Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesinde yayınlanan yazısı, insani değerlerden biri olan samimi dostluk kavramını sembolize eden sadakati ele alıyor. İnsanın, tavır ve davranışlarında sadık olması söylediği zaman doğru konuşması ve hakkın yanında yer alıp gerçeği savunması üzerinde duruluyor. Hayatını istikamet üzere geçiren insanların, gelecek nesiller tarafından rahmetle yad edileceğini geçmişten örneklerle anlatıyor.
İslam peygamberi (SAV) ve onun sadık yol arkadaşlarının, hep iyilik ve güzelliklerinden bahsedilmesi boşuna değil, onlar isimlerine leke getirecek en küçük bir davranışa girmedikleri için her anıldıklarında haklarında övücü sözler sarf ediliyor. Dışlandıkları dönemden başarılı oldukları zamana kadar gelecekte kendileri mahcup edecek bizi utandıracak en küçük bir hata yapmadıkları için göğsümüz kabarıyor.
Bugün toplumların önüne geçenler iyilikleriyle anılmak istiyorsa onların da hatadan uzak durması hafızalarda yanlış izlenim bırakacak davranıştan kaçınması şart. İktidardan gitmemek için her türlü karanlık ilişkiye giren Türkiye yöneticilerinin, nasıl izlenim bıraktıklarını ve ne ile anılacaklarını hayal edin. Din iman deyip toplumun önüne geçtiler, dinin yasak ettiği her türlü kabahati toplumun gözü önünde işlediler, elde ettikleri güç karşısında kendilerini kaybettiler. Herkese tepeden bakıp içinden çıktıkları halkı aşağıladılar.
-Onlarla aynı düşünceyi paylaşmayanı etkisizleştirmek isterken yüz kızartıcı küfürler hakaretler savurdular.
-Sırf öne çıkmak için toplum içindeki birliktelikleri dağıttı, iftira kampanyaları ile halkı birbirine düşürdüler.
-Toplum önderi gibi öne geçti sonra yalansız çalmadan rekabet edilmez deyip yalanı hırsızlığı meşru hale getirdiler.
Türkiye halkı, uzun yıllardan beri toplumu ayrıştırarak güç devşirmek isteyenler yüzünden birbiriyle didişip durdu, ancak kutuplaşma hiçbir dönem bu boyuttaki kadar büyük olmadı. İlk kez Allah peygamber adını kullananlar öne çıktı; ama onlar kendilerinden daha insani siyaset üretmeleri beklenirken, geçmişi mumla aratacak kirli işlere girişti. Anadolu insanındaki merhamet ve şefkati ortadan kaldırdı, yerine husumet tohumları ekip birlik ruhunu bozdular.
Mehmet Efe Çaman Hoca da bu haftaki yazısını, kötülüğün sıradan hale gelmesine ayırmış. Siyasi amaçlarını sağlıklı toplum yapısı oluşturmaktan daha önemli görenler, tüm iddialarını unuttu. Vatandaşları bir arada tutan değerleri terk etti, farklı anlayışta insanları taraftarlarına hedef gösterdi kalabalıkları onların üzerine sürdüler.
Kimsenin bir diğerine güvenmediği güç sahiplerinin, kendi etrafında toplanmayanları insan olarak görmediği habis bir anlayış halk arasında yayıldı. Solcu sağcı, laiki dindar Türk Kürt diye tahrik edilip birbirine karşı kışkırtılmış halk saldırmak için sipere çekilmiş bekler hale geldi. Bu kamplaşmaları dilediği gibi kullanmak isteyenler, kendi çevresini güçlendirip diğerlerini engelleyerek muhalifleri devlet gücüyle korkutup sindirmeye çalıştı.
Toplumu birbiriyle kaynaştıran hususlar dejenere edilirken, görevlilerden halka dünya görüşüne ırkına partisine göre muamele yapması istendi. Bu hastalıklı ruh hali siyasilerden devlet kadrolarına doğru ilerledi ve devleti çürüttü. Hiçbir devlet birimi adil davranma cesareti gösteremedi, görevliler arasında ayakta kalmanın ancak yasa dışı uygulamaları desteklemekle mümkün olacağı anlayışı yerleşti. Adalet sistemi, hakkı hukuku kollayıp ayrışmayı önlemede hakem olması gerekirken, onlar da güçlünün yanında yer aldı, güçsüzün ezilmesi görevi üstlendi.
