Akdeniz´de mültecilere yardım eli uzatmak için kurulan Sea-Watch inisiyatifi Sözcüsü Oliver Kulikowski, Ortak Avrupa İltica Sistemi kapsamındaki yasa değişikliğine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Artık adil bir iltica başvuru süreci mümkün olmayacak” dedi.
Birgün’den Ezgi Güneytepe’nin haberine göre, Avrupa Parlamentosu (AP) sığınmacılara karşı hak ihlalleri anlamına gelen CEAS (Ortak Avrupa İltica Sistemi) kapsamında bir yasa değişikliğine gitti. İnsan hakları savunucuları, bu yasa değişikliğinin sığınmacılar için büyük bir felakete yol açacağı öngörüsünde bulunuyor.
2014 yılından bu yana 21 bin insana mezar olan Akdeniz´de mültecilere yardım eli uzatmak için Sea-Watch inisiyatifi kuruldu. Bugüne kadar yaklaşık 45 bin insanın hayatını kurtaran ve kâr amacı gütmeyen bu inisiyatif, insan hayatının bir “pazarlık meselesi” olmadığını ve herkesin eşit “yaşam hakkına” sahip olduğunu savunuyor. Çeşitli tekne ve helikopterler yardımı ile kurtarma çalışmaları yaparken, sığınmacıların da sesi olmaya çalışıyor.
Sea-Watch sözcüsü Oliver Kulikowski’ye göre yasa değişikliği şu anlama geliyor: AB sınırlardaki acıları arttıran, denenmiş ve test edilmiş reçetelere güveniyor. Örneğin, Libya ve Tunus gibi ülkelerle göçü önlemek için para karşılığında yapılan anlaşmalar buna iyi birer örnek. Bu da kaçma teşebbüsü, yasadışı geri gönderme ve insan hakları ihlallerinden oluşan bir kısır döngüye yol açıyor. Daha da kötüsü kısır döngü, çoğu zaman bir mülteci kampında ya da denizde ölümle sonuçlanıyor. Bu süreçte, AB için temel haklar ve insan hayatı önemli bir rol oynamıyor.
ADİL BİR İLTİCA BAŞVURU SÜRECİ MÜMKÜN OLMAYACAK
Üye ülkelerin sığınma başvurularında uyumla olmasını amaçlayan AB Ortak Sığınma Sistemi (CEAS) yasası kapsamında yapılan değişiklikler, Avrupa Birliği iltica sürecini de sıkılaştırarak, daha fazla insan hakları ihlalinin yolunu açtı. Kulikowski “Artık adil bir iltica başvuru sürecinin mümkün olmayacağının” altını çiziyor. Bu yasaya göre “insanlar iltica başvuruları süresince gözaltında tutulabilecek, bu da Yunan adalarındaki gibi kampların bir kural haline geleceği anlamına geliyor.” Daha “onurlu ve güzel” bir yaşam için canlarını tehlikeye atan sığınmacıların “güvensiz üçüncü ülkelere sınır dışı edilerek, zulmün artacağını” yönünde görüş belirten Kulikowski, CEAS yasasının gerçekte güvenli olmayan devletlerin, güvenli ilan edilebilmesi için kriterler içermesi yönünde büyük bir riski taşıdığını düşünüyor.
MÜLTECİ ÖLÜMLERİ ARTACAK
Dünya genelinde 80 milyon insan zorunlu olarak göç halinde. Sadece 2015 yılından bu yana 1,9 milyon sığınmacı AB ülkelerine gelmiş. Bu düşük orana rağmen sığınmacı karşıtı üzerinden örgütlenen milliyetçi ve muhafazakâr bir akım mevcut. Sağ sapmanın sonucu olarak AfD (Almanya için Alternatif) gibi partilerin oy oranları gün geçtikçe artıyor. Kulikowski “Sözde merkez partilerin bile sığınmacı kotası gibi, temel sığınma ve insan haklarına aykırı önerilerinin desteklemesinin insan hakları ihlalleri, sınırlarda artan ölüm oranları ve sığınmacılara karşı artan şiddet gibi somut sonuçları olacak. İnsanlar güvenli ve onurlu bir yaşam arayışında oldukları sürece göç dalgalarının engellenemeyecek” diyor.
Sea Watch Sözcüsü çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor: “Akdeniz´de siyasi iradenin yarattığı felaketle karşı karşıyayız. Bu insan hakları ihlallerine ve ölümlere sadece siyasi iradenin kendisi son verebilir: AB ülkeleri güvenli ve yasal koridorlar yaratabilir, uluslararası hukuku ihlal eden geri göndermelere son verebilir ve Akdeniz´de insan hayatını kurtaran operasyonlar gerçekleştirebilir. Aslında kendimize tanıdığımız hareket özgürlüğünü başkalarına da tanırsak, çok şey başarmış olacağız.”
ANAYASAL HAK, SIĞINMACILAR İÇİN GEÇERLİ DEĞİL
Alman Anayasası birinci maddesinin “İnsan onuru dokunulmazdır” ifadesinin, sığınmacılar için geçerli olmadığını söylemek mümkün. Öteden beri Dünyanın en zengin ülkelerinin sömürdüğü coğrafyalardan insanların göçe sürükleniyor. Onurlu ve güvenli bir yaşamın hayaliyle yollara düşen sığınmacılara karşı yapılan insan haklarının ihlali ise, AB Ortak Sığınma Sistemi (CEAS) yasası kapsamında yapılan yeni düzenleme ile derinleşecek. Kendilerini “sol” kanatta konumlandıran Alman Federal Meclisi partilerinin, böyle bir yasa karşısında yetersiz ve sessiz kalmaları, daha fazla insan hakkı ihlallerinin yolunu açacak.