Kati Piri, “öngörülemez hale gelen Türkiye” ile ilgili AB’nin yapması gereken hamleyi açıkladı.
Referandum sonuçlarından bahsettiniz ancak AB uluslararası gözlemcilerin nihai raporunu bekleyeceğini söylemesine karşın bu yayınlamadan referandum sonuçlarını kabul ettiğini açıkladı. Buna yorumunuz nedir?
(AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica) Mogherini’nin açıklamasından bahsediyoruz. Bence bu çok rahatsız edici bir açıklamaydı. Zira daha seçim gecesi gözlemciler, seçimlerle ilgili ciddi sorunlar olduğunu açıklamışlardı.
Hem Komisyon hem de Mogherini, AB’nin yapılacak bir bağımsız soruşturmayı destekleyeceklerini söylemişlerdi. Bildiğim kadarıyla böyle bir soruşturma hiç olmadı. Tutarsız açıklamalar yapıldı. Önce bağımsız soruşturma denildi, ardından da uluslararası gözlemcilerin raporu açıklanmadan sonuçların kabul edildiği söylendi. Bu, tuhaf bir politika türü.
Elbette bir şeyi kabul edip etmemek bize düşmez. Mesele Türkiye’yi cezalandırmak da değil. Ancak AB’nin kendi değerlerine sahip çıkması gerek.
Evet, Türkiye’de her zaman insan hakları ve hukukun üstünlüğüyle ilgili sorunlar oldu ancak her zaman özgür ve adil seçim yapılması geleneği de süregeldi. Şimdi ilk kez bu gelenekten kopuş yaşandığı bir seçim gördük.
2019 seçimlerinde de bunun tekrarlanmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Bu nedenle AB’nin daha sert bir tutum takınması gerektiğini düşünüyorum.
Bazıları müzakerelerin askıya alınmasının yarardan çok zarar getireceği eleştirisini yöneltiyor. Buna yanıtınız nedir?
Elbette ki bu eleştirilere katılmıyorum. İlk olarak, Avrupa’nın kendi değerleri konusunda net bir tutum belirlemesi gerek. Türkiye, bir Çin, bir Rusya değil. Türkiye, amacı AB’ye katılmak olan bir Avrupa ülkesi. Bu nedenle en üst standartlara sahip olmalı. Standartlar sürekli ihlal ediliyorsa o zaman sonuçları olmalı. Burada AB’nin itibarı söz konusu.
İkincisi, Türkiye ile süreç devam ettikçe bu bizim kendi ülkelerimizde AB’ye yönelik soru işaretlerini artırıyor. Her gün Türkiye’de olan biteni TV’de izleyen, gazetede okuyan Hollandalı bir seçmene ben bu durumu nasıl anlatabilirim? Bana göre, Türk halkı AB’ye aday konumunda. Türk hükümeti ise aday olduğunu ortaya koyamıyor.
Üçüncü olarak Türkiye tek aday ülke değil. Başkaları da var. Katılım sürecinde bazı yaptırımlar uygulanmazsa o zaman başkalarına nasıl bir mesaj vermiş oluruz? Göçmenlerin gelişini durdurduğunuz ve idam cezasını geri getirmediğiniz sürece reform yapmasanız da olur… Bu olumlu bir süreç değil. Adaylar sözlerini tutmalı ama aynı şekilde Avrupa da Türk halkına verdiği sözleri tutmalı.
“AB’de hiçbir şey tamamen ekonomik değil”
AP raporunda AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için başlayacak görüşmelerde insan hakları ve temel özgürlüklerin yeni anlaşmanın bir parçası haline getirilmesi önerildi. Neden ekonomik bir konuda siyasi kriter getirilmesini öneriyorsunuz?
Avrupa’da hiçbir şeyin tamamen ekonomik olmadığını düşünüyorum. Burası değerleri temel alan bir kuruluş. Her ticaret anlaşmasında sosyal kapsayıcılık, çevre gibi bazı siyasi göstergeler de yer alır. Neden Türkiye istisna olsun?
Peki Türkiye bunu kabul eder mi?
