Hamas’ın İsrail‘e saldırması gözleri bir kez daha radikal gruplara çevirdi. Peki radikal gruplar nasıl ortaya çıkar. Selçuk Deniz aşağıda kaleme aldığı yazı ile bu önemli konuya cevap vermeye çalışıyor.
RADİKALLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?
Terör eylemleri ve intihar saldırıları ile sesini duyurmayı ve kitleler üzerinde sempati kazanıp, harekete geçirmeyi tercih eden radikal hareketler, bir anda mı ortaya çıkmıştır veya bu bir sürecin sonucu mudur?
Başlıkta da dikkat çekmeye çalıştığım gibi, pek çok sosyal değişim gibi radikalleşme de bir süreçtir ve belli etkenler altında oluşabilmekte/oluşturulabilmektedir. Bugün karşımıza çıkan bir çok radikal akım ve örgüt, aslında daha masum ve meşru yolları kullanan bir hareketten doğmuş ve zaman içerisinde evrilerek bugünkü halini almıştır. O yüzden bugünü anlamak için düne bakmak yararlı olacaktır. Tam da bu noktada, konuya güncel Hamas -İsrail çatışmaları ve olası etkileri bağlamında bakmak, belki daha anlaşılabilir kılacaktır.
Aslında Hamas, her ne kadar Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olsa da, Filistin hareketleri içerisinde bir örgüttür ve zaman içerisinde evrilerek bugünkü gücüne ulaşmıştır. Ama onu diğerlerinden farklı kılan, benimsediği radikal söylem ve eylemlerdir. Bu kapsamda, Hamas isimli kitabın yazarı, Washington Institute analistlerinden Matthew Levitt’in, 2007 ve 2023 tarihli iki yazısının radikalleşme sürecini anlamada yardımcı olacağını düşünüyorum.
Levitt, 12 Şubat 2007 tarihli “Hamas Filistin Toplumunu Nasıl Radikalleştirir” başlıklı yazısında; radikalleşmenin, siyasi, felsefi veya dini olsun, herhangi bir ideolojinin öğretisi gibi temelde didaktik bir süreç olduğunu belirtir. Radikalleşmenin, sosyal hizmet ve yardımlarla sempatisi kazanılan ve böyle bir saldırıyı destekleyen, daha geniş bir sosyal çevreye; bilgiyi destekleyen nüfus arasında yayan medyaya; bu tür saldırıları teşvik eden manevi liderliğe ihtiyaç duyduğunu vurgular. Ve bu koşulların hep birlikte Filistin toplumunda kapsamlı bir sosyal ortam bularak, radikalleşme kültürü oluşturduğu/oluşturacağı değerlendirmesini yapar. Ayrıca, Hamas’ın en önemli hedefinin, temelde etno-politik olan Filistin ulusal mücadelesini temelde dini bir çatışmaya dönüştürerek yaymak olduğunu ifade eder.
Yaklaşık onaltı yıl önce yapılan bu tespitler büyük ölçüde gerçekleşmiş ve ne yazık ki bugün karşılaştığımız kaotik tablo ortaya çıkmıştır. Levitt, 11 Ekim 2023 tarihli, “Hamas’ın Hep İstediği Savaş” başlıklı yazısında da; aradan geçen yıllar içerisinde Gazze’yi güvenli bir sığınak olarak kullanan Hamas’ın, büyük bir savaş gücü oluşturup eğittiğini ve kendi roketlerini ve havanlarını üretme ve karmaşık tüneller kazma yeteneğini geliştirdiği tespitini yapar. Ve zaten Hamas’ın son zamanlarda, Suudi Arabistan ile diğer Arap ve Müslüman devletlerini İsrail ile ilişkileri normalleştirme planlarından vazgeçmeye ikna etmeye çalıştığını ifade eder.
Tabii ki de radikalleşmenin birçok başka nedenleri vardır. Ama konumuz, bunları tartışmaktan çok, radikalleşmenin bir süreç olduğu, belli eğitimler ve desteklerle oluşturulabileceğidir.
Yaklaşık bir aydır devam etmekte olan ve başlayacak kara harekatı ile daha da sıcak çatışmalara sahne olması beklenen Hamas – İsrail çatışmalarının, başta orta doğu olmak üzere, tüm dünyada büyük değişimlere neden olacağı ve en önemlisi de radikal hareketleri artıracağı uyarısı, uzmanlarca şimdiden yapılmaya başlanmıştır.
Özellikle de batı ülkelerinde, güvenlikten sorumlu kurum yöneticileri bu çerçevede arka arkaya açıklamalar yapmaktadır. Buna İngiltere MI5’in Başkanı Ken McCallum’ın, İngiltere’de ‘terör saldırısı’ riskinin arttığı uyarısı ve FBI Başkanı Wray’nin, “Hamas ve müttefiklerinin eylemlerinin, IŞİD’in yıllar önce sözde halifeliğini kurmasından bu yana benzerini görmediğimiz bir ilham kaynağı olacağını değerlendiriyoruz.” açıklamalarını örnek olarak verebilirim.
Görülen o ki, Hamas saldırıları, İsrail’in savunmasını bu kadar kapsamlı bir şekilde delerek, benzer gruplara da, adeta “Biz saldırdık, sen de saldırabilirsin” diyerek, aynı şeyi yapmaya cesaretlendirip, yeni terör eylemleri riskini artırırken; diğer yandan da, zaten var olan Islamofobia’nın hızla yükselmesine neden olacaktır. Bunun, tüm dünyada radikal hareketlerin yayılması olarak yansımalarını önümüzdeki günlerde sıkça görecek gibiyiz.
Son olarak, bu tablonun, ülkemizde de benzer yansımalarının olabileceğine dikkatlerinizi çekmek isterim. Bir on yıl öncesinden farklı olarak, bugün ülkemizde resmi rakamlara göre 5 milyon, ama gayr-ı resmi rakamlara göre en az on milyon; önemli bir bölümü, Suriye, Irak, İran, Afganistan gibi müslüman ülkelerden gelmiş ve hızla artan bir göçmen nüfus yaşamaktadır. Bu devasa nüfusun, entegrasyonu ile ilgili bir proje ise yok dense yeridir. Buna bir de, mevcut siyasal islamcı iktidarın desteği ile, kontrolsüz bir faaliyetortamı bulan radikal grupları da eklediğimizde tablo daha da karmaşıklaşacaktır.
Yazımın başında Hamas örneğinden yola çıkarak, radikal grupların, toplumları zamanla radikalleştirilmesinin mümkün olduğunu ifade etmiştim. Umarım, ülkemiz ve toplumumuz bu radikalleşme sürecine girmeden, yetkililer tehlikenin farkına varır.
Selçuk DENİZ