Erdoğan rejimi, bazen meşru bazen gayrı meşru yolları kullanarak, yönetimi ele geçirme hedefine büyük ölçüde ulaştı; ülkede tek söz sahibi haline geldi. Ancak toplumun insanca yaşayacağı huzur dolu bir ortamı oluşturma konusunda mesafe aldığını söylemek mümkün değil. Ellerinde her türlü imkân varken toplumun değer kaybını önleyemiyor hatta bilerek yada bilmeden bu yangına odun taşıyorlar.
Bunun arka planında,
-Topluma iyi ve güzel alışkanlık kazandırma gibi bir amaçla faaliyetlerin planlanmaması,
-Eğitim sisteminin böyle bir hedefinin olmaması,
-Her şeyi merkezden yönetmeye çalışanların sistemdeki tıkanıklığı çözememesi ve
-Yıllar geçtikçe görmezden gelinen sorunların büyüyerek altıdan kalkılamaz hale gelmesi yatıyor. Sebep olanlar hatalarından kaynaklanan problemi göremiyor, ihtiyaçlara göre eğitimi şekillendiremiyor ve ilgiyi artıramıyor.
Öğretim istenen düzeye ulaşılamadığı için uluslararası karşılaştırmalarda öğrenciler başarısız oluyor, isteksizlik öğrencilerin beklentilerini düşürüyor, bu her davranışa etki ediyor ve eğitimle topluma katkı sunulamıyor.
AKP’nin göreve başladığı yıllarda bu isteksizliği kıracak adımlar atılmıştı, liselere giriş sınavına hazırlananlar yüksek motivasyonla çalışma temposu kazandı. Sınavdaki heyecanı gören o günün yöneticileri okulları yaygınlaştırdı ve hazırlanan öğrenci sayısı arttıkça daha geniş kitlelerde eğitime ilgi ve istek uyarıldı.
Ancak bu olumlu ortam dershanelerin yükselmesinden rahatsız olanların kıskançlık krizine kurban edildi, sınavları kaldırma ve dershaneleri kapatma girişimiyle yükselme beklentilerinin önüne taş koydular, bu müdahale ile gençlerin öğrenme isteğine zarar verdiler. Şimdi öğrenciler, bilgi birikimi açısından sorunlu olduğu gibi sosyal faaliyetlerle zaman ayırıp donanım kazandırma iddiaları da temenniden ibaret kaldı.
Ülkenin yaklaşık %20-25’inin dini gerekçelerle tercih ettiği bir siyasi oluşum, tüm devlet kaynakları elinde olmasına rağmen 20 yıldan beri toplumun önüne kayda değer bir eğitim modeli koyamadı, ülke insanına olumlu alışkanlıklar kazandıracak bir sitem kuramadı, kendi çocukları dahil yeni nesilleri ahlaki erozyondan koruyacak bir yol bulamadı.
Devletin bütün imkânları tek başına Erdoğan’ın yetkisinde, ülkenin tüm kaynaklarından dilediği gibi tasarruf eden bu yönetici grubu arasında gençliğe faydalı olma kaygısıyla hareket edenler azınlıkta kalıyor ve güce kendini kaptırmışlar ihtişamlarından bunların itiraz sesini duymuyor. Elde ettikleri mali kaynakları dağıtarak toplumu parti taraftarı yapmaya kilitlenmiş siyasilerin başlarını kaldırıp eğitim ihtiyaçlarına güncel-rasyonel çözüm üretmesi şart.
Eğer gerçekten halkın geleceğine faydalı olma gibi bir iddiaları varsa harekete geçme zamanı geldi geçiyor. Biraz daha bu yöntemle işe devam ederlerse onların toplumda değerleri yükseltme tezleri havada kalacak. Komünist rejimlerdeki gibi, yönetim gücünü kullanıp öğrencilerin önüne bariyerler kurarak halka yön vereceğini sananlar, insan tabiatını ihmal ettiklerinin farkına vardığında iş işten geçmiş olacak, bedelini vatandaşa ödetecek.
