AKP MYK Üyesi Abdurrahman Kurt, Rûdaw’a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Çözüm süreci, anadilde eğitim ve AKP’nin Kürtlere yönelik politikalarını yorumlayan Kurt, geçtiğimiz günlerde AKP’ye katıldığını açıklayan Mehmet Ali Çelebi’ye “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane çocuğu var” ifadeleriyle seslenen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine ilişkin de konuştu.
Erdoğan’ın bu sözleri Kürtlere söylemediğini iddia eden Kurt, “Herhalde bölgeyi incelediğiniz zaman en fazla Kürtlerden çocuğu olanlar AK Partililerdir. Dolayısıyla bunu Kürtlere söylemiş olması mümkün değil. Bu muhtemelen güvenlik bürokrasisinin PKK’nın çocuk yaptığına ilişkin bir yanlış ifadesi olmuştur o gözden geçirilmeli. Yoksa bölge halkına karşı tam tersine teşvik ediyor, bize, Kürt milletvekillerinin hepsine soruyor, kaç çocuğunuz var, az olana kızıyor ama Allah’tan bizim o konuda en azından sınırları aşmış durumdayız. Biz biraz da yanlış anlamışız, 3 demişler biz 13 anlamışız, o yolda ilerliyoruz” şeklinde konuştu.-
Erdoğan’ın Mehmet Ali Çelebi’ye Kurt, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerine bir Kürt olarak kırıldınız mı?” sorusuna ise, “Biz bunu daha önce de konuşmuştuk. Meselenin arka planını da bildiğimden PKK’dan kastı yanlış bir bilgilendirme ile ilgili. PKK’nın çocukları yok biliyorsunuz. Dolayısıyla Kürtlerle ilgili de zaten bize de söylüyor, kaç çocuğunuz var, niye az çocuk yapıyorsunuz diye soruyor. Kürt olduğumuzu biliyor, bana bizzat sordu. Abdurrahman kaç çocuğun var demiştir yani. Bizzat yaşadığım için biliyorum. Veyahut burada Xalê Hemo en fazla çocuğu olan AK Partili Kürt’tür. Bu arada çağrımızı yenileyelim Kürt halkından çok çocuk yapmalarını önemle rica ediyoruz” yanıtını verdi.
‘KÜRT’ÜN KAZANMADIĞINI TÜRK KAZANMIYOR’
AKP’nin “iki dilli eğitim hedefi” olup olmadığı şeklindeki soruyu yanıtlayan Kurt, “Şimdi bunu AK Parti önüne koymuş mu şeklinde düşünmeden önce şöyle düşünelim; bu yapı Türkiye’ye güç mü verecek zarar mı?” dedi.
Kurt, “Çünkü önceden Kürt sorununu tanımlarken hep şöyle söylerdik; bu meselede Türklerin kaygılarını da Kürtlerin taleplerini de dengeleyici bir yolla gitmek gerekiyor. Çünkü ister istemez bir Osmanlı bakiyesi coğrafyadayız, coğrafyamız emperyalistler tarafından parçalanmıştır. Bu parçalanmanın devamından hala fayda uman bir sistemin devam ettiğini, bugün de işte proxy (vekalet) savaşlar üzerinden gelişen süreçte uluslararası emperyalizmin bölgedeki sömürüsünü devam ettirmek adına bu parçalanmışlığı tekrar diri tutmak, çatışmaları diri tutmak adına maalesef süreçleri sabote ettiklerini hep beraber görüyoruz. Bizim burada yapmamız gereken şey birbirimize kenetlenmek. Bunu bilmek zorundayız; Kürt’ün kazanmadığını Türk kazanmıyor, Türk’ün kazanmadığını Kürt kazanmıyor” yorumunu yaptı.