Tabi önce AB’nin bu konuda uzlaşma sağlaması gerekiyor. Komisyon, görüşmelerin başlamasına yeşil ışık yaptı. AP’de Gümrük Birliği görüşmelerinin başlamasını isteyenler çoğunlukta ve görüşmelerin de başlamasını istiyoruz.
Ancak Türkiye’den de bu görüşmeler konusunda ciddi olduğuna dair olumlu sinyal görmek istiyoruz. Şu ana kadar AB ile daha yakın bir iş birliği yapmak istediklerine dair herhangi bir olumlu sinyal vermediler.
Bununla birlikte görüşmeleri engelleyen biz değiliz. Konsey’de sorun var. Burada Kıbrıs sorunu tekrar bir rol oynayabilir. Ancak bu konuda karar nitelikli çoğunlukla alınabilir, oy birliğiyle değil.
Şu aşamada, eğer Türk hükümeti üzerinde hala elimizde koz varsa, itibar kaybettiğimiz için bu katılım sürecinde değil, ekonomik tarafta. Dolayısıyla Gümrük Birliği çok önemli.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Bahsettiğim koz, iş ilişkisi kurmak için gereken standartların getirilmesi. Ekonomilerimiz o kadar birbirinin içine geçmiş ki, belli bir düzeyde bunun sürdürülmesi lazım. Bu Türkiye’nin de çıkarına. Türkiye’nin de refah düzeyini artıracak, iş dünyasına destek verecek bir anlaşma.
Her iş anlaşmasında olduğu gibi, ihtilafların çözümü için mekanizmalar olması gerekir ve bunun için de adil ve özgür mahkemeler olmalıdır.
Türkiye, şu anda çok öngörülemez hale geldi. Bugün bir hakim, hükümetin istediğinin aksine bir karar verdiğinde kendini kapının önünde buluyor. Yargının geldiği bu durumun Türk ekonomisinin üzerinde çok büyük etkileri var.
Bahsettiğim koz da bu. Evrensel standartların sağlanmasıyla ilgili. Özgür mahkemelerin varlığı, sadece uluslararası şirketler değil, Türk kuruluşlar için de gerekli.
Kati Piri, “öngörülemez hale gelen Türkiye” ile ilgili AB’nin yapması gereken hamleyi açıkladı.
Referandum sonuçlarından bahsettiniz ancak AB uluslararası gözlemcilerin nihai raporunu bekleyeceğini söylemesine karşın bu yayınlamadan referandum sonuçlarını kabul ettiğini açıkladı. Buna yorumunuz nedir?
(AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica) Mogherini’nin açıklamasından bahsediyoruz. Bence bu çok rahatsız edici bir açıklamaydı. Zira daha seçim gecesi gözlemciler, seçimlerle ilgili ciddi sorunlar olduğunu açıklamışlardı.
Hem Komisyon hem de Mogherini, AB’nin yapılacak bir bağımsız soruşturmayı destekleyeceklerini söylemişlerdi. Bildiğim kadarıyla böyle bir soruşturma hiç olmadı. Tutarsız açıklamalar yapıldı. Önce bağımsız soruşturma denildi, ardından da uluslararası gözlemcilerin raporu açıklanmadan sonuçların kabul edildiği söylendi. Bu, tuhaf bir politika türü.
Elbette bir şeyi kabul edip etmemek bize düşmez. Mesele Türkiye’yi cezalandırmak da değil. Ancak AB’nin kendi değerlerine sahip çıkması gerek.
Evet, Türkiye’de her zaman insan hakları ve hukukun üstünlüğüyle ilgili sorunlar oldu ancak her zaman özgür ve adil seçim yapılması geleneği de süregeldi. Şimdi ilk kez bu gelenekten kopuş yaşandığı bir seçim gördük.
2019 seçimlerinde de bunun tekrarlanmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Bu nedenle AB’nin daha sert bir tutum takınması gerektiğini düşünüyorum.
Bazıları müzakerelerin askıya alınmasının yarardan çok zarar getireceği eleştirisini yöneltiyor. Buna yanıtınız nedir?
