Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması adına yazılar yazan, ödüller alan, haberleri yüzyılın haberleri arasına giren, vesayetlerle ve rüşvet çarklarıyla mücadele eden, güç karşısında korkmayan, yılmayan, ölümü göze alan bir gazeteci Mehmet Baransu. Bu gazeteci, onurlandırılması gerekirken hakkında 140’tan fazla dava açıldı ve bin yıldan fazla hapis cezası istendi. Gazetecilik tarihine geçecek bir isim olan Türkiye’nin Dreyfus’u Baransu’nun hikayesi, yaptığı haberler, yargılandığı mahkemelerde söyledikleri ve 3168 gündür tek kişilik hücrede yaşadıkları Journalist Post Dergisi’nin kapak konusu oldu.
Uluslararası Gazeteciler Derneği (International Journalists Association eV) yayın organı olan ve alanında dünyanın çok dilli tek uluslararası medya dergisi olan Journalist Post’un “Uluslararası Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Günü” vesilesiyle 7. sayısı yayınlandı. Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak hazırlanan dergide 17 farklı ülkeden 25 gazetecinin yazı, röportaj ve hikâyesine yer verildi.
9 YILDIR CESARETİN BEDELİ ÖDÜYOR
Bu sayısının kapak konusu ise cesaretin bedelini yaklaşık 9 yıldır tek kişilik hücrede ödemek zorunda bırakılan Türkiye’nin Dreyfus’u gazeteci Mehmet Baransu oldu. Sürgün gazeteciler Gülizar Baki, İsmail Sağıroğlu ve Şemsi Açıkgöz tarafından hazırlanan dosyada cesur gazeteci Mehmet Baransu’nun hikayesi anlatıldı.
Mehmet Baransu ise yaşadıkları şöyle özetliyor; “Cesaretimin bedelini 8,5 yıldır tek kişilik hücremde ödüyorum. Keşke bu kadar cesur olmasaydım. Kimseden bende olan cesareti bekleyemem. Ancak ülkemin geldiği duruma bakıyorum da bu bedeli ödediğim için üzülüyorum. Değmezmiş bu insanlara.”
‘KIRIN KAPIYI, ALIN MEHMET BARANSUYU”
Kırın kapısını alın, yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.” Gelişmiş demokrasilerde bir bakanın kuracağı böyle bir cümleyi ve bu eylemi anlamak son derece zordur. Ama bir gazeteci için yaptığı her haberin ölüm ya da tutsaklık fermanı olduğu ülkelerde olası bir durumdur bu; silahlı devlet görevlilerinin kapı kırarak birisini evinden alıp götürmeleri… 2014 yılında internete düşen bir ses kaydında dönemin Türkiye İçişleri Bakanı Efkan Ala, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, Mehmet Baransu için, “Kırın kapısını alın, canına okuyun. Hiç burada mahkeme kararına bile lüzum yok. Yüzde 50 oyumuz var. Biz kanun yapar, yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız, savcıdan korkmayın siz.” diyor. Gerekçesi ise Baransu’nun yaptığı haberler. Hukuksuz işleri ortaya çıkmasın diye acilen susturulması gerektiğini söylüyor çünkü. Nitekim Baransu, 9 yıldır susturuldu. İktidar dört duvar arasına hapsederek susturdu, meslektaşları ise ideolojik duvarların arasına saklanarak susturdu. Avukatı Çiğdem Koç’un her platformda söylediği gibi Baransu’ya dair çok sayıda önyargı var. Hatta Koç’a göre “ahlaksızlığa” varan bir önyargı. Şaşırtıcı bir bilgi kirliliği de var. Baransu ile alakası olmayan olaylar, haberler ve söylemler üzerinden ideolojik nefret yayılıyor. Ve ne Baransu ne ailesi ne de avukatı bu yargıları düzeltebiliyor. Sanki bilinçli olarak bir “Baransu nefreti” yayılıyor, linç kampanyası yürütülüyor.
Sözü Baransu’nun hayat hikâyesine ve haberlerine bırakıyoruz. Yorumsa okuyucuya ait…
DERGİYİ BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ
Journalist Post dergisinin yeni sayısını aşağıdaki linkten dergi formatında okuyabilirsiniz.
Dergiyi ücretsiz olarak indirebilirsiniz.
ALFRED DREYFUS KİMDİR?
Alfred Dreyfus. 1894 yılında, tarihe “Dreyfus Olayı” olarak geçen olayın faili Fransız subay. Almanlar lehine casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklanan Yüzbaşı Alfred Dreyfus, 12 yıl boyunca suçsuz olarak cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra beraat eder. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı kendisinden özür diler, sökülen rütbeleri törenle iade edilir ve Fransa’nın en yüksek dereceli sivil nişanı olan Légion d’honneur ile onurlandırılır. Hayatını dört duvar arasında ve kendini savunacak imkândan yoksun bir şekilde sürdürürken, Alfred Dreyfus’a vefa ve desteği ailesi ve dünyaca ünlü yazar Émile Zola gösterir. Eşinin davayı gündemde tutma gayreti, Zola’nın ise Fransız Cumhurbaşkanı’na yazdığı meşhur “İtham ediyorum” makalesi, unutulan Dreyfus davasının yeniden görülüp, yıllar sonra da olsa, adaletin yerini bulmasını sağlar. Ki bu makale sebebiyle Zola ülkesini terk etmek zorunda kalır.
Tarihte yüzlerce örneği bulunabilecek benzer olaylardan birini de bugün gazeteci Mehmet Baransu yaşıyor. “Casusluk ve devlet sırlarını ifşa etmek” suçlaması ile yıllardır gökyüzüne hasret olan Baransu, maalesef subay Dreyfus kadar şanslı değil. Koca ülkede, onun masumiyetini haykıracak, ne bir gazeteci ne bir aydın ne de bir entelektüel var. (Eşi, ailesi ve az sayıdaki dostu hariç) Yani bir Émile Zola’sı yok Baransu’nun. Ve o cezaevinin dört duvarı arasında unutuldu yıllardır…
Baransu’ya, Dreyfus gibi yıllar sonra onur nişanı verilir mi bilinmez. Lakin bugün Émile Zola olma günü…