‘TÜRKİYELİLEŞMEK TÜRKLEŞMEK DEĞİLDİR, DEVLET DE BUNU BEKLEMEMELİDİR’
“Hendek ve çukur eylemleri sonrasında toplumun HDP’ye karşı verdiği reaksiyon aslında birlikte yaşamla ilgili ve bunu sabote etmeye karşı verilen bir tavır olarak okunması gerekiyor” diyen Kurt, “Kürtlerin Türkiye’de Türkiyelileştiği ama Türkleşmediğini dikkatle belirlemek gerekiyor. Türkiyelileşmişlerdir, ne demektir bu? Bugün eğer 90’larda köyler yakıldığında evlerinden, köylerinden insanlar yakılarak kovalandığında o insanlar ayaklarındaki terlikle önce Diyarbakır’a, Van’a yetişip oradan göç yönünü eğer Erbil’e, Süleymaniye’ye, Zaho’ya değil de veya Hakkari’ye, Şırnak’ın derinliklerine değil de İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya, Mersin’e tutmuş ise bu onların Türkiyelileştiğinin başka bir göstergesidir. Ama buradan şunu anlamamak gerekiyor; Türkiyelileşmek Türkleşmek değildir, devlet de bunu beklememelidir. Türklerin, Kürtlerin bu konudaki beklentileri nedir, zaten özetle söylemiştim ben. Kürtlüğüme ve dinime karışma, Türkleştirmeye çalışma. Biz bu şekilde dedelerimiz sizinle nasıl yaşamışsa, 1071’den bu yana her ittifakımız nasıl ki hem sizi, hem bizi güçlendirmişse, 1071, Yavuz Sultan Selim, I. Dünya Savaşı’nda bizim omuz omuza verdiğimiz mücadeleler nasıl bu ülkeyi birlik içerisinde büyütmüş ve herkes bundan istifade etmişse, bizi gönüllü birliktelikler içerisinde büyümeye götüren yollara, bizi birbirimizden incitmeyen yollara siyasetin alan açması gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘KÜRTLERİN KÜLTÜRÜNÜN HAYATTA KALMASI İSLAMİ BİR GÖREVDİR’
“Kürtlerde anadilde eğitimin önü açılmadığı için bir kırgınlık sözkonusu. Kürtçe anadilde eğitimden tutalım belki yeni bir barış ve çözüm sürecinin oluşumuna kadar Abdurrahman Kurt olarak böyle bir beklentiniz var mı?” sorusuna Kurt, “2023 öncesinde bundan bahsetmeyi çok kolay bulmuyorum. Gerçekçi olmak gerekiyor. Ama 2023 sonrasında anadilde eğitim, bana göre çift dilli eğitim dersek daha anlamlı olur. Çünkü Türkiye’deki Kürtlerin çoğu çift dilli olmuşlar zaten ama kendi anadillerini de unutmamaları, bu kültürün hayatta kalması hem insani hem İslami bir görevdir diye düşünüyorum. Bu görev çeşitli korkulardan dolayı baskılandı. Ülkenin bölünme tehdidi, uluslararası güçlerin bu sorun hakkında yaptığı manipülasyonlar bu korkuları büyüttü. Biz Kürtler ve Türkler birbirimize güç vererek bu ülkenin birliğinden güç aldığımızı, birbirimize dayanarak büyüyebileceğimiz algısı ve olgusunu hissettirerek birbirimize, bu anlamda bu demokratik süreçlerin önünü açmak mümkündür. Akil İnsanlar süreci böyle bir şeydi. Türkiye’deki bütün katmanlarla görüşmemiz, birbirimizi dinlemek ve anlamakla ilgili önemli bir şeydi. Bugün bu konuda önemli sorunlardan biri olan Alevi açılımının bugünkü hükümet tarafından yapılıyor olması, sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuda ‘bizim eksiklerimiz vardı, biz onları tanımlamamalıydık, onların tanımlamalarını kabul etmeliydik’ kavramını kullanmış olması bir devrimdir bana göre. Türkiye açısından birliği, beraberliği güçlendirecek duygularla oluştuğunda herşey mümkündür” yanıtını verdi.