Elbette ki bu eleştirilere katılmıyorum. İlk olarak, Avrupa’nın kendi değerleri konusunda net bir tutum belirlemesi gerek. Türkiye, bir Çin, bir Rusya değil. Türkiye, amacı AB’ye katılmak olan bir Avrupa ülkesi. Bu nedenle en üst standartlara sahip olmalı. Standartlar sürekli ihlal ediliyorsa o zaman sonuçları olmalı. Burada AB’nin itibarı söz konusu.
İkincisi, Türkiye ile süreç devam ettikçe bu bizim kendi ülkelerimizde AB’ye yönelik soru işaretlerini artırıyor. Her gün Türkiye’de olan biteni TV’de izleyen, gazetede okuyan Hollandalı bir seçmene ben bu durumu nasıl anlatabilirim? Bana göre, Türk halkı AB’ye aday konumunda. Türk hükümeti ise aday olduğunu ortaya koyamıyor.
Üçüncü olarak Türkiye tek aday ülke değil. Başkaları da var. Katılım sürecinde bazı yaptırımlar uygulanmazsa o zaman başkalarına nasıl bir mesaj vermiş oluruz? Göçmenlerin gelişini durdurduğunuz ve idam cezasını geri getirmediğiniz sürece reform yapmasanız da olur… Bu olumlu bir süreç değil. Adaylar sözlerini tutmalı ama aynı şekilde Avrupa da Türk halkına verdiği sözleri tutmalı.
“AB’de hiçbir şey tamamen ekonomik değil”
AP raporunda AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için başlayacak görüşmelerde insan hakları ve temel özgürlüklerin yeni anlaşmanın bir parçası haline getirilmesi önerildi. Neden ekonomik bir konuda siyasi kriter getirilmesini öneriyorsunuz?
Avrupa’da hiçbir şeyin tamamen ekonomik olmadığını düşünüyorum. Burası değerleri temel alan bir kuruluş. Her ticaret anlaşmasında sosyal kapsayıcılık, çevre gibi bazı siyasi göstergeler de yer alır. Neden Türkiye istisna olsun?
Peki Türkiye bunu kabul eder mi?
Tabi önce AB’nin bu konuda uzlaşma sağlaması gerekiyor. Komisyon, görüşmelerin başlamasına yeşil ışık yaptı. AP’de Gümrük Birliği görüşmelerinin başlamasını isteyenler çoğunlukta ve görüşmelerin de başlamasını istiyoruz.
Ancak Türkiye’den de bu görüşmeler konusunda ciddi olduğuna dair olumlu sinyal görmek istiyoruz. Şu ana kadar AB ile daha yakın bir iş birliği yapmak istediklerine dair herhangi bir olumlu sinyal vermediler.
Bununla birlikte görüşmeleri engelleyen biz değiliz. Konsey’de sorun var. Burada Kıbrıs sorunu tekrar bir rol oynayabilir. Ancak bu konuda karar nitelikli çoğunlukla alınabilir, oy birliğiyle değil.
Şu aşamada, eğer Türk hükümeti üzerinde hala elimizde koz varsa, itibar kaybettiğimiz için bu katılım sürecinde değil, ekonomik tarafta. Dolayısıyla Gümrük Birliği çok önemli.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Bahsettiğim koz, iş ilişkisi kurmak için gereken standartların getirilmesi. Ekonomilerimiz o kadar birbirinin içine geçmiş ki, belli bir düzeyde bunun sürdürülmesi lazım. Bu Türkiye’nin de çıkarına. Türkiye’nin de refah düzeyini artıracak, iş dünyasına destek verecek bir anlaşma.
Her iş anlaşmasında olduğu gibi, ihtilafların çözümü için mekanizmalar olması gerekir ve bunun için de adil ve özgür mahkemeler olmalıdır.
Türkiye, şu anda çok öngörülemez hale geldi. Bugün bir hakim, hükümetin istediğinin aksine bir karar verdiğinde kendini kapının önünde buluyor. Yargının geldiği bu durumun Türk ekonomisinin üzerinde çok büyük etkileri var.
Bahsettiğim koz da bu. Evrensel standartların sağlanmasıyla ilgili. Özgür mahkemelerin varlığı, sadece uluslararası şirketler değil, Türk kuruluşlar için de gerekli.
Kati Piri, “öngörülemez hale gelen Türkiye” ile ilgili AB’nin yapması gereken hamleyi açıkladı.
Referandum sonuçlarından bahsettiniz ancak AB uluslararası gözlemcilerin nihai raporunu bekleyeceğini söylemesine karşın bu yayınlamadan referandum sonuçlarını kabul ettiğini açıkladı. Buna yorumunuz nedir?
(AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica) Mogherini’nin açıklamasından bahsediyoruz. Bence bu çok rahatsız edici bir açıklamaydı. Zira daha seçim gecesi gözlemciler, seçimlerle ilgili ciddi sorunlar olduğunu açıklamışlardı.
Hem Komisyon hem de Mogherini, AB’nin yapılacak bir bağımsız soruşturmayı destekleyeceklerini söylemişlerdi. Bildiğim kadarıyla böyle bir soruşturma hiç olmadı. Tutarsız açıklamalar yapıldı. Önce bağımsız soruşturma denildi, ardından da uluslararası gözlemcilerin raporu açıklanmadan sonuçların kabul edildiği söylendi. Bu, tuhaf bir politika türü.
Elbette bir şeyi kabul edip etmemek bize düşmez. Mesele Türkiye’yi cezalandırmak da değil. Ancak AB’nin kendi değerlerine sahip çıkması gerek.
Evet, Türkiye’de her zaman insan hakları ve hukukun üstünlüğüyle ilgili sorunlar oldu ancak her zaman özgür ve adil seçim yapılması geleneği de süregeldi. Şimdi ilk kez bu gelenekten kopuş yaşandığı bir seçim gördük.
2019 seçimlerinde de bunun tekrarlanmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Bu nedenle AB’nin daha sert bir tutum takınması gerektiğini düşünüyorum.
Bazıları müzakerelerin askıya alınmasının yarardan çok zarar getireceği eleştirisini yöneltiyor. Buna yanıtınız nedir?
Elbette ki bu eleştirilere katılmıyorum. İlk olarak, Avrupa’nın kendi değerleri konusunda net bir tutum belirlemesi gerek. Türkiye, bir Çin, bir Rusya değil. Türkiye, amacı AB’ye katılmak olan bir Avrupa ülkesi. Bu nedenle en üst standartlara sahip olmalı. Standartlar sürekli ihlal ediliyorsa o zaman sonuçları olmalı. Burada AB’nin itibarı söz konusu.
İkincisi, Türkiye ile süreç devam ettikçe bu bizim kendi ülkelerimizde AB’ye yönelik soru işaretlerini artırıyor. Her gün Türkiye’de olan biteni TV’de izleyen, gazetede okuyan Hollandalı bir seçmene ben bu durumu nasıl anlatabilirim? Bana göre, Türk halkı AB’ye aday konumunda. Türk hükümeti ise aday olduğunu ortaya koyamıyor.
Üçüncü olarak Türkiye tek aday ülke değil. Başkaları da var. Katılım sürecinde bazı yaptırımlar uygulanmazsa o zaman başkalarına nasıl bir mesaj vermiş oluruz? Göçmenlerin gelişini durdurduğunuz ve idam cezasını geri getirmediğiniz sürece reform yapmasanız da olur… Bu olumlu bir süreç değil. Adaylar sözlerini tutmalı ama aynı şekilde Avrupa da Türk halkına verdiği sözleri tutmalı.
“AB’de hiçbir şey tamamen ekonomik değil”
AP raporunda AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için başlayacak görüşmelerde insan hakları ve temel özgürlüklerin yeni anlaşmanın bir parçası haline getirilmesi önerildi. Neden ekonomik bir konuda siyasi kriter getirilmesini öneriyorsunuz?
Avrupa’da hiçbir şeyin tamamen ekonomik olmadığını düşünüyorum. Burası değerleri temel alan bir kuruluş. Her ticaret anlaşmasında sosyal kapsayıcılık, çevre gibi bazı siyasi göstergeler de yer alır. Neden Türkiye istisna olsun?
Peki Türkiye bunu kabul eder mi?