İktidarın, seküler eğitim kurumlarını yok sayması oralardaki gençlere verecek hiçbir hazırlığının olmaması ülkeyi eğitim açısından çıkmaza sürükledi. Tüm yetki ellerinde olan yöneticiler mevcut sistemi kötülerken yerine hiçbir öneri getirmedi yıktığının yerine bir şey koyamadı eğitimde olumlu davranış kazandıracak bir proje hayata geçiremedi. Yanlış olduğunu düşündükleri davranışları bağırıp çağırarak hakaret edip aşağılayarak düzetmeye çalışanlar sadece hataların pekişmesine yol açtılar.
-Tüm mesaisini güç elde etmeye yoğunlaştırmış partililerin, toplumun eğitimiyle ilgili kaygı taşıması proje üretip topluma faydalı olmayı düşünmesi pek kolay görünmüyor. Partiye taraftar yetiştirme motivasyonu ile hareket etmesi istenen ilahiyatçıların öne çıktığı İHL açarak, onların öğrenci kapasitesini artırarak toplumun eğitim ihtiyaçlarını çözmek, topluma iç derinliği olan yaygın bir moral değer anlayışı kazandırmak kolay değil.
-Aşamalı bir plan çerçevesinde hareket alışkanlığı kazanmamış, herkese hitap edecek argümanlar geliştirememiş, ortak akla müracaat etmeyen, kendini yenileme gereği duymayan, otokontrol sistemleri kuramamış irili ufaklı dini gruplarla da toplumun ihtiyaçları giderilemez.
-19. yüzyıl Avrupası da eğitimi ruhani liderlere bırakarak sorunları çözmeyi planlamıştı ancak sonuç alamadılar. Çünkü din adamı yetiştirme mantığıyla hareket eden kişi ve kurumlarla, genel beklentileri karşılamak zor.
Dine mesafeli olanlar dahil herkese ülkenin değerlerini anlatabilecek donanımda sistem kurmadan eğitimde geneli ilgilendiren çözümler üretmek pek mümkün görünmüyor. İnsan kalitesini yükseltme gibi hedefi olanlar hiç gecikmeden eğitim öncelikli yeni politikalara yönelmesi gerekiyor. Devletin toplum beklentilerini karşılayamadığı ortamlarda projesi olanların enerji ve birikiminden faydalanma önemli bir çıkış yolu. ABD’deki “Charter school” örneği, eğitim projesi olanlara devletin masraflarını üstlendiği yönetimini talep eden kişi ve kuruluşların yaptığı, bir devlet okulu açma fırsatı sunuyor. Denetimi devlet tarafından yapılan bu okullar uygulanacak eğitim öğretim programını devletle çelişmeyecek şekilde kendileri belirliyor.
Her eğitim faaliyeti için konulmuş standartlar var ve okullar standartlara göre öğrencilere belge veriyor belgeleri devlet tarafından geçerli sayılıyor. Akreditasyon sadece gözleme dayalı değil, belli aralıklarla yapılan genel değerlendirmelerde ortalamalara bakılarak okulun yetkisi gözden geçiriliyor.
Amerika gibi eğitimde oldukça önemli mesafeler almış bir ülke, bu yolla projesi olan özel teşebbüsün önünü açarak onlara kaynak aktarmakta beis görmedi. Özel sektör mantığı ile yönetilen ve başarılı olmak için sürekli zorlanan okulların açılması devletin işini kolaylaştırdı. ABD’nin birçok eyaletinde uygulanan bu yöntem sayesinde çok başarılı eğitim uygulamaları ortaya çıktı.
Bazı okullar oldukça başarılı projeler üretince onlara şube açma fırsatı verildi ve yüzbinlerce öğrenciye devlet desteğiyle hizmet veren okul zincirleri kuruldu. Seküler eğitim vermek şartıyla dini cemaatler de bu imkândan faydalandı, dini kaygı taşıyanların yönettiği eğitim zincirleri de bu kaynaktan istifade için proje geliştirdi.