‘ÇÖZÜM SÜRECİ ZATEN DEVAM EDİYOR’
“Yeni bir çözüm süreci mümkün mü?” sorusunu yanıtlayan Kurt, “Çözüm sürecinden kastımız demokratik süreçlerin ilerlemesi ise bu zaten devam ediyor. Bunu sadece Kürt meselesi olarak düşünmeyin. İşte Alevi meselesinde yaşadık. Bu bir çözüm sürecidir. Kürtlerin sorunlarına ilişkin süreçlerle devam edeceğini öngörebiliriz. Örneğin bu son süreçte gördüğümüz Kürtçe seçmeli derslerle ilgili propagandanın, sivil çalışmaların değeri, önemi, buna devletin vereceği sivil refleks, demokratik refleks zaten bunlar bu sürecin parçalarıdır” diye konuştu.
Kurt, “Şu kastediliyorsa; silahsız, şiddetsiz, siyaseten fikir üreten Kürtlerin çeşitli toplumsal katmanlarıyla görüşme, bu bence olması gereken bir şeydir zaten. Devam etmesi gereken ve devam eden bir şeydir bir boyutu ile. Belki daha da güçlendirilmeli, daha hızlandırılmalı, daha derinleşmeli diyebilir. Ben çözüm sürecinin demokratikleşmenin devamı anlamında , her alanda devam ettiğine inanan birisiyim. Bunun eksik ve zayıf kalmış dilimleri oluyor; işte bahsettiğiniz bu meselede terörün, şiddetin, çukur olaylarının, uluslararası alanda Suriye’de proxy savaşlarının etkisi ile kamplaştırma, Türkiye’nin aleyhinde bir hareketlenmeyi örgütleme gibi algıların güvenlik noktasında ister istemez bir tedirginlik, kaygı yarattığını bunun halkı olarak Türk toplumunda da yaşandığını görmek lazım. Dolayısıyla bizim de bunun sönümlenmesine, bir tehdit değil, güçlenme, birliktelik duygusu, ortak aidiyet duygularının güçlenmesi hali olarak süreci algıları ve olguları örtüştürerek yürütebilirsek bunlar çok mümkün şeyler” ifadelerini kullandı.
‘IRAK KÜRDİSTAN’INA ÖNEM VERİYORUZ’
“Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki normalleşme ne zaman olacak? Vizelerin kaldırılması ve Diyarbakır-Erbil arasında uçak seferleri ne zaman başlayacak?” sorusuna Kurt, vize ve uçak seferleri konusunun basit adımlar olduğunu anlatarak şu yanıtı verdi:
“Biz Irak Kürdistanı’na önem veriyoruz gerçekten de. Bir yanlış anlaşılma sürecini yaşadık ama toplum beklentilerle doludur. Irak Kürdistanı için de Türkiye önemlidir, bizim için de onlar önemlidir. Dolayısıyla birlikte kalkınabileceğimiz Türkiye hinterlandının çok önemli bir şekilde Türklükten öte bir boyuta taşındığını , bu hinterlandın hayata geçirilmesinin en önemli unsurlarından birinin de işte bizim o 1071, Yavuz Sultan Selim ve I. Dünya Savaşı’ndaki ittifaklar gibi bir ittifaka, gönüllü, kardeşçe, adil bir ittifaka dönüşmesi ile mümkün olduğunu tekrar düşünüp önümüze koyduğumuzda hep birlikte büyüyeceğiz inşallah.
Bu özgüven şu noktaya ulaşmalı. Bizim için Azerbaycan ne ise orada soydaşlarımız var, Irak Kürdistanı da o olduğu zaman biz buna inanacağız ki bu toplum artık normalleşmiştir. Onlar da soydaşımız, bunlar da soydaşımız. O da bizim devletimiz, bu da bizim devletimiz. Bu görüşü sağlayabildiğimiz zaman Azerbaycan da Irak Kürdistanı da bizim parçalarımızdır, soydaşlarımızdır ortak kabulünü Türkiye toplumunda oturttuğumuz zaman bunu sağlamış olacağız inşallah. Bu normalleşmenin geldiği noktanın en önemli göstergesi olacak diye düşünüyorum”