Tabi önce AB’nin bu konuda uzlaşma sağlaması gerekiyor. Komisyon, görüşmelerin başlamasına yeşil ışık yaptı. AP’de Gümrük Birliği görüşmelerinin başlamasını isteyenler çoğunlukta ve görüşmelerin de başlamasını istiyoruz.
Ancak Türkiye’den de bu görüşmeler konusunda ciddi olduğuna dair olumlu sinyal görmek istiyoruz. Şu ana kadar AB ile daha yakın bir iş birliği yapmak istediklerine dair herhangi bir olumlu sinyal vermediler.
Bununla birlikte görüşmeleri engelleyen biz değiliz. Konsey’de sorun var. Burada Kıbrıs sorunu tekrar bir rol oynayabilir. Ancak bu konuda karar nitelikli çoğunlukla alınabilir, oy birliğiyle değil.
Şu aşamada, eğer Türk hükümeti üzerinde hala elimizde koz varsa, itibar kaybettiğimiz için bu katılım sürecinde değil, ekonomik tarafta. Dolayısıyla Gümrük Birliği çok önemli.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Bahsettiğim koz, iş ilişkisi kurmak için gereken standartların getirilmesi. Ekonomilerimiz o kadar birbirinin içine geçmiş ki, belli bir düzeyde bunun sürdürülmesi lazım. Bu Türkiye’nin de çıkarına. Türkiye’nin de refah düzeyini artıracak, iş dünyasına destek verecek bir anlaşma.
Her iş anlaşmasında olduğu gibi, ihtilafların çözümü için mekanizmalar olması gerekir ve bunun için de adil ve özgür mahkemeler olmalıdır.
Türkiye, şu anda çok öngörülemez hale geldi. Bugün bir hakim, hükümetin istediğinin aksine bir karar verdiğinde kendini kapının önünde buluyor. Yargının geldiği bu durumun Türk ekonomisinin üzerinde çok büyük etkileri var.
Bahsettiğim koz da bu. Evrensel standartların sağlanmasıyla ilgili. Özgür mahkemelerin varlığı, sadece uluslararası şirketler değil, Türk kuruluşlar için de gerekli.
Kati Piri, “öngörülemez hale gelen Türkiye” ile ilgili AB’nin yapması gereken hamleyi açıkladı.
Referandum sonuçlarından bahsettiniz ancak AB uluslararası gözlemcilerin nihai raporunu bekleyeceğini söylemesine karşın bu yayınlamadan referandum sonuçlarını kabul ettiğini açıkladı. Buna yorumunuz nedir?
(AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica) Mogherini’nin açıklamasından bahsediyoruz. Bence bu çok rahatsız edici bir açıklamaydı. Zira daha seçim gecesi gözlemciler, seçimlerle ilgili ciddi sorunlar olduğunu açıklamışlardı.
Hem Komisyon hem de Mogherini, AB’nin yapılacak bir bağımsız soruşturmayı destekleyeceklerini söylemişlerdi. Bildiğim kadarıyla böyle bir soruşturma hiç olmadı. Tutarsız açıklamalar yapıldı. Önce bağımsız soruşturma denildi, ardından da uluslararası gözlemcilerin raporu açıklanmadan sonuçların kabul edildiği söylendi. Bu, tuhaf bir politika türü.
Elbette bir şeyi kabul edip etmemek bize düşmez. Mesele Türkiye’yi cezalandırmak da değil. Ancak AB’nin kendi değerlerine sahip çıkması gerek.
Evet, Türkiye’de her zaman insan hakları ve hukukun üstünlüğüyle ilgili sorunlar oldu ancak her zaman özgür ve adil seçim yapılması geleneği de süregeldi. Şimdi ilk kez bu gelenekten kopuş yaşandığı bir seçim gördük.
2019 seçimlerinde de bunun tekrarlanmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Bu nedenle AB’nin daha sert bir tutum takınması gerektiğini düşünüyorum.
Bazıları müzakerelerin askıya alınmasının yarardan çok zarar getireceği eleştirisini yöneltiyor. Buna yanıtınız nedir?
Elbette ki bu eleştirilere katılmıyorum. İlk olarak, Avrupa’nın kendi değerleri konusunda net bir tutum belirlemesi gerek. Türkiye, bir Çin, bir Rusya değil. Türkiye, amacı AB’ye katılmak olan bir Avrupa ülkesi. Bu nedenle en üst standartlara sahip olmalı. Standartlar sürekli ihlal ediliyorsa o zaman sonuçları olmalı. Burada AB’nin itibarı söz konusu.
İkincisi, Türkiye ile süreç devam ettikçe bu bizim kendi ülkelerimizde AB’ye yönelik soru işaretlerini artırıyor. Her gün Türkiye’de olan biteni TV’de izleyen, gazetede okuyan Hollandalı bir seçmene ben bu durumu nasıl anlatabilirim? Bana göre, Türk halkı AB’ye aday konumunda. Türk hükümeti ise aday olduğunu ortaya koyamıyor.
Üçüncü olarak Türkiye tek aday ülke değil. Başkaları da var. Katılım sürecinde bazı yaptırımlar uygulanmazsa o zaman başkalarına nasıl bir mesaj vermiş oluruz? Göçmenlerin gelişini durdurduğunuz ve idam cezasını geri getirmediğiniz sürece reform yapmasanız da olur… Bu olumlu bir süreç değil. Adaylar sözlerini tutmalı ama aynı şekilde Avrupa da Türk halkına verdiği sözleri tutmalı.
“AB’de hiçbir şey tamamen ekonomik değil”
AP raporunda AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi için başlayacak görüşmelerde insan hakları ve temel özgürlüklerin yeni anlaşmanın bir parçası haline getirilmesi önerildi. Neden ekonomik bir konuda siyasi kriter getirilmesini öneriyorsunuz?
Avrupa’da hiçbir şeyin tamamen ekonomik olmadığını düşünüyorum. Burası değerleri temel alan bir kuruluş. Her ticaret anlaşmasında sosyal kapsayıcılık, çevre gibi bazı siyasi göstergeler de yer alır. Neden Türkiye istisna olsun?
Peki Türkiye bunu kabul eder mi?
Tabi önce AB’nin bu konuda uzlaşma sağlaması gerekiyor. Komisyon, görüşmelerin başlamasına yeşil ışık yaptı. AP’de Gümrük Birliği görüşmelerinin başlamasını isteyenler çoğunlukta ve görüşmelerin de başlamasını istiyoruz.
Ancak Türkiye’den de bu görüşmeler konusunda ciddi olduğuna dair olumlu sinyal görmek istiyoruz. Şu ana kadar AB ile daha yakın bir iş birliği yapmak istediklerine dair herhangi bir olumlu sinyal vermediler.
Bununla birlikte görüşmeleri engelleyen biz değiliz. Konsey’de sorun var. Burada Kıbrıs sorunu tekrar bir rol oynayabilir. Ancak bu konuda karar nitelikli çoğunlukla alınabilir, oy birliğiyle değil.
Şu aşamada, eğer Türk hükümeti üzerinde hala elimizde koz varsa, itibar kaybettiğimiz için bu katılım sürecinde değil, ekonomik tarafta. Dolayısıyla Gümrük Birliği çok önemli.
Bunu biraz açabilir misiniz?
Bahsettiğim koz, iş ilişkisi kurmak için gereken standartların getirilmesi. Ekonomilerimiz o kadar birbirinin içine geçmiş ki, belli bir düzeyde bunun sürdürülmesi lazım. Bu Türkiye’nin de çıkarına. Türkiye’nin de refah düzeyini artıracak, iş dünyasına destek verecek bir anlaşma.
Her iş anlaşmasında olduğu gibi, ihtilafların çözümü için mekanizmalar olması gerekir ve bunun için de adil ve özgür mahkemeler olmalıdır.
Türkiye, şu anda çok öngörülemez hale geldi. Bugün bir hakim, hükümetin istediğinin aksine bir karar verdiğinde kendini kapının önünde buluyor. Yargının geldiği bu durumun Türk ekonomisinin üzerinde çok büyük etkileri var.
Bahsettiğim koz da bu. Evrensel standartların sağlanmasıyla ilgili. Özgür mahkemelerin varlığı, sadece uluslararası şirketler değil, Türk kuruluşlar için de gerekli.