80 öncesinin anarşi ortamında bile yaşanmamış dışlama bugün tüm devlet birimlerini esir aldı. Muhaliflerin çocukları, çok donanımlı bile olsa kimse onların iyi bir yere gelmesini teklif edemedi. Toplumun yarıdan fazlasını düşmanlaştırıp diğerlerini onları, ezmek üzere görevlendiren yöneticiler etraflarında toplanmış yığınları da insanlıktan uzaklaştırıp güç şehveti etrafında tutarak adım adım hayalini kurduğu bir yönetimi getirmeye çalıştı.
Her alanda başarısız olmuş siyasiler, halkı birbiriyle vuruşturarak etrafında tutmakta beis görmedi, atılan nefret tohumları yüzünden insanlar adete adı konulmamış bir savaşa tutuştu.
Toplum kesimlerinden, bir bahaneyle diğeriyle olan bağını koparması ve uzaklaşması istendi.
-Yıllarca vatandaşı birleştirmek için başarıyla hizmet üretmiş gönüllüler atılan iftiralarla şeytanlaştırıldı.
-Savaşta barışta birbiriyle kenetlenmiş halk Kürt komşusuna düşman gözüyle bakması beklendi.
-Özal’ın tüm eğilimleri birleştirmesinden beri unutulmuş sağ sol tartışmaları kaşınıp yeniden kanatıldı.
İçten içe yayılan düşmanlık hisleriyle, üzerinde uzlaşılmış konular kurcalanıp yeniden kavga sebebine dönüştü.
Siyaset uğruna merhameti yok ettiler, kimseye acımayacaksınız telkinleriyle halkta birbirine şefkatle yaklaşmayı unutturdular, iyilikte yarışı terk ettiler, çevrelerini üstünlük yarışına itip insafını kaybetmiş bir toplum oluşturdular. Zulmü durdurma iddiasıyla yola çıkanlar, taraftar muhalif herkese zarar vererek kendi halkına zulmetti. Eğitimli bir toplumu kolay yönlendiremeyeceği için eğitim düzeyinin her geçen gün düşmesinden nemalandı. Fikir üretenin mantıklı düşünceleri yanlışa engel olacağı için onları dışladı.
MİT’te üretilmiş düzmece yazılarla toplumu yönlendirecek, muhalifleri aşağılayacakları destekledi. Düşman kampı oluşturarak etrafında toplama anlayışı sıradanlaştı. Kalabalıkları, en tabii isteğini duyurmaya çalışan birini hakaretlerle susturup kıskıvrak yakalaması oracıkta dersini verip konuşamaz hale getirmesi kanıksandı.
Müşfik Anadolu insanını birbirine bağlayan bağlar siyasilerin ülkeyi ele geçirme hırsı yüzünden koptu. Türk’ten Kürt’ün vahşi canavar olduğuna inanması istendi, her yerden dışlanan Kürtler, Türk komşudan kuşku duyar hale geldi. Sağcıdan solcuyu eşit vatandaş olarak görmemesi, diğerinin yaşama hakkının olmadığına inanması beklendi.
Sevinç ve kederlerin paylaşıldığı tüm ortak değerlerin izleri silinirken, yerlerine birbirini dişlemeye hazır toplum parçaları yerleştirildi. Herkesin kendi peşlerinde saf tutmasını bekleyenler, ikna edemediklerini güç kullanıp ezdi. AİHM kararlarına rağmen salınmayan Demirtaş-Kavala gibilerin hapis tehdidiyle sindirilerek direncinin kırılması hedeflendi. İnsani değerlere inandığı sanılanlar bu taktikle kısa sürede sonuca ulaşıldığı vehmine kapıldı, zorbalığın işe yaradığını düşünüp zulmü kabullendi.
