlerin çoğu yaşamı dünyadan ibaret görmeye başladı. Yöneticiler elde ettikleri makam ve imkanları koruyup kalıcı hale getirmenin derdine düşünce tüm değer yargıları kayboldu. Dünyanın insani değerler etrafında bir araya gelmesi bütün yeryüzünün imparatorluğundan daha önemli olduğu halde kendi saltanatını kurma gibi basit hedeflere takıldılar, bunu için tüm ahlak ilkelerini yok etti dini kirletti toplumu çürüttüler.
Zengin olmadan kimseyle rekabet edilemeyeceğine inanmış bu grup, insani değerlerle öne çıkıp halkın gönlünde bu güzellikleriyle taht kurmayı düşünmedi. Paranın gücüyle herkesi satın alıp onlar üzerinde etkili olacağını sanacak kadar öz değerlerini kaybetti. Büyük haksızlıklara girdiler, hemen cezasını görmeyince işi iyice azıttılar.
İnançlı insanlar arasında kasıtlı olarak hayatı dünyadan ibaret görme anlayışını yaydılar. Hiçbir dini kuralı dikkate almadan tam bir dünyaperest gibi kirli işlere girdiler. Bazıları isteklerine kolayca kavuşmanın verdiği rahatlıkla tüm inandığı değerlerin çiğnenmesine sessiz kaldı, toplumda hırsızlığın normalleştiğini görmezden geldiler. Hesap verme unutuldu, başkasınınkini gasp etmek için kıyasıya mücadele başladı. Gençler öndekilerden dürüstlüğü öğrenecekleri yerde gemisini yürüten kaptan olmak için her şey mübah telkinleriyle yetişti.
Ahiret inancının en temel disiplinlerinden biri olan kul hakkı kavramı, bugün bağlıları tarafından yok sayıldı, gözlerine kestirdiklerini üzerlerine geçirmekle yetinmediler, rüşvet-yolsuzluk-silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi yöntemleri de meşru hale getirdiler. Halka ait tüm varlıkları üzerlerine geçirmek için dini kılıflar uydurdular.
Dünyanın cazibesine kendini kaptıranlar, geçmişte büyük ideal olarak gördükleri tüm değerleri terk etti. Bir yüzükle siyasete başlayanlar, milyar dolarlık servetler üzerinde yüzmeyi kendi haklarıymış gibi gördü. Hiç kimseye karşı hesap verme endişesi taşımadan elde ettikleri makamın her fırsatını değerlendirdi ve devletin tüm musluklarını kendi havuzlarına akıtacak yollar buldu. Kazara yaptıkları açığa çıkınca çılgına döndü yüzlerce hile düzenbazlıklarla masum bir topluluğu suçlu gösterip kendilerini aklamaya yöneldiler.
Her istediği dünyevi nimete hiçbir külfete katlanmadan ulaşabildiğini görenler için artık ahirette hesaba çekilmenin önemi kalmadı. Taparcasına dünyaya kendini kaptıranlar, hesap vermeyi çok uzak gördükleri için fırsatları kullanıp isteklerini elde etmeye koyuldu. Dünyada mahkemeleri dağıtarak hesap vermekten kurtulduğunu düşen bu topluluk, her şeyi bilen ve gören yüce yaratıcıya karşı hesabı da unutturmaya çalıştı.
Hiçbir kurala bağlı olmadan sonuca ulaşıldığını gören bu zavallılar, hayatın hep böyle devam edeceğini zannettikleri için sürekli suç çıtalarını yükseltti bugün uluslararası camianın suçlular listesine girecek hale geldi. Dünyayı çok iyi okuduklarını, yalan söyleyerek herkesi aldattıklarını, milyonların hayatını pazarlık masasına sürüp onlar üzerinden bazı kazanımlar elde etiklerini düşünecek kadar ahlaki zaaf içine girdiler. Her işten elde ettikleri kısa gün karı ile tatmin oldu, yanlışı yanlışla düzeltmeye kalktılar.
