Türköne, gelinen noktayı ise şöyle özetledi: “AK Parti’nin 21 yıllık iktidarının yarattığı sevimsiz otokratik bürokrasi, muhalefeti bütün farklı renkleri ile aynı safta, tek sıra halinde tutacak itme gücünü üretiyor. Kutuplaştırma ve düşman yaratma politikası tersine dönüyor. Ekonomik çöküş hikâyesi, kaybedecek zincirleri bile kalmayanları bu safların arkasında kendilerine umutlu bir gelecek adına yer almaya zorluyor. Demokratik parti rekabetinde ideolojiler gerçek çıkarları gizleyen örtülerdir. İster seccade, ister şal olarak kullanırsınız. Bu seçimde bu örtünün pek fazla işe yaramayacağı kesin olarak ortaya çıkmış görünüyor.”
Mümtaz’er Türköne’nin ‘Free Turkish Press’te yayınlanan ‘AKP’nin o alandaki tekeli sona erdi’ başlıklı yazısı şöyle:
14 Mayıs’a giderken parti ittifakları ile oluşan siyasî rekabet düzenine, siyasî yelpazenin karmakarışık renklerine anlam vermekte zorlananların zihinlerini biraz açmayı deneyelim.
Bütün ideolojilerin yerleşmiş-alışılmış renkleri vardır. Kan kırmızıdan pembeye kadar sol ideolojiler, yeşilin bütün tonlarına muhafazakârlık, kahverengi ile siyah arasına milliyetçilik, beyaza liberaller, maviye de bu kutuplaşmaların dışında kalanlar yerleşir. Farklı renklere sahip kimlik siyaseti kendini daha çok sarı ile açığa vurur.
Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın birleşenlerini yelpazenin iki tarafına yerleştirmeyi deneyin. Bugün meydanlarda sergilenen ve 14 Mayıs’ta seçim sandığına girecek olan yelpaze Gauguin resimleri gibi alâkasız renklerin uyumuna dayanıyor: Ayrıştırması ve ideolojilerden alınma kavramlarla tanımlanması çok zor.
Fena mı?
Siyasî kimliklerin, bu kimliklerin dayandığı yumuşak veya sert ideolojilerin belirsizleşmesi bu seçimin en başat özelliği ve öyle görünüyor ki memleket için hiç de fena bir gelişme değil. Sandıktan çıkacak sonucun çatışma yerine uzlaşmaya ve daha uyumlu ve barışçı bir topluma hizmet edeceğini umacağımız çok önemli bir işaret. Neden fena olsun?
Ülkücü Cemal Enginyurt da, Komünist Mehmet Maçoğlu da yelpazede yan yana ve aynı ölçüde sevimli politik aktörler değil mi?
21 yıllık iktidarın geleneksel propaganda tekniği, karşısında düşman yaratıp yalınkılıç “hücum” nidaları arasında arkasındaki safları sıklaştırmaktı. Düşman sayıca az kaldığı sürece bu teknik sürekli iktidar üretiyordu.
Bu sefer işe yaramıyor. Avrupa Muhafazakâr partilerinden ödünç alınma, eşcinselliğe savaş açan ve bu savaşı “aile değerleri” adına yürütmekle görevli dev makine bir türlü çalıştırılamıyor, sahaya indirilemiyor.
Muhafazakâr değerler de öyle.
AK Parti’de varoluş gayelerine yeni gerekçeler arayan politikacıların, Millet İttifakı’nda yer alan Milli Görüş temsilcisi Saadet’in ve eski AK Partili iki parti liderinin önüne geçme şansları yok. Aynı şekilde Milliyetçi ideolojinin sahipliği konusunda yelpazenin iki ucu tam karşı karşıya gelmiş durumda.
Bir hayat biçimi ve ahlâkî duruş olan muhafazakârlıkla partilerin iktidar aracı olarak kullandıkları siyasî muhafazakârlık birbirine çok uzak ve farklı dünyalar.
Siyasî muhafazakârlık aile, gelenek ve din gibi kurumları alabildiğine sömürerek toplumun muhafazakâr değerlerini oya dönüştürür. AK Parti’nin bu alandaki tekeli sona erdi ve bu silah etki gücünü kaybetti.
Seccade tartışmasını muhafazakâr değerlerin iki farklı kutba bölünerek anlamını ve etkisini kaybetmesinin metaforu olarak yorumlamayı deneyin. 21 yıllık iktidarın muhafazakâr lideri üzerine basılan ayakkabıyı konu ediyor; karşı taraf ise o seccadenin altına saklananları. “Bir seccadenin altında ne kadar servet saklanır” diye soruyorlar.
Kısacası, haksız çıkarların ve kazançların üzerine örtülenler seccade bile olsa, diğer tarafın muhafazakârları tarafından kaldırılıyor, altında saklanan servetler ortaya saçılıyor.
Sol, tarihinde olmadığı kadar itibar kazandı. İdeolojisizleşme popülizmi kışkırtıyor. Yeşil Sol İttifak kimlik siyaseti ile sınıf siyasetinin iç içe geçmesiyle oluşan sinerji konusunda oldukça tecrübeli. Yine de Sol, Avrupa’da geleneksel sınıf siyasetinin yerine geçen prekarya gibi postmodern çağın ezilen sınıflarını bir araya getirecek formüllerin uzağında yol alıyor.
Sonuç olarak ideolojiler dünyasının ölçülerine göre çok anlamsız ve işlevsiz bir siyasî yelpaze sandığa giriyor. AK Parti’nin 21 yıllık iktidarının yarattığı sevimsiz otokratik bürokrasi, muhalefeti bütün farklı renkleri ile aynı safta, tek sıra halinde tutacak itme gücünü üretiyor.
Kutuplaştırma ve düşman yaratma politikası tersine dönüyor. Ekonomik çöküş hikâyesi, kaybedecek zincirleri bile kalmayanları bu safların arkasında kendilerine umutlu bir gelecek adına yer almaya zorluyor.
Demokratik parti rekabetinde ideolojiler gerçek çıkarları gizleyen örtülerdir. İster seccade, ister şal olarak kullanırsınız. Bu seçimde bu örtünün pek fazla işe yaramayacağı kesin olarak ortaya çıkmış görünüyor.