Mevcut iktidarın eğitimdeki tıkanıklığı projesi olanlara fırsatlar vererek çözmeye çalışması onların yükünü hafifletir. Bu işi en iyi fikri arka plan zenginliği olan her birikimden faydalanmaya açık esnek bir anlayışla eğitime yön verecekler yapabilir. Yönetimdekilerin, terörle damgaladığı hizmet gönülleri açtıkları okul, yurt, ev ve dershanelerde her yıl yüzbinlerce öğrenciye davranış kazandıracak sistemler kurmuştu. Seküler eğitim kurumları dahil her ortamdan faydalı olacak yöntem geliştirdi. Onlar, insan gönlüne girme konusunda deneyimli, bir bütünlük içinde sistematik bir şekilde öğrencilere verileceklerin aşama aşama planlamasını yapacak birikim ve donanıma sahip, partililerin birçoğunun çocukları bu kurumlarda aldıkları eğitimle insani değerler kazandı.
Bu kadrolar bir iktidar uğruna ya kenarda bekletilmekte ya hapiste sürünmekte ya da yurt dışında hayatını devam ettirmenin yollarını aramakta. Eğitimde ülke genelinde oldukça başarılı projeler uygulamış tüm dünyanın alkışladığı bir topluluk hukukta karşılığı olmayan suçlarla sistem dışına itildi. Bu zenginliğin çürütülmesi nesillerin sahipsiz bırakılıp kokuşmaya terk edilmesi affedilemez. Şu günlerde AHİM in suçlama gerekçelerinin tamamının hukuksuz olduğuna hükmettiği kararı iktidar için bir fırsat olabilir. Parti yönetiminin insan yetiştirmeye kendini adamış gönüllülere vebalı muamelesinden vazgeçmesi tıkanmış eğitim sistemi için bir çıkış yolu sunabilir.
Bu karar, art niyetli kesimlerce tahrik edilerek büyütülen kavgaların unutulması, aydınların yeniden rasyonel zeminde bir araya gelmesi ülkeye sunulmuş büyük bir şans olarak değerlendirilmeli. Dünyadaki en üst düzey mahkemenin gönüllüleri hakkında verdiği karar uygulamaya sokularak bugüne kadarki tüm suçlamalar sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalı. Hukuksuz KHK’larla suçsuz yere zulme uğramış yüzbinlerce insanın tüm maddi manevi varlık ve itibarları iade edilmeli ve onlara yeniden ülkeye hizmet yolu açılmalı.
Gerçekten toplumun değerlerini yükseltme derdi taşıyan partili hala kalmışsa, işi ekmeği, işyeri, eğitim kurumu elinden alınmış gönüllülere kaybettikleri geri verilerek binalarda eğitim maliyetleri devletçe karşılanan charter okulu gibi fırsatlar sunulabilir. 7-8 yıldan beri yapılan zulüm ve işkenceler onların heyecanlarını büyük ölçüde törpüleyip iş yapamaz hale getirdiğinden, topluma faydalı olma kaygısıyla hayatına yön vermişlerin yeniden aynı heyecanı kazanması belki zaman alacaktır ama onlar kısa sürede özveriyle kolları sıvamaya alışkındır. Böylece projesi olanların devlet desteğiyle topluma davranış kazandırmada birikiminden faydalanmak mümkün olur. Eğer AHİM kararı da kaprise kurban edilirse dini temsil iddiasındaki bir partinin toplumu dinden uzaklaştırdığını izleriz.
Tek başına yönetimi ele geçirme uğruna ülkenin en kirli odaklarıyla ortaklığa girmiş bir yönetimin bütün bu bağlardan kurtulup ülkenin geleceği adına gerekli böyle adıma cesaretinin olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.
İsmail S. Gülümser