Türkiye Gazetesi yazarı Rahim Er, bugünkü yazısında İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ı istifaya zorlayan olayları NATO Zirvesi’nde Türkçe olarak ‘çok güzel’ demesine bağladı.
Er, yazısının ilgili bölümünde şu ifadeleri kullandı:
“Boris Johnson için kendisine has bir sebep daha vardır. Bu kişi, Ali Kemal’in torununun oğludur. Ali Kemal, gazetecidir, hızlı yazan bir kalemdir. Dâhiliye ve Maarif Nazırlıkları yapmıştır. Hayatı İzmit’te linçle bitti. Görünen o ki Başbakan Johnson’ın Müslümanlıkla da Türklükle de bir alâkası yoktur. Buna rağmen İngiliz toplumu O’nu büyük bir ekseriyetle işbaşına getirmiş olsa bile aslını hiç unutmadı, hep “acaba?” dedi. O’nu yerinden eden olayların 28 Haziran’da Madrid’deki NATO toplantısında Türkçe olarak “çok güzel!” demesinden sonra başlaması ister istemez dikkat çekmekte…
Buradan çıkması gereken mühim bir ders vardır. Dünkü gurbetçi işçilerimizin bugünkü torunları “Avrupalı Türkler” yahut bizim çeyrek asır önce verdiğimiz isimle “Batı Türkleri” de yaşadıkları devletlerde çeşitli kademelerde görev alacaklardır. Ancak buraya varmak veya unvanı devam ettirmek adına asla dinlerinden, İslâmiyet’ten ve milliyetlerinden, aidiyet değerlerinden kopma bahtsızlığına düşmemeliler…”
Türkiye Gazetesi yazarı Rahim Er, bugünkü yazısında İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ı istifaya zorlayan olayları NATO Zirvesi’nde Türkçe olarak ‘çok güzel’ demesine bağladı.
Er, yazısının ilgili bölümünde şu ifadeleri kullandı:
“Boris Johnson için kendisine has bir sebep daha vardır. Bu kişi, Ali Kemal’in torununun oğludur. Ali Kemal, gazetecidir, hızlı yazan bir kalemdir. Dâhiliye ve Maarif Nazırlıkları yapmıştır. Hayatı İzmit’te linçle bitti. Görünen o ki Başbakan Johnson’ın Müslümanlıkla da Türklükle de bir alâkası yoktur. Buna rağmen İngiliz toplumu O’nu büyük bir ekseriyetle işbaşına getirmiş olsa bile aslını hiç unutmadı, hep “acaba?” dedi. O’nu yerinden eden olayların 28 Haziran’da Madrid’deki NATO toplantısında Türkçe olarak “çok güzel!” demesinden sonra başlaması ister istemez dikkat çekmekte…
Buradan çıkması gereken mühim bir ders vardır. Dünkü gurbetçi işçilerimizin bugünkü torunları “Avrupalı Türkler” yahut bizim çeyrek asır önce verdiğimiz isimle “Batı Türkleri” de yaşadıkları devletlerde çeşitli kademelerde görev alacaklardır. Ancak buraya varmak veya unvanı devam ettirmek adına asla dinlerinden, İslâmiyet’ten ve milliyetlerinden, aidiyet değerlerinden kopma bahtsızlığına düşmemeliler…”