Birbirinin kurdu haline gelmiş toplumdaki kokuşma bir kanser gibi her görüşten insan bulaştı, az çok itiraz sesi yükseltenler de bir süre sonra kenara çekilip susarak kendini korumayı seçti. Toplum birbiriyle bütünleştiren içten duygular yok oldu, kötülüğün üstünlüğünü kabullenenler onun yayılmasını ya seyretti ya da nemalanmak için yanlışın parçası haline geldi. Bebekler suda boğuldu, aileler parçalandı, gençler en çok desteğe ihtiyaç duydukları bir dönemde anne babadan uzak sahipsiz büyüdü. Planında yer aldıkları ölümlü olaylarla halkın bir bölümünün evi yurdu dağılırken güç sarhoşluğuna kapılmışlar onların mağduriyeti üzerinden birileriyle pazarlığa tutuştu.
Yüzyıllar boyu birlikte yaşamış birbiriyle sıkı sıkıya kaynaşmış kesimler ortak yaşama kültürünü kaybetti, ülkenin gelişmesi gibi aynı hedefler etrafında vatandaşları bir araya getirecek idealler bir bir tüketildi. Kendilerine oy vermeyenlere hizmet götürmeme tehdidi savuranlar onların başlarına gelmiş felaket sonrası yaşadıkları problemlere aldırmadan, duygularını hiç hesaba katmadan oy devşirmeye girişti. Cumhur başkanı depremle yıkılmış bölge insanına kendi partisini desteklemedikleri için hizmet getirmediklerini anlattı. 6 Şubat depreminde yıkılan binalar altında kalmış yüz bini bulan insan ve 10 ili kapsayan bu felakette evinden yurdundan olmuş milyonlarca mağdur bir de siyasilerin dışlayıcı tavrıyla yeniden sarsıldı.
Kendi dönemlerinde yapılmış, malzemesinden çalındığı için ilk depremde yerle bir olmuş dayanıksız binalarla, halkın ölümüne yol açtıkları halde olayda hiç sorumluluk duymadı, suçu kadere ve ilahi tecelliye attılar. Ceset kokularının hala hissedildiği yerleşim yeri halkının, acıları üstünden onları tehdit etti ve yaralarının sarılmasını kendine destek şartına bağladı, yaşanan travmayı azaltacak insani hizmetleri şantaj konusu olarak kullandılar.
Yeterli ekipmanla arama kurtarma yapılmadığı için, on binlerce vatandaşın yardım çığlıklarını seyreden iktidar mensupları, hiç kusurları yokmuş gibi halka tepeden bakmaya devam etti. Erişilemeyen binalardaki cesetler kepçelerle çıkarılırken parçalandı, insani değerleri unutmuşlar, halkın acılarına merhem olamamanın ızdırabını duyacakları yerde hiç mesuliyet hissetmedi, zamanında yetişilemediği için hayatını kaybeden on binlerin yakınlarından özür dileme gereği duymadı.
Deprem bölgesinde üzerlerine düşen görevi yapmadıkları gibi şimdi fütursuzca halkın karşısına geçip oy vermediğiniz için hizmet getirmedik, sorunlarınızı çözmeyi düşünmedik dediler. Bütün bu savrulan tehditler insani değerleri kaybettiklerinin, halka yaşattıkları travmayı duygusuzca seyrettiklerinin kabulü anlamına geliyor.
Adından hala iftiharla bahsedilen büyük insanlar, tüm tavır ve davranışlarıyla toplumdan geçer not aldıkları için rahmetle yad ediliyor.
-Hz. Ebubekir’in sadakatini, Hz. Ömer’in adaletini, Hz. Ali’nin doğruluk uğruna şehadetini anlatan bugün güç sarhoşu yöneticileri, nesiller boyu unutulmayacak bu davranışları taklit edecekleri yerde,
-Atadan oğula iktidar devreden despotlara özendiler, kısa yoldan güce ulaşmak için inandıkları tüm değerleri terk ettiler, çok sayıda cürüm işledikleri halde propaganda ile üstünü örtünce kusurların saklanacağını sandılar.
Bunlara bakınca dini kullananların İslam peygamberi (SAV) ve sahabelerinden ne kadar uzak olduğu ortada.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin herkul.org sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser