HDP’li Raziye Soner, Tarsus cezaevindeki kadınlara yapılanları anlattı..
Mersin’de 24 Aralık 2016’da Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik operasyonda tutuklanarak Tarsus Cezaevi’ne götürülen ve 7 ay tutukluluğunun ardından 20 Temmuz Perşembe günü çıkarıldığı ilk mahkemede tahliye olan HDP Mersin il yöneticilerinden Raziye Söner, kadın tutukluların Tarsus C Tipi Kapalı Cezaevi’nden Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildikleri sırada yaşadıkları işkence ve kötü muameleyi ayrıntılarıyla Dihaber’e anlattı.
İŞKENCEYLE BAŞLADI
Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’ne ayak bastıkları andan itibaren işkencenin başladığını dile getiren Söner, özellikle, genç kadın tutuklulara yönelik işkencenin daha fazla olduğunu söyledi. Genç kadın tutukluların ring araçlarından atılarak, cezaevine konulduğunu belirten Söner, kadınların ayakkabılarını çıkarmaları istendiğini; ancak bu durumu kabul etmemeleri üzerine onlarca asker, polis ve gardiyanın kadınlara saldırdığını söyledi. Sesleri içeriden duyduklarını dile getiren Söner, kendilerinin içerden demir kapılara vurduğunu; ancak buna rağmen saldırıların devam ettiğini kaydetti.
ASKER: İŞKENCEYİ HAK EDİYORSUNUZ
Cezaevi bahçesinde darp edilen kadınların koğuşlara da sürüklenerek getirildiğini ve içeri atıldığını ifade eden Söner, şunları anlattı: “Kan revan içerisinde yanımıza attılar. O kadar çok işkence yapmışlardı ki kadınların her tarafı morluklar içerisindeydi. Birçok kadın arkadaşın yüzü kan ve morluk içerisindeydi. Genç arkadaşların boğazlarını askerler elleri ile sıkmıştı. Bir tutukluyu o kadar çok dövmüşlerdi ki o kadın 15 gün yataktan kalkamadı, sürekli ağzından kan geliyordu. Yine bir arkadaşın dişlerini kırmışlardı.”
İşkence sırasında sesleri de duyduklarını söyleyen Söner, askerlerin tutuklu kadınlara, “Siz teröristsiniz işkenceyi hak ediyorsunuz, kabulleneceksiniz” dediğini duyduklarını, işkence gören kadınların da tüm saldırılara rağmen, “Siz bizi burada kesseniz de biz size teslim olmayacağız ve tüm bu işkencelerinizi de kabul etmeyeceğiz. Biz insan ölümlerine karşı olduğumuz için buradayız. Terörist sizsiniz çocukları öldüren sizlersiniz, sizler teslim olun” dediğini aktardı.
‘MUSLUKLAR ÇAMUR AKIYORDU ‘
İşkence ve dayağın yanı sıra yeni yapılan cezaevinin birçok noktada eksik olduğunu da ifade eden Söner, koğuşların kum ve inşaat halinde olduğunu dile getirerek, “Koğuşta çeşmeyi açtım bir baktım ki çamur akıyor. Mecbur bu suyla biraz idare etmek zorundaydık. Suyu içmeye çalıştık, bu sefer de su mazot kokuyordu. İnanın yıkandığımızda başımızda toprak çıkıyordu. Zaten çamurlu suyu da 1 saat açıyorlardı, 3 saat kesiyorlardı. 4 gün sonra suyumuzu para ile kantinden almak istedik, onu da vermediler. Bize 4 günün sonunda bir günde sadece bir damacana su vermeye başladılar. İlk bir hafta kantin yoktu” dedi.
GÖRÜŞÇÜLERE DE DAYAK!
Cezaevine getirildikten sonra dışarı ile tek bağlantı yollarının gelecek görüş günü ve bunun da Ramazan Bayramı’ndaki ilk görüş günü olduğunu belirten Söner, o gün, görüşçülerin de çıplak aramaya maruz bırakıldığını söyledi. Bayram görüşünde hem kendisinin hem de çocuklarının feci bir şekilde işkenceye maruz kaldığını; çocuklarının polis, gardiyan ve askerler tarafından neredeyse öldürüleceğini dile getiren Söner, olayın nasıl geliştiğini ise şu sözlerle anlattı: “Bayram görüşünde aileler ile tokalaşmaya gidiyordum, bir de baktım gardiyan kolumdan tuttu ve ‘otur’ dedi. Beni ilk cezaevine getirdiklerinde gardiyanlar koğuşa atarken, kafamı ve kolumu kapıya çarpmıştım. Bundan dolayı da yüzüm morarmıştı. Oğlum da yüzümün morluğunu görünce, ‘Anne senin yüzün morarmış sizi dövüyorlar mı?’ diye sordu. Oğlum Cengiz, gardiyanlara tekrar, ‘Siz burada tutuklulara işkence mi ediyordunuz, burada tutuklulara zulüm mü ediyorsunuz? Bu kabul edilemez’ dedi ve bağırdı. Bunun üzerine sivil polis gelip Cengiz’e yumruk attı, ondan sonra da ortalık kaosa döndü.”