Cami cemaati ve dini gruplar da dünyayı her şeyin önüne geçirdi, ahireti kazanma öncelikli yaşamayı unuttu. Müslüman halkı fakirlere yapılan devlet yardımıyla kandırdılar, dini gruplara başkalarının malların dağıtıp küçük kazanımlarla susturdu ve yapılan haksızlıklara göz yummasını sağladılar. Basit beklentileri karşılanmış olanlar zalimlerin yanında yer aldı mazlumların ezilmesine çanak tuttu. Hakları olmadan bazı dünyevi isteklerine kavuşan namazlı abdestli insanlar geçmişten beri savundukları kul hakkını unuttu.
Kendilerine küçük bir ayrıcalık verilenler bununla avunup, başkasının mahrumiyetine göz yumdu. Kılı kırk yararak yaşamış olanlar, kendilerine dağıtılan mallara kanıp hırsızları methe koyuldu. Çalmanın çok çirkin bir günah olduğu terbiyesiyle yetişmiş bir toplum, ülke kaynaklarını çalmak için yapılan yol ve köprü ve konutlarla kandırıldı çalıyor ama çalışıyor gibi inançlarına tamamen ters bir kavramı kabullendi. İbadetlerini aksatmayanlar dünyevi bazı istekleri karşılanınca çalmanın günah olmadığını yayanlara katıldı.
Samimiyetin ve belli prensiplere bağlı hareketin uzun vadede kazanımlarından habersiz olanlar, kısa vadeli kazanımlar için sürekli yol değiştirdi bugün akladığını yarın karaladı tutarsızlıkları ile tüm insanlığının nefretini celp ettiler. Ahireti öne çıkarmaları halinde dünya nimetlerinin önlerine serileceğini göremeyenler, cezbesine kapıldıkları dünya nimetlerini kolayca elde etmek isterken dünya ve ahiretlerini kaybettiler.
Hayatı dünyadan ibaret görenler, şekli ibadetlerle halka dindar görünürken bir yandan dinin emir ve yasaklarını çiğnedi. Kalben Allah’a yönelmenin kazandıracağı iç huzurdan habersiz olanlar, kalıcı zevk ve lezzetleri hiç tatmadıkları için dünyevi haz peşinde koşarak tatmin yolu aradılar. Ölümü aklının ucundan geçirmeyenler, bütün ömürlerini haram helal demeden her türlü kirli yolları kullanarak dünyevi istek ve arzularına kavuşmaya harcadı.
Dünyevi beklentilerini mafya desteğiyle elde edenler artık yüce yaratıcıdan bir şey istemeye ihtiyaç duymuyor. Çalıp çırparak hedefe ulaştıkları için dinin koyduğu sınırların getireceği rahmet ve bereketin farkında değiller. Görevini yaptıktan sonra isteklerini hakka iletme ona, içini dökerek yanlışa giremeden sonuç almayı çok uzun ve meşakkatli bir yol olarak görüyor ve beklemeye tahammülleri olmadığı için ilk engelde suça bulaşıyorlar.
Yüce yaratıcı dünyaya sinek kanadı kadar önem verseydi, isyan edenlere bir yudum su bile vermezdi, halbuki o, dünyaya değer vermeyenlerin tavır ve davranışlarındaki mükemmellikten dolayı diğerlerine hatadan dönmeleri için fırsat üstüne fırsat veriyor. Kusurlarının cezasını hemen görmeyenler ise Allah’ın her şeyi bildiğini unutup şımardıkça şımarıyor. Hayatı dünyadan ibaret görenler zikzaklar içinde yuvarlanıp dururken, ahiret kazancını öne çıkaranlar, dünyanın cazibesine kendini kaptırmıyor, yanlıştan kendini koruyor. Kısa sürede istediğini elde edemezse tereddüde düşmüyor, kadere teslim olup görevini yapmayı sürdürüyor. Rahmet kapılarının çalışmasına bağlı olarak açılacağını bildiği için sebeplere en ince ayrıntısına kadar dikkat edip sonucu sadece ondan bekliyor.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser