Mayıs ayının başında yaptığım bir değerlendirmede , sermaye çevreleri tarafından beklenen ‘acı reçete’ programının bir türlü açıklanamamasında, İstanbul seçimlerinin yenilenme olasılığının bir etken olabileceğini ileri sürmüştüm.
Şimdiden geriye dönüp baktığımızda, sert bir ekonomik programın 31 Mart seçimlerinin hemen sonrasında ilan edilmesi durumunda İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin iktidar koalisyonu açısından daha zor olacağını görebiliyoruz. Ancak mevcut durumda da iktidar koalisyonunun yumuşak karnı ekonomik kriz olmayı sürdürecek. Kritik mesele şu: 23 Haziran’a kadar yeni bir kredi genişlemesi yaratılabilecek mi?
Kredi temelli büyüme modeli ve bu modeli biçimlendiren bağımlı finansallaşma, iktidarlara krizleri zaman içinde hareket ettirebilme olanağı sağlayabiliyor. Hatırlarsanız, 2017 sonlarında bu stratejiyi ‘geleceğe kaçış ‘ olarak adlandırmıştım. Zira 2016’nın üçüncü çeyreğinde ekonomi 2009 yılından beri ilk kez daralmış ve 2017’deki kritik referandum öncesinde AKP liderinin başkanlık projesi tehlikeye girmişti.
Kredi genişlemesine dayanan büyüme, kamu bankalarının aktif olarak kullanıldığı ya da Kredi Garanti Fonu uygulamasında olduğu gibi kamu garantilerinin devreye sokulduğu önlemlerle gerçekleşti. 2017’deki referandum ve 2018’deki seçimler bu kredi genişlemesi sayesinde kazanılabildi. Ancak ekonomi yönetimi 2018’deki döviz krizi ardından gelen kredi çöküşüne engel olamadı. 2019’un başında ise, kamu bankaları temelli bir kredi genişlemesi süreci daha başlatıldı. Yukarıdaki grafikte bu süreçler takip edilebilir.
Kredi genişlemesine dair aynı veriye Dolar üzerinden bakarsak, tablo biraz daha farklılaşıyor. 2016’daki ve 2018’deki kredi çöküşü daha net görülüyor. 2019’un ilk aylarındaki canlanmanın cılız bir şekilde gerçekleştiği ve 31 Mart seçimleri sonlarında yeni bir kredi çöküşünün başladığı görülüyor. Bu veri, tabii ki dolardaki harekete daha duyarlı. TL’deki değersizleşme dönemleri, daha belirgin olarak yansıyor.
Kısacası, 23 Haziran’a kadar yeni bir kredi genişlemesi dönemi yaşanması oldukça zor. Bu durumda, ekonomik daralmanın derinleşmesi ve işsizliğin artmayı sürdürmesi kaçınılmaz bir hal alıyor. Bu ortamda iktidar koalisyonunun İstanbul seçimlerini kazanması, neredeyse bir mucize olacaktır. Tabii ki, seçmen iradesinin sandığa sağlıklı bir şekilde yansıyabileceğini varsayıyorum. Bu yol tıkanırsa, krizin neleri tetikleyebileceğini öngöremeyeceğimiz bir alana girebiliriz.
Bu yazı Kriz Notları blogundan alınmıştır.