Son zamanlarda Brüksel ve Budapeşte arasında giderek artan siyasi anlaşmazlıkların gerisinde egemenlik sorununun yattığını çok kez vurgulayan Viktor Orban, bu kez daha ileri giderek Avrupa Birliği’ni işgalci imparatorluklara benzetti.
“Brüksel Macaristan’a göz diken ilk imparatorluk değil” diyen Macaristan başbakanı sözlerine şöyle devam etti:
“Geride kalan 500 yılda imparatorluklar bize boyun eğdiremeyeceklerini sonunda anladılar. Önce Hilal’in (Osmanlı İmparatorluğu) gücü tükendi, sonra İki Başlı Kartal (Avusturya Monarşisi), ardından da Kızıl Yıldız (Sovyetler Birliği) pes etti!”
Orban, Macaristan’ın tarihte tüm işgalcilere karşı direndiğini ve sonunda kazandığını vurgulayarak Macarların dayanma gücünün çok yüksek olduğunu, bunun da onunda İstanbul, Viyana ve Moskova tarafından kavrandığını söyledi.
“Şimdi bunu anlama sırası Brüksel’e geldi” dedi Macaristan başbakanı, “ama onlar anlamak istemiyor, ve bu nedenle de eğer Macaristan’ın bağımsızlığını ve egemenliğini korumak istiyorsak, Brüksel’i ele geçirmekten başka çaremiz kalmadı”.
Viktor Orban hedef mi büyüttü?
Macaristan Başbakanı’nın kastettiği elbette Macaristan’ın Brüksel’i fethetmesi, ya da işgal etmesi değil. Viktor Orban Avrupa Birliği’nin idari merkezi olan Brüksel’deki yönetici elitin, Avrupa Birliği’nin şu an uyguladığı idari ilkelerin değişmesini kastediyor bunun yolu ise yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerinden geçiyor.
Artık siyasi anlamda merkez sağın da sağ ucunda yer alan Viktor Orban, Haziran ayı başlarında gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Brüksel’deki dengeleri değiştirebilecek bir seçim sonucu hedefliyor.
Avrupa’da her ne kadar son yıllarda milliyetçi, mülteci karşıtı, tarihsel, dini ve kültürel geleneklere önem veren muhafazakâr hareketler güçleniyor olsa da, siyasi analizciler bu seçimlerde Viktor Orban’ın umduğu ölçüde önemli değişikliklerin meydana gelebileceğine pek ihtimal vermiyorlar.
Viktor Orban Avrupa Birliği içindeki şu anki dengeleri yansıtan Brüksel yönetiminin tümden değişmesinden çok, pazarlıklar bazında küçük ülkelerin egemenlik haklarının daha fazla korunabileceği şartlar yaratmayı hedefliyor olabilir.
Orban, Brüksel ‘muhalifi’ Vişegrad Dörtlüsü’nün desteğini nasıl kaybetti?
Geride kalan yıllarda, Avrupa Birliği sınırlarını mültecilere kapatma ve küçük ülkelerin egemenlik haklarını koruma mücadelesinde Viktor Orban’nın en büyük desteği Vişegrad Dörtlüsü olarak anılan Polonya, Macaristan, Slovakya ve Çekya ittifakıydı.
Bu dört ülke arasında da Macaristan ve Polonya’nın hiç kopmaz gibi görülen sıkı dostluğu, aynı temeller üzerinde yükselen ülke içi siyasi yapılanmaları Brüksel’e karşı etkili bir muhalefet oluşmasını sağlıyordu.
Ancak Polonya’daki son seçimlerde ülke yönetimin muhafazakâr partilerin elinden alınması ve hükümetin sol, sosyal demokrat ve liberallerden oluşan Avrupa Birliği yanlısı bir ittifak tarafından kurulması bölgedeki tüm dengeleri alt üst etti.
Her ne kadar bu süreç içinde İtalya’da görüşleri Viktor Orban’a çok yakın olan Giorgia Meloni’nin başbakanlığında sağ ve aşırı sağ partilerin bir koalisyonu kurulmuş olsa da, Viktor Orban ve Giorgia Meloni arasında Rusya konusunda çok ciddi bir fikir ayrılığının bulunması Brüksel’e karşı Viktor Orban’ın elini güçlendirmedi.