‘GÖZLERİMİN ÖNÜNDE OĞLUMA SALDIRDILAR’
Yaşanan kargaşa salonunda yaklaşık yüze yakın gardiyan, sivil polis ve askerin çocuklarının üzerlerine doğru yürüdüğünü ve coplar ile onlara vurduğunu anlatan Söner, şöyle devam etti: “Ben de ‘Oğullarıma niye vurdunuz?’ diyerek sitem ettim; ama onlar çocuklarımı görüş salonundan çıkarmıştı. Oğluma vurmaya başladıklarında dünyam karanlık oldu. Gözlerimin önünde oğluma saldırdılar. Kendi kendime ‘oğlumu öldürdüler’ diyordum. ‘Onlardan, nasıl bir haber alabiliriz?’ dediğimde arkadaşlar da ‘Anne biz de senin gibiyiz ne kalemimiz var ne başka bir şeyimiz’ dediler ve haklılardı. Bir sonraki görüşte öğrendim ki oğullarım asker, polis ve gardiyanlar tarafından üst üste konularak coplanmışlar ama durumları iyiymiş. Bana oğullarımın dövüldüğünü söyleyen arkadaşa tek söyleyebildiğim ‘Berxwedan jiyan e’ oldu.”
Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklulara keyfi olarak görüş cezaları da verildiğini anlatan Söner, bu olaydan sonra kendisine ve bir çok tutukluya “6 ay görüş yasağı” verildiğini de sözlerine ekledi.
‘YARALAR İYİLEŞTİKTEN SONRA MÜFETTİŞ GELDİ’
Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki işkencenin medyaya yansımasıyla birlikte, 25 gün sonra müfettiş geldiğini kaydeden Söner, “Darp edilen genç kadın arkadaşları hastaneye götürmüyorlardı. Bizleri ve diğer genç kadın arkadaşları da 25 gün boyunca hastaneye götürmediler. 25 gün sonrasında revire götürdüler; ama artık vücudumuzdaki yaralar ve morluklar geçmişti. Zaten herhangi bir muayene etmediler, sadece imza atmaya götürmüşlerdi. Bizi revire götürdüklerinde, gardiyanlar müfettişin yanında, ‘Hani sizin yaralarınız vardı’ diyerek alaylı sorular sordular. Müfettiş hiç sesini çıkarmadı. Biz de, ‘Bu saatten sonra yaramı kalır’ dedik ve sadece darp edildiğimize ilişkin rapor istedik. Ardından koğuşlarımıza geri döndük” dedi.
‘BİR GÜN HESABINI VERECEKLER’
Söner, mahkemeden tahliye olduktan sonra dahi askerlerin kendilerine kelepçe takmak istediklerini belirterek, ancak kendilerinin buna itiraz ettiklerini söyledi. Yıllarca devlet zulmüne karşı mücadele ettiğini ve artık bu vahşetlere yabancı olmadığını dile getiren Söner, son olarak şunları söyledi: “Ben devletin zulmüne 1990’lardan bu yana diz çökmedim. Yıllarca Yakınlarını Kaybedenler Derneği’nde, Tutuklu Aileler Derneği’nde çalıştım en sonda da HDP’de siyaset yapıyor ve yöneticiydim. Benim bir damla kanım kalana kadar diz çökmeyeceğim. Asla geri adım atmayacağım. Başıma ne gelirse gelsin ben bu zulme karşı mücadele etmeye devam edeceğim, elimden ne gelirse yapmaya da devam edeceğim. Bu zulüm ve işkence ile boyun eğmeyeceğimizi anlıyorlar. Yapılan işkenceler, mücadelemizi geliştiriyor. Ama tüm bu vahşetin hesabını bir gün verecekler. Onların yapmak istedikleri ve onların yapacaklarından korkacak hiçbir şey yok korkmuyoruz.”