Macaristan ‘işgalci imparatorluk’ olarak gördüğü AB’den neden ayrılmıyor?
On beş yıldır Macaristan başbakanı olan Viktor Orban bir siyasi olarak çok eleştirilse de, siyaset yorumcularının mutabık kaldığı nokta, özellikle uluslararası siyasetin dengelerini izlemede ve bu dengeleri etkilemede usta bir siyasetçi olduğu.
Bir ülkenin başbakanı üyesi olduğu, kendi özgür iradesiyle katıldığı uluslararası birlikteliği neden “işgalci imparatorluk” olmakla suçlar? Kimse Macaristan’ı zorla birlik içinde tutmuyor, dolayısıyla Macaristan istediği an Avrupa Birliği’nden ayrılabilir. Viktor Orban neden ayrılmayı değil de Brüksel’i ele geçirmeyi hedef olarak ilan ediyor?
Bunun iki çok önemli nedeni var: birincisi, Orban’ı destekleyen kesim de dâhil olmak üzere Macar kamuoyunun yüzde seksenlere varan bir kısmı Avrupa Birliği’nden ayrılmayı kesinlikle düşünmüyor. AB’den ayrılmak ancak bir referandumla mümkün olabilir ve bu referandumda çoğunluğun onayını alabilmenin nesnel temeli de şu an Macaristan’da yok.
İkincisi de Macaristan Avrupa Birliği’ne hem maddi fon desteği, yani kaynak aktarımı olarak ve hem de ekonomik ilişkileri bakımından çok sıkı ve güçlü bağlarla zincirlenmiş durumda. Yani Avrupa Birliği’nden ayrılmış, ya da uzaklaşmış bir Macaristan hayal bile edilemez. Bunu Orban da çok iyi biliyor.
Viktor Orban Brüksel’e karşı saldırılarının dozunu neden şimdi arttırdı?
Peki, ama Brüksel’le olan kapışmasında Polonya desteğini de yitirmesinin ardından, yani pozisyon kaybettiği koşullarda Viktor Orban bir uzlaşma arayacağına neden saldırının dozunu arttırmayı tercih etti?
İlk neden Brüksel’den Macaristan’a karşı yine bazı yaptırım paketlerinin hazırlandığına dair gelen haberler.
Brüksel Macaristan’ın iki yıldır ödenmeyen fonlarının musluklarını açmamaya kararlı olduğunu tekrar vurguladı. Avrupa Birliği, Macaristan’ın en başından beri karşı çıktığı ve reddettiği Avrupa Birliği Savcılığı’nın Budapeşte tarafından tanınmasında ısrarlı.
Varşova’nın da bu savcılığı tanıması ve ülkede kabul etmesinin ardından Macaristan bu konuda tamamen yalnız kaldı, ancak Brüksel’e teslim olduğu görüntüsü vermek de istemiyor.
Orban’ın Brüksel’e eleştiri dozunu arttırmasının bir diğer nedeni de yaklaşan yerel seçimler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri. Bu seçimler yaklaşırken Macaristan iç siyasetinde de bazı önemli sarsıntılar yaşanıyor. Geçtiğimiz haftalarda devlet başkanının istifasına ve eski adalet bakanının siyaset sahnesinden tamamen ayrılmasına neden olan skandalların ardından merkez sağda yeni bir muhafazakâr çekim merkezi ortaya çıkıyor.
Bayram kutlamaları esnasında ilk gövde gösterisini yapan bu yeni oluşum, aynı tabana hitap ettiği için Orban’ın partisi Fidesz için de tehlikeli olabilir. Bu sarsıntıları milliyetçilik propagandasının dozunu arttırarak aşmaya çalışan Viktor Orban şimdi Brüksel’deki karşıtlarını kızdırmayı da göze alarak iç siyasetteki konumlarını güçlendirmeye çalışıyor.
Yorumcular Haziran ayı seçimlerinde iyi bir sonuç alıncaya kadar Viktor Orban’nın Brüksel’e karşı uzlaşmaz tavrına devam edeceğini ve eğer Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa’daki dengeleri derinden etkileyecek bir sonuç çıkmazsa, seçimlerden sonra Brüksel’le uzlaşma yolunu arayacağını düşünüyorlar.
Haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz